Ayşegül Domaniç Yelçe

“Engelli Üniversite Öğrencileri İnisiyatifi Projesi”

20 Ekim 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Eğitimde Görme Engelliler Derneği ve Engelsiz ODTÜ Topluluğu ortaklığında, engelli öğrencilere yönelik yeni bir proje başlatıldı. Sabancı Vakfı Toplumsal Gelişme Hibe Programı tarafından desteklenen proje, “Engelli Üniversite Öğrencileri İnisiyatifi” adını taşıyor ve üniversite öğrenimi gören engelli öğrencileri kendi sorunlarıyla ilgili inisiyatif almaya çağırıyor.

Engelli öğrencilerin üniversite öğrenimi sırasında karşılaştığı engelleri saptayarak ve çözüm önerilerini raporlaştırarak ilgili kurum ve kuruluşlara sunmayı amaçlayan Engelli Üniversite Öğrencileri İnisiyatifi, engelli öğrencilerin karar mekanizmalarına daha fazla dâhil olması için çalışacak. Bu çalışmalar ile İnisiyatif, engelli öğrencilerin ortak sorunları ve çözüm önerilerinin etkin bir biçimde dile getirebileceği bir oluşuma duyulan ihtiyaca yanıt vermeyi hedefliyor.

Proje kapsamında oluşturulan “www.engelsizuniversite.org” internet sitesi aracılığıyla farklı engel gruplarına mensup 25 üniversite öğrencisinden oluşan bir örgütlenmenin temelini atacak çalışmalar yürütülecek. Bu amaçla İstanbul ve Ankara'da iki toplantı gerçekleştirilecek. Toplantıların genel amacı, üniversitelerde engelli öğrencilerin yaşamış olduğu sorunlara çözüm önerileri geliştirmek ve bunların ilgili kurumlara iletilmesi noktasında karar mekanizmalarına dahil olmak için yol haritası belirleyerek bir öğrenci inisiyatifi oluşturmak.

28-30 Kasım tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirilecek ilk toplantıda, farklı engel grupları birbirini tanıma imkânı bulacak. Öğrenciler hak temelli yaklaşım, savunuculuk, erişilebilirlik gibi kavramlar hakkında fikir sahibi olacak; atölye çalışmalarında sorun olarak gördüğü hususları tartışacak. İlk toplantı sonunda ele alınan konular arasında öne çıkan başlıklarla ilgili çalışma grupları oluşturulacak. Bu grupların Ankara'da düzenlenecek ikinci toplantıya kadar belirlenen alanlardaki sorunları tespit etmeleri ve çözüm önerileri geliştirmeleri sağlanacak. Nisan 2015'te Ankara'da gerçekleştirilecek toplantı sonunda ise elde edilen veriler raporlaştırılarak ilgili kurumlarla paylaşılacak. Ayrıca, bu toplantı sonunda, uzun vadeli bir engelli öğrenci inisiyatifi meydana getirilebilmesi için çalışma planı oluşturulacak. Böylece engelsiz üniversiteye giden yolda engelli öğrenciler de söz sahibi olacaklar ve taleplerini etkin bir şekilde dile getirebilecekleri bir platforma kavuşacaklar.

Yazının Devamını Oku

“İşe Katıl, Hayata Atıl!”

17 Ekim 2014

Merhabalar sevgili okurlar.


Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Garanti Bankası, engelli bireylerin sürdürülebilir istihdamına yönelik yeni bir proje başlatıyor. “İşe Katıl, Hayata Atıl!”olarak adlandırılan bu proje, Türkiye’de destekli istihdam modelinin geliştirilmesine yönelik bir çalışma.


