SOMA’dayım. Öyle zor ki burayı anlatmak. Mezarlıklar, camiler dolup taşıyor. Hemen her evde acı var. Kim kime başsağlığına gidecek ki... Birçok eve, bir değil birkaç ateş düşmüş. Çünkü madende hayatını kaybeden o kadar çok baba-oğul, dayı-yeğen, abi- kardeş var ki.
Bir de hayatını kaybeden ikiz kardeşler var. Süleyman ve İsmail Çatal’ın evindeyim. Anneleri Sevim, perişan.
Askerde de beraber
Başka çocuğu yok. “Hiç ayrılmadılar” diyor. Edirne’de askerlik yaparken bile komutanları ayırmamış ikizleri, altlı üstlü yatırmış ranzada. “Düğünlerini beraber yaptım. Karşılıklı dairelerde kirada oturdular 4 yıl. Bu yıl da karşılıklı daireleri almışlardı kaloriferli. Ama daha yakamadılar kaloriferi, seneye yakacaklardı. Kısmet değilmiş” diye ağlıyor.
Aldı aslanlarımı
Babaları ise ağlamıyor ama dalgın dalgın bakıyor. Yanına yaklaşıp sırtını sıvazlayınca gömleğinin arkasının yırtık olduğunu farkediyorum. Oğullarının birinin ikiz kızları varmış 4 yaşında. Diğerinin de 2,5 yaşında oğlu... Sürekli neden ikizleri aynı vardiyada çalıştırdıklarını soruyor. “Birini diğer vardiyaya alsalardı, biri yaşardı bari” diyor.
Geride kalan 3 öksüz yavru, yaşlı bir ana-baba, kocalarını kaybeden 2 genç kadın...
İZMİR Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV), İzmir’in sanat hayatında yepyeni bir dönem başlatarak, Türkiye’nin en iyi sanatçılarını İzmirli genç sanatçı ve sanat öğrencileriyle bir araya getiriyor. Sahne sanatlarındaki çağdaş gelişmeleri üzerine İKSEV, İgor Oistrakh Ustalık Sınıfı’ndan sonra dünyaca ünlü Türk koreograf ve balet Mehmet Balkan’ı İzmirlilerle buluşturdu.
İzmir’in yanısıra Mersin ve Antalya Devlet Opera ve Balesi’nden 10 profesyonel dansçı ustalık sınıfı, “Repetitörlükte öne çıkan unsurlar” ve “Koreografi üzerine deneysel çalışmalar” yaptı.
Bugüne kadar Londra Kraliyet Balesi, Bolşoy Devlet Tiyatrosu, Münih Devlet Opera ve Bale Tiyatrosu, Hannover Devlet Opera Tiyatrosu, Portekiz Ulusal Balesi’, Türkiye Devlet Opera ve Bale Tiyatroları’nda çeşitli görevler üstlenmiş olan Mehmet Balkan, “Böyle bir çalışmanın Türkiye’de ilk kez İKSEV bünyesinde Filiz Eczacıbaşı Sarper’in önerisi ile yapılması çok önemli. Genç arkadaşlarımla yaptığımız yaratıcı çalışmaların Türk balesi adına önemli bir adım olduğuna inanıyorum” dedi.
İzmirli sanatçılardan geleneksel sanatlar
Tezhip, minyatür ve ebru sanatlarının kaybolmaya başladığından dem vuruyoruz ya, İzmir Rengahenk Klasik Sanatlar Derneği bu sanat dallarında öğrenciler yetiştiriyor.
BUGÜN Anneler Günü. Anne olmak çok özel duygu kuşusuz. Ama bir de özel çocuklara annelik edenler var ki onların hakkını ödemek mümkün değil. Engelli çocuklarımızı hayata katmak ve gereksinimlerini kendi başlarına gidermelerine yardımcı olmak amacıyla Ege Artı Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’ni kuran Fahriye Tuğcu Gönen, ancak bir kadının tüm dünyayı değiştirmeye yetecek güçlü duyguları sayesinde başarı ve mutluluğa yürünebileceğini söylüyor. Bu amaçla, 12 Mayıs’ta, moda tasarımcısı Büşra Ösen Mesudiyeli ile ‘Kalpten Adımlar’ defilesi düzenleyerek engelsiz kalplere bir adım daha yaklaşmayı hedefliyorlar.
