Polis sadece faşist veya otokrat yönetimlerde rejimin teminatıdır. Demokratik rejimlerde polis iç güvenliğin temini açısından kanunların uygulanmasını temin eden bir kurumdur. Bu ulvi bir görevdir ama demokrasi çok dişli bir çark olduğu için, tek başına hiçbir dişli çarkı çalıştıramayacağı gibi, hiç kimse veya hiçbir kurum demokratik rejimin tek başına teminatı olamaz.
Bu notu neden yazdım. Bu tartışma kiminle kimin çatıştığını açığa çıkarıyor da ondan!
“Polis rejimin teminatı” diyen köşe yazarları aynı anda illa ki “Asker rejimin teminatı değildir” demek ihtiyacını hissediyorlar!
Bir hadise var TSK ile Emniyet/Adalet arasında!
Ne olur, kimse bunu bana demokrasi mücadelesi diye yutturmasın!
* * *
İki gündür yazıyorum, ABD, Türkiye’de müttefik değiştiriyor, kıyamet de bundan kopuyor.
Emniyet ve Adalet teşkilatlarında etkin olduğu genel kabul gören
Ancak, “Garsonun hizmet şeklinde farklılıklar olabilir” diye de ilave ediyordum.
İşte size mutfağı zere kadar değiştirmeden fark yaratan garsonun farkı!
* * *
Obama; ABD’nin zorlu ve abuk bir savaşla ulaştığı “Irak petrolü ve doğalgazının denetimi üzerindeki hakimiyeti”ne zerre kadar helal vermeden, Irak’ı “emin ellere” teslim ederek bu bölgeden asker çekmek istiyor.
Bu meyanda “darbe” ihtimalinin tarihte belki de hiç bu kadar sıfıra yaklaşmamış olduğu bir dönemde Türkiye’de “darbemania” yaşanıyor!
Darbe ihtimali o kadar uzak ki, 27 Nisan ardından CNN-Türk’te ben “Bu bir muhtıradır!” dediğimde önce büyük iştiyakla bu terimi reddeden, baktı olmadı “Büyükanıt’ın bundan haberi yoktur!” diyerek ne olur olmaz saiki ile kıvırtan köşe yazarı şimdiki Genelkurmay Başkanı’na dayılanıyor! O bile korkmadığına göre, demek ki ortada darbe ihtimali hiç yok!
* * *
Peki ne oluyor?
Elimde değil, Türkiye’de cereyen eden başat olaylara dışarıdan bakmaya çalışıyorum.
Örneğin, kimse benim paranoyak zihnimi Ergenekon Dosyası’nın sadece iç dinamikler tarafından hazırlandığına ikna edemez.
Pazar günü “malum belge” ile ilgili bazı notlar yayınladım ve dikkatimi esasen tarihsiz olan belgeye Nisan 2009’un münasip görülmesinin çektiğini beyan ettim.
Belgeye neden “Nisan 2009” tarihi münasip görülmüştü?
* * *
Ancak, bugün Başbuğ’un açıklamasındaki bir noktayı irdelemek istiyorum. Meğer ünlü belge/kâğıt parçasının üzerinde tarih yokmuş!
Halbuki biz o “belge”yi Nisan 2009 tarihli biliyorduk. Zira “belge”yi ortaya çıkaran Mehmet Baransu Türkiye’yi birbirine sokan ünlü haberinde aynen şöyle yazıyordu.
“Nisan 2009’da Deniz Piyade Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlanan planda, Ergenekon soruşturmasından duyulan rahatsızlık açık bir şekilde dile getiriliyor.” (Taraf-12.06.09).
Baransu haberinde “tarih konusu”nda açıklamaya gerek duyurmayan çok net bir ifade kullanıyordu.
Halbuki Başbuğ “belge”de tarih olmadığını söyledi. Ben çok şaşırdım. Bir sürü arkadaşıma sordum. Onlar da, benim gibi, topyekûn, belgede tarih bulunduğunu, hatta tarihin 29 Nisan 2009 olduğunu zannediyorlardı.
Mehmet Baransu, Başbuğ’un açıklamasından sonra ifadesini farklılaştırıyor ve şöyle söylüyor: “Biz bunu... teyit edip yayımladık. İçeriden aldığımız bilgi çerçevesinde, Nisan 2009 kararını verdik. Yani askeriyeden aldığımız bilgi bu... Biz, Genelkurmay ile konuştuk, netleştirdik bunu... Belgenin üzerinde tarih olmadığını biliyoruz. Bu yüzden öyle netleştirdik, ondan sonra yazdık.” (Naklen-Milliyet-27.06.09)
Baransu neden bu açıklamayı 12 Nisan’da yapmadı ve verdiği tarih sarihmiş gibi haber yazdı da şimdi “açıklamalı” konuşuyor, ben çok merak ettim.
Baransu’
* * *
Devletin sırtındaki yükü azaltmak için özel okullar da teşvik edilmelidir. Bugün bu görüşü irdeleyeceğim. Önce bir hatırlatma:Türkiye’de ilköğretim seviyesinde özelleştirme sadece ve sadece % 2.2 oranında. Halbuki aynı oran ABD’de % 10, Suudi Arabistan ve Yunanistan’da % 8, İran’da bile % 6!
İşin daha garibi, ülkemizde MEB’e bağlı 344.000 öğrenci özel okula giderken, 1.000.000 öğrenci özel dershanelere gidiyor. (Kaynak-MEB: 2007-08) Bu durum şu anlama gelmektedir: Takriben, 650.000 öğrenci devletten bedava eğitim alıyor, ama özel dershanelere her yıl milyarlarca para akıtıyor!
TÖDER Başkanı Enver Yücel’in verdiği bilgiye göre Turgut Özal dönemine dek ilköğretim seviyesinde özel okulların oranı %0.5 imiş, onun döneminde okul yatırımlarının %50’sini devletin karşılaması ile oran %400 artarak %2.2’ye ulaşmış.
Basit bir hesap yapalım: İlköğretim seviyesinde teşvikle özel okul oranı % 10’a çıksa, özel okullarda okuyan öğrenci sayısı 344.000’den takriben 1.500.000’e çıkar. “Bu öğrenciler özel okul ücretlerini nasıl öder?” diye sual ederseniz, zaten şu anda devletten bedava eğitim alıp özel dershanelere milyonlar akıtan en az 650.000 öğrenci olduğunu tekrar vurgulayalım.
Devlet özel okullara ne gibi teşvik sistemi uygulayabilir? Aklıma gelen bazılarını sıralayayım:
1) Özel okul yapanlara bedava arazi tahsis edilebilir.
2) Yatırımların belirli kısmı devlet tarafından karşılanabilir.