Paylaş
Annesi ünlü oyuncu Toto Karaca, babası Mehmet Karaca’ydı.
SENE 1967 - Altın Mikrofon yarışması. Cem Karaca ve Apaşlar
Yolu Robert Koleji’nden geçti. Kuşağındaki her müzisyen gibi rock’n roll ile çıktı yola.
Peş peşe birçok grupla çalıştı. Dinamikler, Jaguarlar, Apaşlar, Kardaşlar, Moğollar...
Apaşlar ile 1967 Altın Mikrofon yarışmasına daha sonra oğluna ismini vereceği Emrah şarkısıyla katıldı. Mavi Çocuklar’ın ardından ikinci oldular ama daha çok sükse yaptılar.
Anadolu ezgileri ile sola açılması Apaşlar ile kırılma yarattı. Gergin ve çatışmalı iklimde tarafını seçmişti Karaca. Bu sol şerit, Apaşlar ile yollarını ayırdı.
Cem Karaca ve westernde beraber rol aldığı gözlükleri
Türkiye’nin iki ucu, Edirne ve Ardahan’dan esinlenerek Edirdahan’ı kurdu. Nazım Hikmet’in, Ahmed Arif’in şiirlerini besteledi. Ama pek ömrü olamadı bu grubun.
Dervişan grubuyla 1975’te Tamirci Çırağı, Kavga, Beni Siz Delirttiniz, Bu Son Olsun şarkılarını, albüme adını veren Parka’da topladı. Bu dönemde sol omuzundaki yıldız iyice parladı.
1970’te Kralların Öfkesi isimli western filmde, meşhur gözlükleriyle birlikte rol aldı. Başarısızdı film. Haliyle hiç hatırlanmaz bugün.
SOL MÜCADELENİN İKONİK SESİYDİ
1977’de önce Yoksulluk Kader Olamaz, ardından 1 Mayıs Marşı ve Durduramayacaklar Halkın Coşkun Akan Selini parçalarından oluşan 45’liklerini kaydetti.
Artık solun vitrindeki ismiydi. İşçi sınıfını sahneye taşıdı, sınıfsal mücadelenin ikonik penceresini açtı. Bu mücadelenin sesi oldu.
1979’da Almanya’ya gitti. Hasret albümünü yaptı. 1980 Ocak’ta son kez geldi Türkiye’ye...
1 Mayıs Marşı’nı seslendirdiği plağı nedeniyle hakkında dava açılmıştı. Tekrar Almanya’ya döndü. Ve sürgün hayatı başladı.
12 Eylül askeri darbesi birçok aydını, sanatçıyı olduğu gibi Cem Karaca’yı da bu topraklardan uzaklaştırdı.
Yasalarda olmamasına rağmen Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ ve Selda Bağcan ile birlikte ona da “Türkiye’ye dön” çağrısı yapıldı.
Yoğun işkencelerin yaşandığı, insanların sorgusuz sualsiz tutuklanarak, kaybedildiği günlerdi. Dönmedi.
6 Ocak 1983’te Yılmaz Güney ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı. Böylece 4 yıl önce başlayan sürgün resmileşti.
Ta 1971’de söylediği gibiydi her şey:
“Bize burda bir güneş yok, oy gülüm oy... Bize burda hayat yok, oy gülüm oy...”
Askeri rejim ona memleketinde ne güneş, ne hayat tanımıştı.
OĞLUM BURNUMDA TÜTÜYOR
Gurbette müzik yapmayı sürdürdü.
1982’deki “Bekle Beni” şarkısı Almanya’daki çığlığıydı Cem Karaca’nın:
“Tek bir haber bile çıkmasa uzaklardan, saçma da olsa bekleyişin. Yalnız sen olsan bile bekleyen beni, bekle yine, bekle beni geleceğim.”
Kuvvetli sesiyle, bir trompet çığlığı gibiydi Türkiye’ye haykırışı.
