YAZIK oldu diyeceğim. İsviçre’de çok kötü bir oyunla maçı kaybetmiştik, verilmeyen bir penaltımız vardı. Kadıköy’de ise daha 1. dakika dolmadan penaltı yaptık, rakip daha maçın başında avantajlı duruma geçti.
Fakat tüm bunlara rağmen, milli takım olağanüstü bir mücadele ve seyirci desteği ile skoru 3-1’e getirdi. Ama Almanya’ya gitme hakkı elde edemedik.
Öncelikle orta sahada organize olamadık. İkinci devrenin başında golü bulunca ümitlendik. Çok da pozisyon yakaladık. Ama bu kadar çok ileri giden bir takım savunmada emniyeti unutmamalı. Biz unuttuk bir kontrada golü yedik.
Takımda kötü oynayan yok. Herkes kalbinden oynadı ve her şeyini sahaya döktü. İlk maçta Türk Milli Takımı’nın rakibini küçümsemesi, artı rakibini çözememesi, rakibinin oyununu anlayamaması, elenmemize sebep oldu. Tabii ki hakem faktörünü de unutmamak lazım, verilmeyen bir penaltımız vardı ilk maçta.
Parlak değiliz
Kaleci Volkan’ın acemi hareketleri, Emre’nin rakiple oynaması, Tuncay ile birlikte hakeme itirazları olacak şey değil. Nasıl oyundan atılmadılar hayret ettim. Tümer oyuna girer girmez rakibin ayağına bastı. Bunlar olacak şey değil. Ama bütün bunların yanında milli futbolcular formalarına yakışır şekilde oynadılar.
İsviçre Milli Takımı’ndan kendi sahanda 2 gol yiyorsan bu pek de parlak bir şey değil bizim adımıza. Onlar 2 gol attığına göre büyük iş başardılar. Biz ise en azından kazandık.
İsviçre milli marşının ıslıklanmasını yazmadan geçemeyeceğim. İsviçre’de bizim marşımız ıslıklanmamış. Öyle diyorlar. Ama o olay geçti. Dün akşam da sanki bir organizasyon yapılmıştı seyirci tahrik olsun diye. Bizim seyirci de zaten bahane arıyor, sahaya bir sürü şey attı. Bunun da cezası gelecek.
Biz bu işleri bir türlü beceremiyoruz, soğukkanlı olamıyoruz. Bunlardan dolayı kaybettik. Ne yapalım, bu da dünyanın sonu değil.