19 Şubat 2006
SAHANIN kötü olması Fenerbahçe için geçerli bir mazeret sayılabilir ama sarı lacivertlilerin oyun mantalitesi de çok kötüydü. Bu zaafın üstüne Ankaraspor’un inanılmaz mücadele arzusu eklenince, Fenerbahçe bu sezon ilk kez mağlup oldu. Maçın kırılma noktası Anelka’nın attığı golden hemen sonra topu çok güzel bir hamleyle önüne düşüren Luciano’nun kaçırdığı pozisyondu. Brezilyalı, kaleye vurmak yerine 3 metre yanında bomboş bekleyen Anelka’ya pas verseydi, F.Bahçe 2-1 öne geçecek ve maç o dakikada bitecekti. Ama olmadı. Luciano, tecrübesine yakışmayacak bir hata yaparak takımını yaktı.
Ankaraspor’un yan toplardan attığı iki gol de Fenerbahçe defansının hatalarından kaynaklandı. Sarı lacivertli savunmacılar daha önce bu tür pozisyonlarda çok gol yemelerine rağmen adam paylaşımını yine doğru yapamadı. "Nasıl olsa bir şey olmaz" mantığıyla hareket ettiklerinden midir bilinmez, Fenerbahçeli futbolcular bu konuya gereken dikkati göstermiyorlar.
Tuncay çıkmamalıydı
Dünkü karşılaşmada anlam veremediğimiz olaylardan biri Tuncay’ın ikinci yarıda oyundan çıkarılmasıydı. Halbuki Tuncay, sahanın en çok koşan ve mücadele eden futbolcularından biriydi. Daum böyle dinamik bir oyuncuyu gereksiz yere kenara aldığı yetmezmiş gibi, onun oynadığı yere de Appiah’ı koydu. Appiah gibi ideal bir orta saha oyuncusuna sol kanatta görev vermek gerçekten akıl alacak iş değil. Appiah sola geçince, doğal olarak performansı düştü ve takımına katkı sağlayamadı.
Senin elinde Alex gibi durarak oynayan bir futbolcu varsa Aurelio ve Appiah’ı orta sahanın göbeğinde oynatmaya mecbursun. Çünkü bu iki oyuncu ortada iyi mücadele ettikleri için Alex’in koşmamasından kaynaklanan açığı kapatıyorlar.
F.Bahçe dün kaybettiyse, bu tamamıyla kendi hatalarından kaynaklandı. Futbolcuların rakibi ciddiye almamaları ve Daum’un yanlışları altın değerinde 3 puana mal oldu. Umarız dünkü maç tüm Fenerbahçeliler’e ders olur da bir daha böyle hüsranlar yaşanmaz. Bu arada Ankaraspor’u da tebrik etmek gerekir. Müthiş bir enerjiyle oynadılar.
Yazının Devamını Oku 14 Şubat 2006
Nobre hem F.Bahçe’yi küçük düşürdü, hem de hakemi töhmet altında bıraktı. F.Bahçe aleyhine yürütülen kampanyaya da çanak tuttu. Penaltı değil, Kerem atılmamalıydı. * Hakem hatalarının F.Bahçe’ye rastlaması tesadüf mü yoksa futbolcuları mı buna imkan yaratıyor? F.Bahçe şampiyon olursa bunda "Hakem faktörü" söz konusu olacak mı?
Hem tesadüf, hem de oyuncular hakem hatalarına çanak tutuyorlar. Son Samsun maçında Nobre kaleciyi geçmiş, topu boş kaleye atacağına kendini yere atıyor. Kaçıracağım mı zannediyor, kendine mi güvenmiyor bilmiyorum. Bu hareketiyle iyi oynayan takımını töhmet altında bırakıyor.
Hakem Serdar Tatlı’yı da hem yanıltıyor, hem zor duruma sokuyor. F.Bahçe aleyhine bir kampanyaya çanak tutuyor.
Peki, F.Bahçe rakibi 10 kişi kaldığı için mi kazanıyor? Bana göre hayır. Zaten iyi oynuyor ve kazanacak. Ama belki 5-0 değil de 1-0, 2-0 olacak. Yine de yok onun yüzünden böyle oldu, şöyle oldu diye dedikodular yapılıyor. Bu yanlış. F.Bahçe aleyhine yürütülen bu kampanyaya bir anlam veremiyorum.
Nobre bu hareketiyle kulübü küçük düşürdü, aleyhte sloganlara yol açtı. Pozisyon penaltı değil, Kerem yanlış kararla atıldı.
Hakem hata yaptı. Bunu yaptıran da F.Bahçeli oyuncu. Yalnız bu tip olaylar sadece F.Bahçe’de değil, her kulüpte yaşanıyor. Şunun da altını çizeyim, bu aleyhteki kampanya ne F.Bahçe Kulübü’nü ne de futbolcularını rahatsız ediyor. Onlar futbollarına devam ediyor.
F.Bahçe lehine Kerem’in atılmasına yol açan penaltı haksız, tamam. Ama yok "Bu penaltı dışarı atılmalıymış. Alex de dışarı atmış" bu tip söylentiler yanlış. Hiçbir futbolcu penaltıyı bilerek ve isteyerek kaçırmaz. Lig maçı ve puan mücadelesi veriliyor, kim bu durumda penaltı olur da atarken centilmenlik gösterir. Bunun örneği var mı...
Samsun’daki olay sonrası aylar önceki Anelka’nın eli gündeme getiriliyor. Temcit pilavı gibi bu olayları gündeme getirmenin anlamı nedir? Yani böyle yapılınca hakemlere yardımcı olunduğu mu zannediliyor? Aksine hakemler daha çok baskı altına ve strese sokuluyor. Serdar Tatlı fevkalade iyi bir hakemdir. İyi yönetti, biraz kondisyonu eksikti. Yoksa otoriter, verdi kararlardan dönmeyen bir görüntü çizdi. Tabii o pozisyona biraz daha yakın olsa penaltı olmadığını o da görecekti. Oyuncunun arkasında kaldı. Ama bir sürü hakem aynı pozisyonda onun yaptığını yapar, penaltıyı verir. Şampiyonlukları hakem hatalarıyla birleştirmek çok çirkin olur. O zaman kazanılan bir sürü şampiyonluğu ve maçları incelemek gerekir ki, olaya o gözle bakarsan bir sürü şey skandal olarak değerlendirilir.
