Emre Özpeynirci

Paravanlar gidecek rekabet gelecek

21 Ağustos 2016
GÜMRÜK ve Ticaret Bakanlığı, ikinci elde araç satışında devrim gibi bir düzenlemeye imza attı.

Yandaki haberde de okuduğunuz gibi bu karara sektör yetkilileri ‘Devrim’ diyor çünkü bugüne kadar önüne gelen herkesin ikinci el araç satması bir çok mağduriyetin, milyarlarca lirayı bulan vergi kayıplarının, dolandırıcılıkların yaşanmasını sağlıyordu. Bir masa, bir kasa ile kurulan sözde galeriler, ikinci el araç satmaktan çok vergi kaçırıyor, arka planda karanlık işler yapılıyordu. Sıfır otomobiller bile birden fazla şahsa ve kuruma satılmış gibi gösterilip, ikinci el adı altında büyük boyutlarda yolsuzluklara imza atılıyordu.

 

BELGEYİ GÖSTERSİNLER

 

Son dönemde basına da yansıyan bir çok paravan galerici haberi de dikkat çekiyordu. Özellikle İstanbul’da paravan galeriler kurup, otomobil sahiplerini dolandıran çeteler türemişti. Bu çetelerin otomobillerini satmak isteyen yüzlerce kişiyi dolandırıp milyonlarca liralık vurgun yaptığına tanık olduk. Diğer taraftan Gümrükler Genel Müdürlüğü müfettişleri, galeriler aracılığıyla Almanya ve ABD’den ithal edilen lüks otomobillerle ilgili yaptığı soruşturmalarda büyük vergi vurgunlarını ortaya çıkartmıştı. İthal edilen otomobillerin, gümrük beyanlarında gerçek fiyatlarının yer aldığı ancak yurda girişindeki tescil işlemlerinde düşük fiyatla faturalandırıldıkları belirlenmiş, bu yolla binlerce otomobilin ikinci el olarak vergi ödenmeden satıldığını tespit etmişti. Sibel Can gibi ünlü isimlerde mağdur duruma düşmüştü.

 

Şimdi bütün bunların hepsi sona erecek. Elinde Bakanlıktan veya odalardan aldığı yetki belgesi olmayan hiç kimse noter üzerinde satış yapamayacak. Verilen rakamlara göre 2015’te noterler üzerinden satışı yapılan 5 milyon ikinci el aracın 3 milyonunun vergisi ödenmemiş. İnanılır gibi değil. Bakalım bu tasarı sonrası ikinci el ticaretinde dengeler nasıl değişecek. Ama şimdiden şunun uyarısını yapayım, internetten veya galeri üzerinden satış yaparken muhakkak yetki belgesi olup olmadığını sorun. Bu belgeyi görmezseniz, bilin ki sizi dolandıracaklar. Çünkü bu belge olmadan aracın noter üzerinden satışı kesinlikle yapılamaz.

 

Yazının Devamını Oku

Durumdan vazife çıkaranlara dikkat

14 Ağustos 2016
TEMMUZ ayında otomotiv pazarı hem uzun Ramazan Bayramı tatili hem de 15’inde yaşanan darbe girişiminin etkisiyle yüzde 30’a yakın düşüş gösterdi.

15 Temmuz ve sonrası kimsenin öngöremediği bir şey olduğu için pazardaki daralma otomotiv markalarının yurtdışı siparişlerini de doğal olarak etkiledi. Temmuz ve ağustos ayına ilişkin siparişler üretimler yapılıp araçlar geldiği için iptal edilemezdi. (Büyük krizler hariç) Bu yüzden markalar ana merkezlerle irtibata geçip ekim ayından itibaren üretilecek araçların siparişlerinde bir azaltmaya gitmiş olabilirler. Bunu yapan markalar olduğunu biliyorum. Temmuz-ağustosta pazar beklentilerinin altında düşmüş ve ellerinde araç kalmışsa bundan doğal bir şey de yok. Ama ekim ve kasımda özellikle üretimi kısıtlı ve talebi yüksek araçları sipariş edip bekleyen müşteriler biraz aksama yaşayabilir, teslimatlar gecikebilir. Bu konuda hem ana firmaların hem de bayilerinin müşterilerine doğru ve aydınlatıcı bilgi vermesi, mağdur duruma sokmaması gerekir.

 

TALİHSİZ BİR AÇIKLAMA

 

Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin önde gelen isimlerinden birinin verdiği Mercedes siparişinin akıbeti bu konuda tam bir örnek niteliğinde. Ekim ayında aracını teslim almayı bekleyen bu kişiye Mercedes’in büyük bir bayisinin müdüründen elektronik posta gönderilerek şöyle talihsiz bir açıklama yapılmış; “Ülkemizde yaşanan malum olaylardan ötürü Mercedes-Benz Türk Otomobil Grubu olarak küçülmeye gidilmiş olup ekim teslim gelecek araçlar Daimler AG’den iptal edilmiştir. Aracınızın teslimi bu sebeple kasım sonu gözükmektedir. Onayınıza istinaden kasım sonu teslim olarak araç sipariş geçebiliriz. Saygılarımızla.”