EVLERİNDEN ÇIKIP HAYATA KATILMALI
- Ege Artı Özel Eğitim & Rehabilitasyon Merkezi ne zaman kuruldu? Hangi çocuklarımıza eğitim veriliyor?
- 2010’da özel durumlardaki bireylerin temel ihtiyaçlarını gözeterek tasarlanan iç ve dış mekanda, uzman kadromuzla hizmet vermeye başladık. Amacımız engellilerin evlerinde yaşamdan uzak kalmayıp hayatın içinde mutlu birey olarak yaşamaları. Engelli çocuklarımızın yapamadıklarına değil, başarabildiklerine odaklandık. Bugün ödüllü sporcularımız, sanatçı çocuklarımız var. Ayrıca Ege Üniversitesi ile protokolumuza göre, Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Müdürü Prof. Dr. Agah Çertuğ ve Çocuk Gelişimi ve Engelli Bakımı ve Rehabilitasyon Programı Koordinatörü Ebru Kalyoncu bize akademik destek veriyor, 200 öğrenci uygulama yapıyor.
- Hangi alanlarda ve programlarda eğitim veriyorsunuz?
- Farklı alanlar var. Ücretini Milli Eğitim Bakanlığı’nın sağladığı eğitim imkanlarımız, eğitilebilir, öğretilebilir, ağır olabilen zihinsel engelli çocuklarımız ya da serebral palsi, kas hastalığı, spina bifida, omurilik felci, çocuk felci, işitme engelli, konuşma ya da özel öğrenme güçlüğü çeken bedensel engelli bireyler destek eğitim programı, yaygın gelişimsel bozukluk destek eğitim programı yer alıyor. Yaş sınırımız yok. Temel ihtiyaçlar göz önüne alınarak seanslı ‘Bireysel Eğitim’ ya da ‘Grup Eğitimi’ veriyoruz. Çocukların işitme konuşma eğitimi, okuma-yazma çalışmaları, bireysel ihtiyaçlarını kendi kendilerine karşılayabilmeleri, öz bakım becerilerini kazanabilmeleri, davranış ve uyum problemlerinin giderilmesi için uzmanlardan terapi alan her çocuğumuza özel bireysel program hazırlıyoruz. Psikologlarımız da bireysel ve grup aile eğitim çalışmaları ve oyun terapi hizmeti veriyor.
İZMİR’in yetiştirdiği, Türkiye’nin en önemli atletlerinden Aycan Kurtcan, veteran olarak devam ettiği atletizmde dünya çapında başarılı. Atletizmin gelişmesi, kız çocukları ve kadınların atletizmle buluşması için yaptığı çalışmalar ile geçen yıl ‘Avrupa Atletizm Kadın Lideri’ listesine giren Kurtcan, İzmir Atletizm Spor Kulübü Başkanı olarak bu yönde çalışıyor. Avukat olan ve geçen yıl Kadir Has Üniversitesi’nde ‘Spor Hukuku ve Yönetimi’ eğitimi alan Kurtcan, olimpiyat sporcusu çıkarabilmemiz için olimpiyat seyircisi yetiştirmemiz gerektiğini söylüyor ve bu nedenle Türk Milli Olimpiyat Komitesi’nde gönüllü çalışarak bu kültürü yaymaya çalışıyor.
EN BÜYÜK ŞANSIM KÜÇÜK YAŞTA KENDİMİ KEŞFETMEM
- Atletizme nasıl başladın?
- İzmir’de doğdum, subay ve avukat babamın görevi için 4 yıl Doğu’da yaşadık. Henüz 1. sınıfta Elazığ Atatürk İlkokulu’nda beden eğitimi öğretmenimin başının etini yiyerek, katıldığım ve 5. sınıflara kafa tutarak 300 kişi içinde 6. bitirdiğim Doğu İlleri Atatürk Koşusu ilk önemli başarım. Sonrasında voleybol oynasam da babamı dinleyerek atletizme döndüm.
- Aslında aileler çocuklarının atletizm yapmasını her zaman desteklemiyor ama...
