29 Kasım 2005
F.Bahçe’nin G.Saray’ı yenmesi ‘şampiyonluk yarışı bitti’ demek değil. F.Bahçe için bir avantaj. Ama, ‘Zirvede tek başımayım’ havasına kapılırsa, 9-10 puan önde takımlar ne şampiyonluklar kaybetti, tepetaklak olur, bunu unutmasın... * Derbiyi F.Bahçe’nin kazanması şampiyonluk yarışını nasıl etkileyecek?
F.Bahçe’nin G.Saray’ı yenmesi ‘şampiyonluk yarışı bitti’ demek değil. F.Bahçe için bir avantaj. Ancak G.Saray bu yenilgiyi çabuk atlatırsa, farkı kapatır çünkü yarıştan kopmuş değil. Bu uzun lig maratonunda 6 puanlık fark büyük bir şey ifade etmiyor. Yalnız tabi yarışta rakibinin puanlar kaybetmesini bekleyecek.
F.Bahçe’nin ‘Derbiyi kazandım’ diye rehavete girmemesi gerekiyor. Eğer, ‘Zirvede tek başımayım’ havasına kapılırsa, 9-10 puan önde takımlar ne şampiyonluklar kaybetti, tepetaklak olur, bunu unutmasın. Her iki takım da aynı ciddiyetle ligin sonuna kadar bu mücadeleyi verecekler. Önlerinde bir de Beşiktaş örneği var.
İyi yönetilmiyor
Şimdi geçen hafta içine dönmek istiyorum, Milan maçına... F.Bahçe dün sahaya düzgün bir takımla çıktı. Milan maçında niye aynı şeyi yapmadı, birçok oyuncunun sahadaki yeri değişti.
F.Bahçe teknik kadro olarak iyi yönetilmiyor. Luciano ve Aurelio o maçta cezalıydı, bu günler öncesinden belliydi. Onların yerine oynatacağın oyuncuları hazırlasana. Daum ne yaptı, Deniz’i bir 90 dakika görmeden takıma koydu, hem de hangi mevkiye. Kemal piyasada yok. Servet de öyle. 2-3 hazırlık maçı al, onları oynat, form durumlarını gör, bunları hazırla, o da yok. Bu futbolcuları arabanın lastiğini değiştirir gibi takıma koyarsan Milan maçındaki gibi olur. Lastik bile değiştirsen balans ister.
Daum, diyor ya ‘Benim takımımıns tecrübesi yok’, peki kendisinin var mı? Onun nereden tecrübesi var? Böyle futbol oynayan takımın antrenörü tecrübeli mi oluyor?
Daum tecrübeli mi?
İtalya’daki Milan maçı için tecrübesizlik dersin olur. Burada ve Almanya’da Schalke ile oynadın, o maçlar neydi? İkisini de rakibi etüd etmemekten rakibin oyununun nasıl olduğunu bilmemekten kaybettin. Son Milan maçında Shevchenko biraz şanslı olsa 4 değil, 7 gol atardı. Bunlar gerçekler... Bu gerçekler kimseyi rahatsız etmesin.
F.Bahçe Milan maçındaki gibi kötü oynayacak, rakibine mahkum olacak bir takım mı? Öyle bir defans anlayışı olur mu? Milan maçında takımın sahaya çıkışı, oyuna hazırlanışı yanlıştı. Sonra da ‘tecrübesizlik’ de çık işin içinden. Evet, tecrübesizlik var, ama % 10-20. Tecrübesizlik Daum’da. Sanki Milan’ın antrenörü o ve her sene Avrupa’da final, yarı final oynuyor.
Böyle bir antrenör edasında. Beşiktaş ile Avrupa’ya katıldı, elendi. F.Bahçe ile katılıyor sonuç ortada.
Volkan’a tavsiyeler
Daum da bu kadar uzun süre oynayan Mehmet Yozgatlı’yı oyuna sokacağına, oynamayan Kemal’i sahaya sürdü. Hep dengesizlik. Kemal kötü mü, bence Türkiye’nin en iyi orta sahalarından biri. Ama hazırlamamışsın, kenarda unutmuşsun onu. Mehmet’i de 35 saniye kala oyuna sokuyorsun. Böyle bir şey olur mu? Daum orada oynayan 4 adama ve kaleci Volkan’a dua etsin.
Burada bir paragraf da Volkan’a açmak istiyorum. Volkan top havadan geldiğinde nereye yumruklayacağını bilmiyor. Top ortaya yumruklanmaz. Ortaya vurursan, o top karşıdan gelen rakiple yeniden kalende tehlike olur. Kenara vurursan pozisyondan kurtulma şansın olur. Bunu antrenör söylemiyor mu Volkan’a? F.Bahçe bu teknik kadroya milyarlar harcıyor. Bunu bilmiyorlar mı?
Anelka değişti
* F.Bahçe G.Saray karşısında niye iki farklı takım görüntüsü sergiledi?
Herhalde rakipten korktular, ikinci yarıda kendilerine güvenleri yoktu. Yoksa maça iyi başladılar, ilk 45 dakika iyi bir futbol sergilediler. Milan maçında iki pas yapamayan F.Bahçe, G.Saray karşısında ilk bölümde çok iyi oynadı. İkinci devre G.Saray ikili mücadelelerin hepsini kazandı.
F.Bahçe’nin attığı gole bakın. Orta sahanın ortasından sol taç çizgisinden Appiah’ın, Orhan ile Tomas’ın arasına attığı topa Nobre dokundu.
Eskiden tutulmuyordu
G.Saray toplu hücuma gidiyor ve geri dönmekte sıkıntı yaşıyor. Senin elinde de Anelka gibi bir silah var. Ama F.Bahçe bu silahı az kullandı, kullanamadı. Eğer biraz daha fazla kullansa, rakip savunma arasına Anelka’ya atılan her top gol pozisyonu olurdu. Aurelio olsun, Appiah olsun, topu çevirebilecek, orta sahayı yönlendirebilecek oyuncular, anlamsız bir telaşa kapıldılar önceki gece.