Destekli istihdam, engelli bireylerin iş piyasasının ihtiyaçlarını karşılayacak becerileri edinmelerini, kendi özellik ve tercihlerine göre iş sahibi olmalarını sağlayan bir sistem. İlk olarak 1980'lerde Amerika Birleşik Devletleri'nde başlayan model, engellilerin sosyal bütünleşmesini arttıran önemli unsurlardan birisi olarak değerlendiriliyor. Sonraki yıllarda Avustralya, Yeni Zelanda ve İsveç, Norveç, İzlanda, Finlandiya, Almanya, İngiltere, Fransa, Çek Cumhuriyeti, Kuzey İrlanda, İrlanda, Portekiz, İspanya ve Hollanda gibi Avrupa ülkelerinde etkili biçimde kullanılmış bulunuyor. Sistemde, çalışmak isteyen herkes için bir imkân oluşturulması fikri esas kabul ediliyor. Bireyler, ihtiyaç duydukları desteği alarak, hem kendilerini geliştirmiş oluyorlar hem de bulundukları ortama uyum sağlıyorlar. ‘İnsanların sosyal uyumu temel hedeftir’ ilkesinden hareketle, bireylerin kişisel özellikleri dikkate alınıyor ve eğitimler buna göre planlanıp yürütülüyor. Destekli İstihdam Modeli ile engelli bireyler iş başında eğitim aldıklarında, paket beceriler yerine gerçekten ihtiyaç duyacakları becerileri ediniyorlar ve gereksiz bilgi yığınlarıyla oyalanmıyorlar. Aynı ortamda çalıştıkları diğer bireylerle paylaşımda bulunma ve daha fazla kaynaşma şansına sahip olabiliyorlar ve mesleğin gerektirdiği sosyal becerileri yaşayarak öğrenme fırsatı bulabiliyorlar.


Bu sistemin temel unsurunu ‘İş Koçları’ oluşturuyor. Uluslararası örneklerde; iş sahibi olma ve sürdürme konusunda sorun yaşayan engelli bireylerin belli bir mesleğe yerleşmesi, o meslekte başarılı olabilmesi, yükselebilmesi ya da gerektiğinde iş değişikliği yapabilmesi için gerekli destek, profesyonel iş koçları tarafından sağlanıyor. İş Koçları’nın Sorumlulukları:

Yazının Devamını Oku

“Bimeks Down Türkiye Kariyer ve Bağımsız Yaşam Akademisi”

13 Ekim 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Bayramdan hemen önce içimi ısıtan bir davet aldım. “Bimeks Down Türkiye Kariyer ve Bağımsız Yaşam Akademisi”nin lansman toplantısına çağırılıyordum.

Toplantı gününü sabırsızlıkla bekledim. Gün gelip de etkinlik mekânına ulaştığımda, bir kez daha ısındı içim. Down sendromlu gençler neşe içinde konukları karşılıyorlardı. İçinde bulundukları toplulukla bütünleşmişlerdi ve harika bir görüntü sergiliyorlardı.

O gün, orada, Down Sendromu Derneği ve Bimeks’in 2012 yılından beri yaptıkları İş koçluğu projesi ile onlarca Down sendromlu genci iş sahibi yapmış olduklarını öğrendim. Ve bu özel gençleri gördüm, hatta bazıları ile tanıştım. Kendilerine olan güvenleri duruşlarına yansımıştı.

Yazının Devamını Oku

“Görünmez İnsanlar”

10 Ekim 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Bilindiği gibi, 15 Ekim “Dünya Beyaz Baston Günü”. Engelsiz Erişim Derneği bugünün önemine dikkat çekmek ve toplumda farkındalık oluşturmak amacıyla, Boğaziçi Üniversitesi Görme Engelliler Teknoloji ve Eğitim Lâboratuarı (GETEM) işbirliğiyle, Beyaz Baston’un öyküsünü ve erişilebilirliği anlatmak için 4 günlük bir festival planlamış bulunuyor. 15-18 Ekim tarihlerinde düzenlenecek olan festival süresince birbirinden renkli farkındalık ve erişilebilirlik stantları açılacak; çeşitli seminerler, söyleşiler, konserler, sesli betimlemeli film gösterimleri ve stand-up şovlar gerçekleştirilecek.

