İZMİRLİ Murat Günenç vizyonu, istekli çalışkanlığıyla dünyanın en önemli şirketlerinde kısa sürede yükselmiş başarılı bir işadamı. Şu anda en çok dikkat çekense, Türkiye’ye ilk kez kendisinin getirdiği, geleceğin teknolojisi ‘Hologram’ konusundaki çalışmaları. Geçtiğimiz ay Ankara’daki bir toplantıda izlediğim bu müthiş teknoloji, yakın gelecekte tüm iletişim, bilişim anlayışını değiştirecek gibi. ‘Ben hologram satmıyorum, insanların hayal ettiklerine ulaşmaları sağlayabilecek bir görsel teknoloji satıyorum’ diyen Günenç, teknolojiyle eğitimde fırsat eşitliği de sağlanabileceğini anlatıyor.
- İzmir’de okudunuz değil mi?
- Bornova Anadolu Lisesi ve Dokuz Eylül İngilizce İşletme’de okudum. Burada okuduğum için çok şanslı görüyorum kendimi. Öğrencisini destekleyen, küçük sınıflarda olduğundan sıcak ilişkiler kurulabilen bir okuldu. Hatta Güneydoğu Anadolu Projesi yaptığımda devamsızlıklarımı bile idare ettiler.
- Ne projesiydi bu?
- Üniversitedeyken, 98’de AISEC başkanıydım. O zaman o bölgelerde yaşayan arkadaşlarımızın bizlerle aynı imkanlara sahip olmadığını düşünerek ‘Girişimci geliştirme’ üzerine bir proje geliştirdim. Üniversite ve AISEC’in desteğiyle projeyi önce KOSGEB’e sonra Birleşmiş Milletler’e götürdük ve bir fon aldık. Antep, Urfa, Diyarbakır’ı içeren üniversitelerde iş geliştirme üzerine eğitimler vererek 150 kişi seçildi. KOSGEB destek verdi ve 15 kişinin işini kurması üzerine çalşıldı. Şimdi öğreniyorum ki bu yaptığımız proje KOSGEB’in ana programlarından biri haline gelmiş.
İSKANDİNAVYA’DA DİNLEMEYİ ÖĞRENDİM
- Okul bittikten sonra neler yaptınız?
ÜLKE gündemi o kadar iç sıkıcı ki, hep beraber kötü bir rüya görüyor gibiyiz. İspatlandı, ispatlanmadı; sen de daha önce böyle yapmıştın, şimdi niye itiraz ediyorsun; yok inlerine gireriz, yok evlerini ateşe veririz... Ne oluyor yahu? Nasıl bir kültürdür bu? Hak, hukuk, adalet kavramları bu kadar ayak altına alınmamıştı herhalde. Herkes kendine yontuyor, bizler de tenis maçı izler gibi izliyoruz.
Kendi adıma, evrensel adaleti hiç umursamadan kendi doğrularını kabul ettirmek adına sadece demagojik söylemler, taktiksel sindirme, yanıltma ve yönlendirme çalışmaları yapanlardan bıktım. Zaten kafası karışmış bir halkı bu yöntemlerle iyice karıştırayım çabasındakiler yine kazanıyor. Ne yapalım, bazı şeyler söylemekle olmuyor demek ki, yaşayıp da anlamamız gerekiyor. Kendim için ettiğim bir dua var, onu bu kez hepimiz için ediyorum.
Allahım, bizi acıyla, üzüntüyle, sıkıntıyla değil iyilik, güzellik ve huzur içerisinde terbiye et, öğrenmemiz gerekenleri öğret, olmamız gereken yere ulaştır.
Bakalım, bu mümkün olabilecek mi?
