Gangster, adam öldüren, hırsızlık ve uyuşturucu ticareti yapan çete üyesi demek. O yıllarda çok revaçta bir kelimeydi.
İrfan Varol’un gangsterlik macerası bir askeri yaralamasıyla başlamıştı. Cezaevine girdi, çıktı.
Ardından Üsküdar’da bir kuyumcuyu soyduğu için 18 yıl hapse mahkum oldu. Bolu Cezaevi’ne konuldu. Ama henüz altı ay olmamıştı ki, kaçtı.
Bir süre sonra yeri tespit edildi. Gaziosmanpaşa’daki çatışmada bir polisi şehit etti, bir bekçiyi yaraladı. Ama yine yakalanamadı.
Takip sürüyordu. Polis Üsküdar’da bir yakınının evinde olduğunu tespit etti. Yine çatışma çıktı, “ancak ayaklarından vurularak” yakalanabildi. Bir polis İfran’ın silahından çıkan mermilerle ağır yaralandı.
11 OCAK 1968
CEZAEVİNİN ‘KRALI’ OLDU
Beyoğlu Belediyesi’nin öncülüğünde kültür ve sanat sokağı haline gelecek.
Zürafa Sokak’ın en meşhur isimlerinden biri genelev patroniçesi Matild Manukyan’dı.
Onu bu kadar ünlü yapan ise, defalarca vergi rekortmeni olmasıydı.
23 HAZİRAN 1992
Aslında Zürafa Sokak’ın ilk vergi rekortmenleri arasında Sümbül Hanım’ın adı öne çıkıyordu. Sakıp Sabancı bile işinsanlarına Sümbül Hanım’ı örnek göstererek “Vergilerini tam ödeme” çağrısı yapmıştı.
Ancak 1985’te Manukyan, Sümbül Hanım’ı geride bıraktı. Vergi rekortmenleri için düzenlenen ödül törenlerine de katıldı.
1992 yılındaki törende ödülleri dönemin Başbakanı
Bugünkü derbinin de böyle olmasını umuyor, yine tarihteki unutulmaz anlara bakıyoruz.
15 Aralık 1974’te, maçtan 4 gün önce Beşiktaş Başkanı Mehmet Üstünkaya ile Fenerbahçe Başkanı Emin Cankurtaran bir araya geldi.
O günlerde Avrupa’da “kaybeden topu yer” polemiği vardı.
İki başkan tatlı tatlı atışırken Hürriyet spor yazarı Birol Pekel sohbeti renklendirdi:
“Var mısınız böyle bir iddiaya?”
Önce tereddüt etti iki başkan, sonra da iddiaya girdiler:
“Yenilen taraf, topu yiyecek.”
İkili, siyasi yaşamlarında önce kol kola yol yürüdüler. Ardından da rakip olarak karşı karşıya geldiler.
Baykal, siyasi hayatının ilk yıllarında Ecevit’in “kurmayları” arasındaydı.
1974’te ilk Ecevit kabinesinde Maliye Bakanlığı yaptı. Bu “yoldaşlık” 12 Eylül’e kadar sürdü.
Sonrasında Ecevit CHP’den koptu, iki ismin yolları bir daha buluşmamak üzere ayrıldı.
TARİHİ KAREYİ PAYLAŞTI
Deneyimli foto muhabirimiz Rıza Özel, uzun zamandır Hürriyet Ankara’da takip edilmesi gereken bir fotoğraf sayfası hazırlıyor.
12 Şubat 2013’te
Berfin’le ilgili haberi “Bergen gibi olmasın” manşetiyle dünkü Hürriyet’te okudunuz.
Peki, kimdi Bergen? Neler yaşamıştı? Arşive daldım, Bergen’in acılarının izini sürdüm.
Gerçek adı Belgin Çakır’dı.
Adı hep arabeskle anıldı ama aslında konservatuvarlıydı.
Ankara Devlet Konservatuvarı’nda Atilla Atasoy, Derya Baykal gibi isimlerle okudu. İki yıl piyano ve viyolonsel dersleri aldı.
Ekonomik sıkıntılar nedeniyle sürdüremedi okulu, bırakıp PTT’de çalışmaya başladı.
Bir gece, arkadaşlarıyla birlikte Ankara’nın en gözde kulüplerinden
Bir nesil, kendi ismini onun sesinden duymak için saat 20.15 oldu mu televizyonun karşısına geçerdi.
Sıcak sesiyle “Kuzucuklarım” diye başladığı Uykudan Önce programı bir dönemin fenomeniydi.
Hürriyet için de çok özel bir isimdi Adile Naşit.
Hayatının ilk ve tek fotoromanını Hürriyet için kabul etti. Çocuklara özel hazırlanan ilk fotoromandı bu.
Hürriyet Çocuk Kulübü’nün düzenlediği Çocuk Şenliği’nde binlerce kuzucuğu ile buluştu.
1 Ekim’de yayınlanan habere göre “Türk misafirperverliğine leke süren Talat’ın bu hareketi bütün yurtta büyük üzüntü” yaratmıştı.
İnfial büyüktü.
Olay öyle bir hal aldı ki, o sırada askerliğini yapmakta olan Talat, hem milli hem de ordu takımından çıkarıldı.
Bununla yetinilmedi:
“Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Tural, Talat’ın bu hareketinden son derece müteessir olarak bu futbolcunun doğunun en uzak bir köşesine tayini için alakalılara talimat verdi.”
Türkiye’deki bu çılgınlık hali İsviçre’nin “Le Suisse” gazetesinde bile haber oldu.
Yine de çok kısaca özetleyeyim.
Vecihi, Yaşar Usta’nın kızı Fikret ile evlenmek ister. Yaşar Usta izin vermez.
Vecihi’yi Şener Şen, Yaşar Usta’yı Münir Özkul, Fikret’i ise Ayşen Gruda’nın oynadığını hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum.
Vecihi -ki kendisi bir pilottur- evlilik teklifini türlü türlü şekillerde tekrar eder.
Düğünlere davetsiz katılır... Kan ve Gül şarkısını “İstiyorum, veriyor musun, peki öyle olsun” diyerek gözyaşlarıyla seslendirir.
Uçağıyla defalarca evin üstünden uçarak aşkını ilan eder... Onun her uçuşunda zelzele olmuş gibi sallanır ev.
Yaşar Usta da her seferinde