Ayçe Bükülmeyen

Sadece İzmir değil, tüm Türkiye doğal plato olmalı

24 Ocak 2010
FİLM üstüne film izleyebileceğim gibi, sinema üzerine de saatlerce sohbet edebilirim.

Hele karşımdaki Uluslararası Sinema Yazarları Federasyonu Türkiye Temsilcisi Atilla Dorsay olursa.. Geçtiğimiz günlerde İzmir Ekonomi Üniversitesi’ne, Yeni Dalga Akımı’nın 50. Yılı Etkinlikleri kapsamında konuk olan Dorsay ile en sevdiğim konulardan olan sinema üzerine sohbet ettik.

» Fransız sinemasının ağırlığı gerçekten bütün dünyada hissediliyor. Sizin için önemi nedir Fransız sinemasının?
» Sinema Fransa’da keşfedildi, 1895 yılında. Ama Fransızlar ilk yıllarda sinemayı biraz küçümsedi, değerini anlayamadı. Hatta sinemayı teknik anlamda ilk kez bulmuş olan Lümier kardeşlerin keşiften on yıl sonra ‘Bunda iş yok, geleceği yok’ diyerek çok ucuz fiyata bir tüccara sattığı biliniyor.
» Oysa sinema bugün en büyük sektörlerden biri...
» Sinemanın bir yatırım olarak geleceğini göremedi Fransızlar. Hep bir sanat olarak algıladılar sinemayı. Aslında bu iyi bir şey ama diğer yandan sinema zamanla sermaye ve yan ürünü olan teknolojiyle gelişti. Bu yüzden sinema Fransa’da keşfedildiği halde dünyada bir Amerikan sanatı olarak tanındı. Bugün de Amerikan sanatı ile yaşıyor, Amerikan filmi seyrediliyor.
» Sinema eleştirmenliği sinemanın gelişimine paralel mi gelişti?
» Sinema üzerine ilk kez gerçek anlamda düşünmüş halk, Fransızlar. Eleştirmenleri daha 1910’lu yıllardan başlayarak sinemayı ciddi sanat olarak ele aldılar. ‘7. Sanat’ deyimi onlardan geldi, ilk eleştirmenler, sanat tarihçileri onlardan çıktı. Amerikalılar’ın filmleri korumadığı bir çağda, filmlerin korunmaya değer bir nesne olduğunu ilk düşünen Fransızlar oldu.

Yazının Devamını Oku

Çocuğunuzu alışveriş merkezi yerine Oyuncak Müzesi’ne götürün

17 Ocak 2010
İZMİR’in ilk butik müzesi olan Oyuncak Müzesi bugün açılıyor.

Konsept danışmanlığını yapan, düzenleyen şair ve yazar Sunay Akın’la müzeyi gezdik. İzmir Oyuncak Müzesi’nin, daha ilk günden, geçen yıl oğlum Arda ile gittiğim Münih Oyuncak Müzesi’nden geri kalmadığını söylemeliyim. Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan’ın, İzmir’i kültür başkenti yapma projesine yürekten katılıyorum. 8 bin yıllık tarihi olan bir kentte ne kadar müze açarsanız açın, az.. Ama şunu da unutmamalı, müzeler ziyaretçileriyle yaşar. Yoksa o eserler, bir kaidenin üzerinde durmuş ya da sandıkta sıkışmış veya toprağın altında kalmış hiç fark etmez... Farkı yaratan onları sahiplenen insanlardır...

Keşke Türkiye İzmir olsa

» İzmir de oyuncak müzesi kurma fikri nasıl ortaya çıktı?
» Kendi oyuncak koleksiyonumla 2005’de İstanbul Oyuncak Müzesi’ni açtım. İzmir’deki müze Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan ile gündeme geldi. Tartan seçilince, İzmir’i adına, ülke ve Ege medeniyetindeki duruşuna yakışır bir kültür beldesine dönüştürme çalışmalarına başladı. En büyük eksiğin müzeler olduğunu gördü, bir dizi proje geliştirdi. Oyuncak Müzesi bunlardan biri. Ümran Baradan’ın mülkünü bu amaçla bağışlaması da çok büyük bir şans. Benim de bu konuda birikimim olunca sac ayaklarını oluşturduk. Müzenin İzmir’de olması beni çok mutlu etti. Keşke bütün Türkiye, İzmir olsa.
» Nasıl topladınız bu kadar oyuncağı?
» Dünyada oyuncak ve çocuk tarihi denildiğinde akla gelen birkaç isimden biriyim herhalde. 20 yılı aşkın birikimim var. Kitaplarım, tek kişilik oyunlarımdan kazandığım tüm parayla oyuncak alıyorum. Bankada iki kuruşum üst üste durmadı ama yine de çok zenginim ve bu zenginliği de paylaşan bir insanım. Bunlar sıradan oyuncaklar değil. Her birinin oyuncak tarihinde önemli yeri var.
» Nerelerden aldınız oyuncakları?