Şunun da altını çizmeli... Anelka Fransa Milli Takımı’na gidip geldikten sonra tuhaf oldu. Fransa’ya gittiğinde şöyle iyi, böyle iyi dedik. Döndü, o diri, güçlü Anelka gitti. Fransız futbolcuyu topla buluştu mu, eskiden onu yakalayamazdın, şimdi rakipleriyle başabaş koşuyor.
G.Saray belki Hakan Şükür’süz sahaya çıksa yine oyunun şekli farklı olurdu. Geriden uzun toplarla çıktılar. Bu topları da Fenerbahçe istediği gibi aldı.
Hakan oynadı mı, G.Saray’da ayağına topu alan Hakan’a şişiriyor. Neden yapıyor bunu anlamak mümkün değil. Hakan sadece havadan oynayan futbolcu değil ki, yerden de oynuyor. Bu özelliklerini kullanamadılar.
Ailton elden çıkarılmalı
* Beşiktaş şimdi de Ailton konusunda sancı yaşıyor. Bu sıkıntı nasıl aşılır? Beşiktaş’ta Tigana faktörü kendini hissettirmeye başladı mı?
Ailton’un elle tutulur bir tarafı yok. Kendini çok mu önemli bir futbolcu zannediyor. Almanya’da gol kralı olmuş. Olursun ya, iyisi doğrusuna gelir olursun. Malatya ve Gaziantep maçlarında oyuncuların ayaklarına bastı. Sivasspor maçında rakibin karnına bastı. Sanki inadına yapıyor. Böyle bir şey var mı? Faydası da yok takıma. Her topu kendisine istiyor. Diğer oyuncular da ona pas vermekten kendi pozisyonlarını kaybediyorlar. Eğer Beşiktaş Ailton’a para kaptırmadıysa, onu ucuz mucuz demeden elden çıkarmalılar. Zararın neresinden dönersen kardır. Onu gönderip yerine oyuncu alabilirler.
Bir anda olmaz
Beşiktaş, Sivas’ta kazandı, ama bunda Tigana büyük rol oynamadı. Yeni teknik direktör faktörü birden hissettirmez kendini. Aradan bir ay geçtikten sonra hissettirmeye başlar. Oyuncular kendilerine gelmeye başlar.
Arkadaşlık daha farklı olur. Bu da hemen olacak şey değil. Beşiktaş son maçta en iyi oyunlarından birini oynadı. Hem de iyi mücadele eden Sivasspor gibi iyi bir takıma karşı. Beşiktaş’ın çıkışı için futbolcular sahada ‘Ben büyüğüm, iyiyim’ ukalalığını bırakacak, her futbolcu Beşiktaş için koşacak, arkadaşına yardım edecek. O zaman gerçek takım olarak toparlanır.
Yazının Devamını Oku 24 Kasım 2005
MİLAN futbol anlayışı olarak dün akşam Fenerbahçe’yi sahada ezdi. İtalyan takımı sahaya yayılış, topu kullanma açısından sahanın her tarafını kapattı. F.Bahçe’ye topu kullanma şansı vermedi. Sarı lacivertlilerde Tuncay, Deniz ve Ümit biraz ayakta durmaya, direnmeye çalıştı. F.Bahçe’de bu maçta 3 futbolcu oynamıyor. Alex sakat. Aurelio ile Luciano cezalı. Aurelio’nun yerine koyacak oyuncun var, ama Luciano’nun yerine kimi koyacaksın, oynarsa Deniz’i. Vestel Manisa maçında Deniz iyi oynadı. Daum tuttu, Luciano’nun yerine uzun süredir oynamayan Servet’i koydu. Ümit’i onun yanına çekti. Sol beke Deniz’i koydu. Çorba gibi yaptı. Milli Takım’da bile sol bek oynayan Ümit bu kez stoper gibi oynuyor. Yani F.Bahçe 3 stoperle oynuyorlar. Takımın düzenini niye bozuyorsun.
İleri bakıyorsun, bir tek Anelka. Fransız futbolcuya bu kadar kötü top atılırsa, ne olur. O da ne bu topları alabildi, ne de düzgün kullanabildi. Zaten ne yapacağını bilmiyordu. Oyundan soğumuş, isteksiz oynuyordu. Ona vurulan tüm topları Milan aldı, istediği gibi kullandı. Milan için antrenman maçı oldu. F.Bahçe orta sahada topu kullanamadı. Çok pas hatası yaptı. Bu hatalardan kapılan her top Fenerbahçe kalesinde tehlike oldu. 4-0 Fenerbahçe için iyi skor, en az 8-0 olurdu. Shevchenko kendi başına en az 7 tane atardı, 4 tane attı.
Bu maçı önemsemedi
Uzun pas yapamaz, topu kullanamaz, doğru düzgün pas bile yapamazsan rakip karşısında şansın olmaz. Bir takım bu kadar top kaptırır, hücum yaparken kontratak yer mi, akıl mantık almıyor. Gollerde Servet’in suçu yok. O zaten ağır bir oyuncu. İlk hamlesi boşa çıktı mı, oyundan düştü. Orta sahada Milan ile mücadele edemedi F.Bahçe. İtalyan takımı hemen küçük üçgenler oluşturup, topu iyi kullandı. Futbol anlayışı, kalitesi bakımından iki takım arasında çok fark var. Milan istediği gibi topu kullandı, istediği her işi yaptı F.Bahçe karşısında.
Zaten anladığım kadarıyla, bazı oyuncuların yokluğundan, Vestel Manisa maçındaki havasıyla F.Bahçe, Milan karşısında bir şey yapmayacağının veya yapmak istemediğinin haberini vermişti. Bu maçta oynamayacak oyuncular sahadaydı. 4-5 aydır takımda olmayan futbolcular oynadı. Ama maç farklı, antrenman maçı farklıdır. F.Bahçe önündeki, G.Saray maçını düşünüyor, ligdeki şampiyonluğu hedefliyor. Bu maçı önemsemedi.
