Ayşe Aral - Kelebek

Liselerarası Müzik Yarışması

9 Mayıs 2015
Gençlerle zaman geçirmeyi seviyorum.

Onların o muazzam enerjisine hayranım.
Çılgınlar çok.
Müthiş yetenekliler hem de!
Ne zaman gençlerle ilgili bir proje daveti gelse seve seve koşuyorum hemen.
Serhat Hacıpaşalıoğlu’nun büyük emek harcadığı Vodafone Freezone 18. Liselerarası Müzik Yarışması için jüri üyesi olarak davet edildim.
Gençler ise mevzu bahis, tamamdır geliyorum elbette!
Şimdi profesyonel projelere imza atan Serhat Hacıpaşalıoğlu, yıllar önce Alman Lisesi’nde okurken o zamanlar yapılan liselerarası müzik yarışmasına katılmış. Üstelik de yarışmacı olarak. Nereden nereye değil mi?

Yazının Devamını Oku

Atın ölümü arpadan olsa

8 Mayıs 2015
Atasözündeki gibi olsa keşke ama atların ölümü de insanlar yüzünden yine.

Kedi köpek diye diye bağrışıp duruyoruz, yazıp çiziyoruz ama zavallı atlardan pek bahsetmiyoruz.
Oysaki durum içler acısı! Geçenlerde yazılı ve sözlü basında yaşanılan olayı gördük.
Büyükada’da bir fayton, küçük bir çocuğa çarpmamak için durmaya çalışıyor ama atlar kontrolden çıkınca fayton devriliyor. Atlar kan revan içinde.
Küçük çocuk hafif yaralı. Çocuğa bir şey olmaması sevindirici, geçmişler olsun.
Peki ya zavallı o iki at?
Onların akıbetini şu an bilemiyoruz.

Yazının Devamını Oku

Kapalıçarşı...

25 Nisan 2015
İstanbul’un merkezinde yer alan, dünyanın en büyük ve en eski kapalı çarşılarından biri burası. İçinde yaklaşık 4 bin dükkan bulunmakta ve binlerce kişiye iş, ekmek vermekte bu çarşı...

En yoğun günlerinde yarım milyona yakın kişi uğruyor buraya. Dünyanın en fazla ziyaret edilen turistik mekanı aynı zamanda... Binlerce turist sırf burayı görmek için geliyor. Özetle, yok bir eşi benzeri.
Osmanlı mirasıdır bu güzelim yer. Canım sıkıldıkça kendimi Kapalıçarşı’ya atarım. Capcanlı renkli ortamı, sıcakkanlı esnafı içimi açar. Kuyumcular, hediyelik eşyalar, iştah kabartan kuruyemişler, mis gibi baharatlar... Yüzüne çarpan taze kahve kokusu... Lezzet fışkıran lokumlar... Ahh hele onlar yok mu, rejim mejim unuttururlar.
Şakira kemerini belime bağlayıp iki sallamışlığım çoktur orada. Buram buram tarih kokar ortamı. Zaten binlerce turist de buraya o ortam için gelir. Türkiye’ye gelmek isteyen turistlerin ilk araştırdıkları yer İstanbul ve Kapalıçarşı’dır.
Ben de yurtdışından misafirim geldiğinde illa götürürüm.
Böyle nadide değerlerimiz varken kıymetini bilememek ne kötü...
Son günlerde Kapalıçarşı’da yaşananlar içimi acıtıyor. AVM midir, otel midir nedir, saçma sapan bir sebeple bu güzelim tarihi mekanı yok etmeye çalışıyorlar. Sanki otel kıtlığı var memlekette! Çarşı esnafını zorla çıkarıyorlar dükkanlarından. Yüzlerce esnaf mağdur durumda. Yazık çok yazık...
Gelen turistler burada fiyata bile bakmadan alışveriş yapıyorsa, buranın kıymetini bilmek lazım. İnsanlar tarih görmeye gelir, AVM ya da otel görmeye değil!

Çocuklar Gülsün Diye...

Yazının Devamını Oku

Reklam yasak...

