Yarım yüzyılı aşkın bir süre önce insandan insana ilk kalp nakli yapıldığında benzer bir heyecan yaşanmıştı.
Gazeteler günlerce bu haberi konuştu. Bundan yaklaşık bir yıl sonra da Türkiye’de ilk kalp nakli 22 Kasım 1968’de yapıldı. Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi’ndeki bu tarihi başarıya kalp nakline imza atan isim ünlü kalp cerrahı Kemal Beyazıd’dı.
Beyazıd henüz 38 yaşındaydı.
Çalıştığı fırındaki patlama sonucunda beyin ölümü gerçekleşen 14 yaşındaki Erdal Yıldırım’ın kalbi, 40 yaşındaki Maviş Karagöz’e nakledildi.
HÜRRİYET DE ORADAYDI
Beyazıd’ın yanı sıra 10 doktor ve 12 sağlık personelinin katıldığı ameliyatta Hürriyet muhabiri Metin Yalman da vardı. Kalbi alınmadan önce bir savcı, kalbi alınacak Yıldırım’ın beyin ölümünü tespit etti.
Saat 03.15’te vericinin kalbi açıldı, saat 04.35’te kalp çalışır halde çıkarıldı.
Lefter, Fenerbahçe’nin efsane futbolcusuydu. Ama onun çok daha ötesindeydi. Hangi takımı tutarsa tutsun tüm futbolseverlerin gönlünde özel bir yeri vardı. Yani hepimizin Lefter’iydi.
Milli takımın ilk “altın madalyalı” kaptanıydı. Ay yıldızlı formayı giydiği 50 maçta 22 gol attı.
Elif Çongur, 17 Nisan 2019’da Hürriyet’teki yazısında “Lefter’in kendisi armağandır Fenerbahçe’ye. Varlığı armağandır. Fenerbahçe’nin başına gelmiş en güzel şey, en muazzam hikâye, en derin izdir” diye anlatmıştı onu.
FITIK EDECEK KADAR KIVRAK
Hürriyet yazarı Adnan Akın, Lefter’in 1948’de milli formayla ilk kez çıktığı Yunanistan maçını şöyle anlatıyordu: “Takımın içinde o zaman henüz 24 yaşına girmiş, sempatik, kısa boylu, çocuk tabiatlı, buna mukabil fevkalâde futbol kabiliyetli ve bilhassa driplingde insanı fıtık yapacak kadar kıvrak bir futbolcuyu da beraber götürmüştük.”
Atina’ya ayak bastığında gazetecilerin sorularını yanıtlarken Türk milli takımının maçı 3-1 kazanacağını söylemiş ve “Golleri Fikret, Şükrü ve ben atacağım” demişti. Tam da dediği gibi oldu.
90’larda hem televizyon kumandaları yaygınlaşmıştı. (Evet inanabiliyor musunuz, eskiden televizyon kumandası diye bir şey yoktu. O işi evin küçüğü yapardı.)
Hem de özel televizyonların kurulmasıyla birlikte, iki kanallı devlet yayıncılığı sona ermişti.
Hepimiz evlerde ellerimizdeki kumandalarla o kanal senin, bu kanal benim gezip duruyorduk.
İşte buna zapping deniyordu. O kadar çok kullanılır oldu ki bu kelime, Türk Dil Kurumu zappingi sözlüğe “geçgeç” olarak aldı: “Seyredilecek uygun bir program aramak amacıyla televizyon kanallarını tarama.”
Dijital yayıncılıkla birlikte zaman içinde zaplamak da neredeyse kayboldu gitti.
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu 1996’da televizyon izleme alışkanlığıyla ilgili bir araştırma yapmıştı.
İri cüssesi ve aşırı kilosu nedeniyle “Fil Hamdi” lakabı yakıştırılmıştı.
1950’li yılların “en çok aranan” adamıydı.
Espri değil. Polisler yurdun dört bir yanında onu arıyordu.
O yıllarda dolandırıcı denilince Sülün Osman ile Fil Hamdi gelirdi akla.
