BİR baba olarak Babalar Günü’nde babaların duygularını irdelemeye çalışacağım.
Rahmetli annem babaların yeni bir can oluşmasına katkısının sadece "sperm" olduğunu, üstelik "sperm üretimi"nin baba olmak için değil, bir anlık zevk için oluştuğunu söylerdi.
Annnem tamamen haklı mı idi?
Hayır, sözleri erkek egemen bir toplumda erkekleri aşağılayarak gıyaplarında intikam alma duygusunu yansıtıyordu.
Ancak annem tamamen haksız da değildi.
Cinsel ilişki zevkli bir eylem olmasaydı, erkekler sırf çocuk sahibi olmak için eşlerine sperm verme zahmetine girerler miydi, emin değilim.
* * *
Ben bir oğlumun doğumunu bizzat izledim. O gün, o an annelere saygım mislisiyle arttı. Bir erkeğin böyle bir zahmete gireceğini, o acılara dayanabileceğini, doğumun bu kadar zahmetli bir iş olacağını bile bile hamile kalmaya razı olacağını hiç zannetmiyorum.
En azından kendi adıma konuşayım, bu zahmete girer miydim, emin değilim.
Testesteron üreten bir vücudun, testesteronun emrinde çalışan bir beynin doğum eylemine kendi serbest iradesiyle rıza göstereceğini zannetmiyorum.
Anne olmayı istemek için öncelikle ostrojen üreten bir vücuda sahip olmak gerekir.
* * *
Peki, öyleyse babalar çocuklarını sevmez, onlarla ilgilenmezler mi?
Babalar hiçbir zaman anneler kadar çocuklarına yakın olamasalar da, bir kere baba olduktan sonra bir erkeğin hayatını "çocuk" düzenlemeye başlar.
İlk safhada babalar bebeklerine her an bir şey olmasından çok korkarlar.
Bazen bu duygu paranoya seviyesine çıkar.
Bende öyle olmuştu.
Çocuk büyümeye başladıktan sonra ise baba; erkek çocuk sahibi ise kendisinin beceremediklerini onun becermesi için, kız çocuk sahibi ise de esas sevgilisinin o olduğunu sanmaya başladığı için büyük fedakárlıklar yapmaya razı olur.
12-14 yaşına dek çocuklar babalarını çok kolay kandırabilirler, hatta kız çocukları bir ömür boyu babalarını parmaklarının ucunda oynatabilirler.
Babalar 16-24 yaş grubundaki erkek çocuklarıyla adeta rekabete girerek bu kez de çekişmeye başlarlar. Tersine, kız çocukların ise giderek daha beter kulu kölesi olmaya başlarlar.
Ancak, onları nasıl bir geleceğin beklediği endişesi bir babanın zihninden asla çıkmaz.
* * *
Bana Allah 2 evlat nasip etti. İkisi de erkek. Erkek çocuklar hakkında yukarıda özetlediğim bütün safhaları onlarla yaşadım. Babaların kız çocuklarıyla ilişkilerini ise sadece etraftan gözledim. Baba-kız çocuğu ilişkisini yorumlama konusunda yanılma ihtimalim tabii ki vardır.
Onlara bir şey olacak diye korkmaktan tutun, onlarla çekişmeye, itişmeye, onları kıskanmaya, geleceklerinden hep endişe etmeye kadar geniş bir yelpazede erkek çocuklarıma karşı değişik duygular tattım. Onlar nihayet 30 yaşını aştılar. Şimdi yepyeni bir safhadayız.
Artık oğullarımla arkadaşız.
Beraber dertleşiyoruz, beraber tartışıyoruz, beraber analizler yapıyoruz.
Bazı konularda onlar bana akıl veriyorlar. Bundan genellikle gocunmuyorum.
Giderek çok daha az çelişiyoruz.
İstanbul’daki oğlum artık "evin erkeği" rolünü tamamen devraldı, yurtdışındaki oğlum ise baş başa yediğimiz yemeklerde felsefi konuşmalar yapmaya, zaman zaman beni uyarmaya bayılır oldu.
Baba olduğum için artık babalanamıyorum ama çok mutluyum.
Sadece eşek sıpalarının bana hálá bir torun vermemelerine gıcık oluyorum!