Paylaş
Her yerde olduğu gibi İstanbul’da da yankesiciler mesleklerini çarşı, pazar, istasyon gibi kalabalık yerlerde icra ederdi.
Ana mesai yerlerinden biri de tramvaylardı. Özellikle Bankalar Caddesi’ndeki tramvaylar. Çünkü yolcuların çoğu bankalardan ceplerinde yüklü parayla çıkardı.
Yankesicilerin en meşhurları Şakir ile damadı Dalmış Ali’ydi.
Aslında adı Ali Dalmış’tı. Ama soyadı mesleğine uygun olunca, lakaba dönüşmüştü. Dalmış Ali, alelade bir yankesici değildi.
Ünü İstanbul’u, Türkiye’yi aşmış, Avrupa’ya kadar ulaşmıştı.
INTERPOL BİLE ARIYORDU
Uluslararası yankesiciydi.
İnterpol bile arıyordu.
Ona bu şöhreti kazandıran ise, sadece “mesleğindeki başarısı” değil, çalışma alanının genişliğiydi.
Tutuklanmış, ardından Sağmalcılar Cezaevi’nden firar etmişti.
Kaçar kaçmaz da soluğu Kahire’de, Mısır Cumhurbaşkanı Nasır’ın 1 Ekim 1970’teki cenazesinde aldı.
Cenazeye milyonlarca kişi katılmış, kortejin uzunluğu 23 kilometreyi bulmuştu.
Ortam tam Dalmış Ali’ye göreydi.
Ali, Mısır’da “parsayı toplayıp” Almanya’ya gitti.
Sınırları nasıl geçtiği meçhuldü.
1971 yılının eylül ayında Alman polisi, İstanbul polisine bir yazı gönderdi. Yazı Dalmış Ali’nin Almanya’da saklandığı otel odasında “bağırsak düğümlenmesi” sonucu öldüğünü bildiriyordu.
Ali gurbette yalnızdı, kimsesi yoktu. Türkiye’deki ailesi de cenazeyi istemedi.
Almanya’da toprağa verildi.
BÜLENT ERSOY’A TABAK BARDAK ATILAN GECE
SON dönemde Bülent Ersoy’un kendi orkestra üyeleriyle kavgasını konuşuyoruz.
Arşive bakınca bu kavgaların sadece müzisyenlerle sınırlı kalmadığını görüyoruz.
10 Mart 1980... Ersoy, Büyük Maksim’de program yapıyor.
Program öncesinde bir pırlantası kayboluyor Ersoy’un.
“En sevdiğim mücevherim” dediği 1.5 milyon liralık broş bulunamayınca, sahneye moralsiz çıkıyor.
Önce kendisine uyum sağlayamadığı için klarnetçisine çıkışıyor.
Ardından da darbukayı patlatan darbukacısıyla kavga ediyor.
12 Mart 1980
İkisini de bağıra çağıra sahneden kovuyor Ersoy. Ama bu kez de müşteriler tepki göstermeye başlıyor.
Ersoy geri adım atmak bir yana, mikrofondan “yakışıksız sözler” söyleyince de sahneye tabak, bardak, şişe yağmaya başlıyor.
Ortalık savaş alanına dönüyor. Kapıda duran polisler gazinoya girip sakinleştiriyor ortamı.
Bülent Ersoy da o sırada müşteri olarak gazinoda bulunan Gönül Yazar’ı sahneye davet ediyor.
Ancak uçan tabak ve bardaklardan çekinen Yazar da çıkmıyor sahneye.
Orkestrası da Ersoy’u protesto edip sahneden çekilince, program yarıda kesiliyor.
Hürriyet’in 12 Mart tarihli birinci sayfasında da bu haber şu başlıkla yerini alıyor:
“1.5 milyonluk broşu kaybolan Bülent Ersoy müşterilere bağırınca sahneye tabak yağdı.”
4 Nisan 1998
GEÇ GELEN ŞÖHRET 2 YIL SÜRDÜ
ASLINDA 22 yıllık tiyatrocuydu ama 46 yaşında bir reklam filmiyle şöhreti yakaladı Önder Açıkalın.
1996’da banka şube müdürünü canlandırdığı reklamdaki “Teessüf ederim” repliği dillere pelesenk oldu. Bu reklamın en çok ses getiren sahnesi hamamda geçiyordu.
Tellaklar tarafından bir güzel “yoğurulan” müdür beyin tüm kemiklerinden ayrı ayrı ses geliyordu.
Hemen tellaklar ayaklandı. Hamamcılar Derneği açıklama yaptı, protesto gösterileri düzenlendi.
Bütün bunlar Açıkalın’ın şöhretini daha da arttırdı. Peş peşe başka reklam filmlerinde de oynadı. 1987’de eşinden boşanmıştı. Şöhret olunca verdiği röportajlarda yeniden evlenmek istediğini söylüyordu.
Çapkınlık turlarına çıktı, mutsuz bir evlilik yaptı. Sonuç olarak da sıfırı tüketti.
Şöhretle gelen para onu önce zirveye, ardından da dibe sürükledi. Yaşayacak evi bile yoktu.
Hiç tanımadığı halde Serpil Çakmaklı müdür beye sahip çıktı, evini açtı.
Tam o sırada bağırsak kanserine yakalandı. Tedavisini son reklam filminde oynadığı firma üstlendi.
Ve müdür bey sadece 4 yıl süren şöhretin ardından “hayata teessüf” ederek bir lojman odasında tek başına veda etti.
Henüz 50 yaşındaydı.
Paylaş