Başbakan Adnan Menderes, Zürih’te Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş görüşmelerinde bulunmuş, Londra Konferansı’nda anlaşmayı imzalamak için yola çıkmıştı.
THY’ye ait Vickers Viscount 794 tipi TC-SEV uçağı Zürih’ten havalandı.
Menderes, uçağın arka tarafında kendisi için hazırlanan 4 koltuklu bir masada, cam kenarında seyahat ediyordu. Yanında Basın Yayın ve Turizm Bakanı Server Somuncuoğlu, karşısında Sakarya Mebusu Rifat Kadızade vardı. Çaprazındaki isim Çanakkale Mebusu Emin Kalafat’tı.
Menderes seyahat sırasında çok neşeliydi. Yanındakilerle şakalaşıyor, tatlı tatlı sohbet ediyordu.
Londra yoğun bir sis tabakasının altındaydı. Önce uçağın Paris’e inmesi, heyetin Londra’ya trenle geçmesi kararlaştırıldı.
Daha sonra Londra yakınlarındaki Gatwick Havaalanı’na gidilmesine onay verildi. Ancak Gatwick’te de sis vardı.
Aslında tabii ki Türk sinemasında yüzlerce kötü adam vardır.
Ama Erol Taş, kötü adamın “en iyisi”, en bilinenidir. Sinemadaki kötü adamlığın kitabını yazmıştır.
Gerçi bu yüzden sokakta çok hadise yaşamış, filmle gerçek hayatı ayıramayanlardan çok hakaret işitmiştir.
Gençliğinde boks yapar. Zaten sinemaya da boksörlüğü sayesinde adım atar.
Ömer Lütfi Akad’ın Cankurtaran’daki film setine birkaç serseri bulaşınca çekimleri kenardan izleyen Erol Taş onları bir güzel tepeler.
Ünlü yönetmen bu kavga sahnesinden etkilenir ve Taş’a Yeşilçam’ın yolu açılır.
“Esas şöhretimi Metin Erksan’ın Gecelerin Ötesi filmiyle sağladım” der hep.
Bu filmi, “Susuz Yaz”, “Yılanların Öcü” gibi baş yapıtlar izler.
Ama 1999 yılındaki bir hareket “Yok artık” dedirtecek cinstendi.
Türkiye 18 Nisan’daki çifte seçime hazırlanıyordu.
Hem milletvekilliği hem de yerel yönetimler için oy kullanacaktı seçmenler.
Adayların kesinleşmesinin yakınlaştığı günlerde Ankara’da Türk Hava Kurumu’na ait bir uçak havalandı.
Bilkent’in üzerine geldiğinde uçaktan çiçekler atılmaya başladı. Gökten yağan çiçek herkesi şaşkına çevirmişti. Bu çiçeklerin tek bir adresi vardı:
DYP Lideri Tansu Çiller.
Bu “jesti” yapan ise DYP’den Ankara milletvekilliği için aday adayı olan Kıvanç Özel’di.
Henüz genç bir polisken Manisa Emniyet Müdürlüğü’ne atanmıştı.
Göreve başladıktan sonra çok konuşulacak, sıra dışı hamlelere imza attı.
O dönemde yasa dışı örgütler karakolları basıyor, bombalıyordu.
Menzir de Manisa’nın ilçelerine “yıldırım operasyonlar” düzenliyordu.
6 Şubat 1980 sabahı yanına koruma polisi ve siyasi şube müdürünü aldı, sivil kıyafetle Turgutlu Emniyet Amirliği’ne gitti.
Belindeki beylik tabancasını çekti, üç bekçiyi etkisiz hale getirdi, silahlarını aldı. Manisa yoluna götürüp kıyafetlerini çıkarttırdı.
Ardından hırsızlık olayının soruşturmasından dönen iki polisle karşılaştı. İki polis silahlarını çekince, Menzir’in koruma polisi, “Ateş etmeyin, müdürdür” uyarısını yaptı.