 

Bu bayi müdürünün müşteriye gönderdiği açıklama 2 açıdan çok vahim. Birincisi Türkiye’de son yıllarda otomobil satışlarında rekor üstüne rekor kıran Mercedes’in bu alanda küçüleceği hükmünü koymuş ki bu açıklamayı yapma yetkisine sahip değil. İkincisi yine yetkisi olmamasına rağmen ekim ayı araçlarının Almanya merkez tarafından iptal edildiğini aktarmış. Almanya merkez kendi başına araç iptali yapmaz, Türkiye’den aldığı bilgiler doğrultusunda hareket eder. Farz edelim ki Mercedes Türkiye, gerçekten Almanya’dan araçların iptalini istemiş olsun. Bunu açıklamak bayi müdürüne mi kalmış?

 

Yazının Devamını Oku

Tehlike içeride değil dışarıda

7 Ağustos 2016
ÖZELLİKLE son 2 yıldır Türkiye’de ekonominin tartışmasız lokomotifi otomotiv sektörü.

Ne gayrimenkul, ne tekstil ne de diğerleri sadece otomotiv.  Üretim, ihracat, istihdam, yatırım ve iç pazarda bu sektörün ayakta kalması ve büyümesi ekonominin bütün parametrelerini olumlu yönde etkiliyor. Bugün baktığımızda Türkiye’nin sanayi üretimi, ihracatı, büyümesi, istihdamı özellikle 2015 yılı ve bu yılın ilk 6 ayında otomotiv sektörüyle ayakta duruyor.   Otomotiv sektörünü içerde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen ayakta tutan, hızlı ve emin adımlarla büyümesini sağlayan ise dünyaya açılması. Bugün Türk otomotiv sektörü hem ana hem yan sanayisiyle birlikte tüm dünyaya ihracat yapıyor. Amerika’dan Asya’ya, Afrika’dan Avustralya’ya kadar Türk yapımı otomobiller, ticari araçlar yollarda geziyor. Aslında otomotiv sanayi 2001 krizin ardından biraz da köşeye sıkıştığı için ihracatın hayati önemini anladı ve buna yönelik model üretimi konusunda ana merkezleri ikna edip önemli bir hamle yaptı. Zaten baktığımızda 2001’den sonra otomotiv üretiminin ve ihracatının nasıl arttığını net olarak görebilirsiniz.

 

DARBE GİRİŞİMİ ETKİSİZ

 

Böyle bir ortamda yaşanan darbe girişiminin ya da diğer siyasi sıkıntıların otomotiv üretimine ve ihracatına öyle sert bir darbe vurması beklenemezdi. Yan sayfada Tofaş CEO’su Cengiz Eroldu’nun da söylediği gibi 15 Temmuz gecesi başarısız darbe girişimi üretimlerinin sadece 4 saat aksamasına yol açmış. Türkiye’deki diğer büyük otomotiv üreticileri için de aynı durum geçerli. Bu da bugün tüm dünyada rüşdünü ispat eden Türk otomotiv sanayi için en büyük riskin içeride değil dışarıda olduğunu ortaya koyuyor. Yani ihracat yaptığı ülkelerdeki daralma veya yaşanılacak sıkıntılar otomotiv sanayimiz için daha hayati önem taşıyor.

 

AVRUPA DÜŞÜYOR

 

Yazının Devamını Oku

Varsın satışlar düşmüş olsun

1 Ağustos 2016
MAYIS ve haziran aylarında otomotiv sektörü için işler tıkırında gidiyordu. Filo satışlarının da etkisiyle birlikte ilk 6 ay sonunda otomotiv pazarının rekor yıl olan 2015’in bile üstünde olduğunu gördük. Gerekçelerini, nasıl artış gösterdiğini geçtiğimiz haftalarda yazdık. Sonuçta satışlar ilk 6 ayda 450 bin adede yaklaşmış, yeni rekorlar yeni hedefler konuşulmaya başlamıştı.

Temmuz ayına girildiğinde bu büyümenin 9 günlük uzun Ramazan bayramı tatiline rağmen devam etmesi bekleniyordu. Çünkü mayıs ve haziran aylarında geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 15’i bulan artışlar söz konusuydu. Geçtiğimiz yıl temmuz ayında satılan 84 bin adetlik otomobil ve hafif ticari araca bakınca bu yıl temmuzda ikinci yarının etkisiyle en az 80-85 bin adetlik bir satış bekleniyordu.

Ancak o lanetlediğimiz 15 Temmuz darbe girişimi tüm bu beklentileri aldı götürdü. Yaşanan darbe girişimi ardından olağanüstü hal ilanı gündeme damgasını vurunca, haklı olarak Türk halkı yaşadığı şok durumunda otomobil almayı aklının ucundan bile geçirmedi.