Yazının Devamını Oku 22 Kasım 2005
Alman teknik adam Avrupa'da kazanırsam kazanırım, kaybedersem büyük sorun yok diyor ve lige daha çok önem veriyor. Çünkü ligde bu maçı kazanayım, öteki maça bakarız, sahaya kim çıkarsa çıkartırız herkes vazifesini yapar havasındaydı. * Luciano ve Aurelio'nun cezalı olması, Alex'in oynama ihtimalinin az olması Fenerbahçe'yi Milan karşısında nasıl etkiler?
Luciano'nun oynamaması o kadar çok etkilemez de, Alex ile Aurelio'nun oynamaması büyük handikap olur. Frikik olur, duran top olur, Alex bunlarda çok etkili. Aurelio da orta sahada topu iyi kullanan bir futbolcu. İkili mücadele en fazla giren, en çok top kazanan oyuncu.
Luciano'nun oynamaması da fark eder aslında, ama o kapasitesinden dolayı değil de, yerine oynayacak adam nedeniyle etkiler. Onun yerine görev yapacak futbolcular uzun süre takımdan ayrı kaldı. Deniz var, V.Manisa maçında iyi de oynadı. Antrenmanda da iyi olabilir, ama maç farklı, antrenman farklı. Servet bir devre oynadı, sonra yok.
Daum'un son lig maçında en azından Milan maçına çıkacak kadroyu denemesi lazımdı. Ama anladığım kadarıyla Daum'un kafasında lig var, Şampiyonlar Ligi yok. Avrupa'da kazanırsam kazanırım, kaybedersem büyük sorun yok diyor ve lige daha çok önem veriyor. Çünkü ligde bu maçı kazanayım, öteki maça bakarız, kim çıkarsa çıkartırız herkes vazifesini yapar havasında. Daum'un V.Manisa karşısında öyle bir planı ve anlayışı yoktu. Yarın sahaya nasıl kadro çıkacak birlikte göreceğiz. F.Bahçe'yi bataktan kurtarı ya.
Takıma alacağı oyuncular inşallah iyi oynarlar, ama kötü oynarlarsa da suç onların değil. Şimdi olayın başka bir boyutu da var. Deniz konusunda iki kulüp anlaşamıyorlar, federasyon lisans vermiyor. Sonuçta anlaşıyorlar, ama bu arada 3 ay geçiyor. Fenerbahçe üç cephede maç oynuyor, bu yönde sancı yaşıyor. Servet de bir maçta oynamış, şimdi onları oyuna sokmak da risk. Servet ile Deniz arasında tercih zorunda kalsam, bana göre Deniz daha hazır. Ama tercih Daum'un.
Sakin olan kazanır
* Hafta sonu oynanacak G.Saray-F.Bahçe maçının favori kim, derbinin kaderini ne belirleyecek?
Derbide sinirlerine hakim olan rahat olur, iyi oynar, sahada istediklerini daha iyi yapar. Biz bu sinirlere hakim olma işini beceremiyoruz, bunu milli maçta da gördük. Pazar günü hangi takım sakinse, silahlarını kullanırsa kazanan o olur.
Şimdi F.Bahçe'nin önemli silahları var, Anelka, Alex... F.Bahçe Anelka'yı, Alex'i nasıl kullanacak, önemli olan o. Anelka'ya istediği toplar atılırsa, G.Saray onu durdurmakta zorluk çeker. G.Saray, Necati, Ümit Karan, Hakan Şükür'ü nasıl kullanacak? Fenerbahçe defans ve orta sahasını nasıl kuracak? Appiah orta saha oyuncusu, V.Manisa maçında sol açıkta oynadı. Böyle olunca F.Bahçe'nin orta sahada gücü eksildi, ne hücum ne de defans yapamadı.
G.Saray yerden oynadığında, oyuncularının becerileri ortaya çıkıyor. Son Ç.Rize maçında seyrettiğim G.Saray fevkalade iyiydi. Top ileriye şişirildiğinde ise futbolcular manasız koşuyor, nereye koştuğunu bilmeden hareket ediyor ve oyundan soğuyor. F.Bahçe de topu ileri şişirirse, Nobre'ye doğru, bu toplar sanki duvara gidiyor.
Brezilyalı ne topa hakim oluyor, ne durdurabilir, ne de arkadaşına indiriyor. G.Saray ile F.Bahçe derbide orta sahasını kalabalık tutup, bu mevkiide topu kullanacak oyuncuları seçmeli. O zaman keyifli ve heyecanlı bir maç seyrederiz.
Blatter iyi ki konuştu...
* İsviçre maçındaki olaylar sizce adil bir soruşturma sürecinden geçecek mi? Bizim nasıl bir yol izlememiz gerekiyor?
Bence FIFA Başkanı Sepp Blatter'in konuşması lehimize oldu. Çünkü olaya peşin hükümle girdiğinden, ibre lehimize dönebilir. İsviçreliler de ceza kuruluna girmeyecek. Yoksa, o kurumun taraflılığı ortaya çıkacak ki, bunu FIFA'da kimse istemez. Bu birincisi...
İkincisi... Biz olaylarda, yanlış yaptık, yanlış değerlendiriyoruz. Öncelikle rakibi çok hafife aldık. İlk maç için İsviçre'ye 3, 5 gün önce gitmemiz olumlu, ama böyle bir maçta millilerin İsviçre basınından bu kadar etkilenmeleri de benim tuhafıma gidiyor. Oraya giden arkadaşlarım anlattı, 3 kişi Milli Takımımızı ıslıklamış ve susmuş. Öyle abartılı taciz yok. Futbolcular, bizi sinirlendirmek için tabii ki bazı şeyleri de yapacak. Ancak biz bunlara aşırı tepki verdik. Hele o, basındaki beyanatlar, Türkiye'yi çok gerdi. Neden öyle beyanatlar verildi, 2-0'lık yenilgiyi örtmek için. Ama iş farklı oldu. Olayı bu kadar çok kaşırsan, içerideki adam da dışarıdaki adam da gerilir. Biz kendi kendimizi gerdik.