Festival, 15 Ekim’de, Beyaz Baston Özgürlüğün Ritmi Grubu’nun Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs Meydanı’nda saat 12:00-13:00 arasında gerçekleşecek performansı ile başlayacak. 2008 yılının yaz aylarında kurulan Beyaz Baston Özgürlüğün Ritmi Grubu, enstrümanları yalnızca beyaz bastonlar olan ve görme engellilerden oluşan bir topluluk. Grup, ritim ve sözün bileşiminden meydana gelen, Rap ile Rock anlayışının karışımından doğan bir müzik yapıyor. Sözler görme engellilerin hayatın içinde karşılaştıkları sorunları anlatıyor ve eleştirilerle çözüm önerilerini haykırıyor. Performans sırasında beyaz bastonlar birlikte aynı anda açılıp kapanarak, birbirlerine ve yere vurularak etkileyici bir ritm elde ediliyor.

Görme engellilerle ilgili etkinliklerde performanslarını sergileyen grupta, 6 üye yer alıyor. Ancak katılımcı sayısı arttırılabiliyor.

Festival 18 Ekim’de, Gitarist Onur Yılmaz’ın Boğaziçi Üniversitesi, Uçak Savar Kampüsü, Garanti Kültür Merkezi, 1 No.lu Salonu’nda 19:15-20:30 saatleri arasında gerçekleşecek konseri ile son bulacak. Ayrıntılı Festival Programı’na,

http://www.engelsizerisim.com/yazilar.php?oku=1&bolum=37&id=741 adresinden ulaşabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Dünya Cerebral Palsy Günü

6 Ekim 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

1 Ekim 2014 bu yılın Dünya Cerebral Palsy Günü idi. Dünya Cerebral Palsy Günü bu hastalık ile yaşayan bireyler ve onların aileleri için dünyayı değiştirmek amacıyla organize edilen global bir değişim projesi. Bu özel gün dünyanın her yerinden insanların fikirlerini öğrenmek ve bu fikirlerin en iyilerini gerçekleştirmek için düzenlenmiş bulunuyor. Söz konusu Proje, Cerebral Palsy ile ilgilenen ancak kâr amacı gütmeyen gönüllü sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülmekte ve 30'dan fazla ülkedeki organizasyonlar tarafından desteklenmekte.

Dünya çapında Cerebral Palsy'li (CP) 17 milyon insan yaşamakta. 350 milyon kişi de CP'li bir çocuk veya yetişkin ile yakından bağlantılı. Bu durum, çocuklukta görülen en yaygın fiziksel engellilik hali. CP, hareketleri etkileyen kalıcı bir durum. Etkisi, bir elde zayıflıktan, istemli hareketlerin hiç olmamasına kadar değişebiliyor. CP, aslında, kompleks bir engellilik hali; CP'li 4 çocuktan 1'i konuşamıyor, 3 çocuktan 1'i yürüyemiyor, 2 çocuktan 1'i zihinsel engelli, 4 çocuktan 1'inin epilepsisi var. Yani, CP yaşam boyu süren bir engellilik durumu ve bilinen bir tedavisi de yok.

Dünya Cerebral Palsy Derneği (DÜNSEV) 4 Eylül 2012 Dünya Cerebral Palsy Günün’de Ankara’da kurulmuş olan bir Sivil Toplum Örgütü. Derneğin kuruluş amacı; ülkemizde pek bilinmeyen ancak çok yaygın olan Cerebral Palsy rahatsızlığını doğru biçimde anlatmak ve bu konuda toplumu bilinçlendirerek farkındalık yaratmak, CP'li bireyleri topluma kabul ettirmek ve gerektiğinde onların haklarını savunmak, Cerebral Palsy konusunda dünyadaki gelişmeleri takip ederek ülkemize gelmesine aracı olmak. Özetle, CP’liler ve engelliler için ayrı bir dünya yaratmak yerine yaşadığımız dünyada onları sosyal hayatın içine katabilecek düzenlemeleri yapmak.

DÜNSEV’in, 2 Ekim’de, Dünya Serebral Palsi Günü kapsamında farkındalık yaratmak amacıyla “CP’liler Sokağa” sloganıyla düzenlemiş olduğu etkinlikte bir araya gelen CP'li bireyler ve aileleri Anıtkabir’e çıktılar. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın da destek verdiği yürüyüşte CP'li bireyler topluma Cerebral Palsy’nin fark edilmesi için seslenerek “Biz de Varız” dediler. Etkinlik kapsamında DÜNSEV tarafından bir rapor halinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na sunulan CP'li bireylerin dilekleri, ayrıca, balonlara yazılarak gökyüzüne uçuruldu.

Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı da, temsilciliğini yürüttüğü Dünya Cerebral Palsy Günü’nde CP’li bireylere destek vermek isteyen herkesi beyin fırtınası yapmaya çağırıyor. İlki 2012’de gerçekleştirilen kampanyanın 2 yıldır öncülüğünü yapan ve Cerebral Palsy alanında farkındalık projeleri yürüten Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı tarafından 30’dan fazla ülkeden organizasyonun desteklediği bu özel güne geçen yıl geniş çaplı bir katılım olduğu vurgulanıyor. Vakfın Genel Direktörü Nigar Evgin, “Dünyanın her yerinden yüzlerce kişinin katılımıyla beyin fırtınası gerçekleştirdik. Birbirini tanımayan bu insanlar dünyayı değiştirmeyi mümkün kılacak fikirlerini 1 dakikada sundular. Hayata geçen projeler gibi gelecek projeler de belki binlerce insana umut olacak” diyor.

Kampanya ile CP’li bireyler, aileleri ve onları destekleyenler hazırladıkları 1 dakikalık videolar ya da 1 dakika içinde sunacakları metinlerle fikirlerini paylaşıyorlar. 31 Ekim’e kadar Dünya Cerebral Palsy Günü web sayfasında yayınlanacak fikirlerin oylanması sonucu en çok oyu alan kişiye 500 dolarlık “İnsanların Seçimi Ödülü” verilecek. Uluslararası jürinin değerlendirmesi sonucu finale kalan 3 fikirden biri için mucitler, araştırmacılar ve yaratıcı kişiler tasarım ya da prototipleri ile toplamı 50.000 dolar olan ödüller için yarışacaklar.

2012’de dünya çapında kampanyaya katılan 470 fikirden biri olan Türkiye’den Alper Şivan’ın güneş enerjisi ile çalışan tekerlekli sandalye fikri için Virginia Üniversitesi’nin ürettiği prototip birincilik ödülüne layık görülmüştü. Bu prototip, 2013 yılı Dünya Cerebral Palsy Günü’nde Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Genel Direktörü Nigar Evgin tarafından Alper Şirvan’a sunuldu.

Haydi Türkiye, 31 Ekim 2014 tarihine kadar fikrinizi paylaşın ve oylayın…

Yazının Devamını Oku

Bir hastane macerası

3 Ekim 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Yarın bayram. Bu bayram arifesinde güzel şeylerden söz etmek istiyor olsam da, Bodrum’daki bir arkadaşımdan aldığım e-posta mesajını sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim.

Sözünü ettiğim arkadaşım yaz aylarını Bodrum’da geçiriyor. Eşi ile orada tanıştıkları turist bir çiftle yakınlaşıp arkadaş olmuşlar. Bir gece bayan turist aniden rahatsızlanmış. Arkadaşım ve eşi kendisini hemen Bodrum’daki bir kliniğe götürmüşler. Nöbetçi sağlık memuru hastanın tansiyonuna bakmış ve büyük tansiyonun 17 olduğunu görünce de hemen bir dil altı hapı vermiş. Bir süre sonra tansiyonun hâlâ düşmediğini tespit ettiğinde ise; tansiyon yükselmesinin çok tehlikeli olabileceğini, klinikte o an için doktor bulunmadığını, hastaneye gitmelerinin uygun olacağını söylemiş. Gittikleri hastanedeki nöbetçi hemşire yine tansiyon bakmış ve yüksek olduğunu anlayınca hapı bir dil altı hapı vermek istemiş. Turist bayan orada doktor olup olmadığını sormuş. Doktorun uyuduğunu, isterse çağırabileceklerini söylemişler. Turist bayan tabii ki doktoru çağırmalarını ve gerekli ilâcı onun vermesini istemiş. Bu arada bayan turistin eşi hasta kayıt işlemlerini yaptırmış. Bu işlem sırasında kendisinden peşinen 810 TL ücret alınmış; sigortasına ibraz edilmek üzere evrak ve makbuz istediğinde de birkaç gün sonra gelip alabileceği söylenmiş. Sözü uzatmayalım, doktor uykudan uyanıp hastayı görmeye gelmiş ve hemşireden aldığı bilgiye dayanarak, bir dil altı hapı verilmesini istemiş. Tansiyon dil altı hapı ile yine düşmeyince de başka bir hemşire küçük bir serum bağlamış. Serumun ardından durum biraz daha stabil bir hale dönmüş. Bunun üzerine hastaya gidebileceğini söylemişler. Hasta, “Doktor Bey görmeden mi?” diye sorduğunda ise; kendisine, “Yine mi uyandıralım?” sorusu ile cevap vermişler. Tabii ki “yeniden uyandırın” dememiş hastamız ve hastaneden ayrılmışlar.

