KADIN girişimciliğini destekleyen ve kadınların iş yaşamında daha çok yer alması amacıyla projeler üreten Ege İş Kadınları Derneği’nin (EGİKAD) yeni başkanı, Betül Elmasoğlu oldu. Uzun yıllardır başarılı iş yaşamının yanı sıra sivil toplum kuruluşlarında da önemli görevler üstlenen Elmasoğlu, bu yıl aynı zamanda TOBB İzmir Kadın Girişimciler Kurulu Başkanlığı görevini de yürütüyor. Kadınları iş yaşamına teşvik etmek ve yol göstermek amacıyla birçok proje geliştirdiklerini anlatan Elmasoğlu, siyasette de nüfusun yarısını oluşturan kadınların temsiliyetinin yetersiz olduğunu vurguluyor.
- EGİKAD son dönemde öne çıkan bir sivil toplum kuruluşu. Derneğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?- Kimi kadın dernekleri daha sosyal içerikli işlere yöneliyor. Herkesin misyonu farklı. Biz çeşitli sektörlerde ve aktif iş yaşamında çalışan kadınlarız. Amacımız ise çalışan kadınların varlığına katkı yapmak, temsil etmek.
- Kadınların sivil toplum kuruluşlarında temsili büyük önem taşıyor değil mi?- Batı Sanayici İşadamları Federasyonu’na giren ilk kadın derneği EGİKAD. Burada ve üst kurulu olan TÜRKONFED’de kadını, Egeli işkadınını temsil ediyoruz. İş dünyasındaki kadınların da çok önemli konuları var.
ÖNCELİKLE KIZ ÇOCUKLARIMIZIN EĞİTİMİ- EGİKAD olarak kadınlar için neler yapmayı düşünüyorsunuz?- Öncelikle kız çocuklarımızın eğitimi için gerekenlerin yapılması var. Sonrasında kadınlarımızın iş yaşamına atılırken takip etmeleri gereken yolları anlatmamız gerekiyor. Ne yapacağını, nasıl başlayacağını anlatmalıyız. Bir nevi mentorluk yapmalı, tecrübelerimizi onlarla paylaşmalıyız. Bunlar çok önemli.
- Kadın girişimciliğini teşvik etmek için nasıl adımlar atacaksınız?- 3 Mart’ta KOSGEB ile gişimcilik eğitimine başlıyoruz. 30 bin TL geri ödemesiz, 70 bin TL geri ödemeli destek veriliyor. 72 saatlik bir eğitimde neler yapılması, nasıl iş planı oluşturulması gerektiği anlatılıyor. İlgilenenler EGİKAD’ın dernek sekreteryası ya da web sayfasından başvuru yapabilirler.
Yolsuzluklar, şantajlar, hırsızlık, paralel devlet, yasadışı dinleme iddiaları arasında benim görebildiğim tek şey var; Türkiye’de çok ama çok büyük bir AHLAK problemi var. O kadar!
ANNE-BABA DAĞITSIN, ÇOCUK TOPARLASIN
İzmir’de CHP adayları açıklandı, yer yerinden oynadı. Deprem geçmedi, nereye gitsem, kiminle konuşsam kafası karışık, zihni bulanık, oyunu vereceği aday konusunda kararsız. Ama bence ortak nokta birçok İzmirli yok sayıldığını ve gözardı edildiğini düşündüğünden dolayı kırgın ve hafif kızgın. Bir de ne olursa olsun birlik olalım, bir olalım; kol kırılır yen içinde kalır diyenler var. Böyle bir dönemde olgun davranmalıyız diyorlar ya bu durum bence annesi ilgisiz, babası umursamaz davranan bir küçük çocuktan ailenin tüm saygınlığını kurtarmasını beklemeye benziyor. Belli olmaz, bazen çocuklar ebeveynlerinden daha olgun davranabilir…
SMYRNA ANTİK KENTİ FOTOĞRAFLARDA
2007 yılından itibaren Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Yard. Doç.Dr. Akın Ersoy başkanlığında yürütülen Smyrna Antik Kenti Kazı, Araştırma ve Restorasyon çalışmaları devam ediyor. Bu çalışmalar kapsamında 3 Mart pazartesi günü Antik Smyrna isimli bir fotoğraf sergisi düzenleniyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sergi Salonu’nda açılacak olan sergide güzel kentin farklı açılardan çekilmiş görüntüleriyle büyüleneceksiniz.