Yazının Devamını Oku

Klasik müziği cazla yorumlayan Türk

10 Ocak 2010
VİYANA’da yaşayan ünlü sanatçımız Tuluğ Tırpan, Avrupa’da crossover (stillerin buluşması) denilen tarzda klasik eserleri caz formunda yorumluyor.

Avusturya ve Almanya’da büyük beğeni toplayan eserlerinin yanısıra George Orwell’in 1984 adlı eserinden esinlenerek yaptığı “Hearts” müzikali ise, “Almanca konuşulan ülkelerde bestelenmiş en iyi eser” olarak değerlendiriliyor. İzmir Saint Joseph Lisesi’nin organizasyonuyla gelip Kürşat Başar ile konser veren Tırpan, İzmir’le gönül bağı olduğunu söylüyor.
»Müziğe kaç yaşında başladınız?
»Piyanoya altı yaşında başladım. Okulda viyola ve klarnet de çaldım. Çünkü Viyana Devlet Akademisi’nde biri yaylı, biri nefesli iki enstrüman daha öğrenmeniz gerekiyordu. 
»Bilkent Üniversitesi sonrasında hemen Viyana’ya mı gittiniz?
»İki yıl Bilkent Üniversitesi’ndeki eğitimden sonra Viyana’ya gittim, orada kaldım.
»Viyana’da mı yaşıyorsunuz İstanbul’da mı ?
Gidip geliyorum. Viyana’da ve İstanbul’da evim var. Ama her fırsatta İstanbul’a gelmeye çalışıyorum. 18 yıl oldu, Viyana’dan alacağımızı aldık.

Yazının Devamını Oku

Türkçe Kur’an da okunsun, Nutuk da

3 Ocak 2010
YENİ yılın ilk pazarında mücadele ruhları, durmadan işleyen beyinleri, yaratıcı düşünceleri ve eylemleriyle gençlere meydan okuyan Muazzez İlmiye Çığ ve Hayrettin Karaca’yı konuk ediyorum.

Dokuz Eylül Üniversitesi’nin Düşün Toplantıları için İzmir’e gelen dünyanın en önemli sümerologlarından Çığ ve Tema Vakfı Onursal Başkanı Karaca’nın tadına doyulmaz sohbetlerini aktarıyorum sizlere. Yeni yılda en az onlar kadar umutlu, kararlı, ruhen ve bedenen sağlıklı olabilmemizi diliyorum.
» Sümeroloji üzerine çalışmaya nasıl başladınız?
» Muazzez İ.Ç.: 1936’da sümerolojiyi memlekette bilen yoktu. Tesadüf işte, o bölüm yeni açıldı, bizi aldılar. Ama sonradan gönül verdim, müzeye atanmayı istedim. Müzeye gitmem, orada çalışmam benim hayatımın bu hale gelmesini sağladı.
» Neden?
» Çünkü orada çok güzel çalışmalar oldu, çok güzel işler çıkardık. Ama o işler orada kaldı, kimse bilmedi. Ne zaman ki ben halka dönük kitaplar yazmaya başladım ondan sonra iş alevlendi, toplumda bilinmeye başladı.
» Aslında halkın bu tip çalışmalara yeterli ilgi göstermemesi önemli bir konu..
» Muazzez İ.Ç.: Ben hep halka dönük çalışmalar yaptım, ağır dil kullanmadım, çoban bile okuyabilir. Benim kitaplarımı küçücük çocuklardan akademisyenlere kadar herkes okuyor.

Yazının Devamını Oku

Yaratıcı çocuklar için el ele verdik

27 Aralık 2009
KÜLTÜR mirasımızı yaşatmak, çocuklarımızın hayal gücü ve yeteneklerini etkinliklerle artırmayı amaçlayan Yaratıcı Çocuklar Derneği, geçtiğimiz günlerde İzmir’de bir kermes düzenledi.