Ertesi gün arkadaşım ve eşi hastaneye ödenen ücreti öğrendiklerinde, bu miktarın yapılan işleme göre çok fazla olduğunu ve buna itiraz edilmesi gerektiğini söylemişler. Birkaç gün sonra turist çiftle birlikte yeniden hastaneye gitmişler ve bu kez de hazırlanan evrak ve makbuzun yetersiz olduğunu ve Türkçe yazılmış bulunduğunu görmüşler. Bunun üzerine hem ödenen meblâğa hem de düzenlenen evrağa itiraz etmişler. Ve bakın ne cevaplar almışlar bu itirazları karşısında: “Efendim turistler için uygulanan bir paket fiyatımız var, size onu uyguladık. Evrağa gelince, nasıl olsa yabancı bir sigorta bu ödemeyi kabul etmeyecektir.”

Hem arkadaşım ve eşi hem de turist çift bu cevaplar karşısında, haliyle, çok sinirlenmişler. Böyle yaparlarsa Türkiye’ye turist gelmeyeceğini, bu yüzden konunun peşine düşeceklerini ve hastanenin en yetkili kişisi ile görüşmek istediklerini söylemişler. Sonuçta bir uzlaşmaya varılmış ve ödenen miktarın yarısı iade edilmiş.

Evet, yarın bayram. Dileğim ülkemizin tatil beldelerinde benzer olaylar yaşanmaması. Zira, güzel ülkemizin adının bu gibi olaylarla kirletilmesi çok yazık olur.

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

Yazının Devamını Oku

Kötü şeyler iyi insanların başına geldiği zaman…

29 Eylül 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Cumartesi sabahı Gamze’nin önerisi ile gerçekleşen bir Buluşma’nın basın toplantısına katıldım. Gamze kim mi? Almanya’da yaşayan ondört yaşında bir kız çocuğu… Sekiz milyon kişide bir rastlanan ender bir rahatsızlığı var. Tıp dilinde “progeria”, halk dilinde ise “erken yaşlanma” adı veriliyor bu rahatsızlığa.

Progeria, diğer adı Hutchinson-Gilford olan bir genetik hastalik. İlk 46 kromozomla birlikte ortaya çıkan bu hastalık telomer zincirin kısalığından kaynaklanıyor. Çocuk yaşta ortaya çıkıyor ve vücuttaki yaşlanmayi yedi kat hızlandırıyor. Diğer bir deyişle henüz 10 yaşındaki bir çocuk 70 yaşındaki bir insan görünümüne sahip oluyor.

Progeria hastası çocukların ve ailelerinin oluşturduğu, merkezi Hollanda’da bulunan “Progeria Family Circle” adlı kuruluş her yıl farklı bir ülkede “Uluslararası Progeria Çocuklar Buluşması” düzenliyor. Bu buluşmalarla Progeria hastası çocuklar ve aileleri arasında sosyal dayanışma sağlanması ve toplumda az bilinen bu hastalık ile ilgili farkındalık yaratılması amaçlanıyor. Gamze, 4 Şubat 2014 tarihindeki Berlin ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a bu yılın buluşmasının Türkiye’de yapılmasını arzu ettiğini söylüyor. Ve “2014 Uluslararası Progeria Çocuklar Buluşması” 22-28 Eylül 2014 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşiyor…