1960’lı yıllara damgasını vuran Supremes grubunun kurucu vokallerinden Mary Wilson bir dizi konser üzere ilk kez Türkiye’ye geldi. Ünlü İngiliz Beatles grubuyla boy ölçüşen, Billboard listesinde 12 kez farklı single ile bir numaraya oturarak ABD tarihinin en başarılı kadın vokal grubu olarak öne çıkan Supremes’in günümüzdeki Afrika R&B ve Soul Amerikan müziklerini etkilemiş olduğu ve Afro Amerikalı solistlerin müzik alanında ilerlemesini sağladığı söyleniyor.
Mary Wilson, açlık, AIDS, barış adına önemli çalışmalar yaparken, her yıl kutlanan, ABD tarihindeki siyah Amerikalıların başarılarını tanıma ve Amerikan tarihi kapsamında Afro Amerikalıların rolünü tanımlamak için belirlenmiş, “Afro Amerikan Tarihi Ayı”na da vurgu yapacak. Diana Ross, Florence Ballard ile ünlü oldukları dönemde siyahların vatandaş olarak bile kabul edilmediklerini, grup olarak bir çok reddedilme yaşamalarına rağmen hayal etme cesareti gösterip çok çalıştıklarını söyleyen Wilson, bu konuda da insanlara ilham kaynağı olmak adına konuşmalar yapıyor.
- Türkiye’ye ilk kez mi geldiniz?
- Evet ilk olarak İzmir’e geldim konser için. Aslına bakarsanız dünyayı gezdim hatta yakın bölgede çok bulundum ama Türkiye’ye gelmemiştim.
- O zaman sizin için farklı bir deneyim oldu mu?
Tabii. Her ülkenin kendine özgü farklı özellikleri var. Türkiye’nin de öyle. Ayrıca ben antik tarih eğitimi de aldım. Bu topraklar hakkında öğrendiğim çok şey var. Aslına bakarsanız beklediğim gibi buldum diyebilirim. İnsanlar çok ilgili. Atölye çalışmamda daha fazla insan olur diye bekliyordum ama gelenler de harikaydı ve çok iyi tepkiler verdiler.
MÜZİĞE 13 YAŞINDA BAŞLADIK- Supremes grubuna ne zaman katıldınız?
Geçen cuma Sevgililer Günü olunca her yer kırmızıya boyandı. Hafta sonunun konusu sevgi ve aşk olunca, ben de aşk şiirleri yazan bir şair-yazarla sohbet edeyim dedim. ‘İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar’ adlı antolojide yer alan İzmirli Babacan Pesenkurdu, ‘Aşk Fasikülü’ ve ‘Aşeka’ adlı kitapların da yazarı. Şiirlerini teatral gösterilerde seslendirerek farklı bir hayran kitlesi yakalayan Pesenkurdu’nun deyimleri Türk Dil Kurumu Büyük Deyimler Sözlüğü’ne de girmiş.
AMCAMIN KÜTÜPHANESİNDEN ETKİLENDİM- Babacan Pesenkurdu ilginç bir isim. Anlamı ne?
- Büyükbabalarımın biri Tatar, diğeri Giritli. Biri oldukça uzun boylu ve kalender biriymiş ve lakabı Babacan’mış. Yunanistan’dan Akhisar’a göçmüşler. Ben doğunca babam dedemin lakabını bana isim koymuş. Soyadım Pesenkurdu ise güneş ışığının yeryüzüne değdiği ilk an demek.
- Yazmaya nasıl başladınız?
- 13-14 yaşımda şarkı sözü yazmaya başlamıştım. Ege gibi sanatçılarla aynı jenerasyonuz. Amcamın büyük bir kütüphanesi vardı. Havra Sokağı’nda ahşap bir evde oturuyordu. İlk şiir kitabımı da o vermişti bana, Sappho’nun şiirleriydi. Sonrasında edebiyat hep hayatımın içerisinde oldu.
ŞİİRİM İZMİR ŞİİR ANTOLOJİSİNDE YERALDI- Kitap yazmanız nasıl gerçekleşti?
- Kendi kitabımdan önce bir antolojiye girdim. Hocalarımız Muhittin Bilgin ve Mehmet Zeki Güçlü, İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar adlı bir antoloji hazırladı. 600 yıllık geriye dönük bir arşiv derlendi. Bir de yarışma düzenlediler ve benim şiirim de bu kitaba seçildi.
