Ayşe Aral - Kelebek

Tim... Sanat... Sansür... Mübah... Artist...

14 Mart 2015
Altı senedir yazarım, bugüne kadar böyle tuhaf, böyle birbiriyle alakasız kelimelerden oluşan bir başlık atmadım.

Ama yazıyı okuyunca anlayacaksınız aslında başlıkların hepsinin ortak bir noktası var, o da yine cinsellik!
Tabii cinsellik derken, baskılar, eğitimsizlik, kokuşmuş beyinler, bunun getireceği nice fena haller...
Başlayalım...

****

Taciz timi...

Yazının Devamını Oku

Bu duvar yazısını baş ucuna as mutluluk için

14 Mart 2015
Arkadaşım yollamış, Hititlilerin M.Ö. 2000 yılındaki duvar yazısı...

Birçoğunuz biliyorsunuzdur belki.
Ay dedim arkadaşıma valla ne güzel ya, ne kadar isterdim senin gibi olabilmeyi.
Bu yazıyı okuyup bununla mutlu olabilmeyi...
Ben yorumlayayım mı sana fi tarihinde yazılan bu duvar yazısını şimdi! Günümüzün şartlarına göre elbette ki.
Nasıl yani dedi, sevgiyi anlatıyor, insanlığı, ne değişti ki?
Negatifsin işte! Sen de dedim ultra pozitif, gözlerin kapalı.
* Tanrım beni yavaşlat...

Yazının Devamını Oku

Çelik neden soyundu?

13 Mart 2015
Çelik herkesi çok şaşırttı. Verdiği pozlar tepki gördü. Çok eskiden tanırım Çelik’i; duruşunu, müziğini, hayata bakışını severim ama çıplak pozlarına anlam veremedim. Benim tanıdığım, bildiğim Çelik durduk yerde böyle yapmaz, illa ki bir sebebi olmalı dedim ve hemen aradım, sordum.

Ayşe: Boyun posun Allah vergisi maşallah, hatta fotoğraflar da bana göre çok estetik, ama nedir bu işin amacı, niye soyunuyorsun yahu?

- Çelik: İşin aslı şu; ben bu işe başladığım günden itibaren mesleğimde hep farklı işler yaptım. Bu bir proje. Konu soyunduk, giyindik değil. Bu projenin bir sanat tarafı var, bir de bu albümü yapan insanların bir duruşu, dünya görüşü, bakış açıları var.
Müzik yapan insanların düşünce dünyasının iyi algılanması lazım. Size farklı gelebilir, agresif bulunabilir, kabul edilir ya da edilmez, ama müzik yapan insanların bir bakış açısı vardır. İçinde bulunduğumuz dünyaya sesini çıkarmayabilirsin, hiçbir şeyi düşünmeyebilirsin de. Bu bir ayıp veya eksiklik de değildir. Ama bir tarzdır! Bu da benim tarzım.
Ben kendi söylediğim sözlerin altına imza atmaya alışmış biriyim. Benim duruşum, hayata bakışım belli. Yaşanan kötü bir olayda, mesela Özgecan olayında olduğu gibi, vahim bir olaydan sonra sanatçıların sonradan çıkıp konuşması hiçbir şeyi değiştirmez. Dolayısıyla sanatçılar önceden bir şeyler yapmalı. Toplumca tepki vermeliyiz. Bu, insanlık sorunudur. Bunun partiyle, siyasetle, rejimle, kişilerle ilgisi yok.
Sanatçı daha güzel bir dünya düşünür ve hayal eder. Yoksa ben bacağımı göstersem ne olur göstermesem ne olur... Benim düşüncem farklı. Sanat olduğunda ne olur, olmadığında ne oluru anlatan, sanat ve estetik temalı makalem gazetelerde yayınlandı, işin aslı burada saklı işte! Bu dikkate alınması gereken bir yazıdır.


Yazının Devamını Oku

Tapuyu değil takımı sorarım!