Bu hastalığın adını ilk kez 1997 yılında duydum ben. O yıl oldukça önemli bir kanser ameliyatı geçirdim. Hayatımda ilk kez “neden yine ben?” diye sorduğumu hatırlıyorum. Eşimin ablası bir kitap hediye etti bana ameliyatımın ardından; “WHEN BED THINGS HAPPEN TO GOOD PEOPLE” (Kötü şeyler iyi insanların başına geldiği zaman). Kitap, ikinci çocuğunun doğduğu gün üç yaşındaki oğlunun Progeria hastası olduğunu öğrenen bir haham (Harold S.Kushner) tarafından yazılmış. O da, tıpkı benim gibi, “neden ben?” diye soruyor. 14 yaşını kutladıktan iki gün sonra kaybettiği oğlunun ardından ise niçin “neden ben?” diye sorulmaması gerektiğini anlatan kitabını yazıyor.

Yazının Devamını Oku

Umarım, bir sonraki seyahatimde aynı sorunlardan yakınıyor olmam…

26 Eylül 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

İki haftadan beri yazılarıma konu olan Gaziantep gezimizin tek zor kısmı uçak yolculuğuydu.

Evden Sabiha Gökçen Havaalanı’na Kadıköy Belediyesi’nin Engelsiz Nakil aracı ile gittik. Bu yüzden havaalanına vardığımızda araçtan inişimiz çok kolay oldu.Alana girişte “asistance”(destek) istemiş olduğumuzu belirttik. Ancak bu hizmet için önce uçacağımız havayolunun kontuarına gitmemiz istendi. Kontuar oldukça uzakta idi. Neyse ki duyarlı bir genç yolcu bize yardımcı oldu ve kontuara ulaştık. Çek-in işlemleri sırasında en büyük zorluğu koltuk seçiminde yaşadık. Uluslararası havacılık kuralları uyarınca ön sıradaki koltukların engelli yolculara tahsis edilmesi yasak. Engelli yolguların daha arka sıralarda ve cam kenarında oturmaları gerekiyor. Çek-in işlemini gerçekleştiren görevli,yine de, yapabileceğinin en iyisini yaptı ve bize ikinci ve üçüncü sıraların cam kenarı ve koridor koltuklarını vererek aradaki koltukları bloke etti. Biz de böylece refakatçilerimizle yer değiştirerek koridor kenarında oturacaktık. Çek-in işlemlerimizi tamamladıktan sonra bize yardımcı olacak elemanların gelmesini bekledik.

Uçuş saati geldiğinde görevliler uçağa diğer yolculardan önce bizi aldılar. Kızımı tekerlekli sandalyesinden indirerek koridorda rahat hareket edebilen dar sandalyeye aldılar. Ancak cam kenarına oturtmanın mümkün olmadığını görüp, koridor kenarındaki koltuğa yerleştirdiler. Bana gelince, oldukça dar olan kendi sandalyem ile uçağın içine kadar girdim. Mümkün olmayacağını söylememe rağmen, beni de dar sandalyeye geçirme konusunda ısrarkâr oldular. Lâkin sağlık durumumun buna uygun olmadığını kabullenip refakatçim ile birlikte ön koltukta oturmama izin verdiler. Gaziantep Havalanı’na inişte sandalyelerimiz uçak kapısına getirildi. Kızım dar sandalye ile ben ise yardımcımın kollarında sandalyelerimize ulaştık. Uçaktan, körük olmadığı için, fork-lift yardımı ile indirildik. Havaalanından otele Gaziantep Belediyesi’nin gönderdiği “Engel Yok” nakil aracı ile sorunsuz transfer olduk.

Gaziantep deneyimlerimi daha önceki yazılarımda sizlere aktarmıştım. Geçirdiğim güzel günlerin ardından İstanbul’a dönerken, Gaziantep Havaalanı’nın yapısı ve işletim şekliyle bu görkemli şehre hiç yakışmadığını fark ettim. Keşke, İstanbula üçüncü bir havaalanı yapılacağına bu şehre yeni bir havaalanı yapılmış olsaydı. Böylelikle dünyanın bir numaralı mozaik müzesi ZEUGMA’yı ziyarete gelen turistler daha iyi karşılanmış olurdu.