Lüzumsuz açıklamalar
Davut Dişli ile Fatih Terim'e gerdi deniyor. Peki bundan Federasyon Başkanı Levent Bıçakcı'nın haberi yok mu, var. Buna onay verdiyse bu bir tehlike. Bunlar yapılırken onun haberi yoksa, bu başka büyük bir tehlike. Tabii bazı şeyler yapılır, ama dozunu kaçırdılar. Bizim halk da bayılıyor böyle dozu kaçırmaya, oyuncumuz da.
Bu olay bize ders oldu. Çok çirkin, sular tekmeler atıldı. Maçtan sonra Fatih'in ve diğerlerinin hakemi hedef alan beyanatları oldu. Hakem protestoları da programlanmış, böyle bir şey yapılmış. Şimdi soruyorum, hakem protestolarının en başında Tuncay ile Alpay var. Bizimkiler kart istiyor, adamlara kart veriliyor. Şüpheli penaltıya, penaltı çalınıyor. Peki, daha 30. saniyede Alpay'ın topu eliyle almasına penaltı verilmeyecek mi? Şunun altını çizeyim... İçeride kavgalar olur, biz esas cezayı lüzumsuz konuşmalardan alacağız.
Beşiktaş silbaştan yapmalı
* Yıldırım Demirören'in istifasını gündeme getirmesi şu anda Beşiktaş'a ne kazandırır, ne kaybettirir?
Beşiktaş'ın öncelikle silbaştan yapması lazım. Başkan Yıldırım Demirören ile devam mı edilir, yeni bir başkan mı seçilir, yeni bir takım mı kurulur, bilemem. Ama silbaştan yapılmazsa böyle sallanır durur. Bu futbolcu kadrosu, yönetimi başarılı da yapar, gönderir de.
Beşiktaş'ta oynamayamayacak bir sürü oyuncu alınmış, kadro şişirilmiş. Bu faktöre kaliteli oyuncuların beceriksizliği de eklenince takım yeniliyor. Gaziantepspor karşısında Beşiktaş bir sürü gol kaçırdı. Gaziantep de kaçırdı, ama artı Beşiktaş oyunun büyük bölümünde sahaya hakimdi. Bu arada Gaziantep'in gerek topu kullanması, gerekse attığı gol muhteşemdi.
Beşiktaş'ta bir şey daha var, herşey ters gidiyor. Takım kötü oynuyor doğru, ama taraftar bu kadar tepki göstermeye devam ederse, herşey daha kötü olacak. Beşiktaşlı üzülüyor, ama bu kadar protesto etmeye de gerek yok.
Gelecek seneyi düşünmeli
Takım yenilenecek, yeni bir antrenör geldi. Onun problemleri birden bire çözmesi mümkün değil. Tigana kondisyon çalışması yaptırıyor, bunun kendini gösterebilmesi ve takıma yansıyabilmesi için 1.5 ay gerek. Ayrıca takımda birlik beraberlik olmalı. Beşiktaş şimdiden önümüzdeki seneye hazırlık yapmalı. Sessiz kalınarak geleceğe hazırlanmak Beşiktaş'ı selamete götürür. Taraftar protestoyla işi çözemez.
Bir kaç kaliteli oyuncu var, diğerleri standart. Beşiktaş hiç bu kadar standart oyuncularla oynamamıştı. Antrenör olsun, transferler olsun, baştan yanlışlar yapılmış. Başkan kalır bunları düzeltir, o başkanın problemi. Bence asıl önemli olan futbolcuların moralinin bozuk olması. Protestolardan ve yaratılan ortamdan müthiş rahatsızlar. Geçmişi büyük kulübün böyle şeylere tahammülü yok, ama herşey de yanlış yapılmış.
Yazının Devamını Oku 20 Kasım 2005
NEDENDİR bilinmez, milli maçların ertesinde, milli takıma en çok futbolcu veren kulüplerimizde bir düşüş oluyor. Oyuncuların performansı düşüyor, konsantrasyonları bozuluyor. Profesyonellikte böyle şeylerin olmaması lazım ama maalesef bizde her milli maçtan sonraki karşılaşma, 4 büyük takım için kabusa dönüyor. Örnek mi istersiniz; işte size Fenerbahçe-Vestel Manisaspor maçı.
Sarı lacivertliler bu karşılaşmayı kesinlikle hak ederek kazanmadı. Biraz şansının yardımı, biraz da rakibin hatalarıyla üç puanın sahibi oldu. Fenerbahçe dün hem taktik hem de futbol olarak rakibinden zayıftı.
Sarı lacivertli oyuncular bütün maç süresince geride paslaşarak, kendi kendilerini uyuttular. Aurelio alıyor, gerisindeki Luciano’ya veriyor. O, yanındaki Önder’e, o da sağındaki Serkan’a... Böyle olunca da toplar şişiriliyor. Peki kime şişiriliyor, Nobre’ye... Bu oyuncunun hava topu alamadığını cümle alem biliyor ama her ne hikmetse iki senedir yan yana oynadığı Fenerbahçeli futbolcular bilmiyor. Daha önce de defalarca yazdığımız gibi, Fenerbahçe topu Nobre’ye şişirdiği müddetçe iyi hücum yapamaz. Çünkü Nobre’ye şişirilen her top, duvara çarpmış gibi geri dönüyor.
Appiah’ı niye sola aldı?
İlk yarıda orta sahada son derece güzel işler yapan bir Appiah vardı. İkinci devre bir baktık, Daum, Appiah’ı oyundan çıkardığı Anelka’nın yerine sol tarafa almış. Böyle şey olur mu? Orta saha için transfer edilen ve bu bölgeye olağanüstü güç katan bir oyuncu, sol kanada gönderilir mi? Bu Daum ne yapmak istiyor, ne düşünüyor, anlamak mümkün değil. Fenerbahçe’nin dün ikinci yarıda zorlanmasının en büyük nedeni Appiah’ın sol tarafa çekilmesiydi. Nitekim Vestel Manisa, bu oyuncunun alan değiştirmesinden sonra oyunda ve skorda dengeyi kurdu.
