Uzmanlar bu günlerin 35 yılın en karlı mart aylarından olacağını söylüyor. Tabii ne zaman kar beklense hemen 1987 yılına gidiyor zihinler. Aslında mart karları İstanbul için sürpriz değil. Hürriyet arşivine dalınca bu aydaki karlı günlere sıkça rastlamak mümkün.
Zaten adını hep duyduğumuz 1987 kışı da mart ayında yaşanmıştı. En meşhur kışlardan biri 1954 yılındaydı. Tuna Nehri’nden kopup gelen ve Boğaz’ı kapatan buz kütleleri şubat ayının son günlerinde büyük gündem olmuştu. Ama felaket bununla bitmedi. Martta ikinci dalga yaşandı. 3 ve 4 Mart 1954’te ikinci kez kapanan Boğaz’ı açmak için donanmadan yardım istendi.
2 MART 1954
BAHARI BEKLERKEN
Bir sonraki yıl 1955’te mart ayı yine karlı günler getirdi. Oysa o güne kadar havalar günlük güneşlikti. Bahar erken gelmişti şehre.
5 MART 1955
1985 yılında Zeki Ökten’in Pehlivan filmi Berlin Film Festivali’nde yarışıyordu.
Filmin başrolünde Tarık Akan vardı.
Akan bu rol için uzun süre çalıştı. Kilo aldı, pehlivanlarla çayırda güreşti.
Ve filmdeki rolüyle de Berlin’de jüri karşısına çıktı.
Jüride Onat Kutlar ile Atilla Dorsay da bulunuyordu.
Festivalde ödüller açıklanmadan iki gün önce Hürriyet’te çıkan haberde Pehlivan’a şans tanınmıyordu.
Bu haberde eleştirmenlerin
Şu anda dünya sadece Ukrayna’daki zulmü ve Putin ile Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’yi konuşuyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme arzusunun geçmişe dayandığı biliniyor.
2014’te Kırım’ın Rusya’ya bağlanması bu arzunun en önemli kilometre taşlarından biriydi.
Putin, 18 Mart 2014’te Kırım’ın Rusya’ya ilhakını bir kararnameyle onaylamış, kararı tarihi çarlığa kadar uzanan simgesel bir mekanda açıklamıştı.
Hürriyet’in “Çar gibi” manşetiyle duyurduğu gelişmede Nerdun Hacıoğlu’nun imzası vardı.
Putin, bu tarihi kararı Rus İmparatorluğu’nun en görkemli mekanlarından Georgiyevski Salonu’nda duyurmuştu tüm dünyaya.
Burası öyle bir mekandı ki,
Tabii özel dedektifler de...
Bir kuşak Mayk Hammer romanlarıyla büyümüştür.
1950’li yılların gazete sayfaları bu romanların ilanlarıyla doludur. 25 Şubat 1955 tarihli Hürriyet’te de Mayk Hammer’a özenen bir dedektiflik bürosu haberi vardı.
Türkiye’nin ilk özel dedektiflik bürosu diye lanse edilen bu girişimin sahibi, Emniyet Müdürlüğü 2’nci şube eski müdürlerinden Fethi İnaler’di.
25 ŞUBAT 1955
İnaler, büronun kuruluşunu, 24 Şubat günü düzenlediği basın toplantısıyla duyurdu.
Büroda, 3’ü kadın toplam 27 memur çalışacaktı.
Gelin sizi cep telefonunun Türkiye’deki ilk gününe götüreyim.
İki yıllık bir çalışmanın ardından cep telefonu sistemi 23 Şubat 1994’te, 28 yıl önce bugün, saat 14.00’te yapılan törenle devreye girdi.
İstanbul’daki Polat Renaissance Otel’de Başbakan Tansu Çiller’in de katıldığı bir tören düzenlendi.
Ulaştırma Bakanı Mehmet Köstepen, cebinden çıkardığı cep telefonuyla bir süre mücadele etti. Birkaç dakika geçmesine rağmen telefonu çalıştıramayınca Çiller kendini tutamadı:
“Sadece teknoloji olması yetmiyor. Görüyorsunuz, teknolojiyi kullanmayı bilmek de gerekiyor.”
