Ama bu dolmuşlar kendi kendilerine çıkmadılar ortaya. Dolmuşun “icat edildiği” bir gün, bir de “mucidi” vardı.
İşte “dolmuşu 1934’te icat eden” adam “Aşçı Halit Efendi”ydi.
Aslında aşçıydı. Ama geçinemediği için taksicilik yapıyordu.
Halit Efendi ile ilgili detaylar, 28 Nisan 1969 tarihli Hürriyet’teydi. Muhabir Zeynep Avcı, 1934’e dönüyor, dönemin tanıklarıyla konuşuyordu.
O günlerde Talimhane’den Eminönü, taksiyle 60 kuruştu. Ama müşteri bulmak her geçen gün zorlaşıyordu. Kontak açmadan eve gidildiği oluyordu.
Bu sıkıntılı günlerden birinde, Talimhane’de müşteri bekleyen taksiciler duyduklarıyla irkildi:
“Eminönü 10 kuruş... Dakikada kalkar beyler... Beklemeden gider, Eminönü 10 kuruş.”
Bu ses
Saat 10.23’te müthiş bir infilak sesi, bölgedeki herkes için hayatı değiştirdi. Gürültü Taksim’den Fatih’e kadar birçok yerden duyuldu.
Patlamanın merkezi Ebussuud Caddesi üzerindeki Neyir Han’dı. Yeni Viyana Oteli, Üniversite Kitabevi ile Doğu ve Öztürk matbaaları bir anda enkaza döndü. Tan matbaası yarı yarıya yıkıldı.
Çıkan yangın, önce Meserret Oteli’nin pencerelerini yaladı, binayı tutuşturdu. Sonra yandaki binalara sıçradı. Sirkeci yanıyordu. Enkazların altında onlarca insan vardı.
Tan Matbaası da yıkıldığı için komplo teorileri havada uçtu. Cumhurbaşkanı Bayar ve Başbakan Menderes hemen olay yerine gitti.
İlk gün şüpheli Neyir Han’ın altındaki ecza deposuydu. Otelin kalorifer kazanı da akılları karıştırıyordu.
Ancak ertesi gün olaydaki sis perdesini birazcık aralayacak bir bilgiye ulaşıldı.
8 OCAK 1959
Ama bundan 52 yıl önce İstanbul’un göbeğinde yine bir salgın kâbusu yaşanmıştı.
Sağmalcılar’dan başlayan kolera salgını İstanbul’un sınırlarını bile aştı. Salgının adım adım nasıl hızla ilerlediği Hürriyet sayfalarında çok net görülüyor.
İlk günlerinde hastalık “meçhul” olarak niteleniyor, kolera olduğundan “şüphe” ediliyordu.
15 Ekim Hürriyet’inin manşeti de bunu anlatıyordu: “Kolera benzeri hastalık hızla yayıldı.”
Üçüncü günde bile hastalığın “kolera” mı yoksa “basilli dizanteri” mi olduğu netlik kazanamadı. Hasta sayısı binleri aştı, ölü sayısı bir anda 35’e yükseldi. 135 bin nüfuslu Sağmalcılar’da tüm halka “kolera aşısı” yapılmaya başlandı.
Açık meşrubat satışı yasaklandı. Vatandaşların sadece klorlu su içmesi tavsiye edildi. Halk korkudan çocuklarını okula göndermiyordu.
BAKANDAN İTİRAF
O sadece Galatasaray’ın değil, Türk futbolunun efsanesiydi.
Cemal Süreya, “Metin Oktay adsızlığın büyük şiirini yaratan en büyük ad oldu” diyor ve ekliyordu:
“Gladyatör.”
Taçsız Kral filminden
Metin’in topla buluşmasını “icatçı” olarak anlatıyordu:
“Ensesiyle bile top alır, baldırıyla, oyluğuyla hatta bademciğiyle.”
Zaten topu aldıktan sonra gol kaçınılmazdır. Bu sayede Galatasaray’da tam 10 kez gol kralı oldu. Şutları o kadar sertti ki, ağları delen bir yıldızdı.
Bundan 23 sene önce, 1 Şubat 1999’da kalbine yenik düştüğünde sadece 56 yaşındaydı. İstanbul’da doğdu. “Çocukken mutlu bir insan değildim” diyerek hatırlıyordu o yılları.