Beki İklala Erikli, Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdikten sonra önemli şirketlerde üst düzey yönetici olarak çalışmış. Bir süre sonra psikoloji ve enerjilerle ilgilenmeye başlayan Beki Hanım, dünyanın öbür ucuna gidip eğitimler almış. Öğrendiklerini ‘Meleklerle Yaşamak’ adıyla yazdığı ve seri haline getirdiği kitaplarla herkesle paylaşan Beki Hanım, aslında hepimizin aynı duru görüşe sahip olduğumuz, fakat sezgilerimizi dikkate almadan yaşamayı seçtiğimizden bundan uzaklaştığımızı anlatıyor.
- Küçük yaşta psişik özelliklerinizi fark ettiğinizden fakat kullanmadığınızdan bahsediyorsunuz? Biraz anlatabilir misiniz?
- Aslında çocukken hepimizin sezgileri çok açıktı, fakat çoğumuz büyürken altıncı hissimizi kapatmayı veya hiç kullanmayıp bir kenara atmayı öğrendik. Aslında beş değil, altı hisle doğduk hepimiz... Küçükken evde farklı enerjilerin olduğunu hisseder, doktor olan anneme ‘Anne, orada bir şey var’ diyerek ağladığımı hatırlarım. Annem ışığı açıp, ‘Bak kızım hiçbir şey yok orada’ dese de ben bir şeylerin varlığını biliyordum. Evden ayrılana kadar annemin evindekı koridorun ışığı açık uyumuşumdur.
- Aslında analitik bir eğitim almışsınız, değil mi?
- Robert Kolej’de okudum, Boğaziçi İşletme’yi bitirdim ve Procter & Gamble’da 13 yıl üst düzey yöneticilik yaptım. Gömebildiğim kadar derine gömdüm bu yeteneklerimi. Son derece bilimsel bir ortamda yetiştiğim için zamanla durugörümü hatta sezgilerimi yok saymayı öğrendim. Pek çok çocuk ve yetişkinin yaptığı gibi... Sadece verilerle ve fiziksel olanla hareket etmeyi seçtim yıllarca.
HAWAİİ’DE PSİKOLOJİ DOKTORUNDAN EĞİTİM ALDIM
SEVGİLİ Bahar Akıncı ne zamandır yazıyor, İzmir’inizi nasıl alırdınız? diye… Ünlü İtalyan mimar Giancarlo de Carlo’nun ‘’Mimarlık mimarlara bırakılamayacak kadar mühimdir, her birey kentin oluşumunda önemli rol oynar’’ söyleminden yola çıkarak ben de fikrimi söyleyeyim ama boşuna Bahar’ın köşesini işgal etmeyeyim, kendi köşemde yazayım dedim. Bir kadın ve anne olarak ben de şehrime bu gözlerle bakacağım ve bu konuda daha önce yaptığım bir çalışmadan yola çıkacağım. Bakın, her şehir onu inşa edenin isteklerinin ve aklının bir yansımasıymış. Şehirlerimizi genellikle erkeklerin yönettiği ve dizayn ettiği düşünülürse erkek istekleri, erkeklerin ekonomik öncelikleri baz alındığını yani erkek gözüyle inşa edildiğini söyleyebiliriz. İşte belki de şehirlerin yeniden yapılanmasını düşünürken kadınların çok kimlikliliğini göz önünde bulundurmak gerekli mutlaka. Peki bir kadın yaşadığı şehirden neler bekler? Hadi gelin sesli düşünelim...
GÜVENLİK
Güvenlik konusu sadece bizler değil tüm dünya kadınlarının en çok önemsediği konulardan biri. Çünkü kadın kimliği her zaman tehditlere açık. Birleşmiş Milletler Kadın bölümünün eski direktörü Michelle Bachelet ‘dünyada kadınların şiddet korkusu olmadan yaşayabilecekleri hiçbir şehir yoktur’ diyor. İnsan faktörünün olduğu her yerde bundan sıyrılmak mümkün görünmüyor. Ama aza indirgenmesi için çalışma yapılabilir.