İzmir temsilciliğini üstlenen Pınar Aydemir ve Arzu Yıldırım başkanlığında çalışmalarını sürdüren derneğin, Sinem Özusta ve Nükhet Serinyel’in düzenlediği kermesine İstanbul’dan da birçok sivil toplum gönüllüsü katıldı.

Gönüllü öğretmenler biraraya geldi yaratıcı çocuklar derneği doğdu

DİDEM ÇAPA (Yaratıcı Çocuklar Derneği Başkanı)
» Yaratıcı Çocuklar Derneği ne zaman kuruldu?
» Yaratıcı Çocuklar Derneği’nin ilk çekirdeğini gönüllü öğretmenler oluşturdu. 2002’den sonra dernekleşme sürecine girdi. Bugüne kadar ulusal ve uluslararası birçok etkinliğe katıldık. Bu sene de 49 ülkeyi, FLL(FIRST LEGO Ligi Robotik Turnuvaları) Avrupa Açık Şampiyonası’nda İstanbul’da ağırlayacağız.
» Nasıl çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz?
» Devlet okullarının bünyesinde bilim ve sanat atölyeleri oluşturmak istiyoruz. Projemize destek olmak isteyen herkes, gerek birey, gerekse şirket olarak derneğimizle temasa geçerek bağışta bulunabilir.

Yabancı şirketler sosyal projelere her yıl bütçe ayırıyor

Yazının Devamını Oku

İzmir’de Prag’daki gibi bir turizm alanı yaratmak istiyoruz

20 Aralık 2009
İZMİR, tarih boyunca birçok kültürün uyumla yaşandığı bir kent olmuş.

Farklı köken ve dinden insanların huzurla yaşamasının yanısıra, her türlü dini ve kültürel gelenek de rahat uygulandığından İzmir’in her köşesi, izlerini yansıtan özel yapılarla bezenmiş. Her İzmirli’nin tarihi mirası olan bu yapıların bir kısmı maalesef bakımsız ve viran halde terkedilmiş. Tabii bu önemli eserleri korumak amacıyla güzel çalışmalar da yapılıyor. İzmir Musevi Cemaati Başkanı Jak Kaya’dan duyduğum, Dünya Anıtlar Fonu’nun (World Monuments Fund) özel kültürel değere sahip, “Dünya Çapında Korunması Gereken Eserler” arasında kabul ettiği, “İzmir’in Sinagog ve Havralarını Yeniden Kent Kültürüne ve Turizmine Kazandırma Projesi” çok ilgimi çekti. Birlikte Havra Sokağı’ndaki havraları ziyaret ettik. Tabii çoğunun sadece tabelasını gördük. Çünkü tamamen yıkık haldeler, sokaklar serseri yatağına dönmüş. Oysa çevredeki esnaf, bize kahve ikram ederken Havra Sokağı’nın restore edilmesi ve turizme kazandırılmasının kendileri için de çok iyi olacağını, ne kadar çok turist gelirse Kemeraltı’nın o kadar çok kalkınacağını anlattı.
Tarihleri 2. yüzyıla dayanan havraların onarılıp yerli ve yabancı turiste açılması, sadece Havra Sokağı’na değil tüm İzmir’e çok şey kazandıracak.

Her köşe başında farklı kültürlerin varlığı hissedilir

? Havra Sokağı bölgesindeki havraları müze yapmak fikri nasıl oluştu? Nasıl bir müze olacak?
? Amacımız birbirine çok yakın olan 200-300 yıllık altı havra-sinagogu restore etmek. Adeta bir dini ve tarihi ada oluşturmak istiyoruz. Sonra, bölge, turizme açılacak, havralar peşpeşe, müze gibi gezilecek.
? Havra Sokağı’nın 3 büyük din açısından önemi nedir?
? Cumhuriyet Meydanı’ndan Mezarlıkbaşı’na kadarki bölgede camiler, havralar ve kiliseler yer alıyor. İzmir gibi bir şehirde üç büyük dinin varlığını ve kültürünü her köşe başında hissedebiliyorsunuz.