‘Mutfaktan güzel kokular geliyor’ Pekin yolcusu
TÜRGÖK, Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı ile 2440. Bölge Rotaryen eşlerinin birlikte oluşturduğu “Mutfaktan Güzel Kokular Geliyor” adlı Türkiye’nin görme özürlüler için hazırlanmış ilk yemek kitabı, çok özel bir başarı elde etti. Çanakkale’den Fethiye’ye uzanan Rotaryen eşleri derlediği için yöresel tariflerin ağırlıkta olduğu, Braille alfabesiyle yayınlanan kitap, Dünya Yemek Kitapları 2013 Ödülleri yarışmasında, En Yaratıcı Kitap ve En iyi Yardım ve Fon Yaratma kategorilerinde Türkiye finalisti oldu. İçerdiği tarifler bir gıda mühendisi, bir diyetisyen, Rotaryen eşleri ve TÜRGÖK üyelerinden oluşan bir komisyon tarafından seçilen kitap, seslendirmesi gönüllüler tarafından yapılan bir de CD içeriyor. Son derece özel bir amaca hizmet ederek hazırlanmış bu önemli kitap, 20-21 Mayıs 2014 tarihlerinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin başkenti Pekin’de yapılacak finalde dünyadaki diğer yemek kitaplarıyla yarışacak.
Zihinsel engelli çocuklar küçük yaşta eğitime başlayabilecek
MEHMET Güleryüz’ün ne kadar önemli ve başarılı bir ressam olduğunu anlatmama gerek yok. Kendisiyle röportajımdan sonra, ne kadar özel bir karakter olduğunu ekleyebilirim sadece. Yıllarını verdiği resme yaklaşımı, sanata evrensel bakışıyla paralel olan ve tüm sanatları yukarı taşımaya çalışan dirayetli ve güçlü duruşu takdire şayan. ‘Gerçek bir sanat eseri ortaya çıkarmak büyük bir yalnızlık gerektirir’ diyen Güleryüz’ün eserleri 1 ay boyunca İzmir’de sergilenecek.
- İzmir’e uzun zamandır gelmemiştiniz değil mi?
- İzmir’e en son 2007’de Konak Belediyesi’nin davetiyle gelmiştim. Şimdi tekrar gelmem beni memnun etti. Tabii galerimizin yaklaşımı çok olumluydu. Bu kadar özel ve önemli bir şehirde sergi açmaktan mutluyum. Ne de olsa İzmir büyük bir kültür şehri.
RESMİ ANLAMAK ÇOK OKUMAKTAN GEÇER- Tablolarınızı alan kişiler sizin için önem taşıyor mu?
- Bana hep ‘resminizden nasıl ayrılıyorsunuz’ diye sorarlar. Profesyonel bir ressam olarak resminizden ayrılma zorunluluğunuz var. Fakat resminiz sizden ayrıldıktan sonra nasıl yaşıyor, hangi ortamda bulunuyor. O resim alan kişinin duvarında duracak ama alan kişi de resminizin yanında duracak mı? İşte bunlar çok önemli. Ben alıcının da bir sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Resim kendi seleksiyonunu da yapar zaten.
AİLE şiddetinin boyutları inanılmaz ölçülere ulaşmaya başladı. Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim görevlisi Serpil Erfındık, boşandığı eşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Hem de oğlunun gözü önünde... Vahşetin boyutlarını düşünebiliyor musunuz? Aile içi şiddet sadece eğitim seviyesi düşük kişilerin karşılaştığı bir problem olarak algılanıyor ya, işte öyle olmadığının ispatı. Üniversite gibi önemli bir kurumda geleceğe yön verecek gençleri yetiştiren, 3 dil bilen değerli bir öğretim görevlisi kim bilir hangi çözümlenebilir, basit bir nedenle yok ediliyor.
Hep söylüyorum, şiddet sadece dayak ile kendini gösteren bir kavram değil. Aslında birçok ilişkide psikolojik, .... şiddet sürekli yaşanıyor. Ama özellikle eğitimli, ekonomik özgürlüğü olan kadınlar bunu dile getirmeyi kendilerine yediremiyorlar. Çoğu da çocukları için dayanabildikleri kadar dayanıyorlar. Çünkü, ne olursa olsun boşanmış kadın olmak hiç kolay birşey değil. Ama şu da bir gerçek ki, şiddet ve baskı ne türlü olursa olsun, karşı çıkılmaz ise yok edene kadar sürüyor.
Serpil Erfındık’ın ölümüne neden olan aile içi şiddeti protesto etmek için öğretim görevlileri ve avukatlar bir yürüyüş düzenleyecek. Serpil öğretmen için çok geç, ama bu protestolar işe yarayıp birilerini aynı sondan kurtarsa keşke...