Böyle olunca temmuz ayında otomobil ve hafif ticari araç satışları 50-55 bin adetler seviyesine kadar çekildi. Bunu ben değil sektör yetkilileri söylüyor. Bu yetkililer satışların ayın son günlerinde bu seviyede olduğunu, bunu biraz da artırmak için kampanyalara ağırlık verdiklerini de belirtiyorlar. Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) tarafından resmi rakamlar önümüzdeki hafta açıklanacak ama temmuzda satışların büyük oranda düştüğü aşikar. Geçen seneyle kıyasladığımızda yüzde 35’in üzerinde bir düşüşten bahsediyoruz.

BİSİKLET ALAMAZDIK
Ama inanın yaşanan bu düşüş ticari olarak otomotiv şirketlerine önemli sıkıntılar yaratsa da inanın kimsenin bu şartlarda üzüldüğünü söyleyemem. Bir çok yetkili “Varsın satışlar düşsün yeter ki Türkiye’de demokrasiye yönelik bir daha böylesine aşağılık bir girişim yaşanmasın” yorumunu yapıyor. Çünkü bu darbe girişiminin gerçekleşmesi halinde bırakın otomobil satışını, bisiklet alacak gücümüz olamazdı. Bunun bilincinde olan uluslararası otomotiv markaları da bu dönemde Türkiye’ye duydukları güveni ve verdikleri desteği net bir şekilde ortaya koyuyorlar. Bu süreci Türk halkının gücüyle atlattık ve inşallah bir daha yaşamayacağız.

Otomotiv satışları temmuzda düşmüş olabilir, ama darbe travmasının atlatılmasıyla birlikte ağustostan itibaren satışların yeniden yükselişe geçeceğine eminim. Temmuzda yaşanan kayıplar bence kurların da düşmesiyle ağustos ayını tarihin en yüksek satışına ulaşılan ağustos ayı yapabilir.

 

Yazının Devamını Oku

Bambudan otomobil üretmek için Türkiye’de yatırımcı aranıyor

13 Nisan 2011
MART ayında Cenevre Otomobil Fuarı, markaların gövde gösterisinin yanı sıra ilginç bir otomobile de ev sahipliği yapmıştı. Her yıl birbirinden ilginç tasarımlarıyla dikkat çeken İsviçreli Rinspeed firması bu kez adını ve kullanılan malzemesini bambu ağacından alan ‘Bamboo’ modelini vitrine çıkartmıştı. Hatta daha fuar öncesinden Bamboo’nun birbirinden renkli fotoğralarını hazırladığımız eklerin kapaklarında kullanmıştık.

Retro tasarım
/images/100/0x0/55eb43eef018fbb8f8b601cc
Pop sanatçısı James Rizzi tarafından 1970’lı yılların St Tropez sahillerini anımsatmak için özel olarak tasarlanan araç, o yıllara ait renk ve görünümüyle fuarda büyük ilgi görmüştü. Retro tasarım mantığı çerçevesinde şekillendirilen araç, bambu ağacı ve kompozit malzemelerden imal edilmiş. Elektrik motoru sayesinde 120 km/s hıza ulaşabilen ve 105 kilometrelik menzile sahip olan aracın koltukları yerinden sökülüp sahilde şezlong olarak bile kullanılabiliyor. Aracın motor ızgarası yerindeki ekran üzerinden internete de girmek mümkün. Ayrıca araçta JBL ses sistemi yer alıyor.

Yatırımcı arıyorlardı

Bu aracın üretimi için Rinspeed firmasının yatırımcı aradığını duymuştum. Ama pazartesi sabahı gelen elektronik postaya kadar bu yatırımcının Türkiye’de arandığını bilmiyordum. Yönetim danışmanlık şirketi A.T. Kearney’in Türkiye şubesinden Serkan Somer, gönderdiği elektronik postada bu araç için Türkiye’de yatırımcı arandığını ve bu konuda bazı girişimcilerle de bu hafta içinde görüşeleceğini belirtince dikkatimi çekti.

3 saatte üretiliyormuş

Türkiye’de otomotiv son dönemde o kadar popüler oldu ki, Rinspeed firması da bunun bilinciyle ilk hamleyi Türkiye’ye yapmış. Bu hafta kimlerle görüşeleceğini bilmiyorum ama bunlardan birinin Alphan Manas olabileceğini de düşünüyorum. Herneyse bu sahil kesimlerine özel ilginç araç tam 2 milyon adetlik bir niş pazara hitap ediyormuş. Yer aldığı pazarın potansiyeli bu kadarmış. Danışmanlık şirketinin raporunda böyle yazıyor. Aracın fiyatının 10 bin Euro olacağı ve bir tanesinin 3 saatte üretilebilen modüler bir yapıya sahip olduğu da belirtiliyor. Bamboo isimli bu araçın 3 farklı versiyonu bulunuyor. Aracın Türkiye dışında Brezilya ve Afrika gibi sıcak ülkelerde de üretilebileceğinden bahsediliyor.