Umutsuzluğa düştüğü de oldu. Kendisi gibi gurbetteki Nazım’ın “Çok yorgunum beni bekleme kaptan” dizeleriyle kendi sürgününü anlattı.
27 HAZİRAN 1987
Almanya’da yaşamaya çalıştı. Müzik yaptı, tiyatro yaptı... Oradaki Türklerin dertlerini anlattı.
Yıllar geçti, gurbet canına tak etti. Ailesinden, çocuğundan, vatanından ayrı kalmıştı.
Dönemin Başbakanı Turgut Özal’la bir Almanya seyahatinde görüştü, dönmek istediğini söyledi. Özal sıcak yaklaştı. Ve eve dönüşün yolu açıldı.
1987’de ülkesine dönmeden sadece birkaç gün önce Köln’de Hürriyet’e konuşmuştu:
“Bir kere memleketimi çok özledim. Sonra oğlum burnumda tütüyor. Artık gidip oğlumu kucaklamak ve özgür bir Türk yurttaşı olarak rahatça dolaşmak istiyorum. Ama hemen söyleyeyim, sanatçısını sürgünde yaşatan bir Türkiyeli olmak istemiyorum.”
‘VATANSIZ PASAPORTU’ İLE DÖNDÜ
29 Haziran 1987’de, 7 yıl 5 ay 11 günlük sürgünden “vatansız pasaportu” ile döndü yurduna. İstanbul’a ayak bastığında, yıllardır göremediği 11 yaşındaki oğlu Emrah’a sarılarak ağladı.
Havalimanında adres tespiti yapılarak serbest bırakıldı.
26 Temmuz 1987’de Harbiye Orduevi’nde Özal ile yarım saat bir araya geldi. Çıkışta şunları söyledi:
“Yurtdışındaki benim gibi yaşayan diğer sanatçıların da aynı şekilde Türkiye’ye dönmelerini diliyorum. Özal, anladığım kadarıyla hiçbir silahlı eyleme ve bölücü faaliyete karışmamış, ancak vatandaşlıktan çıkarılmış sanatçı arkadaşların yurda dönmeleri konusuna olumlu bakıyor.”
Yargılandığı bütün davalardan beraat etti.
30 HAZİRAN 1987
Özal ile görüşerek yurda döndüğü için çok eleştirildi, döneklikle suçlandı.
Oysa sadece düşünceleri nedeniyle kopartıldığı vatanına dönmeye çalışan bir sanatçıydı.
Gurbeti çeken bilirdi.
Birçok solcu onu affetmedi, birçok solcu da ne olursa olsun ondan vazgeçmedi.
1 TEMMUZ 1987
HEP SINIRLARDAYDI
“Merhaba gençler ve her zaman genç kalanlar” diyerek döndüğü Türkiye çok değişmişti. Politik iklim, müzik her şey farklıydı. Ülke pop müziğe teslim olmuştu. Televizyon programları yaptı, barlarda sahneye çıktı. Sesini duyurmaya çalıştı.
Ama dönemin gençliğiyle bağını yine o eski şarkı, Resimdeki Gözyaşları kurdu. Ağır Roman filmi için 1997’de yeniden kaydettiği bu şarkı tekrar duyurdu ismini.
Sigarayı dört paketten bir pakete düşürmüştü 8 Şubat 2004’te hayatını kaybettiğinde. Ama o kuşaktaki birçok isim gibi 60’larını göremeden, 59 yaşında kalp krizinden öldü.
Cem Karaca’yı yeniden tanımak isteyenler en bilinen şarkılarıyla yetinmesinler.
70’lerin özlendiği bu günlerde Emrah’ı, Oy Gülüm Oy’u, Sevda Kuşun Kanadında’yı, Ceviz Ağacı’nı dinlesinler.
Bir de “Bence Artık Sen de Herkes Gibisin”i...
Çünkü o hayatının hiçbir döneminde herkes gibi olmadı. Hep sınırlardaydı.
Paylaş