Daum’un futbolcu tercihleri de bir garipti. Milan maçını düşünerek Selçuk’u hiç oynatmadı, Anelka’yı da ilk yarıdan sonra oyundan aldı. Bunlar tamam, itirazımız yok. Peki, Milan karşısında oynamayacak olan Luciano ve Aurelio’nun sahada işi ne? Bu ikisinin yerine kimleri oynatacaksan, onlara şans tanısana. Anlayacağınız Daum, günü kurtarmak adına yanlış işler yaptı. Ama iş konuşmaya gelince Daum’un üstüne yok. Hep Türkiye’den, Türk basınından şikayet ediyor, Fenerbahçe’yi bataktan çıkardığını -nasıl bataktaysa- söylüyor. İş icraata gelince Daum ortada yok.
Yazının Devamını Oku 17 Kasım 2005
YAZIK oldu diyeceğim. İsviçre’de çok kötü bir oyunla maçı kaybetmiştik, verilmeyen bir penaltımız vardı. Kadıköy’de ise daha 1. dakika dolmadan penaltı yaptık, rakip daha maçın başında avantajlı duruma geçti. Fakat tüm bunlara rağmen, milli takım olağanüstü bir mücadele ve seyirci desteği ile skoru 3-1’e getirdi. Ama Almanya’ya gitme hakkı elde edemedik.
Öncelikle orta sahada organize olamadık. İkinci devrenin başında golü bulunca ümitlendik. Çok da pozisyon yakaladık. Ama bu kadar çok ileri giden bir takım savunmada emniyeti unutmamalı. Biz unuttuk bir kontrada golü yedik.
Takımda kötü oynayan yok. Herkes kalbinden oynadı ve her şeyini sahaya döktü. İlk maçta Türk Milli Takımı’nın rakibini küçümsemesi, artı rakibini çözememesi, rakibinin oyununu anlayamaması, elenmemize sebep oldu. Tabii ki hakem faktörünü de unutmamak lazım, verilmeyen bir penaltımız vardı ilk maçta.
Parlak değiliz
Kaleci Volkan’ın acemi hareketleri, Emre’nin rakiple oynaması, Tuncay ile birlikte hakeme itirazları olacak şey değil. Nasıl oyundan atılmadılar hayret ettim. Tümer oyuna girer girmez rakibin ayağına bastı. Bunlar olacak şey değil. Ama bütün bunların yanında milli futbolcular formalarına yakışır şekilde oynadılar.
İsviçre Milli Takımı’ndan kendi sahanda 2 gol yiyorsan bu pek de parlak bir şey değil bizim adımıza. Onlar 2 gol attığına göre büyük iş başardılar. Biz ise en azından kazandık.
İsviçre milli marşının ıslıklanmasını yazmadan geçemeyeceğim. İsviçre’de bizim marşımız ıslıklanmamış. Öyle diyorlar. Ama o olay geçti. Dün akşam da sanki bir organizasyon yapılmıştı seyirci tahrik olsun diye. Bizim seyirci de zaten bahane arıyor, sahaya bir sürü şey attı. Bunun da cezası gelecek.
Biz bu işleri bir türlü beceremiyoruz, soğukkanlı olamıyoruz. Bunlardan dolayı kaybettik. Ne yapalım, bu da dünyanın sonu değil.
Yazının Devamını Oku 15 Kasım 2005
Şans bizimle olur, iyi mücadele eder, iyi bir takım sahaya sürersek, Almanya vizesini alabiliriz. Ama bizim hem seyirci hem de futbolcu olarak mücadelemizi, ‘Vatan, millet, Sakarya’ diye değil, bilinçli şekilde yapmamız lazım. * Milli Takımımız nasıl oynarsa, gereken farklı galibiyetle finallere katılma vizesini alabilir?
Birincisi, şans olacak. İkincisi, Milli Takım iyi mücadele edecek. Üçüncüsü, iyi takım sahaya çıkacak. Yani, topu kullanan oyunculardan kurulu bir takım sahaya çıkacak.
Milli Takım’ın nasıl oynaması gerektiğine gelince... Topa hakim olması lazım. Top bizde daha çok kalmalı. Rakibin oyun planını bozmamız lazım. Onların topu kullanma becerisini yıkmalıyız. İlk maçta gördük ki, topu bizden daha iyi kullanıyorlar, daha iyi akın yapıyor, daha iyi mücadele ediyor. Bizim mücadeleyi, ‘Vatan, millet, Sakarya’ diye değil, bilinçli şekilde yapmamız lazım.
Rakibe gol şansı vermeyip 3 gol atacağız, bu olmaz mı? Olur. Olur, ama bu işin planlı ve programlı olması lazım. İsviçre’de ne planlı, ne de programlı oynadık. 90 dakika sağ-sol kanatlardan kalemize akınlar oldu ve boşluklardan gol pozisyonları ürettiler, sahada bunun önlemini almadık. Nasıl bir kenar yönetimidir, onu da anlamadım, bunu görmüyor mu?
İyi etüd etmemişiz
Tamam penaltımız verilmedi. O penaltı atılsa oyun değişir mi, değişirdi. Ancak her hakem biraz ev sahibini kollar, sahaya çıkarken bunu bizim bilmemiz lazımdı. Sonra rakip iyi etüd edilmemiş. Bu gerçek de Bern’de ortaya çıktı. İsviçre’yi seyreden yardımcı antrenörler ne getirdi, neyi verdiler bilmiyorum. İsviçre Milli Takımı’nın eski yıldızı Kubilay Türkyılmaz, ‘Kanatlara dikkat edin’ dedi. Biz seyrettik. Kenarlardan 10 tane pozisyon ürettiler, topu iyi attılar veya pas veremediler, ama ikinci gol böyle oldu. Yediğimiz kafa golüne bakın. Bu kadar ucuz kafa golü yemememiz lazım. Kalecinin, rakibin topu nereye vuracağını anlaması lazımdı.
Bir de oyuncularımızın kapasitesine göre bir Milli Takım kurulması lazım. Oyuncular hangi yetenekte, nerede iyi oynuyorlar bunlar dikkatle irdelenmeli. İlk maçta tabii eksikler de vardı; Emre Belözoğlu, Yıldıray Baştürk gibi. Onlar oynadığında değişir mi takım, değişmesi lazım. Tabii eğer onlar iyiyse. Ayrıca ilk maçta dikkatimi çeken bir şey daha vardı. 50 kere denedik, ileride Hakan Şükür oynuyorsa, topu ona şişirerek maçı kazanamayız. Hakan kendine atılan topu kafayla alsa bile, yanında indireceği adam yok.
