Paylaş
Birleşmeden 7 ay sonra, 10 Eylül 1995’te yapılan kurultayda Deniz Baykal, Murat Karayalçın’ı yenerek Genel Başkanlık koltuğuna oturdu.
Baykal’ın zaferinin hemen ertesi günü Hürriyet’te bir yazı dizisi başladı.
Turan Yılmaz’ın kaleme aldığı dizide Baykal’ın hayat hikayesi anlatılıyordu.
İlk günkü yazıda CHP Lideri’nin çocukluğu ve gençliği işleniyordu.
Bu hikâyede, Baykal’ın ve belki de Türkiye’nin kaderini değiştiren bir bölüm vardı:
”Ortaokuldan sonra sınavını kazandığı Heybeliada Deniz Lisesi’ni son anda, tıbbi incelemede saptanan kalbindeki hızlı çarpıntı nedeniyle kaçırmamış olsaydı, kimbilir belki bugün oramiral rütbesiyle Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’nın yerinde oturuyordu. Hatta, 1980’de Süleyman Demirel ve bazı CHP ve AP’li politikacılarla birlikte gözaltında tutulduğu Zincirbozan’ın sakinlerinden biri olmak yerine, onların komutanı bile olabilirdi. Ama Heybeliada Deniz Lisesi’ndeki doktorların sağlık raporu, Baykal’a tümüyle farlı bir hayat çizgisi getirdi.”
Hürriyet bu yazı dizisini “Çürüğe çıkmasaydı paşa olacaktı” başlığıyla manşetine taşıdı.
11 EYLÜL 1995
Baykal, Heybeliada Deniz Lisesi’ne girip kariyerini asker olarak sürdüremedi.
Ama askerliğini denizci yedek subay olarak yaptı.
Bu kare de denizci üniformasıyla askerlikten kalan bir hatıraydı.
İŞTE 5 YAŞINDAKİ İSKENDER
ÜNLÜ müzisyen İskender Paydaş, geçen yılın son günlerinde Savaş Özbey’in “O mu bu mu” köşesine konuk olmuştu. 3 yaşında davul çalmayı öğrenip, 5 yaşında albüm yaptığını anlatıyordu.
Orkestra şefi ve saksafoncu olan babası Muhittin Paydaş, henüz çocuk yaştayken trafikte çalınan kornaların notasını, ölçüsünü soruyordu oğluna.
O yılları “Sahneye, konsere çıkmak, stüdyoda şarkı söylemek, benim için bir oyun gibiydi” diye hatırlıyordu. Kelebek’in 28 Nisan 1973 tarihli birinci sayfasında bir fotoğrafa rastladım. Armalı kırmızı ceketi, papyonu ve uzun saçlarıyla 5 yaşındaki bir çocuğun fotoğrafıydı.
Ama yüzündeki ifade tanıdıktı. Başlığı görünce İskender Paydaş olduğunu anladım: “Küçük İskender, Büyük İskender plağı ile şöhret oldu.”
Henüz 5 yaşındaydı.
28 NİSAN 1973
Haberde Paydaş’ın plağının, müzik piyasasını alt üst ettiğinden bahsediliyordu: “İskender Paydaş’ın şarkıcılık yanında bateristliği de var. Babası Muhittin Paydaş’ın çalıştığı lokallerde zaman zaman program yapıyor ve bateri çalıyor.”
Küçük sanatçının geleceğinin parlak olduğu anlatılıyordu haberde.
Tam 12’den vuran bir öngörüydü bu.
İLK UZAY TEKLİFİ SOVYETLER’DEN GELMİŞ
RUSYA’nın “Uzaya Türk astronot gönderelim” teklifi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 27 Ağustos 2019’daki Moskova ziyaretinde gündeme gelmişti.
Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ile birlikte uzaydaki kozmonotlarla görüntülü konuşmuş, Rusya Uzay Ajansı Başkanı Rogozin de bu teklifi yapmıştı.
Daha sonra iki ülke arasında bu konudaki çalışmalar sürdü.
6 ARALIK 1989
Aslında bundan 33 yıl önce, benzer bir teklif Sovyetler Birliği’nden de gelmişti.
Hürriyet’in 6 Aralık 1989’da manşetine taşıdığı Ertuğrul Özkök imzalı haberde, önerinin sahibi Sovyetler’in o dönemde Ankara Büyükelçisi olan Albert Çernişev’di.
Çernişev, o günlerde Genelkurmay Başkanı Torumtay’ı ziyaret etti. Bir Sovyet Büyükelçisi’nin, Türk Genelkurmay Başkanı’na yaptığı ilk ziyaretti.
İki ülkenin uzay alanında işbirliği yapabileceğini söyleyen Çernişev, “Gelin uzaya bir Türk astronotu gönderelim” diyordu.
Türkiye’nin NATO’daki müttefiki ABD’den böyle bir öneri gelmemişti. Ama karşı paktta yer alan Sovyetler beklenmedik bir adım atmıştı.
Torumtay, bununla birlikte Türkiye’ye denizaltı satma teklifi sunan Çernişev’e nazikçe Dışişleri Bakanlığı’nı adres gösterdi:
“Bunlar hükümet düzeyinde ele alınması gereken konular.”
O dönemde Sovyetler, “glastnost ve perestroyka” politikalarıyla sert rejimini yumuşatmaya çalışıyordu.
Çernişev’in bu teklifiyle ilgili hükümetin nasıl bir değerlendirme yaptığı meçhul kaldı.
Zaten Sovyetler Birliği de bu önerinin üzerinden iki yıl geçmeden dağıldı.
Paylaş