18 ay içinde piyasaya sunulması hedefleniyor

Elektrikli bir internet aracı olan Rinspeed BamBoo, sürücü araç kullanırken ona gelen e-postaları ve mesajları okuyor ve sürücünün kendi ses komutlarıyla araç içinde internette surf yapmasına olanak sağlıyor. Araç kullanırken son derece dikkatli olması gereken sürücünün, tüm bunları gerçekleştirmesi için öncelikle ya bir akıllı telefona ya da tablet bilgisayara sahip olması gerekiyor. 18 ay içinde piyasaya sürülmesi beklenen Rinspeed BamBoo’nun hangi fiyatla tüketiciye sunulacağı şimdilik bilinmiyor.

Otomotivin geleceği 3 bakanla tartışılacak

OTOMOTİV Yetkili Satıcılar Derneği (OYDER) “otomotiv sektörünün geleceği” kongrelerinin üçüncüsünü, 27 Nisan 2011 tarihinde “Bugünden 2023’e” vizyonu ile Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayında gerçekleştirecek. Hürriyet’in de sponsor olduğu ve toplam 6 konuşmacının yer alacağı Kongre’de 3 adet de panel gerçekleştirilecek. Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun da konuşma yapacağı kongreye, otomotiv sektörünün tüm paydaşlarından oluşan binin üzerine izleyicinin katılması bekleniyor. Konu başlığı “Otomotivi Geleceğe Nasıl Hazırlıyoruz“ olan panele; ODD Başkanı Mustafa BAYRAKTAR, OSD Başkanı Kudret ÖNEN, OYDER Başkanı H.Şükrü ILISAL ve TAYSAD Başkanı Celal KAYA panelist olarak katılacaklar. Doğuş Otomotiv’in CEO’su Ali BİLALOĞLU, Ford Otosan Genel Müdürü Nuri OTAY, Renault Genel Müdürü İbrahim AYBAR ve Toyota CEO’su Ali haydar BOZKURT’un katılacakları diğer bir panelde ise “Distribütörlerle Geleceğimiz Nasıl Gelişecek?” konusu masaya yatırılacak. Kongrede ayrıca, Hexagon Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Jan NAHUm’ da “Geleceğin Türkiye’sinde Otomotiv” konulu bir sunum-gerçekleştirecek.
Yazının Devamını Oku

Satışa değil imaja döndü, gerçek anlamda uluslarası bir fuar oldu

27 Ekim 2010
YARIN Türkiye’nin ve otomotiv sektörünün en büyük şovu kapılarını açıyor. 7 Kasım’a kadar devam edecek Autoshow fuarında birbirinden çarpıcı otomobiller, elektrikli araçlar ve geleceğe ışık tutan konsept modelleri yakından görme fırsatı bulacaksınız. Modeller kadar hemen hemen her firmanın standında ilginç şovlar ve tabiki fuarların olmazsa olmazı güzel mankenlerde size büyük bir görsel ziyafet sunmaya hazırlanıyor. Bizde bu doğrultuda sizin için Autoshow fuarına özel katolog gibi bir gazete hazırladık. İç sayfalarda, fuarın en pahalı otomobillerinden, tüm elektrikli ve hibrid araçlara, yarışcı modellerden dikkat çeken konseptlere kadar her türlü ayrıntıyı bulabilirsiniz. Bu yıl ayrıca bir ilke daha imza atarak 3 Kasım’da sizin için bu kez tamamı fuardan güncel görünteler ve haberlerden oluşan ikinci bir Autoshow özel gazetesi daha yayınlayacağız. Bizi takip etmeye devam edin.

50 milyon dolarlık şov

120 bin metrekarede yapılacak büyük şov için firmalar iyi giden satışlarında etkisiyle kesenin ağzını açarak 25 milyon dolarlık bir harcama yaptı. 3’üncü kez uluslararası takvimde yer aldığı için tüm markalar stantlarını da bu doğrultuda görkemli bir şekilde hazırladı. Zaten yapılan 25 milyon dolarlık yatırımın da büyük kısmını bu yeni nesil standtlar oluşturdu. Bunun haricinde CNR’a ödenen metrekare kiraları, elektrik, catring, personel ve manken ücretleri de yatırımın geri kalan kısmını oluşturdu. Fuarda 500’e yakın modelin sergilendiğinden de yola çıkarsak, bunların da değerini ortaya koymak lazım. Kabaca bir hesapla firmalar bu yıl fuarda 25 milyon doların üzerinde değere sahip araç sergiliyorlar. Yani toplamında 50 milyon dolarlık bir şovdan bahsediyoruz. Bu da kuşkusuz bu yıl beklentilerin yüzde 70 üstünde büyüyen bir sektöre yakışır bir düzeyde.