Fatih Terim’in alternatifi yok ki
* Federasyonun ’Fatih Terim ile devam’ kararı doğru mu? FIFA’dan ceza almadı, ama Terim hakkında spekülasyonlar neden bitmiyor?
Hakkındaki spekülasyonlar Terim’in insan ilişkilerinden kaynaklanıyor. Suçlu mudur, suçsuz mudur bilemem. Ama en azından onun da, Davut Dişli’nin de, Hasan Doğan’ın da verdikleri demeçlerle insanları tahrikte suçu vardı. Ama federasyon Terim ile çalışmazsa Türk antrenör olarak kimi takımın başına getirecek. Bir tek Mustafa Denizli var, onun da İran’ın Pas takımıyla mukavelesi sürüyor. Denizli Pas’ı gayet iyi çalıştırıyor. Gelir mi gelmez mi, onu bilemiyorum.
Federasyon için en mantıklısı Terim ile devamdı, neler olacağını ileride göreceğiz. Yalnız Terim’in 2010’a kadar altyapıdan oyuncu çıkartma projesi masal. O sözünü ettiği futbolcuların Süper Lig’de oynaması lazım. Yoksa senin çağırdığın oyuncular kendi kulüplerinde oynamıyorsa, onlara Milli Takım’da nasıl forma giydireceksin.
Ulusoy Türkiye için çırpınıyor
* Haluk Ulusoy’un FIFA Başkanı Sepp Blatter’in elini öpme olayını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu olayda herkes başkan Haluk Ulusoy’u suçluyor. Önceki federasyon yönetimi işleri bu hale soktu. Ulusoy ne yapıp edip Türkiye’yi bu işten en az hasarla kurtarmaya çalışıyor, bunun için de Zürih’te temaslarda bulunuyor. Milli Takım’ın bu işten kurtulması için ne lazımsa yapıyor, gerekirse el de öperim diyor.
El öpme olayının Türklük duygularıyla ne alakası var... Ticaret mi yapıyor Ulusoy, hayır. Ulusoy, 15 tane Blatter’i satın alır. Ama el öpme olayı yüzünden neredeyse vatan haini olarak nitelenecek. Yaptığı herşey Türkiye için. Haa el öper kendine bundan bir çıkar sağlar anlarım.
Şahsi hiçbir menfati yok ki Blatter’le. Elini öptüğünde açıktan para mı kazanacak? Ayrıca gururuna ve ailesine de düşkün bir adamdır. Peki, Avrupa Birliği’ne girmek için neler yapılıyor?
Beşiktaş geleceği düşünmeli
* Beşiktaş’ta ne değişti? Tigana ile yeni bir kimliğe kavuştu, kötü günleri atlattı mı?
Beşiktaş’ta fazla bir şey değişmedi. Değişen Tümer ile Sergen’in yanyana oynaması. Hızlı oynayan Gökhan Güleç’i buldular. O da Beşiktaş’ta oynamanın ne demek olduğunu anladı. Bobo için bir şey demeyeceğim, iyi de olur kötü de olur, bunu ileride göreceğiz. Ama hızlı, süratli, topa sağlam giren bir oyuncu değil. Daha yeni geldi, alışamadı diyebiliriz. Tabii bu takıma daha Ahmed Hassan da gelecek. Şu bir gerçek en azından topu kullanan bir Beşiktaş izlemeye başladık. Güzel gol pozisyonlarına giriyorlar.
Mustafa Doğan defansta emniyet sübabı gibi, zamanında müdahale eden, kademeye giren bir oyuncu. İbrahim Toraman ile iyi ikili oluyor. Mustafa’yı Çağdaş ile oynatırsan defans kevgire döner. Çünkü hiçbir bağlantıları yok. Aynı tip iki adam, ne birbirlerine, ne de kendilerine yardım ederler. Beşiktaş bu sene böyle gidecek, iyi sonuç da alır, kötü de. Asıl önemlisi önümüzdeki sene ne yapılacak, şimdiden bunun organize edilmesi lazım.
Kerem’in suçu yok
* Samsunspor kalecisi Kerem’in haksız yere kart gördüğü gerekçesiyle ceza almaması gerekir mi?
Kırmızı kart haksız yere verildi. Tabii doğal olarak Kerem de isyan etti. Onun tepkisini de hoş görmek lazım. Zorluklarla kaleye geçmiş ve başına böyle bir şey geliyor. Yalnız tabii protestonun da bir şekli var. Ceza verilmemesi yadırganmaz çünkü bir suçu yok. Ama raporlar neyi gösterecek onu bilemiyorum. Ben hakem olsam Kerem’e ceza verilmemesi için raporumda "Kaleciyi haksız yere oyundan attım" diye belirtirim.
Taşın altındaki gerçek
* Parasızlık ve boykot bir takımı olumsuz etkiler ama G.Saraylı futbolcular bunlara rağmen iyi oynayıp kazanıyor, bunu neye bağlıyorsunuz?
Galatasaraylı futbolcular yaşadıklarına rağmen gurur meselesi yaptılar. Onları tebrik ediyorum. Mükemmel de oynuyorlar. Gençler de takıma monte ediliyor ki, ileride çok iyi futbolcular olacaklar. Futbolcu sahaya çıktı mı, paraya pula bakmaz. Seyircinin kötü tezahüratına da aldırmaz. Maçın içinde unutulur bunlar. Ama bir yerde de bu insanlar futbol oynayarak geçiniyorlar. G.Saray’ın bir tek para problemi var, onu da dikkate almıyorlar. Yoksa golcüleri iyi. Orta sahayı biraz iyi kurarsa hiç sıkıntısı yok. Yalnız bu para konusunda ilginç gelişmeler yaşanıyor. Eski yönetici Adnan Polat bir yardım kampanyası başlattı. Adnan Polat diyor ki, "Kongre üyeleri, camianın önde gelenleri ellerini cebine atmıyor." Bu konu enteresan.