Sürekli ihbarlar yapılıyor, sürekli de yanlış Fil Hamdiler yakalanıyordu.
29 Aralık 1955 günü de Eskişehir’de yine bir “Fil Hamdi” yakalanmış ancak kunduracı olduğu anlaşılan İsmail isimli adam serbest bırakılmıştı.
İstanbul Dolandırıcılık Masası memurlarından Nazmi Özlü, şans eseri trende Fil Hamdi’yi tanıyan birine rast geldi. 1955’in bitmesine iki gün kala Maltepe’de bir adrese ulaşıldı.
Gidildiğinde de bitişik eve kaçmaya çalışan
Güreşin efsane ismi, 61 yıl önce bugün, henüz sadece 48 yaşındayken kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.
Milli takıma ilk girdiği 1939’da Avrupa Şampiyonası’nda kaybettiği maç, spor hayatındaki tek mağlubiyetti.
Ay yıldızlı mayo ile mindere çıktığı 47 maçtan 46’sını kazandı. 33’ünde rakibini tuş etti.
Hafif sıklette başladığı kariyerini 87 kiloda, hafif ağır sıklette tamamladı.
Şampiyon olduğu 1948 Londra Olimpiyatları’ndaki rakibi İsveçli Andenberg onun için şöyle diyordu:
“Bu kadar sene güreş yapıyorum. Yaşar Doğu gibi acı kuvvete sahip olana rastlamadım.”
Spor yaşamında sadece bir kez Dünya Şampiyonası’nda güreşebildi. Helsinki’deki bu şampiyonada altın madalya kazandığı karşılaşma, mindere çıktığı son müsabakaydı.
26 NİSAN 1951
Her yerde olduğu gibi İstanbul’da da yankesiciler mesleklerini çarşı, pazar, istasyon gibi kalabalık yerlerde icra ederdi.
Ana mesai yerlerinden biri de tramvaylardı. Özellikle Bankalar Caddesi’ndeki tramvaylar. Çünkü yolcuların çoğu bankalardan ceplerinde yüklü parayla çıkardı.
Yankesicilerin en meşhurları Şakir ile damadı Dalmış Ali’ydi.
Aslında adı Ali Dalmış’tı. Ama soyadı mesleğine uygun olunca, lakaba dönüşmüştü. Dalmış Ali, alelade bir yankesici değildi.
Ünü İstanbul’u, Türkiye’yi aşmış, Avrupa’ya kadar ulaşmıştı.
INTERPOL BİLE ARIYORDU
Uluslararası yankesiciydi.
14 OCAK 1964
BANKO KUPON
ADAMLAR SİRİ’Yİ BİLMİŞ
Muazzam elektronik beyinler, herkese soracağı sualin cevabını bir dakikada bildirecek. Google ve Siri’yi tahmin etmiş adamlar.
Paranın yerini tamamen kredi kartı cinsinden şeyler alacak. Bu tahmin tabii ki Amerikalıların. Para denildi mi ilk onlar gelir akla.
Elektronik beyinlerden faydalanarak sinemada, televizyonda ve telefonda akıllara durgunluk verecek yenilikler olacak: Şu anda elinizde akıllı telefon var, daha ne olsun?
Elektronik cihazlarla insan vücudunun her tarafı ayna gibi görülecek: Birçok tarama yöntemi bugün tıpta kullanılıyor.
Ortalama ömür 85’i geçecek.
Yıldız futbolcu sahadaki mahareti kadar, çapkınlığıyla da çok konuşuluyordu.
Üstelik lafını hiç sakınmıyor, her sözüyle gündem oluyordu.
İşte o açıklamalarından biri onu Kadirizm ile karşı karşıya getirdi.
Galatasaray’da forma giydiği 2001’in son günü “Çapkınlıkta Kadir İnanır bile solda sıfır kalır” deme cesaretini göstermişti.
‘KONUŞMA HASTASI’
Belli ki kimse de “Dur Sergen yapma” dememişti.
İnanır