Adalet herkes için işlerse muşrulaşır
BU hafta yaşanan tutuklama ve gözaltılar büyük tartışmalar yarattı. Çoğu kişinin yaklaşımı tutuklamaların içeriği değil, bu tutuklamaların olabilirliğiyle ilgili. Çünkü, toplum adaletin sadece belli bir yönde işlemesine o kadar alışmış ve kanıksamış ki, yön değiştirince bayağı bir şok yaşandı. İnsan psikolojisi işte, anormal de olsa herşeyi kabulleniyor. Sonra da normale dönünce şaşırıyor. Bakalım, önümüzdeki günlerde daha nelere şaşırıp, neleri normal sanacağız...
Konya Konya
KONYA’daki Şeb-i Arus törenlerine gittim bu hafta. Türbeleri, camileri, törenleriyle Mevlana ve Şems’in engin ruhlarının varlığını her adımda hissettiğimiz bir gezi oldu. Sadece Mevlana değil onun dingin, huzurlu ve bilge ruhunu daha da yükseğe taşıyan coşkulu, ateşli, bazen de hiddetli Şems de onun kadar simgesi Konya’nın. Doğrusu benim için çok hoş ve farklı bir seyahat oldu, Konya gezisi. Bir başka yazımda uzun uzun anlatmayı düşünüyorum çünkü ‘gez dünyayı, gör Konya’yı’ diye boşuna dememişler...
KADINLARIN ev dışında iş ya da siyasi hayatta yer almaları erkeklere göre büyük zorluklar getiriyor. Buna rağmen, Işın Yılmaz gibi birçok kadın konforlu hayatından vazgeçip hırslı, azimli ve cesur davranarak hepsini bir arada yapmayı başarıyor. Ege İş Kadınları Derneği Başkanlığı yanısıra EBSO’nun ilk kadın meclis başkan yardımcısı olan Yılmaz ile sohbetimde en çok aklıma kazınan cümlesi, ‘Ev kadını kavramı tarihe gömülmeli’ oldu. İşin aslı, bu fikir birçok erkeğin hoşuna gitmeyecek muhakkak, ama daha kötüsü bazı kadınlar da bundan hoşlanmayacak. Herşeye rağmen unutulmaması gereken en önemli nokta, kadını ve erkeği ile her alanda varolmayan bir toplum asla gerçekten ilerleyemeyecek.
EŞLE ÇALIŞMAK HEM AVANTAJ HEM DEZAVANTAJLI
- İş hayatına atılmanız nasıl gerçekleşti?
- EGE Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Tekstil Teknolojisi’ni bitirip Safir Tekstil’de modelhane şefi oldum ve 2 yıl Alman tasarımcı König ile çalıştım. 5 yıl Yaşar Holding, YUTEKS’te kalite kontrol müdürlüğü, YADAŞ Deri Konfeksiyonu’nda üretim müdür yardımcılığı yaptım. 4 yıl çalışmaya ara verip ilk girişimciliğim olan kendi tescilli markamız Gordion gömlek mağazasını 1994 yılında açtım. 1997’de eşimle ortak MERGÜ Tekstil’i kurduk ve halen yüksek kalite ürün üreten ve İtalya başta olmak üzere Avrupa markalarına hizmet veren bir firmayız.
- Eşinizle çalışmak avantaj mı, dezavantaj mı getirdi?
- Hem avantaj, hem dezavantaj diyebiliriz. Ama önemli olan avantajlardan şirket olarak yatay ve dikey olarak ilerlemeyi sağlayabilmeyi becerirken, dezavantajları da nasıl avantaja çevirebileceğimizi öğrendik. Farklı kişilik yapımızı, yeteneklerimizi, tecrübelerimizi ve özelliklerimizi birbirimizi yenmek için güç savaşı haline getirmek yerine birleştirmeye ve şirket lehine kullanmaya çalıştık. Kendi sorumluluk alanlarımızda bir diğerine fazla müdahale etmemeye ve saygı göstererek eşitlik ilkesinde destek vermeye gayret ettik.