Orta saha güçlü olmalı
Hangi maçı oynarsanız oynayın, orta sahayı güçlü tutmak zorundasınız. Biri ileride oynayan forvete yardım edecek. Tuncay Şanlı olsun, Nihat Kahveci olsun orta sahaya yardım edecek ne fiziğe, ne de o futbol bilgisine sahipler. Çünkü onlar ileride gol arayan oyuncular. Tuncay Fenerbahçe’de böyle oynuyor, ama perişan olarak oynuyor. Selçuk Şahin ağır orta sahada. Şunun altını çiziyorum. ‘Bunu ben yaptım, en iyisidir’ demekle de olmuyor bu iş. Hüseyin Cimşir çok ayağında top tutan bir oyuncu değildi. İlk maçta bize biraz da topu kullanan oyuncu gerekiyordu o mevkiide.
Federasyon rant hesabında
* Böylesine önemli bir maç için bilet fiyatlarının yüksek tutulmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Federasyon bu maçtan bir şeyler kazanmak istiyor. Bizde hep böyle rant işleri yapılır. Federasyon, ‘Önemli maç, bu paraya kıyıp gelsinler’ diyor. Tamam da, bu yanlış. Her maça aynı bilet fiyatıyla çıkman lazım. Almanya’ya gitmek için o stadın dolması ve coşkulu bir tezahürat gerekiyor. Federasyonun elinde parası var, zengin. İnşallah iyi bir organizasyon yaparlar, bilet fiyatlarını da normal bir düzeye getirirler. Bir bilet 250 YTL, neredeyse asgari ücret.
O parayı verip o stada gelen taraftar, maçı tiyatroda gibi izler. Gol atılınca alkışlar, ama bizim yeri göğü inletecek seyirciye ihtiyacımız var. Bu da öyle paralı pullu seyirciyle olacak iş değil.
Bu arada federasyonumuz da palavradan başka bir şey yapmıyor demek ki. Etkimiz de yok UEFA üzerinde. Maçın hakemleri değişiyor, bizimkilerden tık yok. Niye kimse tepki göstermiyor? Herkes yerinden memnun, orada otursun, federasyonun bütün nimetlerinden yararlansın. Futbol Federasyonu’ndan İsviçre’ye 300 kişi gidiyor, böyle bir şey görülmüş değil. İsviçreliler demiş ki, ‘Sizin federasyon ne zengin.’
Kendimizi doldurmayalım
* Milli Takımımız’ın yarınki rövanş öncesi ilk maçtaki 2-0’lık yenilgiden başka bir handikapı var mı?
Saha avantajı bizde. Şansımız biraz yaver giderse, bu yenilgiyi unuttururuz. Topu kazanmak ve kullanmak için mücadele etmeliyiz. Herkes vatan kurtaran aslan pozisyonuna girmemeli. Bizim futbolumuzun en büyük handikapı, böyle durumlarda herkesin kendini gösterme, ön plana çıkma isteği. Söylendiği gibi hafif bir takım da değil. Kötü kalecileri var, ama takım oyununda onlara gol atmak kolay değil. Biz ise kendimizi, ‘Çok iyiyiz, becerikliyiz’ diye dolduruyoruz. Böyle olunca da herkese yenilebiliyoruz.
Aman dikkat
* İsviçre maçı psikolojik mücadele açısından da büyük önem kazandı. Rakibi psikolojik olarak nasıl baskı altına alabiliriz?
İsviçre’de yaşananlardan sonra bu işi aşırı tepkiyle değil de tezahüratla yapabiliriz. Şükrü Saracoğlu Stadı da bunun için çok elverişli. Oradaki seyirci ne olduğunu biliyor, konuşmaya gerek yok. Yalnız şimdi federasyonun bir sponsorlar problemi var. Sponsorlara bedava bilet veriliyor. Bu sponsorların getirdiği taraftarlar tezahürat yapabilir mi, yapamaz mı? Bundan önceki gibi oraya gelen bu seyirciler tiyatro gibi maçı seyrederse, rakip takım üzerindeki seyirci baskımızı fazla etkili olamaz. Çünkü sponsorların getirdiği üst düzey yöneticilerden oluşan bu seyirci kitlesi öyle fazla bağıran, tempo tutan taraftar grubundan değil. Takım kazanırsa sevinir, kaybederse üzülür gider.
Rakibi nasıl baskı altına alırıza gelince... Seyirci unsuru bir faktör. İkincisi futbolcularımızın ortaya koyacağı oyun. Bizde ‘hırs’ dediğimiz zaman, tekme atmak gibi geliyor insanlara, hırsın bununla alakası yok. Bizim yöneticilerimizin ve yetkililerimizin verdiği beyanatlar da öyle yersiz oluyor ki, ortam geriliyor.
UEFA’nın gözü üzerimizde
Türkiye’de böyle gerilimi yüksek maçlarda sahadan atılan oyuncuyu alkışlıyor seyirci, böyle garip bir mantalite içindeyiz. Halbuki atılan oyuncu takımını 10 kişi bırakıyor. Seyircinin de futbolcunun da çok bilinçli olması lazım. Futbolcunun en büyük meziyeti bilinçli olmak, sabırlı olmak ve kuralların dışına çıkmamak. Topu iyi kullanmak, iyi mücadele etmek en büyük ve etkili unsur.
Şimdi burada yaşanabilecekleri, oluşturulan atmosferi UEFA da biliyor. Burada yapılacak bir taşkınlıkla biz ceza alırız. İşviçre’ye Bern’de olanlar için ceza verilir, verilmez, onu bir kenara bırakıp biz kendimize bakalım. Bugüne kadar verilen sert beyanatlardan UEFA’nın da haberi var. Çok dikkat etmemiz lazım.