Ya yönetime güvenilmiyor ya da bunun altında başka bir rahatsızlık ve farklı şeyler var.
Yazının Devamını Oku 12 Şubat 2006
FENERBAHÇE, koşunca, mücadele edince iyi futbol oynuyor. Tabii, sarı lacivertlilerin birtakım avantajları da var. Rakip, 10 kişi kaldı, uzun süre de eksik oynadı. Tuncay ve Anelka özveriyle mücadele etti. Sahanın her tarafını dolaşan, 2 güzel gol atan Tuncay, maçın en iyisiydi. Appiah ve Aurelio da aynı şekilde mükemmel oynadı. Sarı lacivertliler, topu ayaklarında hiç tutmadı. Böyle olunca da F.Bahçe oyunun kontrolünü hep elinde tuttu.
Daum’un dün akşam yaptığı iyi işler vardı. En azından Kemal’i oyuna soktu. Mehmet Yozgatlı ara sıra şans buluyor ama Kemal gibi bir oyuncunun da kazanılması lazım. Rakip 10 kişi kalmış, maç 3-0 olmuş, takım topu istediği gibi kullanıyor. Böyle olunca değişikliklerin erken yapılması doğru. Ancak, forvet oyuncusu çıkartıyorsan yerine forvet, değişikliği orta sahada yapıyorsan, aynı bölgenin oyuncusunu sahaya sür bari. Nobre’yi çıkarıyorsun, yerine orta saha oyuncusu Kemal’i alıyorsun. Zafer ne güne duruyor? Bu oyuncu iki sezon öncesinin gol kralı değil mi? Sonra tutuyor, Zafer’i Tuncay’ın yerine oyuna dahil ediyorsun. Böyle çelişki olmaz. Bir şeyler yapıyorsun, bari düzgün yap.
Nobre’de ısrar niye?
Nobre’de ısrar etmenin bir anlamı yok. Brezilyalı futbolcu, ne ayağındaki topu doğru dürüst kullanabiliyor, ne de top kazanıyor.
Samsunspor’un kalecisi atıldı, 10 kişi kaldı. Rakibin eksilmesi de etkili oldu ancak F.Bahçe topu iyi kullandı, kalesinde tek pozisyon bile vermedi.
Penaltı kararı tartışılır mı? O ayrı bir konu. Hakem penaltıya hükmetmişse, verdiği kırmızı kart doğru. Çünkü diyor ki: "Bu penaltı, bu da kırmızı kart."
Burada Nobre çalımı yanlış atıyor, ondan sonra da düşüyor. Nobre o golü atsa, Samsun 11 kişi oynayacak. Kaldı ki, Samsunspor topu iyi kullanan bir takım. Belki o zaman işler daha farklı olurdu. Yine de iyi top kullanan F.Bahçe’ye karşı oynamak kolay değil.
F.Bahçe, bundan önceki iki kupa maçının birinde yenildi, diğerinde zar zor berabere kaldı. Sahasındaki son lig maçında Rizespor’a puan kaptırdı. Bu sonuçların ardından, sarı lacivertlilerde bir karamsarlık havası esmeye başladı. Herkes, "Bu takım nasıl şampiyon olacak?" diye endişeleniyordu. Ancak dünkü oyun ve alınan farklı galibiyet, bu karamsar havayı dağıttı. F.Bahçe, bir deplasman maçını ilk kez bu kadar rahat ve disiplinli oynadı. 3-0’dan sonra oyunu bırakmadı, farkı arttırdı.
Yazının Devamını Oku 7 Şubat 2006
Biri Gerets, diğeri de Daum. Gerets takımına oyuncu kazandırmak istiyor. Alt yapıdan oyuncu izliyor, alıyor. Daum’un niyeti oyuncu değil, maç kazanmak. 3. şampiyonluğu alayım, gerisi önemli değil diyor. KISMETLER hep berbat iklim koşullarında gelir. F.Bahçe soğuk bir havada oynadığı Rize maçında 2 puan bıraktı. Üstelik kötü oynayarak, üstelik Rizespor’a bedava verdiği Fahri’nin güzel futbolunu izleyerek.
İkinci yarı başladı, artık işler değişti, Malatya’nın durumu kritik, Rize’nin durumu kritik. Onların umurunda mı şampiyonluk? Can derdindeler. G.Saray maçında Malatya 2-3 tane de gol kaçırdı oyunun başında. Sonra G.Saray’ın golü geldi. Kırılma noktası Hasan Şaş’ın direkten dönen topuydu. Maç orada döndü sanki.
G.Saray stresli
Şimdi gelelim G.Saray ile Gerets’e ve Gerets’i Daum’dan ayıran özelliklere. Sürekli geriden gelmek G.Saray’a stres yüklüyor. Örneğin Malatya maçı. "Aman bu maçı kazanalım" diye düşünürlerken, güçlü ve iyi oynayan bir Malatya buldular karşılarında.
Puan kaybedilir, iyi ya da kötü de oynayabilir bir takım. Ama ben Malatya maçında oynayan Ferhat ve Aydın gibi genç futbolcuyu beğendim. İkisi de ne yapacaklarını, nerede duracaklarını iyi biliyorlar.
İşte Daum ile Gerets arasındaki fark burada.
Ümit Milli Takım Kaptanı Mahmut Hanefi, Fenerbahçe’de 2.5 yılda 2.5 maç oynamadı. Ama diğer yanda Gerets A Milli Takım Kaptanı Hakan Şükür’ü yedekte bekletip gencecik Aydın’ı sahaya sürdü.
Daum, görmüyor genç oyuncularını. Bu futbolcular var mı, yok mu hiç farkında değil. Geldiği günden bu yana hiç şans vermiyor onlara. Hazırlamak için hiç çaba göstermiyor. Genç oyuncular için hafta arası maçı bile yapmıyor. Oysa bu futbolcuların hazır olması lazım.