Cenevre’den farkımız olmamalı

Bu yıla kadar İstanbul’da düzenlenen Autoshow fuarları sektör adına hep bir kurtarıcı görev üstlenmişti. Çünkü satışların düşük olduğu veya krizde olduğumuz yıllarda, fuar sektöre satış anlamında hep bir doping etkisi yaratıp, önemli bir güç olmuştu. Bu yıl ise fuarın işlevi iyi giden pazar neticesinde biraz değişti. Çünkü satışlar beklentinin o kadar üstünde arttı ki fuar ilk kez satış için de değil imaj için yapılır duruma geldi. Tabi durum böyle olunca da bir çok firmadan, ‘Keşke bu yıl fuar olmasaydı. Bu kadar masrafa gerek yoktu. Nasılsa araç satıyoruz’ yorumları da yükselmeye başladı. Bence tam tersine böyle bir bir dönemde fuarın yapılması ve firmaların fuarda satış kaygısı olmaması bana göre ilk kez Autoshow’u uluslararası ölçekte bir fuar kimliğine bürünmesini sağladı. Zaten sergilenen yeni modeller, konspetler ve uluslararası düzeyde yöneticilerin katılımı da bunun en büyük göstergesi. İnşallah önümüzdeki yıllarda pazarın büyümesi aynı şekilde devam eder de, Autoshow’un Avrupa’daki etkisi daha fazla olur. Türk otomotiv sektörünün düzenlediği fuarın artık bir Cenevre fuarından farkı olmaması gerekiyor.

Temsa’yı kurtardık

Geçtiğimiz ay öyle bir haber yazdım ki, inanın ben bile etkisinin bu denli olacağını, bir şirketi ipten alacağımı düşünmemiştim. Özetlemem gerekirse, haber Sabancı Grubu’nun otomotivdeki amiral gemisi Temsa’yı satacağına ilişkindi. Bunu da son 11 yıldır Temsa’nın Genel Müdürlüğünü ve CEO’luğunu yapan Mehmet Buldurgan’ın ağzından yazmıştım. Zaten hikayede bu açıklamadan sonra büyüdü. Çünkü Buldurgan yaptığı açıklamada, Temsa’nın satılacağına ilişkin haberleri ikinci ağızlardan yurtdışında duyduğunu, yabancı müşterilerinin sırf bu yüzden siparişlerini iptal ettiğini söylemiş, bunun üstüne görevinden istifa ettiğini açıklamıştı. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Sabancı Grubu hemen ertesi gün borsa açıklaması yaparak Temsa’nın satışını kısmen yalanladı. Ardından her Sabancı Grubu toplantısında ana gündem CEO tarafından hep Temsa’ya getirildi ve satılmayacağı söylendi. Derken geçtiğimiz hafta Japon Toyota’nın ilk Türk CEO’su olduktan sonra emekliye ayrılan Tamer Ünlü’nün Temsa’nın başına getirildiği açıklandı. Mehmet Buldurgan gibi iyi bir Adanalı olan Tamer Ünlü, Türk otomotiv sektöründe etkili ve çok önemli bir yöneticidir. Bu noktadan sonra Tamer Ünlü’ye büyük iş düşüyor. Çünkü Temsa’yı yine ayaklandırıp, eğer satılacaksa da iyi bir fiyata gitmesini sağlamak artık Ünlü’nün elinde. Bekleyip bizi deği 11 yıllık CEO’sunu yalanlayan Sabancı Grubu’nun Temsa’yla ilgili kararını göreceğiz.
Yazının Devamını Oku

Honda, Türkiye’de düğmeye bastı Yamada, 3 yıl dolmadan ayrılıyor

25 Ağustos 2010
GEÇTİĞİMİZ hafta Habertürk Gazetesi’nde araştırma şirketi JD Power’ın Türk otomotiv sektörüne ilişkin raporu yayınladı. Raporda Honda’nın 2012 yılından itibaren Türkiye’de kompakt SUV modeli CR-V’yi üreteceği ve 2015 yılında 118 bin adetlik kapasiteye çıkacağı belirtilmişti. Honda Türkiye’nin özellikle son genel müdürüyle birlikte son 2 yıllık performansı göz önüne alındığında bu öngörü ilk etapta hiç inandırıcı gelmese de biraz düşününce aslında Honda’nın başka seçeneğinin olmadığını ortaya koyması açısından önemli. İlerleyen saatlerde Honda’dan JD Power’ın raporuna ilişkin yalanlama geldi ama son 2 yıldır iletişimin tamamen koptuğu Japon markayı mercek altına almaya karar verdim. İçinden çok enteresan gelişmeler çıktı.

Bütün taşlar oynadı

Öncelikli olarak 2007 yılında Katsumi Sawai’nin emekli olmasının ardından, Genel Müdürlüğe atanan Hajime Yamada’yla birlikte Honda Türkiye’de bütün taşların yerinden oynadığını hatırlatmam gerekir. 2008-2009 yıllarında krize bağlı olarak Honda Türkiye, gönüllü işten çıkartılma operasyonuyla 1200 çalışanın neredeyse yarıya yakınıyla ilişiğini keserken, o dönemde başta Genel Müdür Yardımcısı Ümit Karaarslan olmak üzere şirketteki bir çok yöneticiyle de yollar ayrıldı. Çok net hatırlıyorum Honda Türkiye, işçi çıkarttığına ilişkin basın bülteni bile yapıp, gururla medyaya göndermişti.