24 Nisan 2015
En olmadık zamanlarda denk gelir nedense. Ya uyuyorsundur ya tuvalettesindir, mutlaka çalar o telefon...

Tanımadığın numarayı açmama huyun varsa daha beter, ısrarla ararlar! Yetmez, üstüne bir de mesaj yağmuruna tutarlar...
Ömrümde bir defa bile alışveriş yapmadığım mağazalardan, adımımı bile atmadığım lokantalardan, kullanmadığım çeşitli markalardan gelen telefonlardan ve mesajlardan bıktım, yeminle bezdim.Allah’tan şu akıllı telefonlar var da bazı numaraları engelledim. Ancak, özel isimle gelen mesajlar ve aramalar engellenemiyor maalesef. GSM şirketini aradım, anlattım durumu. “İstemiyorum kardeşim” dedim, “engelleyin bu numaraları, beni aramasınlar, mesaj göndermesinler” dedim. Olumlu sonuç alamadım. Yok delireceğim ama...
Nihayet sevindiren haber geldi. Artık bundan böyle reklam mesajı gönderemeyecekler. Bezdiren reklam mesajları 1 Mayıs’tan itibaren tarih olacak. Araştırdım doğru mu diye, öğrendim ki haber zaten Resmi Gazete’de yayımlanmış, 1 Mayıs 2015’te yürürlüğe girecekmiş. İşte budur yaa, süper haber bu...
Yasayla telefonlara ve e-posta kutularına, izinsiz reklam mesajı yollayamayacaklar artık. “Tüketicinin izni dışında reklam ve pazarlama mesajı gönderenler önce uyarılacak, daha sonra ise 50 bin liraya kadar ceza verilecek” diyor yasada. İzinsiz ararlarsa yani, şikayetçi olup para da alabilirsiniz demek oluyor bu.
Bununla da bitmiyor! Ayrıca, internet ve cep telefonu üzerinden ticari elektronik iletiler sadece tüketici onayı halinde gönderilebilecek. Yani artık abuk sabuk e-postalar gelemeyecek!
Eğer benim onayım olamadan e-posta, SMS gönderilir ya da arama yapılırsa bin liradan 5 bin liraya kadar para cezası var canım! İzinsiz iletiler birden fazla kişiye gönderildiğinde ceza 10 kata kadar artacak ve 50 bin liraya ulaşabilecekmiş diyorlar.
İzinsiz onaysız kafalarına göre ürün tanıtımı, kampanya, indirim, siyasi propaganda, cinsel içerikli ürün tanıtımı yapılamayacak artık. Oh bee dedim sonunda. Telefonu ne zaman elime alsam bip bip mesaj sesi, açıyorum bilmem ne hayvanının neresinin tozu hapı... Ya da kitap seti, seccade, kokulu tespih... Tövbe estağfurullah... İllallah ettirdiniz be!

Yazının Devamını Oku

Babam ve bir takvim sayfası

22 Nisan 2015
Ve bir 19 Nisan daha geçti. Senin ölüm yıldönümün yine geldi çattı babam be... Ben uzun zamandır saymayı bıraktım. Kaç sene geçti diye.

Zaten gitmen hâlâ bu kadar koyuyorken, acın da yüreğimde neredeyse hiç azalmadı... Sadece üzeri biraz tozlanmışken, kaç yıl olduğunu, ne kadar uzun süre geçtiğini bilmek beni daha da fazla üzmekten başka hiçbir halta yaramıyor çünkü!
Ama işte neylesin, kader...
O sabah kalktım, mutfağa gidip kendime her zamanki gibi bir kahve yaptım. Ve her zamanki gibi yılların verdiği alışkanlıkla büyük saatli maarif takviminin sayfasını kopardım.
Öndeki yazı güldürdü beni. Andre Gide’nin bir sözü, meşhur Nobel Ödüllü Fransız yazar. Fransız edebiyatının en önemli eserlerinden Kalpazanlar’ın yazarı.
Okulda biz İngiliz edebiyatı okuduğumuza göre, yine kesin senin bana okuttuğun bir kitaptı. Evet öyleydi. İnternete bakınca hemen hatırladım. Kitabın konusu; kişi tam anlamıyla mutluluğa kavuşmak ve yaşamın tadını çıkarmak istiyorsa kendi yüreğinin sesine uymalıdır. Zaten sen yaşarken de bize hep bu duyguyu aşıladın.
Andre Gide’nin takvimdeki sözü dediğim gibi beni gülümsetti. Bizim millete çok çocuk yapın deniliyor ya şu günlerde, bir de düşündürdü... Gide demiş ki: “Doğum oranı çok olan bir ulustan, insan hayatına önem vermesi, aynı biçimde her kişiye saygı göstermesi beklenemez!”