Yazının Devamını Oku 8 Kasım 2005
Fenerbahçe teknik direktörü Türkiye’de başka, Almanya’da başka konuşuyor. Gidecekmiş, kim verir 3 milyon Euro. Bir dediği iki edilmiyor. Alacağı yok. Bu kadar itibarı da hiçbir memlekette bulamaz. Gitmek istiyorsan gider, kalmak istiyorsan da kalır, sesini kesersin. * Daum, kendisine yönelik eleştirilere tepki gösterip F.Bahçe’den ayrılabileceğini söylüyor. Daum ne yapıyor?
Ne yaptığını ben de anlamıyorum. Türkiye’de başka, Almanya’da başka konuşuyor. Eleştiriliyor diye rahatsız oluyor. Yani hiç tenkit edilmeyecek mi? Gidecekmiş, kim verir Daum’a 3 milyon Euro. Az para mı kazanıyor burada? Fenerbahçe’den daha çiftlik bir yer var mı? Bir dediği iki edilmiyor. Alacağı yok. Bu kadar itibarı da hiçbir memlekette bulamaz. Bu kadar polemiğe yol açmanın anlamı yok. Gitmek istiyorsan gider, kalmak istiyorsan da kalır, sesini kesersin.
Schalke yenilgisini kurtarmaya çalışıyor. Sen o maçta yanlış takım çıkartmışın. Schalke’yi etüd etmemişsin, hem de bir maç oynadığın halde. Rakibin oyun tarzından haberin yok. Kendi planın yok. Kötü oyunundan dolayı 2 futbolcun atılıyor. Hala çıkış için farklı yollara başvuruyorsun.
Bu konuda yönetimin de ağırlığını koyması lazım. Nedir ikide bir, ‘Bir milli takım beni istiyor’, ‘Defolup gideceğim’ demeler. Kusura bakma Daum, fazla naz aşık usandırır. Daum garip bir yolda. Bu açıklamalar Fenerbahçe’nin antrenörüne yakışmadı. Tabii ki eleştirilecek, hem de çok daha ağır bir dille olabilir.
Gitmek mi istiyor, kalmak mı istiyor, kendini haklı çıkarmak mı istiyor Daum. Bir türlü çözemedim.
Önce yabancılar iyi seçilmeli
* F.Bahçe yabancı sınırlamasına tepki gösteriyor. Yabancı sınırlaması F.Bahçe’yi etkiliyor mu? Yabancı sayısının serbest bırakılması Türk futbolunda ne gibi bir değişime yol açar?
Yabancı sınırlaması bana göre bir yerde doğru, ama 6 olmaz da 8 olur. Burada bir gerçeğin altını çizmek lazım... Bütün yabancı transferlerin 1. sınıf oyuncular mı? Luciano ile Nobre’yi niye tuttun o zaman? Onların yerine daha iyisini alsaydın. Ama sen oyuncuları da yanlış seçmişsin. Sonra Avrupa’da yarışta zorlanıyoruz diyorsun. Bu mecburen olacak. Peki sen 8 yabancıyı alacaksın da, Anadolu takımları o kadar yabancıyı nasıl, hangi parayla alacak?
F.Bahçe Avrupa’da başarılı olmak istiyor, rakibi de yabancı oyuncu konusunda kendisinden daha avantajlı, bu doğru. Yalnız dediğim gibi, senin 6 oyuncuyu da iyi seçmen lazımdı. Az değil 6 oyuncu. Bana göre Fenerbahçe’de Avrupa’da oynayacak Anelka’nın haricinde Appiah var. Keşke Alex de onlar kadar hareket edebilse. Çünkü onun beyni ve ayağı farklı. Oyun tarzı da öyle. Hadi Alex neyse, ama diğerlerinin de çok iyi oynaması lazım.
Yabancılarından bir tanesi santrfor oynuyor, 6 tane gol kaçırıyor. Topu durduramıyor, ıskalıyor. Bir santrfor böyle mi oynar? Artı santrfor oynayacak Tuncay gibi oyuncuyu harcıyorsun. Luciano oynasa ne olur, oynamasa ne olur. Aurelio yine idare ediyor. Hele ligdeki son maçta iyi oynadı. Çalışkanlığıyla, nefesiyle ileriye dönük oynadığında durumu kurtarıyor. 3-4 tane daha kötü yabancı alacağına, elindekilerin yerine iyilerini seç.
İyi yabancılar geldiğinde tabii ki Türk futbolcusunun öğreneceği çok şey var. Ama önemli olan o oyuncuların gelmesi. Türk futbolcusu orta sahanın nasıl olması gerektiğini Appiah’tan, top atmayı Alex’ten, nasıl depara kalkacağını Anelka’dan öğrenir de, ya diğerleri ne verir?
Gerets de Daum gibi
* Galatasaray’ın takviyeye ihtiyacı var mı?
Var tabii. İyi orta saha oyuncusu gerek. Veya elindeki oyuncularla orta sahasını sağlam tutması lazım. Avrupa’dan gelen antrenörleri de anlamıyorum. Onlar bir orta sahayla mı oynuyorlar? Avrupa’da bunu yaparsın da, Türkiye’de iş farklı.
Avrupa’da kenarlara koyduğun oyuncular, hem kenarda oynuyor, hem orta sahaya geliyor. Ama Türkiye’de bu enerjiye sahip futbolcu bulmak zor. İki senedir Daum da, Fenerbahçe’yi böyle oynatıyordu. Şimdi Gerets G.Saray’da böyle yapıyor. Bir tek orta sahayla oynatıyor, ama kenardaki oyunculara ortaya gel demekle olmuyor. Oyuncu kapasitesine göre gelir. Oyuncuya göre sistem kurulur. Kendi kafana göre oyun kuramazsın. Bu otomobil marşı mı, bas gitsin. O zaman antrenöre ihtiyaç yok. Elinle numaraları yaz, böyle oynayacaklar de, robot gibi çıksın oynasınlar.