Bizi havaalanına yine “Engel Yok” nakil aracı götürdü. Aracın şoförü havaalanına girişimizde ve çek-in işlemlerimiz sırasında bize yardımcı oldu. Alanda engelli yolcular için ayrı bir kontuar olmasına rağmen, elemanı olmadığı için hizmet vermiyordu. Bu yüzden biz de kuyruğa girdik ve herkesle birlikte sıra bekledik. Sıramız geldiğinde, koltuk seçiminde yine aynı sorun yaşandı. Görevli memur bize cam kenarında yer verme konusunda ısrarcı oldu. Sonunda kızım kendisini ikna etmeyi ve ikinci ve üçüncü sıralarda hem cam kenarından hem de koridordan yer alıp aradaki koltukları bloke ettirmeyi başardı. Uçuş saati yaklaştığında iki görevli gelip yine bizi uçağa diğer yolculardan önce aldılar. Bu kez uçağa fork-lift yardımı ile çıktığımızdan, kızımı dar sandalyeye fork-lift’in üzerinde geçirdiler ve bu kez de cam kenarına kadar geçiremeyip, koridor kenarındaki koltuğa yerleştirdiler. Sıra bana geldiğinde, beni de koltuğuma aynı şekilde geçirmek istediler. Bunun mümkün olmadığını anlatmaya çalıştıysam da ne yazık ki başarılı olamadım. Sonunda ısrardan vazgeçtim ve “buyurun ve istediğinizi yapın, ancak sorumluluk size ait” dedim. Bunun üzerine ön sırada seyahat etmemize ve refakatçimin beni kucaklayarak yerime oturtmasına izin verdiler.

Istanbul inişinde uçak körüğe yanaşmadı. Bizi almak üzere fork-lift’li bir araç yönlendirilmişti. Bu kez uçakta bizden başka bir engelli yolcu daha vardı. Önce onu aldılar tekerlekli sandalyeye. Uçak kapısında kendi sandalyelerimizle bekleyeceklerini söylemiş olmalarına karşın, havaalanına ait sandalyeleri kullanmamızı istediler bizden de. Ancak biz kendi sandalyelerimizin getirilmesini beklemeyi tercih ettik. Havaalanı binasına girişte üçüncü engelliyi uçak kapısında oturttukları sandalyeden indirip bir başka tekerlekli sandalyeye oturttular. Bu işlemler sırasında yaşlı adamın canı epey acıdı sanırım. Neyse ki, biz kendi sandalyelerimizde olduğumuzdan bu işlemden geçmedik. Dışarı çıkıp da Kadıköy Belediyesi’nin Engelsiz Nakil aracına ulaşıncaya kadar iki görevli bize eşlik etti. Ve sorunsuzca eve vardık.

Sabiha Gökçen Havaalanı’nı evime daha yakın olduğu için tercih etmiştim. Ancak, engellilere sunulan kolaylıklar açısından Atatürk Havaalanı ile yarışamayacağını gördüm. Sanırım, bir kez daha yolculuk yapmam gerektiğinde tercihimi sağlanan kolaylıklar yönünde kullanacağım.

Uluslararası Havacılık Kuralları’na gelirsek, sanırım kural yapıcılar arasında bedensel engelli kişilere yer verilmemiş bulunuyor. Bence, uygulanamayacak kurallar koymak yerine ”ağır bedensel engellilere uçak yolculuğu yapamaz” diyebilmeliler. Yok eğer bunu söyleyemiyorlarsa, o zaman da engelliyi sağlığının elverdiği şartlarda uçurabilmeliler. Engellilerle ilgili bir önemli sorun da emniyet kemerlerinde. Örneğin, ben herhangi bir sarsıntıda öne doğru düşüyorum. Uçaklardaki mevcut emniyet kemerleri beni koruyacak özellikte değil. Bu yüzden refakatçim beni tutarak yolculuk etmek zorunda kalıyor. Oysa ki, belirli koltuklar engellilere ayrılıp bunlara hostes koltuklarındakine benzer yelek giyer gibi takılan emniyet kemerleri konulabilir.

Yazının Devamını Oku