8 Mart 2015
ŞİMDİLERDE bir laf dolanır durur yeni akım hallerde, “Ananı, babanı doğmadan kendi seçiyorsun” diye.

Bence varsa bu gerçekte, o zaman geçerli olmalı tutacağın takım için de, futbol takımından bahsettim elbette... Madem Türküm, bahis futbol. Ne seçeceğim? Tabii ki Fenerbahçe... Seçtim doğmadan, ana karnında.

Zaten öyle olmasa bile, bebek ana karnındayken ne duyarsa ondan etkilenirmiş, hani duyduğu müziği sevmek, anne baba neye sevinip neyi çok konuşursa ondan etkilenirmiş. Eh annem babam çokça Fenerbahçem’den konuşurlarmış, zaten Fenerbahçe Kulübü’nden çıkmazlarmış, aile anlamı orasıymış, Fenerbahçem’in başarıları anneme mutluluk çığlıkları attırıp o zevkten kasılıp beni de zevkten kastıkça, o gün zaten Fenerbahçeli olmuşum ben.

HER ÇOCUK FENERLİ DOĞAR
Doğuştan Fenerbahçeli olmak buna denir ama herkesin hikayesi elbette farklı olabilir. Gözümü ilk açtığımda her bebek gibi ben de mavi gördüm, neden acaba bebekler hep ilk mavi görür, mavi asaletin rengidir. Fenerbahçe’nin mavisi gibi. Sonra bir de her yeni doğan bebek sarılık olur neredeyse yüzde yüz ihtimalle, tehlikesizdir bebek sarılığı geçer bir iki günde, sarı işte! Ve başlar mavili yani sarılı hayat, doğruyu seçmeyi bilenlere, Fenerbahçe... Bundandır ülkenin çoğunun Fenerbahçeli olması, politik kararlarda takılır akıllar belki ama iş takıma gelince yanılmaz insanoğlu genellikle.

ŞİDDETE KARŞIYIZ AMA BARDAĞI FIRLATIRIZ
Ve gelelim kadınca Fenerbahçe’ye...

Fenerbahçeli hatunlar (yani neredeyse ülkenin tümüne yakın hatunları oluyor), takımları konusunda diğer hatunlardan biraz, biraz biraz biraz, hatta çok hatta fena halde, hatta aşırı halde, hassas olurlar laf ettirmezler. Yan masada konuşulanı bile duyar, gerekirse ellerindeki bardağı Fenerbahçe ruhuna, şakayla karışık elim kaydı şeklinde kullanabilirler (şiddete karşıyız ama kadınız, zati şiddetin en fazlasını yaşamaktayız, hoş görün, iki damla suyu boşaltmışız). Lokanta dedim de, pazarda da böyleyizdir, pazarcı bağırır, “Akşama maç var bacım anam, ablam, gel! Atkılar burada! Fenerbahçe atkısı kalmadı, Galatasaray atkılarını da tüketelim de gideceğim tezgah kapatayım, gel bacım!”

Ay hangi bacı gelsin sana dayı, abi, kardeş... Uyan artık, bil, öğren, az Galatasaray atkısı alacaksın çokça Fenerbahçe... Adam belli ki Galatasaraylı. Pazarda kıs kıs gülen biz hatun takımı, hahahaha...

Yazının Devamını Oku

Cevap ve düzeltme metni

4 Mart 2015
Hürriyet Gazetesi’nin, Hürriyet Kelebek ekinde yer alan ve Ayşe ARAL tarafından kaleme alınan 08.10.2014 tarih ve “Niran Ünsal Vakası” başlıklı köşe yazısında, müvekkilim Sefer DARICI hakkında kişilik haklarını zedeleyen, hakaretamiz nitelikte ve gerçek dışı ifadelere yer verilmiştir.

Söz konusu köşe yazısında, hoca olmadığı iddia edilen müvekkilim, iddia edilenin aksine; 2011-2014 yılları arasında İstanbul Gelişim Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmış olup, 2014 yılından bu yana da bir devlet üniversitesi olan Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde kadrolu öğretim görevlisi olarak, akademik görevine devam etmektedir.

