Paylaş
Lefter, Fenerbahçe’nin efsane futbolcusuydu. Ama onun çok daha ötesindeydi. Hangi takımı tutarsa tutsun tüm futbolseverlerin gönlünde özel bir yeri vardı. Yani hepimizin Lefter’iydi.
Milli takımın ilk “altın madalyalı” kaptanıydı. Ay yıldızlı formayı giydiği 50 maçta 22 gol attı.
Elif Çongur, 17 Nisan 2019’da Hürriyet’teki yazısında “Lefter’in kendisi armağandır Fenerbahçe’ye. Varlığı armağandır. Fenerbahçe’nin başına gelmiş en güzel şey, en muazzam hikâye, en derin izdir” diye anlatmıştı onu.
FITIK EDECEK KADAR KIVRAK
Hürriyet yazarı Adnan Akın, Lefter’in 1948’de milli formayla ilk kez çıktığı Yunanistan maçını şöyle anlatıyordu: “Takımın içinde o zaman henüz 24 yaşına girmiş, sempatik, kısa boylu, çocuk tabiatlı, buna mukabil fevkalâde futbol kabiliyetli ve bilhassa driplingde insanı fıtık yapacak kadar kıvrak bir futbolcuyu da beraber götürmüştük.”
Atina’ya ayak bastığında gazetecilerin sorularını yanıtlarken Türk milli takımının maçı 3-1 kazanacağını söylemiş ve “Golleri Fikret, Şükrü ve ben atacağım” demişti. Tam da dediği gibi oldu.
Goller, şampiyonluklar ve muazzam bir kariyerin ardından futbolu bırakmaya hazırlanan Lefter, 1963’te hayat hikâyesini Hürriyet için kaleme almıştı.
10 kardeşin en küçüğü ve en haylazıydı. Annesi futbol oynamasını istemiyordu. Lefter annesi için “topun bir numaralı düşmanıydı” diyordu.
Balıkçılık yapan babasının en büyük derdi ise futbol oynarken eskiyen ayakkabılarıydı. Ama Lefter annesinin dayaklarına rağmen futboldan vazgeçmedi. Önce Büyükada, ardından Adalar takımında oynadı. 1941’de Taksim’e transfer oldu: “İki sene Taksim takımında oynamış ve isim yapmaya başlamıştım. Artık Lefter ismi Adalardan çıkmış koskoca İstanbul’a yayılmaya başlamıştı.”
8 HAZİRAN 1964
9 EKİM 1963
1943’te, 2. Dünya Savaşı’nın gölgesinde askere gitti. 1947’de terhis olduğunda 4 yıl bir hafta askerlik yapmıştı. Askerlik dönüşünde Fenerbahçe’den gelen teklifi büyük bir sevinçle kabul etti: “Sarı lacivertli renklere büyük bir aşkla bağlandım.”
1950’de önce Fiorentina’da oynamak için İtalya’ya, ardından da Nice’te forma giymek için Fransa’ya gitti. Hem İtalyanca hem Fransızca öğrendi.
Dönüşünü, “Ama vatan hasreti yok mu? Tası tarağı topladığım gibi kendimi tekrar İstanbul’a attım” diye anlattı.
‘SEN BÜYÜK HATIRASIN’
Yeşil sahalarda bıraktığı anıların şöyle hatırlanmasını istiyordu:
“Ve bir gün sakalına ak düşmüş ihtiyar dede dizleri dibindeki torununa: ‘Şimdi beni dinle. Bir zamanlar Lefter diye bir futbolcu vardı. Onun devrinde yaşamış ve seyretmiş olsaydın belki de Türkiye’de hiçbir futbolcuyu beğenmezdin’ derse, bunu hissedecek ve gözlerimden akan iki damla yaş yanaklarımdan süzülecek...”
Lefter, 9 Ekim 1963’te,
50’nci kez giydiği milli formaya Romanya maçı ile veda etti.
Ankara 19 Mayıs Stadı’ndaki
o maçta her şey 39 yaşındaki
Lefter’in vedası için düzenlenmişti. Maç golsüz sona erdi.
Maçı izleyenler arasında
Başbakan İsmet İnönü de vardı. Maçtan sonra elini öpen Lefter’in yanağını okşamış, “Seninle iftihar ediyorum. Sen büyük hatırasın. Çok kıymetlisin” demişti.
Lefter, jübilesini de 3 Haziran 1964’te Fenerbahçe-Beşiktaş maçıyla yaptı. 1-1 biten maçın sonundaki anları Hürriyet şöyle anlatıyordu:
“O, son çıkışta soyunma odasına giden tünele henüz girmek üzereyken geriye dönüp, yeşil sahaya bir bakışı vardı ki, sanki ‘Seni nasıl unutacağım’ der gibiydi.”
Türkiye, evladı Lefter’i 16 Ocak 2012’de sonsuzluğa uğurladı.
Onun arkasından Fenerbahçeliler değil, tüm Türkiye gözyaşı döküyordu.
8 HAZİRAN 1964
ÖPÜŞMEKTEN DUDAKLARIM NASIR OLACAK
SON günlerdeki öpüşme polemiğine bir de Yeşilçam’ın penceresinden baktım.
Yeşilçam’da da en çok konuşulan konulardan biriydi. İşte birkaç küçük anekdot.
Aşk sahneleriyle en çok gündem olan isim Sevda Ferdağ’dı. Hürriyet ondan şöyle bahsediyordu: “Sevda Ferdağ, Türk perdesinin en tanınmış jönleriyle sayısız buse teati etmiş, ateşli aşk sahneleri çevirmiştir. Ferdağ, ‘O kadar çok öpüşme sahnesi çeviriyorum ki dudaklarımın nasır tutmasından korkuyorum’ diyor.”
1964 yılında en iyi öpüşen kadın yıldızlar arasında Türkan Şoray ilk sırada geliyordu.
Belli ki o yıllarda henüz “Şoray kanunları” yürürlüğe girmemişti.
Ayhan Işık’a göre öpüşme sahnelerini
“en iyi idare eden” isim Fatma Girik’ti.
Vur Gözünün Üstüne filminin prodüktörü, senaristi ve oyuncusu Hayri Caner’di.
Eski gazeteci olan Caner’in, filmde Uğur Kıvılcım ile bir öpüşme sahneleri vardı.
Yönetmenin “motor” sesiyle birlikte çekim başladı. Tam öpüşüyorlardı ki, Kıvılcım’ın çığlığı duyuldu: “Yetişin Hayri öldü.”
Set birbirine girdi. Herkes ortalıkta koşturuyordu. Gerçek birazdan anlaşıldı. Hayri Caner ölmemiş, sadece heyecandan bayılmıştı.
1985 yılında tüm dünyayla birlikte Türkiye’de de AIDS paniği yaşanıyordu. Film-Sen Vakfı ile Film Sinema İşverenleri Sendikası ortak toplantı yapıp bir karar aldı. Filmlerde öpüşme sahneleri çekilmeyecekti.
27 HAZİRAN 1964
Paylaş