EGELİ KADINLAR HIRSLI AZİMLİ
Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 79. yılı nedeniyle EBSOV Kadınlar Birliği’nin düzenlediği panelde Toplumda Kadının Yeri’ni konuştuk geçen hafta. Doğrusu yerimiz pek de içaçıcı görünmüyor, hatta geriye çekilmeye çalışılıyoruz. Panele katılan eski Bakan Işılay Saygın, belediye başkanlığı ve bakanlık günlerinden çok çarpıcı örnekler anlattı. Aynı şekilde İzmir Barosu’nun ilk kadın başkanı olan ve şimdi Konak Belediye Başkanlığı’na talip olduğu için bu görevini bırakan Avukat Sema Pekdaş da yaşadıklarından bahsetti. Ortak nokta, siyasete girince kadınların karşılaştığı asılsız yakıştırmalar, çirkin ithamlar. Erkekler için söylendiğinde iltifat olarak görülen birçok şey, söz konusu kadın, hem de güçlü bir kadın olduğunda inanılmaz bir hakarete dönüşüyor. Işılay Saygın ve henüz siyasete yeni girecek olan Sema Pekdaş’ın bu yıpratma politikalarıyla yokedilmeye çalışıldığı ortada. Zaten kadınların çoğu da ‘aman ne uğraşacağım ben bunlarla, sıcak evimde mutlu, mutlu oturur, kocama 2 kap yemek yapar, çocuklarımla uğraşırım daha iyi’ diyerek, siyaset arenasından uzaklaşıyor. E, bu durumda ortalık da ‘iktidar için her yol mübah’cılara kalıyor.
Yokediciler işbaşında
Sindirme ve yıpratma politikaları ile çalışan ‘yokediciler’ ki bunların öyle canavar dişli, kötü görünüşlü olduğunu sanmayın; çok iyi görünen, kibar davranan hatta yardımsever olanları çok daha fazladır. Ne diyorduk, işte bu yokediciler, siz ortaya çıkıp bir şeyler başarmaya çalıştığınızda, mutlaka bir açığınızı bulmaya çalışırlar. Ya görünüşünüze takarlar, ya ailenizden birilerine, ya da en makbul olanı söylediklerinizi çarpıtırlar. Tıpkı Sema Pekdaş’a yaptıkları gibi. Pekdaş ile tanışıklığım 2-3 kez gazeteci-baro başkanı görüşmesinden ibarettir. Sema Pekdaş birkaç ay önce verdiği röportajdan keyfe göre alıntılar yapılarak ‘Ne Atatürk rozeti, ne türban’ dediği öne sürülerek adaylıktan çektirilmeye çalışılıyor. Ben röportajı da okudum, Sema Hanım’ı da dinledim. Bir kere durduk yerde söylememiş bunları, yargının tam bağımsız olması gerektiğini anlatırken ‘bazı görevler vardır ki, o görevler bir inancı sembolize eden hiçbir takının, örtünün, kıyafetin olmayacağı görevlerdir. Yargı bunlardan birisidir. Laik hukuk sisteminde görev yapan hakimler, savcılar ve avukatlar görüntüleriyle de tarafsız, renksiz, kokusuz olduklarını göstermelidirler...’ diyerek vurgulamış bu sembolleri. Hatta ‘Kamu görevi yapan kişilerin her türlü siyasi görüşten, inançtan, ideolojiden azade olduklarının gösterilmesi gerekir. Ben inancımı yaşıyorsam, onu göstermeliyim deniyor. O zaman yıllardır Kemalist ideoloji diye devleti niye eleştirdiniz? O zaman da devletin rengi, kokusu vardı. Ona yanlış diyorsunuz da bunu niye sunuyorsunuz?’ diyerek tarafsızlığını gösteriyor.
Anlayacağınız sürekli kadınların siyasete girmediğinden dem vuruyor, girenleri de nasıl kaçırtırız diye uğraşıyoruz.
Ben bir kadın olarak bu sıkıntıları yaşayıp, doğru siyaset yapmaya çalışan her kadını desteklemeye devam edeceğim.