Yazının Devamını Oku

Estera, Alex ve ben...

18 Nisan 2015
Kendimi tam tamına ilk hatırladığımda, rengârenk ışıklar içindeydim.

Sesler vardı, çokça...
Bir de şarkılar...
Evet, orası bir lunaparktı. Dönüp duruyordu her şey, doğru ben bir atlıkarıncadaydım.
Elimden iki kişi sıkıca tutuyordu beni, tanıdıklardı.
Ana baba olmalılardı.
Öpüp öpüp duruyorlardı.
Suratım yapış yapıştı. Bir an bir aynaya rastladım, baktım bembeyazdı her tarafım...

Yazının Devamını Oku

Gülse, Samantha , Siri, Ceyda...

17 Nisan 2015
Dört kadın bunlar. Aralarında tek ele geleni canlı canlı tutulanabileni Gülse (Birsel).

Gülse, Sementha, Siri, Ceyda…

Dört kadın bunlar. Aralarında tek ele geleni canlı canlı tutulanabileni Gülse (Birsel). Gülse benim bin yıllık liseden sıra arkadaşım. Çok okuyan bilir, az okuyan da öğrensin okur. Arkadaşım Gülse çarşamba Siri’yi yazmış. Hayatımıza giren son yeniliklerden biri. O da bir dişi. Ne yapar Siri? Elimizden düşmeyen şu telefondan asistanlık. Arkadaşlık, bir nevi sağ kolluk. Valla bana pek uydu. Ben yanımda beni idare edecek, sağa sola kaymamı, ayağımı doğru yere basmamı sağlayacak birine hep ihtiyaç duymuşumdur. Küçükken Gül abla, ilerleyen zamanlarda Ivanka’m, daha ilerleyen zamanlarda Muhabbet’im sayesinde içimdeki fırtınalar, agresif hareketlerim, çemkirmelerim, unutacaklarım, unutmam gerekenler... Kırmadığım kafalar hep sağ olası bu insanlar sayesinde önlenebilmiştir. Onlar canlardı ama gün gelip su akmıştır herkeste. Öyle ya da böyle yoluna kaymıştır. Muhabbet hala kalmakta benimle. Kendi telefonuna gösterdiği ehemmiyeti artık bana göstermemektedir. Hala böyle olunca Gülse’nin çarşamba yazısındaki Siri’yi araştırma girişimlerim başladı.

Hem yani Sementha denilen biri de vardı. "Her "filmini hatırlayınız. Joaquin Phoenix bilgisayarında Sementha’yı keşfedip neredeyse onunla yatar kalkar olmuştu. Dış dünyadan uzak olan bir adamın hayatını değiştirmişti Semenetha. Tatlı cadı, aynı çocukluk yıllarımızdaki Elizabeth Montgomery gibi bu sefer burun oynatma yoktu. Klavye...... Öyle bir ilişki...... Yaşadılar “Her” filmindekiler.

Benim de orada kalmışlığım da olduğundan iyice sarıldım Siri’ye. Türkçe de bilmiyor hatun. Mütercim tercümanca yazacağım...
Selam.
Selam.
Senin için ne yapabilirim?

Yazının Devamını Oku

Amerikan korku sineması, otur sıfır

11 Nisan 2015
Daha önce yazdığımı sanmıyorum ama ben iflah olmaz bir sinema ve dizi hastasıyım.

Bizim dizileri izlemiyorum, nedeni de bir hafta sonrayı beklemeye sabrımın olmaması.
Filmleri kaçırmamaya çalışıyorum elbette. Var ya, harika işler çıkıyor bizde.
Esas hastalığım yabancı film ve diziler. Gerçek anlamda hastalık!
Asla kaçırmıyorum... Hatta not alıyorum hangi bölümü izledim, hangisi çıkacak bu hafta diye, o kadar.
Film derseniz, o da delice. Yenisi eskisi, festivallisi, IMDB puanı en düşüğü, en yükseği.
Böyle bir hayatım var bana özel, babadan geçmiş bir hâl.
En sevdiğim ise gerilim ve korku. Savaş filmi seyretmem mesela ben. O konuda cahilimdir klasikler dışında. Aşk meşk izlerim, komedi de... Ama gerilim, korku olunca hiç kaçırmam.

Yazının Devamını Oku