- Ben çok şanslıydım. Ailem beni hep doğru yönlendirdi. Ben de bu sayede çok küçük yaşta kendimi keşfedebildim. Derslerim iyi olunca istediklerime izin verildiğini fark ettim ve zamanımı çok iyi yönetmeye başladım. Çok doğru antrenörlerle çalıtım. Milli güreşçi Ziya Suvar’ın desteği ile Ankara’da atletizm yaparken antrenörüm engelli koşular için ideal esneklikte olduğum inancıyla beni sporcularına dahil etti.
HER YARIŞTA REKOR ALINCA LAKABI ALDIM
BABALARA yazılan “İmza: Kızın” ve kocalara, eski eşlere, hayali prenslere yazılan “İmza: Karın”dan sonra şimdi de “İmza: Ben” adlı kitap çıktı. Canan Tan, Derya Baykal, Nazlıcan Özkan, Mavisel Yener, Sevinç Erbulak, Şafak Pavey’in yanı sıra İzmir’den de Işınsu Kestelli, Zeliha Toprak, Şebnem Bursalı, Pakize Sükan ve benim de aralarında bulunduğum 154 kadının geçmişleriyle, gelecekleriyle, kendileriyle, sevdikleriyle, sevmedikleriyle hesaplaştıkları mektuplardan oluşan “İmza: Ben”in tüm geliri TÜRGÖK’e bağışlanıyor. Bu anlamlı proje üzerine, TÜRGÖK Başkanı Tülay Yazgan ve kitabı derleyen Banu Özkan Tozluyurt, Esra Aylin Akalın ile sohbet ettik.
TÜLAY YAZGANKİTAPLIĞIMIZI DESTEKLEYEN HER PROJEYE AÇIĞIZ
- TÜRGÖK yararına yazılan İmza:Ben projesi nasıl ortaya çıktı?
- Gültekin beyi yitirdiğim sıralarda ‘İmza: Karın’ projesinde yer almış, ona bir mektup yazmıştım. Kadınların duygu aktarımındaki başarıları Esra ve Banu’yu, İmza: Karın, İmza: Kızın ve son olarak da İmza: Ben üçlemesine götürdü. Toplumda etkili olan her yaştaki 154 kadından kendilerine ayna tutarak duygularını aktarmalarını istediler. İyi ki de istemişler; her biri birbirinden farklı ve çok yürek çarptıran mektuplar geldi. İlk iki kitabın telif gelirlerini farklı derneklere bağışlamışlar. TÜRGÖK’ü tanıyınca İmza BEN’in gelirini de bize bağışladılar.
- TÜRGÖK’e ne gibi bir yardımı olacak?
Minik cimnastikcilerimiz Türkiye Şampiyonu oldu. Çok özel şartlarda ve ailelerinin önemli destekleriyle çalışan Ege Cimnastik Spor Kulübü’nün minik sporcuları, Türkiye Cimnastik Federasyonu’nun 11-13 Nisan’da İzmir Halkapınar’da yapılan Ritmik Cimnastik Gruplar Türkiye Şampiyonası’nda birinci oldu. Ankara, İstanbul ve daha birçok farklı ilden katılan gruplar arasından sıyrılan minik sporcularımız Alisa Cana Kubalı, Ayça Gökçe, Leyla Zeynep Mutlu, Zeynep Hepkorucu ve Yasemin Palazoğlu, kulüp sorumlusu Julie Franco Şavul, antrenörleri Lyudmyla Özcan ve Kateryna Annenkova denetiminde çalışarak katıldıkları, Eylül 2014’de aynı salonda yapılacak Ritmik Cimnastik Dünya Şampiyona’sına hazırlık niteliğindeki yarışmadan aldıkları bu önemli başarı, yetenekleri kadar disiplinli çalışmalarının da sonucu. Yediklerinden, içtiklerine, okul saatlerinden, boş zamanlarına kadar her şeyleri planlı olan bu minik kızlarımız ve antrenörlerini olduğu kadar ailerini de tebrik etmeli ayrıca İzmir’e kazandırdıkları bu özel başarı için teşekkür etmeliyiz...