ELEKTRİKLİ ARABA FARKI
Gerçek bir vizyoner, insanlığın iyiliğine yönelik hayallerini ticari çıkarlarından üstün tutan yüksek karakterli bir bilim adamı ve cesur yürekli bir girişimci olan Kasım Kutlu, yıllardır güneş enerjisinin yaygınlaştırmak için uğraş veriyor. Fakat ağır yönetmelikler, teşvik eksikliği ve ilgisizlikler karşısında istenilen noktaya bir türlü gelinemiyor.
Bizimki kadar güneşli bir ülkede hala güneş enerjisinin kullanılmamasını anlamak mümkün değil.
Kasım Kutlu’nun firması da Türkiye’deki ilk güneş pilini yapmalarına, AOSB’de güneş ve rüzgardan elektrik enerjisi üreten sistemleri kurup İzmir’de ilk kez hibrid olarak iki enerji kaynağından da elektrik üretmelerine rağmen hakettikleri değeri görmüyor. Yine de bu yöndeki araştırma ve çalışmalarından vazgeçmeyen Kasım Kutlu, Dokuz Eylül Üniversitesi Tınaztepe Kampüsü’nde kurdukları güneş ve rüzgardan elektrik enerjisi üreten hibrid sisteminin elektrikli otomobil şarj istasyonuna çevrilmesi konusundaki çalışmalarına devam ediyor. Bana göre o gerçek bir güneş savaşçısı...
BRÜLÖRLERDEKİ FOTOSELLERİ PİLE ÇEVİRDİM- Nasıl bir eğitim aldınız?
- Rizeliyim. Köyümüzde ilkokulu bitirdim. Ortaokul ve liseyi dışarıdan bitirdim. İzmir’e gelmiştim, Çınarlı’da mesleki kurslara gittim. Aynı anda radyo tamircisinde çalışıyordum. Hem pratik, hem de teorik yapma imkanım oluyordu.
- Güneş enerjisiyle ilk tanışmanız nasıl oldu?
Ülkenin en önemli turizm fuarlarından olan Travel Turkey bugün İzmir Fuarı’nda açılıyor. Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği (ETİK) her yıl bu fuara önemli katkılarda bulunuyor. Özellikle fuarın ilk günü düzenlediği ve sektörün en önemli isimlerinin biraraya geldiği panelde turizmin sorunları tartışılıyor. Bu yıl da 2013 yılı Türkiye turizminin değerlendirileceği ve 2014 yılı beklentilerinin konuşulacağı panele Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürü İrfan Önal, TÜROFED Başkanı Osman Ayık, SunExpress Genel Müdür Yardımcısı Hacı Say, Mediasa Yönetim Kurulu Başkanı Demet Sabancı Çetindoğan gibi sektörün önde gelen isimleri katılıyor. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da benim moderatör olduğum panel 5 Aralık, yani bugün saat 15.00’de Fuar Alanı’nda gerçekleşecek.
Fuar’da ilk interaktif panel
Bu yıl panelde önemli bir değişiklik de var. İzleyenler sadece konuşmacıları dinlemeyecek, girişte kendilerine dağıtılan Keypad’ler sayesinde interaktif katılım gösterebilecekler. Sorulacak sorulara ellerindeki cihazlarla verdikleri yanıtlar sonucu oluşan istatistikler anında sahneye yansıyacak, böylece gerçekçi bir kamuoyu araştırması yapılarak izleyenlerin fikirlerinin panele aktarılması mümkün olacak. Türkiye ve Ege turizmi ile ilgili fikirlerim var diyorsanız, sizleri de panele bekliyoruz.
KADININ SEÇME SEÇİLME HAKKI
Bu hafta Türk Kadını’na seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 79’uncu yıldönümü. Aslında düşünüyorum da bu haklar kadınlarımıza 79 yıl önce verilmişti, ama kadınlar bu hakları alıp kullanmadıktan sonra ne derece geçerli ve kanıksanmış hale gelebilir ki...
Kabul edelim ki kadınlarımız, hatta iyi okullar, üniversiteler bitirmiş kadınlarımız bile iş ve sosyal hayatta gerektiği kadar yer almıyor. Zaten medyada vurgulanan çok eşlilik, kuma, erken evlilik, çok çocuk gibi özellikle kadınları baskılamaya yönelik içerikli yayınların arttığını görmemek için kör olmak gerekli.
25 yaş altı evlenene faizsiz kredi