Yıllarca futbol oynadım, bilirim. Antrenmanda herkes kaytarır ama maçta kaytaramazsın. Antrenmanda yavaş depar atar, daha yavaş hareket edersin. Ama maçta mecbursun her şeyi hızlı yapmaya. Çünkü seyirci var tribünde izliyor seni. Ama Daum düşünmüyor bunları.
Gerets ise tam tersi. 2.5 milyon dolara alınan Heinz diye bir oyuncu var, attı kenara onu. Hakan Şükür’ü oynatabilirdi, ama oynatmadı. Onun yerine Aydın’ı koydu takıma.
İki teknik adam arasındaki en belirgin fark bu. Biri takımına oyuncu kazandırmak istiyor. Alt yapıdan oyuncu izliyor, alıyor. Bunda elbette maddi sıkıntının da rolü var. Çünkü Gerets’in hazır, iyi oyuncu alma lüksü yok.
Daum kazandırmıyor
Tamam, Fenerbahçe’de para var belki ama bu paraya daha temel yerlere oyuncu alınır. Takımdaki bazı mevkilerde de genç ve yetenekli Türk oyuncular için yer açılır. Ama Daum’un niyeti oyuncu kazandırmak değil, maç kazanmak. Üçüncü şampiyonluğu alayım, iyi oynamışım, kötü oynamışım önemli değil diyor. Zaten başkanın da iyi futbol gibi düşüncesi yok. Onu da şampiyonluk ilgilendiriyor.
Daum, ara sıra çıkıyor kötü sonuçlarda futbolcuları suçluyor. Fenerbahçe’de buna razı devam ediyorlar.
F.Bahçe’de 3 sorun
FENERBAHÇE’nin durumu kritik. Rize beraberliği herkesi rahatsız etti. Üstelik Türkiye Kupası’nda da bir üst turu zora soktular.
Peki hataları ne Fenerbahçe’nin?
Önce görünen, bilinen hatalardan başlayalım. Daum, Deniz’i -Kayseri’deki kupa maçında da, Rize maçında da- sol kanatta oynattı. Orası Deniz’e ters geliyor. Gelmesi de normal, Deniz ön libero oynayan bir oyuncu. Belki sağ kanatta oynatabilirsiniz ama sol kanatta oynamaz.
Soldaki aksaklık
Sol kanattaki bu aksaklık sadece Deniz’i değil, Tuncay’ı etkiliyor. Çünkü Tuncay ile ters geldiler birbirlerine. Tuncay etkilenirse bu tüm takıma da yayılıyor. Oysa Ümit Özat ile Tuncay çok iyi anlaşıyorlardı orada.
Birinci sorun bu.
İkincisi, yedek oyuncular. Deyim yerindeyse, Daum o oyuncuları adam yerine koymuyor. Zaten bunu kendisi de açıklıyor. Bu oyuncular ağzıyla kuş tutsa da bir şey ifade etmiyor onun için.
Bu hem Daum, hem de Fenerbahçe için yanlış. Bu iki hata bariz.
Ama her şeye rağmen çözüm bulunabilecek sorun bunlar. Nitekim Daum, Rize maçının ikinci yarısında Ümit’i sola aldı sorun çözüldü. Ama F.Bahçe’yi bekleyen asıl tehlike, futbolcuların gösterdiği performans. Takımda enerjinin, oynama isteği ve iştahının olmaması.
Bakın ataklara, kaleye şut yok, organize bir tek atak yok, dahası iştah ve istek yok. Fenerbahçe büyük takımsa bir kişinin eksik oynamasını kapaması lazım. Fenerbahçe ile oynayan takımlar F.Bahçe’yi durdurmaya çalışırdı. Oysa buna gerek yok. Fenerbahçe kendi kendine duruyor.
Çünkü Alex ve Anelka dışında diğer takımlardaki rakiplerinden daha üstün, daha yetenekli oyuncu yok F.Bahçe’de. Ama futbolcuların hepsi başka bir havada.
Daum’u suçluyoruz tamam ama futbolcuların da biraz koşması lazım.
Fenerbahçe’ye çözüm
FUTBOLCUNUN kafası değişmeli. Her maçı ciddiye alıp iştahlı oynamalı. Her maçta duran toptan gol atılmaz.
Alex.. Büyük yetenek tamam ama 90 dakika boyunca sadece bir top ortalıyor bir korner atıyor o kadar.
Anelka.. Sanki başka bir takımla anlaşmış sezon sonunda gidecekmiş gibi oynuyor. Hoş, F.Bahçe’nin diğer oyuncuları da onu anlamıyor. Bir bağlantıları yok birbirleriyle. İstediği topu alamıyor ama, ben idare edeyim, sezon sonunda giderim diyor. Anelka gitmeli mi hayır. Avrupa’da, Türkiye’de bir güç Anelka. Ama bu gücü kullanmak önemli.
Daum, rekabete sokacak oyuncum yok diyor. Oysa rekabete girecek oyuncuları Daum’un hazırlaması lazım. Ama onun da bu meziyeti yok.
İyi futbolcu kötü yönetim
BEŞİKTAŞ Sergen’i kazanacak bir. Sergen ile Tümer’i aynı anda oynatacak iki.
Geride Mustafa Doğan’ı oynatacak üç.. Evet savunmada M.Doğan oynamalı. Çünkü dengeli ve sert bir oyuncu. Ama Mustafa Doğan’ı savunmada Çağdaş ile değil, İbrahim Toraman ile oynatacak. Ve mutlaka İbrahim Akın da olacak takımda.
Sonra.. Sonra Kleberson’a çare bulacak. Bu oyuncu sezonun başında mükemmel oynuyordu. Şimdi farklı, sanki boşvermiş gibi.
Burada yöneticilere de iş düşüyor elbette. Tigana futbolculuğunda yıldız değil iyi oyuncuydu. Onun Kleberson’u yüceltmesi lazım. Ama sanırım onun da ilgisi, iyi diyaloğu yok futbolcularla. Kulüplerimizde en büyük sorun bu. Transfer ettiğimiz iyi oyuncuları da kötü yönetiyoruz.