YÜZYILLIK ANAOKULU İzmir’in en eski Anaokulu’nu biliyor musunuz? Tam yüzyılı aşkın bir süreden beri küçük yaştaki çocukları ev ortamlarında hissedecekleri şekilde kucaklayan Alsancak Özel İtalyan Ana Okulu… E, medeniyetler ve hoşgörü şehri İzmir’den de bu beklenir. Hatırlıyorum da birkaç yıl öncesine kadar kısıtlı sayıda “öğrenci” kapasitesi nedeniyle, kayıt öncesi geceyi kuyrukta geçiren anne ve babalar olurdu, Sonradan noter huzurunda çekiliş yapılarak kayıtlar olmaya başlandı çünkü kapasite arttırıldı. ‘Dünyadaki diğer kültürler ve insanlar arasındaki hoşgörüyü artırmak için çocuklara dostluk, kardeşlik ve arkadaşlık kavramlarını, birlik ve beraberlik içinde verelim’ diyen İtalyan Anaokulu, ilk yıl Türkçe derslerini ağırlıklı verirken, ‘Yabancı dil öğrenmek bir eğlencedir” diyerek İtalyanca ve İngilizce de öğretiyor.
ARKADAŞLIK, dostluk üzerine bir sürü özlü söz, görüş vardır ya, siz hepsini boşverin ve gelin bugünkü sohbetimizi okuyun. Bugün tam 41 yıldır birbirinin en iyi arkadaşı olan, iyi gün, kötü gün dahil her günü birlikte geçiren 7 kadından bahsedeceğim size. Evet, hani 1-2 yakın arkadaş olur ama 7 yakın arkadaş olur mu?
Eğer İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin çok değerli bale sanatçıları ise, sanatçı anlayışıyla yetişmişlerse, sanatın o derin hoşgörüsünü sindirmişlerse olur. Sanat kurumlarının varlığının tartışıldığı şu günlerde meseleye bir de sanatçı olmanın özel karakterinden bakmak istedim. İzmir’in bu çok özel sanatçıları, baleye başlamaları ve ilginç anılarını anlattılar. Dilerim 41 yıllık bu özel dostluk herkesin başına gelir.
HAYATIMIN EN İYİ KARARI KONSERVATUVARA GİTMEK
DENİZ KONURALP
KENDİSİNİ tam bir ‘Sokak Fotoğrafçısı’ olarak tanımlayan Hüsnü Atasoy, Ege’de başlayan yaşamını Hindistan’da sürdürüyor. 6 kez ticareti deneyip başaramayan fotoğrafçının, 78’de Suadiye Vapuru’nun kaçırılmasıyla başlayan ‘Eylem Fotoğrafçılığı’ Gezi Olayları ile devam etmiş. ‘40 yılımı fotoğrafa verdim’ diyen Atasoy şimdi ‘Önsöz’ adını verdiği Gezi Belgeseli ve ‘Sokakiti’ adını verdiği Hindistan sunumuyla Türkiye’yi dolaşıyor. Daha önce Asos ile ilgili bir kitap üzerinde çalışan Atasoy’ın şimdilerde gündeminde Hindistan ile ilgili olan var.
- Egelisiniz. Nerede doğdunuz?
- Uşak’ta doğdum. Babam demiryolcu olduğundan tayini Balıkesir’e çıkınca ilkokula orada başladım. Pek iyi bir öğrenci olduğum söylenemez. Ortaokul 4, lise 6 yılda bitti. Her yaz birinin yanında çırak olarak çalışırdım. 15 yaşıma geldiğimde bir fotoğrafçının yanında çırak olarak çalışmaya başladım ve orada durdum. O zamandan beri fotoğrafçılığın benim için özel olduğunu biliyorum.
- Fotoğrafçılık eğitimi almayı düşündünüz mü?
- Liseden sonra okumadım çünkü malum liseyi bitirdiğimde 21 yaşımdaydım. Çalışmaya başladım ve reklam fotoğrafçısı oldum. Hatta Playboy Türkiye’ye gelince ilk fotoğrafçısı bendim ama 3 sayı sonra bıraktım. Çünkü benim fotoğraf anlayışıma uygun değildi.
6 İŞ KURDUM, HEPSİNİ BATIRDIM