3’te 1’İ kullanılıyor

Honda Türkiye bilmeyenler için 2006 yılı sonunda 100 milyon dolarlık yatırımla kapasitesini 50 bin adede çıkartmış, hatta Rusya’daki artan talebe bağlı olarak kapasitenin 70 bin adede çıkartılması bile gündeme gelmişti. Krize bağlı olarak 70 bin adetlik kapasite rafa kalksa da sonuçta Honda, Türkiye’de daha fazla büyümek isteyen bir yapı içindeydi. 2008 yılında hem Civic Sedan hem de City üretimiyle Honda Türkiye tarihinde ilk kez 50 bin adetlik bir üretime ulaşmasına rağmen o yılın sonunda City’nin Türkiye macerası sona erdi. Honda Türkiye’nin 2009 yılında elinde bir tek ağırlıklı olarak iç pazar için ürettiği Civic Sedan kalmıştı. 2009’da Honda’nın toplam üretimi yanlızca 18 bin adet seviyelerinde kalırken bu yılın 7 ayında toplam üretim 11 bin 500 adet olarak gerçekleşti. Yani bir taraftan 100 milyon dolarlık yatırımla kapasiteyi 50 bin adede çıkartıyorsunuz diğer taraftan bu kapasitenin maksimum 3’te 1’ini kullanıyorsunuz.

Yükü Civic ne kadar taşır?

Sonuçta Türkiye’de böyle bir üretim yapısına sahip Honda’yı iç pazarda herşeye rağmen ayakta tutan ‘Civic Sedan olmasa neler olurdu?’ demekten de kendinizi alamıyorsunuz. Bugün gerçekten Civic modeli tek başına Honda’yı sırtlamış ve yıllardır ilk 10 marka arasına sokmuş çok başarılı bir model. Ama Civic Sedan daha ne kadar bu yükü sırtında taşıyabilecek. Alternatif modeller olmayacak mı, fabrika kapanacak mı? İşte kafada bu soru işaretleri varken, JD Power’ın raporu olaya yeni bir bakış açısı getirdi. Sonuçta, Honda bugüne bugün Türkiye’de 200 milyon dolara yakın bir yatırımla 50 bin adet kapasiteli bir fabrikaya sahip. Bu fabrika öyle kolay kolay kapatılıp lojistik merkezi haline gelmez. Sonuçta ortada Civic Sedan’ın iç pazar başarısı varken, bu riske girilmez. Çünkü bugün yerli Civic Sedan olmasa, Honda bu yönetim tarzıyla satışlarda çok ama çok gerilere düşebilir.

3 yıldır tek bİr İletİşİmİ yok

Bunun bilincinde olan Japon Honda da düğmeye basmış durumda. Düğmeye basmış diyorum çünkü çok önemli kaynaklardan daha 3 yılı dolmadan Hajime Yamada’nın ay sonunda görevi bırakacağını öğrendim. Demek ki sadece biz değil herkes ortada bir sorun olduğunu görmüş ve sonunda Honda merkezinden operasyon başlatılmış. Basınla 3 yıllık görev süreci boyunca hiç görüşmemiş Yamada’nın görevi bırakacağını öğrendikten sonra JD Power’ın raporunu tekrar düşündüm. Bugün Honda’nın Türkiye’de ilk etapta 50 bin adetlik atıl kapasiteyi kullanması, sonra da bunu büyütmesi için önünde tek seçenek var. Hem iç pazar ve çevre ülkeler için Civic Sedan üretmeye devam edecek, hem de katma değeri yüksek Avrupa’ya ihraç edeceği önemli bir modelin üretimini Türkiye’ye getirecek. Bu noktada CR-V tam da bu planla uyuşan bir model. Zaten bundan 3 yıl önce Honda Türkiye yetkililerinin de böyle bir talebi olduğunu biliyorum.

Neden CR-V üretİlmelİ

Peki niye CR-V diye düşünebilirsiniz. Ekonomik ölçek açısından bakınca Avrupa’nın CR-V talebi yaklaşık 60-75 bin adet civarında. Yani bu segmentte üretim adedi verimli olacaktır. Yani Civic Sedan üretilmese dahi, CR-V’nin katma değeri daha fazla olduğu için üretilmesi Honda Türkiye’ye önemli güç katacaktır. Bugün Toyota’nın geldiği noktayı hatırlayın. Sadece iç pazar için 20-30 bin Corolla Sedan üretilirken, daha sonra devreye giren katma değeri yüksek Verso ve Auris’le kapasite 150 bin adetlerin üzerine çıktı. Şimdi Honda benzer yapıyı Türkiye’deki fabrikası için kullanabilir. Sonuçta iki Japon şirketin Türkiye’deki yapıları birbirine çok benzediği için Honda, Toyota’yı örnek alacaktır. Aksi takdirde, fabrikaya kilit vurup gitmesi gerekir.

