TARİHİ BİNA YANDI
Osmangazi ilçesinin en eski mahallelerinden olan Demirkapı’da gece yarısı başlayan yangın, yıllardır kullanılmayan metruk yapıyı kül etti.
Alevlerin teslim aldığı, bir asırlık yapı, kısmen ahşap ve 4 katlıydı. Turgut Yılmazipek İpek Fabrikası, mimari açıdan da türünün örnekleri arasında sayılıyordu.
Can kaybının yaşanmadığı yangın sabaha karşı söndürüldü.
*
Göğe yükselen alevler kentin birçok yerinden üzüntüyle izlendi. Yangın adeta Bursa’da geceyi aydınlattı.
Söndürme çalışması yapan itfaiye araçlarının dar sokaklardan kolaylıkla ilerleyemedikleri görüldü.
Bugüne geldiğimizde salgın yokmuş veya bitmiş gibi davranılıyor. Tedbirler de halkın anlayışına bırakıldı.
*
Yoğun bakım yataklarının yeniden dolmaya başladığını, hastaların ve ölümlerin arttığını görmeliyiz...
Belli ki rehavete kapıldık.
TABLOYA BAKALIM
Sağlık Bakanlığı’nın paylaştığı bilgilerine bakalım;
30 Mayıs - 05 Haziran 2022 tarihleri arasında, 7 günde, 7 bin 322 kişi hastalanmış, 19 kişi de hayatını kaybetmiş.
Sadece Bursa’da değil, tüm yurtta, alınamayan ya da ileri tarihlere verilen randevulardan şikayetçi.
‘Böyle bir sorun yoktur, abartılıyor’ diyebilir miyiz?
Bazı hastanelerde hatta kentlerde hematolog, endokrinolog, gastroenterolog, kardiyolog, çocuk cerrahı, üroloğu, nöroloğu yok...
*
‘Yan dal hekimleri’nin eksikliği büyük sorun.
Başhekimler, müdürler, kaymakamlar, valiler hatta milletvekilleri hekimler gelsin diye yollarını gözlüyorlar.
Güvenlik, yasalarla sınırları oluşturulan ve bu sınırlar içinde bireysel veya toplumsal varlığın korunması, yaşamının sürdürülmesi olarak ya da toplum yaşamında kanuni düzenin aksamadan yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yasayabilmesi şeklinde tanımlanabilir.
*
Emniyetsiz, güvensiz bir ortamda yaşanır mı?
Askerler, polisler, jandarmalar, korucular, kolcular, istihbarat görevlileri, gümrük ve orman muhafaza memurları, kır ve mahalle bekçileri ile zabıtalar bu amaçla çalışırlar.
Güvenliğimiz için hayatlarını ortaya koyarlar.
YASASI YOKTU
İhtiyaçlar değişince, güvenlik hizmetleri yapılarında da değişiklikler oluyor.
Küresel, dünya çapında bir salgın bu...
Yılbaşından itibaren görmezden geldiğimiz, normal gündelik yaşama döndüğümüz günlerin ‘sonuna mı geldik acaba’ diye düşünmeden edemiyoruz.
COVID-19 vakalarındaki ciddi artış sebepleri arasında:
* İnsanların moral olarak tükenmesi,
* Maddi olarak kayıplara uğraması,
* Sosyal hayatın felç olması
Her gün birkaç yerden gelen, birbirinden acıklı ve dehşet içeren haberlerle canımız sıkılıyor.
Nasıl sıkılmasın ki...
Vahşet bu, vandallık bu, cahillik, eğitimsizlik ve geri kalmışlığın yansıması bu.
Türlü türlü aptalca sebeplerle kıskandığı, boşanmak üzere olduğu veya boşandığı eşini, eski eşin sevgilisini veya eşini katletmeler...
İlkelliğin alası şeyler.
ŞİDDET, HASTALIK HALİDİR
Çocuk evde gördüğü zorbalığı, şiddeti kardeşine uygulamakla başlıyor. Anne çocuğunu dövüyor, anneyi de baba. O çocuk büyüdükçe etrafındaki arkadaşlarına, okulda, mahallede, askerde, iş yerinde uygulamaya başlıyor.
Bilmeden çiğneyip geçtiğimiz o ot, aslında bir baharat.
Ezip gittiğimiz o ot, eşsiz bir parfüm, esans, tütsü, koku.
O ot, paha biçilmez yağ.
O ot, gıda katkısı, çeşni.
O ot şifa.
O ot ilaç.
Bu olaylara doğal afet diyoruz!
Ve can kayıplarının olmamasını kar sayıp, seviniyoruz!
*
DOĞA KÖKENLİ OLAYLAR
Yurdumuzun her bölgesinde afet diye nitelenen, büyüklü küçüklü, ölümlü ölümsüz onlarca hadise yaşandı.
Bazı bölge ve kentlerde ise tekrar tekrar yaşandı.