Birleşmeden 7 ay sonra, 10 Eylül 1995’te yapılan kurultayda Deniz Baykal, Murat Karayalçın’ı yenerek Genel Başkanlık koltuğuna oturdu.
Baykal’ın zaferinin hemen ertesi günü Hürriyet’te bir yazı dizisi başladı.
Turan Yılmaz’ın kaleme aldığı dizide Baykal’ın hayat hikayesi anlatılıyordu.
İlk günkü yazıda CHP Lideri’nin çocukluğu ve gençliği işleniyordu.
Bu hikâyede, Baykal’ın ve belki de Türkiye’nin kaderini değiştiren bir bölüm vardı:
”Ortaokuldan sonra sınavını kazandığı Heybeliada Deniz Lisesi’ni son anda, tıbbi incelemede saptanan kalbindeki hızlı çarpıntı nedeniyle kaçırmamış olsaydı, kimbilir belki bugün oramiral rütbesiyle Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’nın yerinde oturuyordu. Hatta, 1980’de Süleyman Demirel ve bazı CHP ve AP’li politikacılarla birlikte gözaltında tutulduğu Zincirbozan’ın sakinlerinden biri olmak yerine, onların komutanı bile olabilirdi. Ama Heybeliada Deniz Lisesi’ndeki doktorların sağlık raporu, Baykal’a tümüyle farlı bir hayat çizgisi getirdi.”
Hürriyet bu yazı dizisini
Su üstünde yürümeyi sağlayacak bir pabuç yapmaya merak sardı.
Üç yıl boyunca “deniz pabuçları”nın üzerinde çalıştı.
Önce bir havuzda, sonra denizde denemeler yaptı. Hedefi boğazı yürüyerek geçmekti.
Kendisinin ürettiği 1.45 metre uzunluğundaki, 25 santim yüksekliğindeki “deniz pabuçları” ile 8 Temmuz 1961 günü Kanlıca’dan çıktı yola.
Ama denizdeki akıntılar nedeniyle yarı yolda bu denemeden vazgeçti. Ama hedefinden sapmadı.
Hülagü, bu kez 22 Temmuz’da su üstündeydi.
23 TEMMUZ 1961
Annesi ünlü oyuncu Toto Karaca, babası Mehmet Karaca’ydı.
SENE 1967 - Altın Mikrofon yarışması. Cem Karaca ve Apaşlar
Yolu Robert Koleji’nden geçti. Kuşağındaki her müzisyen gibi rock’n roll ile çıktı yola.
Peş peşe birçok grupla çalıştı. Dinamikler, Jaguarlar, Apaşlar, Kardaşlar, Moğollar...
Apaşlar ile 1967 Altın Mikrofon yarışmasına daha sonra oğluna ismini vereceği Emrah şarkısıyla katıldı. Mavi Çocuklar’ın ardından ikinci oldular ama daha çok sükse yaptılar.
Anadolu ezgileri ile sola açılması Apaşlar ile kırılma yarattı. Gergin ve çatışmalı iklimde tarafını seçmişti Karaca. Bu sol şerit, Apaşlar ile yollarını ayırdı.
Cem Karaca ve westernde beraber rol aldığı gözlükleri
Araştırmanın amacı “kendilerinin en iyi olduklarını düşünen”leri bulmaktı.
Bunu için bir anket düzenlendi. Ve “Türkiye’nin megalomanları” listesi çıktı ortaya.
Hürriyet de Kadınca’nın bu araştırmasını 18 Şubat 1992’de arka kapağının manşetine taşıdı.
Listede sadece iki kadın vardı. Geri kalanların tamamı erkekti.
Dergi bunu “Daha mütevazı oldukları ortaya çıkan Türk kadınları listeyi sadece Banu Alkan ve Eser Noyan ile delebildi” diye yorumluyordu.
KENDİNİ BEĞENMEMEK ANORMALLİKTİR
Geri kalan