Yamada’nın yerine Toyota gibi Türk CEO atamalılar

ÇALIŞMA hayatına 1974 yılında Honda’nın Tokyo’daki merkez ofisinde başlayan Hajime Yamada, sırasıyla Brezilya, Venezuella ve Hindistan’daki Honda ofislerinde çeşitli görevlerde bulundu. Yamada Honda Türkiye’ye atanmadan önce, merkez ofiste Ortadoğu, Yakın Doğu ve Afrika Bölgesi Satış Operasyonlarından Sorumlu Genel Müdür olarak görev yapıyordu. 3 yıllık görev süresi boyunca, basından uzak duran, iletişimi tamamen kesen Yamada’nın Türkiye’den sonra nereye atanacağı merak konusu. Yamada’nın yerine ise bence Japon Toyota’nın yaptığı gibi radikal bir kararla bir Türk yöneticinin atanması gerekiyor. Böyle olursa Honda Türkiye’de daha hızlı bir gelişme sağlar. Ama tabi Yamada’dan önce Honda Türkiye’de 7 yıl Genel Müdürlük yapan Katsumi Sawai’yi de unutmamak lazım. Sawai’nin Türkiye’de bulunduğu süre içinde Honda’nın Gebze fabrikasındaki yıllık üretim miktarının 30 bin adetten 50 bin adede yükseltilme çalışmaları da başladı. Gebze fabrikasında üretilen ikinci model olan City de Katsumi Sawai’nin genel müdürlüğü döneminde Türkiye’de üretilmeye başlandı.
Yazının Devamını Oku

Bayraktar, Citroen’e FRANSIZ kalmadı

29 Temmuz 2009
HATIRLARSINIZ Mart ayı başında, Fransız kardeşler Peugeot ve Citroen’in Türkiye’deki performanslarıyla ilgili tamamen satış rakamlarına dayalı bir yazı yazmıştım. Çok tartışılan başlığımı da hatırlarsınız; "Peugeot Türkleşirken Citroen Fransız mı kalıyor?’ Bu yazım hem Bayraktar Grubu içinde hem de sektörde çok ses getirdi ama aksi bir açıklamada yapılmadı. Çünkü yazım ODD’nin verdiği rakamlar üzerinden yapılmış çok net bir analizdi.

Bu yazımdan 4-5 gün sonra hükümet ÖTV oranlarını 3 ay süresince indirdiğini açıkladı. Otomotivde satışlar patladı ve 3 ayda 230 binden fazla araç satıldı. Peki bu dönemde Citroen ve Peugeot’nun performansları nasıldı. Şimdi Ocak ve Şubat aylarına tekrar bakalım. Citroen yılın ilk iki ayında binek ve hafif ticari araç olmak üzere toplam 939 araç satarken aynı dönemde Peugeot 2 bin 358 araç satmıştı. Citroen’in pazar payı yüzde 2.2, Peugeot’nun ise 5.7’ydi. ÖTV indirimiyle birlikte Mart ayından itibaren ise firmalar için adeta bayram havası yaşanmaya başladı. Bu dönemi iyi değerlendiren Peugeot tam 13 bin 195 araç satarken, Citroen ise yanlızca 5 bin 335 araçta kaldı. Böylece yılın ilk altı ayında Citroen 6 bin 274 araç satarken Peugeot 15 bin 553 araçla farkı oldukça açtı. Pazar payları ise Ocak-Şubat olduğu gibi yüzde 2.2 ile yüzde 5.7 olarak gerçekleşti.

Sonuç olarak benim 4 ay önce iki Fransız kardeş arasında yaptığım karşılaştırmalı analizin sonuçları ÖTV indirimi süresince Peugeot lehine katlanarak artınca Bayraktar Grubu’ndan 7 Temmuz’da beklenen açıklama geldi. Açıklamada, daha Citroen Genel Müdürlüğünde 1 yılını doldurmayan Müfit Ataseven’in yerine Subaru’nun Genel Müdürü Bahaettin Tataoğlu’nun atandığı açıklandı. Tataoğlu’nun yerine ise Citroen’in Genel Müdür Yardımcısı Murat Gürünlü geldi. Ataseven’in ise Grubun yönetim kurulu üyesi olduğu belirtildi. Şu anda Adana ve İstanbul’da 2’nci el şirketi kurup kendi işini yapan Bayraktar Grubu’nun eski Otomotiv Grubu Başkanı Sami Nacaroğlu’nun da yönetim kurulu üyesi olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Geçtiğimiz günlerde Bayraktar Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bayraktar’a ’Bu değişim Citroen’in performansından mı kaynaklandı’ diye sorduğumda cevabı, "Bu değişim grup içinde her zaman olan rutin bir gelişme. Müfit Bey hala bizimle birlikte. Biz ayrıca Citroen’in performansından memnunuz. Grup içinde yeniden yapılanıyoruz" oldu. Umarım yenilikçi modelleriyle Citroen, hakettiği yere kısa sürede gelir.