Yattara gibisi yok
TRABZON’da Fatih gibi bir oyuncu var. Her şeyiyle mükemmel bir golcü. Ama bir de Yattara diye bir adam var. Birebirde oyuncu geçiyor. G.Saray’da, F.Bahçe’de, Beşiktaş’ta böyle bir oyuncu yok. Top ayağına geldiğinde Trabzon seyircisi ayağa kalkıyor. Ne isterse yapıyor sahada. Trabzon’un farkı bu iki oyuncu, bir de Gökdeniz gelirse daha iyi olur.
Çupi ve basın tribünü
ŞÜKRÜ Saraçoğlu Stadı’nın basın tribününe İslam Çupi adı verildi. Çupi çok iyi arkadaşımdı. Çapa’da futbol oynamış, futbolu iyi bilen ve edebiyatla spor yazısını harmanlayan çok iyi bir yazardı. İtalya’da oynadığım dönemde hep mektuplaşırdık. Dürüst, iyiye iyi, kötüye, kötü diyen bir Fenerbahçeli’ydi.
Ama bana sorarsanız, basın tribününe ismi verilecek başka yazarlar da vardı. Biri Samim Var. Fenerbahçe’de futbol oynamış, forma giymiş sonra da spor yazarlığı yapmış bir isimdi. Sonra Namık Sevik..
Gazetelere spor servisini sevdiren basının babası. Bunlar dururken İslam Çupi’nin isminin tribüne verilmesi bana garip geldi. Bence biraz daha düşünülmesi gerekirdi. Belki de yönetim bu isimleri tanımıyor, en azından birilerine sorsalardı.
Yazının Devamını Oku 4 Şubat 2006
İLK 45 dakika gamsız, ruhsuz, iki pas yapamayan bir Fenerbahçe vardı sahada. İki pası bir arada yapamayan, kalesinde çok sayıda pozisyon veren sarı lacivertlilerin imdadına kaleci Rüştü yetişti. İki tane yüzde yüzlük pozisyonda gole engel olan Rüştü, yenilgiyi önleyen isimdi. Fenerbahçe’nin geriye düştüğü 56. dakikaya kadar tek pozisyonu bile yok. Bu arada Rüştü, 50. dakikada karşı karşıya mutlak bir golü daha önledi. Yediği gol, Fener’i canlandırdı. O koşmayan, mücadele etmeyen Fenerbahçe, birden canlandı, koşmaya başladı.
Fenerbahçe’nin ilk yarıda sol kanadında Deniz ve Tuncay’ın hiçbir becerisi yoktu. İkinci yarıda Ümit sola geçince Tuncay’ın verimi de arttı. Tuncay, çok etkili oynamaya başladı, takımın en iyisiydi. Sarı lacivertliler, ikinci devre daha fazla risk aldı ve bir sürü de gol pozisyonuna girdi.
İlk yarıda kanatlarda etkili olamayan Fenerbahçe, ikinci 45 dakikada neredeyse 30 tane orta yaptı. Ortalar gollük pas olmayabilir. Ancak, Fener bu şekilde gol aradı.
2. yarı canlandılar
Fenerbahçe’nin attığı golde, o ana kadar başarılı olan kaleci Zdravkov, topu çıkartabilirdi. Ancak, daha sonra kırmızı kart görüp oyundan çıkan Yasin, topa hamle yapınca Zdravkov elini çekti ve gol de böyle oldu.
Beraberlik golünden sonra istenen ve beklenen Fenerbahçe ortaya çıktı. Sağlı sollu ataklarla oyunu rakip alana yıktılar, topu ayaklarından çabuk çıkardılar. Bu arada Rizesporlu futbolcular, Fenerliler’i faulle durdurmaya başladılar. Bunun sonucu olarak da bir kişi eksildiler.
Maçın ilk yarısında mükemmel oynayan bir Rizespor vardı sahada. Orta sahada oyunun kontrolünü elinde tutan, gol pozisyonuna giren taraf yeşil mavililerdi. Fener’in beraberlik golü ve ardından gelen baskısı Rizespor’un demoralize olmasına neden oldu. Herhalde rakiplerinin bu kadar değişeceğini düşünmediler.
Fenerbahçe, birinci devrede lidere, hatta bir 1.Lig takımına yakışmayacak bir futbol oynadı. Rüştü hariç sahadaki her sarı lacivertli futbolcu gezindi durdu. Ne bir şut, ne de yardımlaşma... Son yarım saatte ise çok değiştiler.
İlk devre olmayan Anelka da diğer takım arkadaşları gibi ikinci devrede çok gayretliydi.
Yazının Devamını Oku 1 Şubat 2006
KAYSERİ’de güzel bir antrenman maçı vardı. Kimin için, Fenerbahçe değil de Kayseri Erciyesspor açısından. Sarı lacivertliler ne doğru düzgün pas yapabildi, ne de etkili bir şut çekebildi. Topu kullanan, oyunu yönlendiren, bütün iyi işleri yapan ev sahibi Kayseri Erciyesspor’du.
Rakip bunları yaparken, Fenerbahçe ne yapıyor, seyrediyor. Sarı lacivertli futbolcular sadece rakiplerinin arkasından koştular. İleride Nobre her topu kaybetti... Anelka topu kaybedince yürüyerek döndü... Alex zaten geriye yardım etmeyen bir oyuncu. Onun oyun tarzı bu. Savunmaya biraz yardım gayretinde olan Nobre’ydi. Ancak o da yardım etti diyemiyorum çünkü, bunu yapayım derken kendi defansını zor durumda bıraktı.
Yıldızlar nerede?
Fenerbahçe’nin sağ bekinde Serkan, Timuçin karşısında etkili olamadı. Sol tarafta Deniz, sürekli geri dönen, ileriye akın üretemeyen oyuncuydu. Defansın ortasında bir tek Önder vardı gayretli. O da rakibi mi tutacak, yoksa takım arkadaşı Luciano’yu mu, zor durumda kaldı.