Bu sözlere o kadar bozuldu ki Köstepen, yüzünün kıpkırmızı halini fark etmemek mümkün değildi.
Bakan birkaç dakika sonra Cumhurbaşkanlığı ile bağlantı kurunca
Tüm dünyada fırtına gibi estiği yıllardı.
10 Eylül 1966’da Frankfurt’ta Almanya Şampiyonu Milderberger ile maça çıkmadan önce Anadolu Ajansı muhabirine şu açıklamayı yaptı:
“Pek yakında Türkiye’ye hareket edeceğim. Buralarda biz renklilere yukarıdan bakıyorlar. Ama orada, bizim Türkiyemizde ben hakiki vatanımda gibi karşılanacağım. Bana bir kahraman muamelesi edilecektir. Orada kendi evimde olacağım. Kendimi sıcak Türk bağrında hissedeceğim.”
Şampiyonun Türkiye’ye geleceği haberi bir rüzgar estirdi. Bu heyecan dalgası içinde, birden bire Zeki Müren esintisi duyuldu.
Konser için İzmir’de bulunan ünlü sanatçı, Almanya’daki Muhammed Ali ile telefonda konuştuğunu, kendisini evine davet ettiğini söyledi. 13 Eylül 1966’daki haberde şöyle diyordu Sanat Güneşi:
“Müslüman olan Clay’i, memleketimize geldiği zaman ağırlamak, en büyük arzumdur. Dün telefonla kendisiyle görüştüm. Teklifimi söyledim, memnuniyetle kabul etti. Clay, Türkiye’de ne kadar kalırsa kalsın, onu evimde misafir edeceğim. Bir ay, bir sene, müddet ne olursa olsun ona kendi yatağımı vereceğim. Türk mutfağını, Türk yemeklerini ve Türk misafirperverliğini göstereceğim.”
Örgütün Genel Sekreteri El Sebai, toplantının yapıldığı Hilton Oteli’nin lobisinde otururken, iki kişi içeri girdi. Doğrudan ona yönelip kurşun yağdırdılar.
Hayatını kaybeden El Sebai, aynı zamanda yarı resmi El Ahram gazetesinin Yönetim Kurulu Başkanı ve Yazıişleri Müdürüydü. Mısır Lideri Enver Sedat’ın Kudüs ziyaretine eşlik etmiş, bu seyahate karşı çıkanlara “Teröristlerin kara listeye alma tehditleri bizi korkutamayacak” açıklamasını yapmıştı.
İki Filistinli, El Sebai’yi öldürdükten sonra 30 delegeyi otelde rehin aldı.
Pazarlıklar sonucu Arap olmayan bazı rehinelerle kadınları serbest bırakan Filistinlilere DC-8 tipi uçak verildi. Uçak, 11 rehine ve 4 mürettebatla havalanıp Cibuti’ye gitti.
Ancak Cibuti, gerillaları kabul etmeyeceğini açıkladı. Güney Yemen, Etiyopya ve Somali havaalanlarını kapattılar. Libya, Kuveyt ve Yunanistan uçağın inişine izin vermiyordu. Uçak rehinelerle birlikte mecburen tekrar Larnaka Havaalanı’na döndü.
MISIR’DAN HAVALANAN HERCULES
Uçak Cibuti’den Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne dönerken, aynı anda Mısır’dan C-130 Hercules uçağı havalanıyordu.
Bu uçağın da rotası Larnaka’ydı. Uçakta Mısırlı komandolar vardı. Amaçları rehineleri kurtarmak ve El Sebai’yi öldürenleri yakalamaktı.
Yıl 1964’tü.
Berlin Film Festivali’ndeki Altın Ayı büyük ses getirdi.
Aslında film 1963’te çekilmiş ancak sansür nedeniyle Türkiye’de gösterime girememişti. Kaçırılan bir kopyayla ilk gösterimi Berlin’de yapıldı.
Filmin rüzgârı Türkiye’yi aştı, Hollywood’a ulaştı.
‘Susuz Yaz’ filminden
25 Temmuz 1964 tarihli Hürriyet’te