Eğitimin finansmanı

ÖYLE bir ülkede yaşıyoruz ki, vahim olan mühim olanın, neredeyse her daim önüne geçiyor, hatta önemli olanı, öncelik kazanması gerekeni gündemden tamamen çıkarıyor.

Geçen hafta hem Tüm Özel Öğretim Kurumları Derneği-TÖDER, hem de Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel ile uzun ve keyifli bir sohbet yaptık. Bu sohbet bana bu yazı serisini yazma ilhamını verdi, ama geçen haftaya damgasını vuran ve bu haftaya da muhtemelen damga vuracak olan "İrtica raporu" geçtiğimiz günlerde bu yazıları yazmama engel oldu. Bu hafta, her koşulda, kimse beni tutamaz.

* * *

Önce 3 saptama:

1) İnsan sermayesine (eğitim) yatırım yapmaya öncelik tanıyan ve fiziki sermayeye oranla insana daha fazla yatırım kaynağı ayıran ülkeler daha çok kalkınıyorlar. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu tüm ülkelerde yapılan ölçüm çalışmaları insan sermayesine yapılan yatırımın fiziki sermayeye oranla getirisinin uzun vadede daha yüksek olduğunu gösteriyor. Başka bir deyişle insana yapılan yatırım fiziki sermayeye (fabrika, makine, teçhizat vb.) yapılan yatırımdan daha fazla katma değer yaratıyor.

İnsana yatırıma öncelik tanıyarak kalkınma sadece ABD, AB için değil, Güney Kore, Hindistan, Singapur vb. için de geçerli.

* * *

2) Türkiye bu durumun farkında değilmiş gibi davranmakta ısrar ediyor. Devletin yatırım kapasitesi her ülkede olduğu gibi kısıtlı. Ancak her yıl eğitim bütçesi büyüse de, Türkiye’de devlet, sosyal devlet kavramı etrafında, devlet okullarında herkese "bedava eğitim" vermekte ısrarlı. Halbuki:

i) Bedava eğitim diye bir kavram yok. Devlet okullarının finansmanı devletin vatandaşlarından topladığı vergilerle sağlanıyor. Açıkçası, eğitim esasen paralı. Ücreti vergi veren herkes ödüyor.

ii) Devlet bedava eğitimi herkes için anayasal görev haline getirince, devlet okuluna giden her türlü gelir sınıfından vatandaşın çocuğu bedava eğitimden faydalanıyor.

Örneğin sabit ücretli memur, işçinin ödediği (anında tevfikat) vergiler ile zengin çocukları da devlet tarafından bedava okutuluyor!

Ülkemizde çocuklarını paralı okullarda okutma gücü olmayan velilerin ödediği vergiler ile çocuklarını paralı okullarda okutma gücü olan velilerin çocuklarının eğitimi finanse ediliyor!

* * *

3) Kimse bana, "Ödeme gücü olanlar zaten çocuklarını paralı-özel okullarda okutuyor" demesin. Ülkemizde ilköğretim seviyesinde özel okullarda okuyan öğrenciler tüm ilköğretim okullarında okuyan öğrencilerin sadece yüzde 2.2’si!

Türkiye’de ilköğretim seviyesinde özelleştirme sadece ve sadece yüzde 2.2 oranında. Halbuki aynı oran ABD’de yüzde 10, Suudi Arabistan ve Yunanistan’da yüzde 8, İran’da bile yüzde 6!

İşin daha garibi, ülkemizde MEB’e bağlı 344.000 öğrenci özel okula giderken, 1.000.000 öğrenci özel dershanelere gidiyor. (Kaynak-MEB: 2007-08)

Özel okula giden tüm öğrencilerin aynı zamanda özel dershaneye gittiği gibi gerçeği oldukça zorlayan bir varsayım kullansak dahi, ülkemizde takriben 650.000 öğrenci devletten bedava eğitim alıyor, ama özel dershanelere her yıl milyarlarca para akıtıyor!

* * *

Türkiye’de eğitimin finansmanı alanında 2 önemli karar alınmak zorundadır:

1) Devletin eğitimde görevi sadece ve sadece ödeme gücü olmayan velilerin çocuklarının eğitimini finanse etmektir.

2) Devlet, özel okulları belirli alanlarda teşvik ederek üzerindeki finansman yükünü mümkün olduğu ölçüde azaltmalıdır. (Yarın bu 2 önerimi irdeleyeceğim.)
Yazarın Tüm Yazıları