Fenerbahçe dün sahada 3 pas yapamayan bir takımdı. Sarı lacivertli futbolcular arasında ne bir yardımlaşma vardı, ne de bir ikili mücadele. Futbol adına iyi hiçbir şey yoktu. Futbolcuların daha hırslı olması lazımdı, o da yoktu. Kendi sahasına kapanıp, dan-dun ileri vuran bir takım. Nerede Fenerbahçe’nin yıldız futbolcuları? Sarı lacivertliler ilerisi için ümit veren bir futbol oynamadı. Düzelecek gibi de gözükmedi. Bu Fenerbahçe nasıl bir hazırlık devresi geçirip, lig boşluğunu nasıl değerlendirmiş belli değil. Ancak frikik, konerler ve karambollerden pozisyon ve gol kovalıyor. Koskoca Fenerbahçe böyle mi olmalı?
F.Bahçe şanslıydı
Kayseri Erciyessporlu futbolcular üç kere daha iyi oynadı Fenerbahçe’den. Ev sahibi takımın bir yüzde yüz penaltısı da verilmedi bu arada. Fenerbahçe’nin elle oyunlarında herhalde hakemlerin basiretleri bağlanıyor, göremiyorlar. Kayseri Erciyesspor’un topu kullanması, orta sahası, oyunculanın becerisi de Fenerbahçe’den iyiydi.
Böyle bir futbolla Fenerbahçe’nin kazanması mucize olurdu, o da gerçekleşmedi. Sergilenen futbola göre Kayseri Erciyesspor’un berabere kalması mucizeydi, bu gerçekleşti. Ancak onlar için iyi oldu, güzel bir antrenman yapıp ter attılar. Kupa maçı olmasını bir kenara bırakalım, zaten bu kulvarda Fenerbahçe’nin bir şansı olmuyor, ama dün gece şanslıydı çünkü aleyhine bir penaltı verilmedi.
Yazının Devamını Oku 24 Ocak 2006
F.Bahçe oynamadan kazanıyor, kötü futbolu Brezilyalı ısıtıyor. Kalecisinden forvetine kadar kalite üst seviyede. Ama tribünler bir türlü oynanan oyundan memnun değil. Demek ki burada oyun düzeni iyi kurulamıyor. * Fenerbahçe, G.Birliği’ni yenerek yoluna devam ediyor. Farklı galibiyete rağmen futbolu keyif vermiyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
ÖNCELİKLE Fenerbahçe Başkanı’nı tebrik etmek lazım. Aurelio cezalı, Selçuk sakat. Orta alanda sıkıntın var. Appiah’a özel uçak gönderiyorsun, izin alıp getiriyorsun bu adamı oynatıyorsun. Bu başkanın ve yönetimin gücünü gösteriyor. Orada Fenerbahçe nimetlerinden faydalanmak için oturmuyorlar, faydalı olmak için mücadele ediyorlar. Bu bakımdan kutluyorum onları.
Fenerbahçe öyle veya böyle kazanıyor. Kötü oynuyor, iyi oynuyor ama kazanıyor. Nadir olarak iyi oynamasına rağmen sonuca gitmesini biliyor. Nobre’nin golünde fauldan bahsediliyor. Ama önce Nobre’ye faul yapılıyor. Adam rakibinden sıyrılıp anormal kıvrılıyor ve golünü yapıyor.
Elinde Türkiye’nin en iyi iki kalecisi var. Rüştü ile Volkan Milli Takım’da. İki bek de öyle. Serkan ve Ümit Özat Milli Takım’da. Ümit Özat joker olarak kullanılabiliyor. Appiah-Aurelio ve Selçuk orta alanda en iyiler. Orta saha daha iyi kontrollü hale geldi. En önemlisi Alex-Anelka var. Bu havalar Alex’in çok aleyhine. İçine gazete kağıdı koysunlar, üşütebilir.
Atıyor, attırıyor
Bizim zamanımızda içimize gazete kağıdı koyar üşümezdik. İçine forma mı giydirirler bilemem ama Alex’i üşütmemek lazım. Ama frikikten, ama penaltıdan, ama duran toptan atıyor, attırıyor. Yani takımın kötü futbolunda tribünleri Brezilyalı ısıtıyor. Şimdi düşün bu takıma bak. Üstelik Türkiye’nin yıldızı Tuncay var. Bu takım bu kadar kötü oynayabilir mi? Mümkün değil.
Bu kadar birbirine bağlantısız futbol oynayabilir mi? İki tane duran toptan gol yapmışsın, kaleye şutun yok. Seyirciyi zevklendirecek, heyecan verecek bir görüntü yok. Sadece gol atmak değil, atacağın bir şut ile seyirciyi ayağa kaldırabilirsin. Bunların hiçbiri yok.
Bir hata var
Hayretler içinde kalıyorum. Bu takım bu kadar kötü futbol oynayabilir mi? Rakibe hiç mi baskı kuramıyorsun. Eğer topu iyi kullanırsan yaparsın. Bir rahatsızlık var. Futbolcular polemik yaratmıyor, centilmenlik içinde. Kondisyon kötü değil. İyi mücadele ediyorlar. O vakit taktikte, oyun düzeninde bir hata var. Oyuncuların sahadaki yayılımında da bir hata var. Nobre’yi eleştiriyorsun, yakaladı mı atıyor. Kafayla vuruyor, ayağıyla dürtüyor ama atıyor.
G.Birliği çok koşan ve Fener’i bozan bir oyun sistemiyle sahaya çıktı. Fener’den daha iyi oynadı. Bakıyorsun, milli oyuncuları yok. Önder Turacı, Belçika’da forma giymezse, o da A Milli Takım’ın futbolcusu. Yani hepsi tecrübeli ve deneyimli yıldızlar. Neden bu kadar kötü oynanıyor biri bana bunu anlatsın. Bu bakımdan rahatsız oluyorum.