Toyota’nın Türkiye’de distribütörü değişir mi

UZUN
süreden beri Japon Toyota’nın Türkiye’deki distribütörlüğü ile ilgili ortada çok fazla söylenti dolaşıyor. Özellikle izinde olduğum son iki haftada bu söylentiler ayyuka çıktı. Efendim söylentiler şöyle: "Sabancı Grubu, Toyota’nın Türkiye temsilciliğini Toyota, Lexus ve Daihatsu’nun dünyadaki en büyük satıcılarından biri olan Ortadoğulu ALJ Grup’a satacakmış." Bilmeyenler için ALJ Grup, aynı zamanda Daihatsu’nun da Türkiye temsilcisi. Türkiye’yi Avrupa bölgesinin merkezi yapan şirket geçtiğimiz günlerde 12 milyon dolarlık yatırımla Çekmeköy’de dünyanın en büyük Daihatsu tesisini inşaa etti. Ortadoğulu grup, Toyota’nın lüks markası Lexus’un Türkiye distribütörlüğü için de geçtiğimiz yıl 100 milyon dolarlık yatırım teklifinde bulunmuş ama Toyota Türkiye’deki ortağı Sabancı Holding’i tercih etmişti.

Şimdi bunların hepsini üst üste koyduğunuz zaman, ’ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ diye düşünüyorsunuz. Sonuçta bir tarafta Toyota’nın dünyadaki en büyük ortaklarından biri, diğer tarafta Türkiye’de üretim alanında ortaklığını bitirmiş, bir tek satışta ortak kalmış Sabancı Grubu. Ortada kriz de varken acaba Sabancı Grubu, Toyota temsiliğini Ortadoğulu grup iyi para verirse satar mı diye düşünmeden edemiyorsunuz. Bunun üzerine ben dahil bir çok otomotiv editörü arkadaşım konuyla ilgili istihbarat toplamaya başladı. Arapça olarak ALJ’nin genel merkezine bile bir iki kez elektronik posta atan bile oldu.

Sonuçta ALJ Grup’un Türkiye temsilci olan Daihatsu’nun Türkiye ve Avrupa Genel Müdürü Ali Haydar Bozkurt, böyle bir planın bilgisi dahilinde olmadığını söyleyerek şu açıklamayı yaptı: "Ben de son dönemde bana gelen telefonlardan böyle bir söylentinin olduğunu öğrendim. Ama böyle bir şey yok. Olsa haberim olurdu." Sabancı Grubu da Bozkurt’a benzer açıklama yaptı: "Böyle bir şey söz konusu değil. Bu konuda basında haberler çıkarsa hemen yalanlarız." Yani ortada iki tarafında yalanladığı bir söylenti var. Ama yine tekrarlıyorum, "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz." Bekleyip göreceğiz.

Eksikliğimiz sektörde çok net hissedildi

TÜRKİYE’
nin ilk ve tek haftalık gazetesi Otoyaşam, 6 yıllık yayın hayatında ilk kez yaz tatiline girdi. Bu aslında satışların düştüğü, ilanların azaldığı bir dönemde bizim için biraz zorunlu bir tatil oldu. Eylül ayında tüm hızıyla kaldığımız yerden yolumuza devam edeceğiz. Tabiki 3 aya yakın arada, bu hafta olduğu gibi gerekli zamanlarda özel dosyalarla yine karşınızda olacağız. Bu süreçte Hürriyet ana gazetede ’Otoyaşam’ ismiyle yazılar yazmaya devam ediyorum ama kuşkusuz kısıtlı yer olduğu için ’Otoyaşam gazetesi’ gibi tüm gelişmelere geniş yer ayıramıyorum.

Bu bir aylık süreç içinde bir kez daha anlaşıldı ki ’Otoyaşam’ tüm sektör için çok önemli bir güç. Satışlarda, üretimde, lobi faaliyetlerinde, motorsporlarında, motosiklette ve hatta yan sanayi için vazgeçilmez bir kaynak. Yayınlanmadığımız her hafta, siz okuyucularımız bir çok gelişmeden haberdar olamazken, sektör de önemli bir gücünü kaybetti. Çünkü yazdığımız haberleri, yorumları başka hiç bir yerde bulamazsınız. En basit örneği vermem gerekirse, hükümet nezdinde lobi çalışmaları son 1 aydır neredeyse tamamen durmuş durumda. ÖTV’nin kademeli artışıyla ilgili gelişmeler basında çok fazla yer bulamıyor. Sektörü nasıl derinden etkilediği analizlerle ortaya konulamıyor. Halbuki Otoyaşam olsaydı her hafta bu konuyu tüm yönleriyle ortaya çıkaracağını hepiniz biliyorsunuz. ÖTV indiriminin çıkmasında nasıl etkin bir rol oynadığımızı hatırlıyorsunuz. Otoyaşam’ın olmayışı, bugün sizlerden daha fazla otomotiv sektörü için büyük bir eksikliktir. Bu hafta bu özel sayıyla yeniden karşınızdayız ama emin olun Eylül ayında eskisinden daha güçlü bir şekilde kaldığımız yerden yolumuza devam edeceğiz.
Yazının Devamını Oku