Müvekkilimin söz konusu akademik görevleri kapsamında yayınlanmış onlarca akademik makalesi, çeşitli üniversitelerde verdiği konferans ve seminerler, aldığı yurt içi ve yurt dışı ödülleri mevcuttur. Keza müvekkilimin basılmış 5 adet kitabı bulunmaktadır. Bilimsel alanda yazmış olduğu “Subliminal İşgal” ve “Bilinçaltı Reklamcılık ve İletişim Teknikleri” adlı kitapları üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmaktadır. Yine müvekkilim tarafından kaleme alınan “Medya Terimleri Sözlüğü” yardımcı kaynak kitap olarak üniversiteler tarafından yararlanılan bilimsel bir eserdir.

Ayrıca müvekkilimin kamuoyunda da takip edilen ve değişik bilimsel içerikli televizyon programlarında yaptığı yayınlar da mevcuttur. Anılan yazıdaki mesnetsiz iddiaların aksine müvekkilim Sefer DARICI, akademisyen kimliği ile tanınan, her zaman bu şekilde anılmak isteyen ve topluma katkı sağlamaya çalışan bir bilim insanıdır.

Öte yandan söz konusu yazıda iddia edilenin aksine, müvekkilim hayatının hiçbir döneminde AKP ya da Fettullah Gülen ve cemaati ile hiçbir yakınlık ve ilişki içinde olmamıştır.

Yazının Devamını Oku

Reyhan Karaca bir gay ile mi evleniyor?

28 Şubat 2015
İlk duyduğumda ben de çok şaşırdım.

Nasıl yani dedim. Reyhan canımdır, bunu diyorsa vardır elbet bir bildiği dedim.
İşin aslını astarını öğrenmek için aradım sordum canım arkadaşıma.
Röportaj yaptık telefonda.
Candır Reyhan’ım. Vicdanlıdır çok. Bir bardak suyun içine koy iç, öyle temizdir onun ruhu.
Eğriye eğri, doğruya doğru demekten de asla çekinmez.
Mangal gibi yüreği vardır haa...
Söylediği lafın arkasındadır hep.

Yazının Devamını Oku

Ergin Ataman ve Whiplash Fletcher

27 Şubat 2015
Geride kalmışım, Whiplash’ı iki gün önce izledim.

Ama esas geride kalmışlığım, Ergin Ataman’ı yazmamış olmam!
Her şey bazen bir anlam kazanıyor, geride de kalmanın demek ki bir anlamı oluyor...
Aynen şu: Whiplash harika bir film.
Artık hepimiz biliyoruz.
Bir öğretmen, öğrencisini aklı sıra hırslandırıyor...
Ooo delilik bir bir sahnede...
Kendisinden performans beklediği en yeni öğrencisini tokat manyağı yapıyor adam.Sonuç: Öğrenciyi hırs basıyor. Ama başka bir öğrenci de bu hırstan intihar ediyor.

Yazının Devamını Oku

Ve çılgın yorum yapan okurlarla toplandık sonunda

26 Şubat 2015
Kırkımdan sonrayla mı alakalı, daha ev bulamayıp anamla yaşayıp bir eve kendimi tam teslim edemediğimden mi?

Aslında gerçeği belki de ülkede her an her şey olabilir, ne oldu acaba şu bir iki saatlik uykuda neler değişti diye merak edip bilinçaltım paniklediğinden mi bilemiyorum ama artık saat kaçta yatarsam yatayım, hangi şekil ve şemalda sabahın kör saatlerinde kalkıveriyorum.
Haliyle suratımı yıkar yıkamaz hurriyet.com.tr’ye giriyorum.Hele ki o gün yazım varsa bazen başucumda geceden kalmış suyla suratımı yıkadığım oluyor!
Ne de olsa ben başucumda bir damacanayla uyuyorum.
Çapakları temizleyip iki dua ediyorum, Ya Rabbim bugün beni koru... Neden?
Gelecek, yazılacak, edileceklerden...
hurriyet.com.tr yürüyordu...
Ben ilk hurriyet.com.tr yazarıydım taaa altı yıl önce.

Yazının Devamını Oku