Bir takım kazandığı zaman tenkit edilmeyecek mi? Bunları söylemek Fenerbahçe’ye yardım etmek demektir. "Biz kazanıyoruz, kafi" diyemezsin. O zaman ne oluyor. Avrupa’ya çıktığında, ne yapacağını şaşırıyorsun.
Yanlış bir transfer...
* Trabzonspor yeni transferlere rağmen Kayseri’de şok bir yenilgi aldı. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Bu sezon Kayseri takımları çok iyi. Erciyes İstanbul’da, Kayseri’de evinde 2-0’dan maç koparıyorlar. Trabzon antrenörü saha kenarından bu kadar bağırıp çağırmasına rağmen her atılan uzun topta defansta gedik veriyor. Trabzon için sürpriz diyemiyorum. Çünkü Kayseri iyi ve çabuk oynuyor. Atılan uzun topların hepsi isabetli. Kayseri’nin uzun pas organizasyonunu Fenerbahçe bile yapamıyor. Gökhan’ı iyi kullanıyorlar.
Trabzon’da başkan ve yönetim değişti. Antrenör takımdan memnun değil. Oyuncu kalitesi yetersiz. Bu şartlarda bir takım oyuncular gönderildi. Daha çalışmaya ve oturmaya ihtiyacı var.
Transferler de yanlış yapılmış. Kontratak oynayan bir takım değilsin, rakibin üzerinde baskı kuran bir ekipsin. Mesela Denizlispor’dan alınan Ömer Rıza kontratak oyuncusu. Trabzon’a, Kayseri’deki Gökhan gibi çok yönlü bir oyuncu lazım. Mehmet Yılmaz’ı neden verirsin? Güçlü, kuvvetli ve hava hakimiyeti olan bir isim.
Hem de Fatih’e uyum sağlayan bir futbolcu. Ömer Rıza kötü bir futbolcu değil ama Trabzon’un aradığı isim olamaz. Kapalı defans içinde iş yapamaz. Aynı Beşiktaş’a gelen ve ayrılan Youla gibi. Ömer Rıza çok takıma lazım olabilir ama 4 büyüklere göre bir oyuncu değil.
Futbolcularla açık açık konuşun
* Ekonomik sıkıntı, eksik kadrosuna rağmen Konyaspor’u son dakika golüyle deviren Galatasaray, yarışı sürdürüyor. Gerets’in oyuncu seçimini doğru buluyor musunuz?
Galatasaray’ın yapacağı bir iş var. Yönetim futbolcuları toplayacak, "Size ödeme yapamıyoruz, mali durumumuz şu anda iyi değil" diyecek. Yani onları "Bugün, yarın" diyerek oyalamayacak. Zaten G.Saray’da kimsenin parası kalmamış. İkide bir de şu gün, bugün ödeyeceğiz diyorsun, futbolcuyu strese sokuyorsun.
Herkesin planı vardır. Kiminin borcu, kiminin taksiti vardır. Kimi ev, kimi araba alır. Zamanı gelince ödenmeyince, sorun kendiliğinden ortaya çıkar. Şunlar, bunlar olursa ödeyebiliriz diye açık açık konuşmak lazım. Şeffaflık gerekiyor.
Bakıyorsunuz, futbolcular her şeyini ortaya koyuyor. Kötü futbolun sebebi parasızlık değil. Takımda eksik oyuncular var ve saha şartları olumsuz. Ayrıca iyi futbolcuları olan bir takım böylesine kötü bir sahada oynayamaz. Mücadele eden bir rakip hava şartlarında onu bozabilir.
Eleştirilecek noktalar
Burada futbolcuların kötü oynadığında fazla eleştirilmesinden yana değilim. Maçı son dakikada da olsa kazanmayı bildiler.
Eleştirilecek noktalar tabii ki var. Mesela Hasan Şaş neden solda oynamaz, Sabri neden sağda oynamaz. Hakan Şükür neden bu tip maçlarda iş zora girince sahaya alınıyor. Demek ki, topu daha fazla havaya kaldıracaksın. Bir takım teknik problemlere rağmen bu şampiyonluk yarışını bırakmak istemiyor. Sıkıntılarını ufak tefek espri olarak şarkılarla dile getiriyorlar. Onun da hoşgörülmesi lazım. Gençlerin kullanılması benim hoşuma gidiyor. Ferhat sağlam ve deparlı, sol ayağı gayet iyi. Topa nasıl vuracağını biliyor. Büyük takımların problemi yarışmacı oyuncuyu kullanmak. Antrenörler neden korkuyor, anlayamıyorum.
Aydın böylesine bir sert bir maçta son 7 dakika oyuna girdi, belki biraz risk ama adamı kazandın. Bu oyuncuyu kaybetmek de var. Ama tavşan sopaya çarptı. Aydın takımına maçı kazandırdı. Bundan sonraki maçlarda fırsat verilirse kullanacak. Tecrübe de kazanmalı. Antrenör güvenmeli.
Sadece askerle olmaz
* Beşiktaş’ta işler bir türlü iyi gitmiyor. İkinci yarıya beraberlikle giren siyah beyazlılarda sorun nerede?
BEŞİKTAŞ takımı 2-0 öne geçiyor. Oturmuş bir takım, bu avantajını kolay kolay kaptırmaz ve maçı vermez. Hele kendi sahasında oynuyorsa, bu maçı mutlaka kazanır. Ama Beşiktaş’ta bir iki oyuncunun dışında kalite standart. Bu oyuncularla müthiş futbol oynayamazsın. Herkes birbirine yardımcı olacak ve daha fazla koşacak.
Rıza Çalımbay suçlanıyor. Belki Rıza da faydalı olamadı ve iyi transfer yapamadı. Her takımda iki tane asker bulunmalı. Ama bu kadar çok asker ile bu iş yürümez. Ailton maçı çevirebilecek bir isim. Ama her zaman yok. Sergen’i de her zaman kullanamıyorsun. Sakatlıktan çıkmasını sağlamak gerek. Sergen’den çok faydalanılabilir. Koşmuyormuş. Sergen çok zayıf olsa, kondisyonlu olsa yine o kadar fazla koşmayacak ki.