İzmir’in sinagogları dünya mirası

Yazının Devamını Oku

Erkek klındakini söyler ve yapar kadın erkeklere evliliği öğretir

29 Kasım 2009
ULUSLARARASI Aile Terapistleri Birliği’nin Genel Sekreteri William J. Hiebert evlilik ve evlilik öncesi danışmanlıkta uzun yıllar hizmet vermiş bir uzman.

Dünyanın birçok yerinde seminerler veren Hiebert, geçtiğimiz günlerde İzmir’deydi, evlilik ve ilişkilerle ilgili hep merak ettiğim sorularımı yanıtladı.
?  Neden evlilik terapisti olmayı seçtiniz?
?  Aile terapistliği birçok ülkede olmamasına karşın ABD’de olan bir uzmanlık. Ben daha önce hastanede çalışıyordum ve papazlık eğitimi almıştım. Bir uzmanlık alanı seçmemin daha iyi olacağından bahsedilince ben de aile terapisi uzmanı oldum.
?  Sizce çok iyi bir evlilik olabilir mi?
?  Tabii olabilir. ABD’de “Evlilik Memnuniyeti” üzerine çalışıyoruz. Bunu sağlayan birçok etken var.
?  Neler mesela?
?  Mesela yaş. ABD’de ortalama evlenme yaşı erkekler için 28, kadınlar için 26. Kişiler evlenirken yeterli olgunluğa erişmişse kendilerini eşlerine daha iyi ifade edebiliyor ve evlilikte daha başarılı oluyorlar. Erkekler kadınlara göre daha geç olgunlaşıyor. Mesela, çoğunlukla 22 yaşındaki bir kadın 26 yaşın olgunluğundayken 22 yaşındaki bir erkek ancak 18 yaşın olgunluğunda oluyor.

Yazının Devamını Oku

Bir mum misalidir öğretmen öğrencileri aydınlatırken kendisi eriyip gider

22 Kasım 2009
24 Kasım Salı, en önemli mesleklerden olduğuna inandığım öğretmenlerin günü.

Ben de bu hafta köşemi köy enstitüsünde yetişmiş ilk öğretmenlerden olan Afyonlu Huriye Saraç’a ayırdım. Birçok talihsizlik ve mutsuzluğa rağmen öğretme azmi ve isteğiyle hayata bağlanan Huriye Öğretmen yaşadıklarını “Öğretmen Benisa” isimli üç kitapta toplamış. Babasının taktığı isim, Öğretmen Benisa ile kısa ve buruk bir sohbet gerçekleştirdik.
? Nasıl öğretmen olmaya karar verdiniz?
- Atatürk, ‘Ben vatanı kurtardım, eğitimi de öğretmenler kurtaracak’ dedi. Ama yoksunluklar yüzünden şehirlerdeki öğretmenler köylere gidemiyordu. Askerdeki okuma yazma bilen onbaşı, çavuşlara 6 aylık kurs verip köylere gönderdiler. Bizim köyümüze de bir eğitmen geldi. O zaman öğrenci çok, okul yok. İmece usulü tek deshanelik ilkokul yapıldı. 3. sınıftayken sınav yaptılar beni ve iki oğlanı öğretmen yetiştirmek için aldılar.
? O devirde babanız, aileniz nasıl izin verdi, köyden gidip okumanıza?
- Babam beni götürürken köyün imamı, muhtar, köylüler önüne geçtiler. “Kız çocuğunu nereye götürüyorsun, gavur mu yapacaksın, köyümüzün bereketini mi kaldıracaksın” dediler ama babam dinlemedi ve yürüdü gitti.
? Nereye gittiniz?
- Köy enstitüsüne. Kaydımız yapıldı, saçımız kesildi, banyoda yıkandık. Artık yatılı okuyordum ama bana orası cennet gibi geldi. Benimle ilgilenen bir ablam vardı, mutluydum. Devamlı ders çalışıyorduk, onun dışında kitap okuma saatlerine katılıyorduk. Bir yılda iki sınıf atladık. Çünkü hızlı eğitim alıp hızlı öğretmen olacak ve köyleri hızla kalkındıracaktık. Enstitünün çok büyük kütüphanesi vardı. Türkiye ve dünyanın çok kaliteli kitapları çevrilmişti, çok zengindi. 

AVRUPA’DAKİ TÜRK ÇOCUKLARINI EĞİTTİM

Yazının Devamını Oku