Orta saha dışında G.Saray’da iki bek görevlerini yapıyor. Ama oyunun kalbi, beyni orta saha. G.Saray’da da transfer yapılmak için yapılmış. Heinz diye bir oyuncu alındı. Böyle bir oyuncuya ihtiyaç var mı? Böyle bir oyuncu almakla G.Saray kendi kendini küçük düşürüyor. Gerets, Heinz’ı oynatacağım diye Ümit Karan’ı kesiyor. Birbirlerine gol pozisyonu hazırlayan üçlü (Ümit Karan, Hakan Şükür, Necati) Heinz ile İliç oynayacak diye bozuluyor. Bir maç iki maç, bitmiyor bu anlayış, hala ısrar ediyor. İliç futbolcu, orta sahanı sağlam tutarsan oynatırsın, ama bu üç adamı bozmayacaksın.
İki yumurtadan biri kırılacak
* Milli Takımımız için İsviçre karşısında avantaj, dezavantaj sayılacak unsurlar neler?
Bu işin avantajı, dezavantajı yok. Çıkacak oynayacak ve kazanacaklar. Ya da orada berabere kalıp burada kazanacaklar. Başka yolu yok bunun. İki takım da aynı avantaj ve dezavantajlarla çıkacak sahaya.
Daha çok mücadele edecek, daha çok yardımlaşacak, takım gibi oynayan kazanacak. Benim bildiğim Fatih Terim zaten herkesin kendi kafasına göre oynamasına izin vermez. Kafa kafaya, kıran kırana bir maç var önümüzde. İki yumurtadan biri kırılacak. Bu kadar basit.
Tigana’nın işi zor
* Tigana, iki maçta Beşiktaş’ın oyun anlayışında bir değişikliğe yol açtı mı?
Bir şey değiştirmedi. Zaten şimdi yeni yeni oyuncuları ve kişiliklerini tanıyor. Elindeki malzemenin ne olduğunu yeni yeni anlamaya çalışıyor. Tigana’nın herkesin randımanını 15 katına çıkartacak sihirli bir değneği yok.
Ama Beşiktaş’ın son Malatya maçında garibime giden, 75 dakika korkak, ruhsuz oynamasıydı. Gol yedi, ondan sonra müthiş bir enerjiyle oynayıp beraberliği yakaladı, 3-4 gol de kaçırdı.
Neden baştan oynamaz? Morali yoktur, kendine güveni yoktur. Bu iki etken takımı oyundan çok düşürür. Sadece Beşiktaş’ı değil, her takımı düşürür.
Golden sonra farklı oldu Beşiktaş, kaybetme korkusuyla saldırıp oyunu değiştirmeye çalıştı ve bunda da başarılı oldu. Ama 75 dakika herkes uyur gezer, kendi menfaatine göre nasıl top oynar.
Buna kenardaki antrenör ne yapsın? Kulaklarından tutup böyle oynayın mı diyecek. Beşiktaş’ta en zor iş Tigana’nın. İşin yarısında takımın başına geliyor, oyuncusunu da tanımıyor.
Yazının Devamını Oku 7 Kasım 2005
FENERBAHÇE, çok zor bir deplasmanı kayıpsız geçti. Sivasspor, oynadığı futbolla, bulunduğu güzel yeri kesinlikle hakediyor. Mükemmel mücadele ediyorlar, çabuk oynuyorlar ve çok organizeler. Açık söyleyelim; Sivasspor’un Süper Lig’e çıkmanın verdiği heyecanla iyi gittiğini zannediyordum. Ama dün gördüm ki, hakikaten güçlü bir takım. Fenerbahçe ile başa baş oynadılar ve en az onun kadar gol pozisyonu buldular. En güzel tarafları da oyunu iki yönlü düşünmeleri. Çoğu Anadolu takımının yaptığı gibi, sadece defans yapmayı düşünmüyorlar. En az defans kadar hücumu da düşünüyorlar.
Uzun topun tehlikeleri var
Fenerbahçe’ye gelirsek; topu uzun oynadığı vakit kendi kendini rezil ediyor. Ne zamanki top yere iniyor, sarı lacivertli takım işte o zaman keyif veriyor ve silahları ortaya çıkıyor. Fenerbahçe gibi bir takım için en tehlikeli şey uzun topla oynamaktır. Çünkü bu tip oyun tarzı yıldızları maçtan soğutur. Yıldız oyuncuyu maça ısındırmak için ona sürekli top vereceksin. Öyle dan dun vurursan oyundan koparlar.
Kötü oynadığı Schalke 04 maçını yenilgiyle kapayan Fenerbahçe’nin Sivas’a gelip, yüksek rakımda -ki alışık olmayanların nefesini keser, kondisyonunu bitirir- üç puan alması büyük başarı. Üstelik takım bu galibiyeti tesadüfen falan değil, mücadele ederek aldı.
Maçı Alex çözdü
Maçı çözen isim gene Alex’ti. Nefis bir gol attı ve Tuncay’ın galibiyeti getiren golünün pasını verdi. Alex, maç içinde buna benzer birçok pas attı, olağanüstü işler yaptı.
Aurelio’nun attığı gol olağanüstüydü. Özellikle kornerlerde Fenerbahçe’den bir oyuncunun, defanstan dönen topları karşılamak amacıyla rakip ceza sahasının dışında beklemesi şart. Aurelio dün böyle yaptı ve golü attı.
Sivasmaçı bir kez daha gösterdi ki, F.Bahçe’de Anelka’dan başka depar yapan bir tek Tuncay var. Daum’un onu bir sol bek gibi geride, Ümit Özat’la aynı kulvarda oynatması bence büyük hata. Tuncay, bu şekilde oynatıldığı için lüzumsuz yere enerji sarfediyor ve az iş yapıyor. Bu oyuncu, gücünü daha ekonomik kullanabileceği bir alanda oynasa çok daha iyi şeyler yapabilir
Sözlerimizi her iki takımı kutlayarak bitirelim. Taraflı tarafsız, izleyen herkese keyif veren bir maç oldu. İkili mücadele çok azdı. Topu alan her oyuncu hücumu düşündü. Sanki bir lig maçı gibi değil de özel karşılaşma gibiydi. Her saniyesi keyif verdi.
Yazının Devamını Oku