Sosyal hayatın içinde faal olarak bulunan kadınların geceleri yalnız başına yürüyebilmesi ya da evine dönebilmesi hatta toplu taşıma araçlarını rahatlıkla kullanabilmesi çok önemli bir konu. Şehir düzenlenirken sokakların karanlık olmaması, kameralarla izlenmesinin sağlanması bu nedenle gerekli. Bu konuda kadınlarla birlikte çalışan birçok şehir var. Dünyanın en tehlikeli şehirlerinden olan Rio de Janiero’da özellikle eğitimli kadınların dahil oldukları bir program ile akıllı telefonlarda kullanılabilen bir risk haritası oluşturulmuş ve burada bozuk altyapısı olan bölgeler, hatalı yollar, ışıksız sokaklar gösteriliyormuş. Birleşmiş Milletler Kadın bölümü Microsoft ile sokaklarda özellikle cinsel taciz ve şiddetin yaşandığı yerleri gösteren bir mobil teknoloji üzerinde çalışıyor.
RAHATLIKBurada en çok devreye giren kadınların annelik kimliği. Yaşadığımız şehrin hem biz hem de ailemiz için ferahlık veren, ruhunu açan, rahatlatan bir yer olmasını istemek en doğal hakkımız. Ama en önemlisi çocuklarımız için… Onların rahatlıkla yürüyebileceği, oynayabileceği diyeceğim ama bu biraz hayal dışı olacak ama keşke böyle alanlar da olsa, yürüyüş ya da spor yapabileceği ki İzmir güneşli bir şehir. Kapalı alanlardansa açık mekanlarda spor yapmayı kim istemez. Şehrin buna göre dizayn edilmesi gerekli. Alsancak Kordon’u ve fuarı ile şanslı konumda ama şehrimize şöyle denizden ya da havadan baktığınızda ne kadar facia durumda olduğunu görmek mümkün. İzmir’i kurtaran tek şey denizidir.
ULAŞIM
Ulaşım bir şehrin en önemli konusu çünkü giderek büyüyen bu organizmanın içinde bizimde oradan oraya koşturmamız gerekebiliyor. İş toplantımızdan çıkıp, çocuğun veli toplantısına uğrayıp, marketten alışveriş yapıp eve gelmek demek bazen kabusa dönüşebiliyor. Tüm bunlar için rahat yollar ve en önemlisi bol ve kullanışlı parkyerleri gerekiyor. Tabi aslında şehirde çok hızlı akan bir toplu taşıma sistemi olsa belki arabalara bile ihtiyaç duyulmayacak ama maalesef metro ile ulaşabildiğimiz yer sayısı sınırlı. Bir de sokaklarımızda ve caddelerimizde devamlı olarak yapılan kazılar ve boru döşeme çalışmaları var. Bırakın topuklu ayakkabıyla yürümeyi lastik ayakkabısıyla bile bileğini burkan, ayağını kıran bir çok insan biliyorum. Ya da kurulan derme çatma iskelelerden karşıya geçmek için akrobasi yapan bir çok kadın…
ESTETİK
İZMİR birçok özelliğinin yanısıra, öz güvenli kadınlarıyla da tanınıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin ilk ‘Kadın Müzesi’ de İzmir’e yakışırdı ki, Konak Belediye Başkanı Dr. Hakan Tartan’la o da oldu. Basmane’de tarihi bir bina restore edilerek dünyanın 54. kadın müzesi açıldı. Müze o kadar büyük bir ilgi çekti ki Twitter’da en çok ilgi gören konu oldu bir anda… Müzeyi gezdiğinizde kadınlığın sadece zarafet ve güzellik olmadığını, dikenli yollar, protestolar, dayatmalara karşı çıkmalar, varolmak için verilen mücadeleleri görüyorsunuz. Top arabası üzerinde konuşan Türkiye’nin ilk kadın milletvekili İzmirli Benal Nevzat’tan, Gezi olaylarındaki kırmızı elbiseli kadına, Leyla Gencer’den ekmek zammını protesto eden kadınlara kadar her biri farklı, ama temelde toplumu dönüştürmeyi başarmış birçok kadın öne çıkıyor müzede. “Siz de gezip görün bence” diyor, Tartan’la söyleşiyoruz:
DÜNYADA İLK BEŞE GİRDİK- Kadın Müzesi fikri nasıl oluştu?
- İzmir, kadınıyla varolan bir şehir. Anadolu’da kadın, tarihin tüm dönemlerinde çok önemliymiş. Cephede hem çocuğunu, hem de mermi taşımış yeri geldiğinde. Fakat buna rağmen Türkiye’de kadının adı yok. Sadece söylemlerle, seçim dönemlerindeki 3-5 mavi boncukla geçiştiriliyor. Oysa biz kadının bugüne kadarki süreci, eylemleri, zenginliği, ürettikleri, aşkları, güzelliği, çirkinliğe tepkilerini yani her şeyini müzeye taşıdık.