Evvela Beşiktaş’ta o formanın ağırlığını taşıyacak futbolcuları seçmen gerekiyor. Kleberson geldiğinde çok iyiydi. Şimdi standart oyuncu gibi, "ben ne yapayım burada" diye haykırıyor. Ailton ikide bir Almanya ile konuşuyor, gitmek istiyor sen hala takımda yer veriyorsun.
Kapasite bu. Yazarı da seyircisi de farklı şeyler görmek istiyor ama bu oyuncularla olmaz. Protestoya gerek yok. Elinde yetenekli gençler var. Mehmet Sedef ve Rıza gibi isimleri kazanabilirsin. Hala bazı oyuncularda ısrar etmenin anlamı yok. İki genç isim de verilen şansı iyi kullanacak nitelikte. Tigana bu konudaki ısrarını sürdürmeli.
Dürüstlük kanında...
* Türkiye Cenk İşler’in fair-play’lik hareketini konuşuyor. Sizin yorumunuz nedir?
Cenk İşler’in hareketi iki şekilde değerlendirilebilir. Birincisi centilmenlik açısından fevkalede olumlu. Bulunduğu yerde mutlak gol pozisyonu var. İyi de kontrol etti ama doğru olanı yaptı. İkincisi Türkiye’de olmayan fair-play ruhunu ayağa kaldırdı. Bakıyorsunuz, en ufak maçta bile bu hareketler yapılmıyor. Pozisyon santrada filan değil. Takımın yenik durumda ve kazanması gereken bir an. Adamın kanında dürüstlük var. Tebrik etmek lazım. Diğer futbolculara örnek olur mu, sonradan unutulur mu sorun burada. Yanaklarından öperim. Çok da iyi oyuncu.
Yazının Devamını Oku 21 Ocak 2006
ÖNCELİKLE F.Bahçe’nin Appiah’ı bu maç için getirmesi ve maç sonrası Mısır’a göndermesi Türkiye şartlarında ve Türkiye içinde büyük bir olay. Aurelio cezalı olduğu için geldi, oynadı ve görevini yapıp döndü Appiah. Şimdi Afrika Kupası’nda mücadele edecek. Bunun için Başkan Aziz Yıldırım’ı kutlamak lazım. Çünkü bu olağanüstü bir şey. Bunu yapan çok takım yok. Barcelona ile Chelsea aynı şeyi yaptı.
Maça gelince... Zor bir maçtı F.Bahçe için. G.Birliği diri bir takım. Rakibi bozuyor, bir adama 3 kişi birden basıyor. Yardımlaşmaları iyiydi. Topu ortada iyi kullanıyorlardı, ama hepsi o. Çünkü pozisyona giremiyorlardı. Bunda belki de F.Bahçe savunmasının iyi oyunu önemli bir etki yaptı. Yalnız şunun da altını çizelim, G.Birliği çok sert ve faullü oynadı.
Dayak yediler
F.Bahçe’ye bakalım. Öncelikle G.Birliği’nin oyunu nedeniyle F.Bahçeli futbolcular sahada resmen dayak yedi. Ama bir gerçek de var ki, İlhan Cavcav’ın beyanatları nedeniyle hepsi çok kalpten oynadılar. Böyle oynayan az takım var. F.Bahçe dan-dun ileri vurmadığı zaman iyi. Tamam yana çok pas yaptılar. Hep yana oynadılar, ama belki de böyle oynamak zorunda kaldılar. Çünkü orta sahadan doğrudan topu ileri geçiremiyorlardı. Neden mi, Anelka olsun, Nobre olsun arkası dönük top bekliyorlar. Rakibin en ufak müdahelesinde de topu kaybediyorlar. Topu arkanız dönük alırsanız arkadan darbe yersiniz.
Eğer Anelka, Alex ve Nobre orta sahaya gelip oradan takımla birlikte hücuma kalksa, F.Bahçe daha farklı oynayabilirdi. Böyle olmayınca ne oluyor, iş iki beke biniyor. Onlar da üstlerine gelen her topu kaybediyor. Anelka arkadan darbe geldi mi, topu bırakıyor. Nobre zaten bu toplara hakim olan bir oyuncu değil. Bir tek Tuncay geriye gelip, ileri kaçıyor. Nobre onun yaptığını yapamıyor, çünkü süratli ve kontratak oyuncusu da değil.
Bilinçli sertlik
F.Bahçe ilk yarıda 2-0 önde, hızlı hücuma çıkıp farkı artırması lazım, bunu yapamadı. İlk yarıdaki bu tablo ikinci yarıda biraz değişti. Tuncay pozisyona girdi, kaleci ile karşı karşıya kaldı, dışarıya vurdu. Ayrıca rakipten veya kaleden dönen topa vuracak oyuncu yoktu kale önünde.
İlk iki gol Alex’in kenarlardan vurduğu serbest atışlarda geldi. İlkinde Önder vurdu, ikinci de Nobre. Nobre’nin golü tartışılır. İtti mi, kaktı mı, kim faul yaptı yoruma açık. F.Bahçe oyun sahası bulmalıydı, ikinci yarıda bunu biraz daha fazla buldu, ama kontrolü ele alamadı. Bunda G.Birliği’nin kasti ve bilinçli faullü sertlikleri önemli rol oynadı. Yalnız burada G.Birliği futbolcularını da uyarmak lazım. Mehmet öyle iki pozisyonda ayağını soktu ki, hem kendinin hem de rakibinin ayağı kırılabilirdi.
F.Bahçe, tribünleri ayağa kaldıracak bir pas veremedi. Kaleye goller dışında doğru düzgün top gönderemedi. Özellikle ilk yarıda 2 gol dışında pozisyonu yok. Yine de 3-0 kazandı. Önemli olan da kazanmak. İyi bir başlangıç yaptı. Çünkü hazırlık dönemi sonrası ilk ciddi maçlar çok zordur. Tebrik etmek lazım. Yalnız, uyarmakta da yarar var. Bu kafada oynarsa başarılı olamaz.
Yazının Devamını Oku