- Farklı konseptlerde müzeler açtınız İzmir’de. Arkasında yatan düşünceyi anlatır mısınız?
- Bakın dünyayı gezin, insanlar nerelere gidiyor? Müzeye ve restorana. Biz bunlara önem vermek durumundayız. İzmir’de artık gerçek bir müze konsepti yer alıyor. Çünkü İzmir’in her zenginliğini sergileyerek herkesin erişebileceği müzelere taşıdık. Müzelerimiz Dünya Müzeler Birliği’nin de üyesi. Dünyadaki kadın müzelerinin ilk beşindeyiz. Ayrıca Nisan, Mayıs gibi, diğer müzelerin müdürlerinin katılımıyla İzmir’de büyük bir toplantı organize edeceğiz.
SERBEST KÜRSÜSÜ OLACAK- Neler var Kadın Müzesi’nde?
İZMİR’de başlayıp Türkiye’nin birçok iline yayılan çok özel bir projeden bahsediyorum sizlere sık sık. ‘Akran Arabuluculuk ve Anlaşmazlık Çözümü’ bizim gibi her yönden farklı insanların oluşturduğu bir ülkede çok büyük önem taşıyor. Bakın, yıkmak kolay yapmak zor; ayırmak kolay birleştirmek zor...
Farkındaysanız, ülkemizde kargaşa veya kaos yaratmak isteyen hemen bir farklılığımızı getiriyor gündeme. Aslında biz o farklılığı yıllardır bilmemize, isimlerimizin farklı olması gibi kabullenmiş olmamıza rağmen, hadi bir gaza geliyoruz, ‘Vay sen bize bunu mu demek istedin’ ya da ‘bizi kendinden aşağıda mı görüyorsun’ veya ‘sen kim oluyorsun da bizi eleştiriyorsun’ diyerek olayı dönülmez noktaya doğru götürüyoruz. E, duygusal milletiz, özür dilenmeden, söylenen söz geri alınmadan rahat etmek de yok rahat vermek de... Dinlemeyen, anlamaya çalışmayan, barışçıl ve uzlaşmacı olmayan bireylerle toplum da, siyaset de barışçıl olamıyor o zaman...
Toplumsal dönüşüm çocuklarla başlayacak
Aslında bu büyük derdimizin de bir çaresi var. Ayrıştırıcı değil arabulucular yetiştirerek birleştiriciliği destekleyen, toplumsal barış ve diyalogu geliştirerek toplumsal dönüşümü gerçekleştirecek olan bu proje, okullardaki öğrencilere kendi içlerinden seçtikleri bir arabulucu eşliğinde birbirlerini anlamaları, dinlemeleri ve anlaşmalarını öğretiyor. Aslında kültürler arası diyalog, barış, birlikte yaşama ve geleceği inşa etme projesi de olan Akran Arabuluculuk ve Anlaşmazlık Çözümü, bu derdimize deva olabilecek bir proje… Geçtiğimiz günlerde Buca İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Dokuz Eylül Üniversitesi’nin birlikte yürüttüğü proje kapsamında Kültürpark Rotary Kulübü’nün desteğiyle Buca Ufuk İlköğretim Okulu’ndaki Arabulucuk Odası küçük bir törenle açıldı. Arabuluculuk eğitimi alan ve bunu taktıkları rozetle belirginleştiren öğrenciler çok heyecanlıydılar. Aynı şekilde projenin mimarı Prof. Dr. Abbas Türnüklü’nün katılımıyla, Aydın Efeler Anadolu Lisesi’nde de eğitimler tamamlandı ve Barışyapıcılık- Arabuluculuk Odası açıldı...
Eskisi gibi olmayacaklar
Göreceksiniz, bu okullar da sıkıntıların, anlaşmazlıkların azaldığı hatta yokolduğu diğer okullara benzeyecek yakında. Çünkü bir kere, uzlaşma ve diyalog sözcükleri girdi çocukların ve gençlerin dağarcıklarına, anlaşma kavramı sirayet etti ruhlarına... Artık isteseler de istemeseler de, eskisi gibi olmayacak, dünyaya farklı bir gözle bakacaklar. Daha önce gri çizgilerle ayrılan farklı renkler artık birbirine karışarak gökkuşağı oluşturacak beyinlerinde... Böylece de ayırmak, bölmek, farklılıkları sorun olarak göstermek isteyenler, artık kendilerine bu coğrafyadan iş çıkmayacağını anlayacaklar.