Eğitim hayatı başarılı değildi. Orta sonda müzik dersinden bile ikmale kalmıştı. Ama arkadaşlarıyla kurduğu küçük bir grupla Fransızca ve İngilizce şarkılar söylüyordu. 21 yaşındayken gittiği Belçika’da eğitim hayatının zirvesini yaşadı. Belçika Kraliyet Akademisi’ni birincilikle bitirdi.
Bu dönemde gece bekçiliğinden, seyyar satıcılığa, benzinliklerde pompacılıktan, motor tamirine kadar pek çok işte çalıştı.
ROL YETENEĞİM YOK
60’lı yıllarda Türkiye’de aranjman modası vardı. Yabancı şarkılara Türkçe sözler yazılıyordu. Manço 70’li yılların başında Türkiye’ye döndüğünde bu modaya karşı başka bir hareket filizleniyordu. Pop-folk türündeki bu müzik, Anadolu ezgilerine yaslanıyordu. 1968’de Mazhar Alanson ve Fuat Güner ile Kaygısızlar’ı kurdu. 1970’te çıkardıkları “Dağlar Dağlar” ile müthiş bir patlama yaptılar.
1971’de Moğollar’la çalışmaya karar verdi. Topluluğun adı da
Bu 3.5 yıllık sürede tüm gazetelerin gözü kulağı köprünün inşaatındaydı.
Köprünün iki yakası birbirine değdikten sonra da gazetecilerde başladı bir yarış. Köprünün üstünden ilk kim fotoğraf çekecek, köprüyü ilk kim geçecek...
2 Şubat 1973 tarihli Hürriyet’in sürmanşetindeki haberde bu yarışa da bir gönderme yapılıyor:
“Köprünün üzerinde çok şeyler yaptı diğer gazeteci dostlarımız. Yürüdüler, kahve içtiler, gazetelerinin isimlerini göstererek gazete okudular. Hatta İtalyan şarkıcılardan bir kadını bile köprüye çıkardılar. Ama ‘en iyisini’ biz yaptık.”
2 ŞUBAT 1973
Hürriyet muhabiri Necmi Onur, gazete yöneticilerinin “Git köprüde bisikletle dolaş” sözleri üzerine Ortaköy’ün yolunu tuttuğunu anlatıyor. Ancak bisiklet için izin alamıyor. Döşemesi yapılan köprü yolunda yürümeye razı oluyor.
Foto muhabiri Atılay Kayaoğlu ile birlikte köprünün Ortaköy ayağına asansörle 4 dakikada çıkıyorlar.
Yürüyerek köprünün ortasına kadar gelen ikili, fotoğrafları çektikten sonra birden karşılarında vinçli traktör beliriyor.
Uzay trafiği neredeyse E-5’e dönmüş durumda. ABD’liler gidiyor, Ruslar dönüyor, Çinliler Ay yolcusu. 1980’ler ABD ve Sovyetler Birliği arasında uzay yarışının tam gaz sürdüğü yıllardı.
ABD, tekrar kullanılabilen uzay mekiklerini 80’lerde geliştirdi.
Challenger da, uzaya çıkan ilk mekikti. 1983 ile 1986 arasında 9 başarılı uçuş yaptı.
28 Ocak 1986 günü ise son günü olacaktı. Ama bundan kimsenin haberi yoktu.
Mekiğin kaptanlığını Francis Scobee yapıyordu.
Bu uçuşun tarihi bir özelliği vardı.
Ortaokul öğretmeni
Operasyon için Mart 1980’de Fransa’ya gitti.
Elizabeth Taylor, Sophia Loren gibi isimlerin tercih ettiği Paris’teki merkezde 5.5 saat ameliyat masasına yattı. Ağız kenarları, kaşlar, burun ve gerdan dokusu üzerinde kırışıklıklar giderildi.
Merkezde bir hafta daha kalan Müren, Paris yakınlarındaki bir evde de uzun süre istirahat etti.
22 NİSAN 1980
Bu operasyonun tehlikeli bir tarafı da vardı. Ameliyat sırasında Sanat Güneşi’nin ses tellerinin etkilenmesi ihtimali bulunuyordu.
İşlemi yapan doktorlar “sesinin hiçbir şekilde etkilenmeyeceğine dair yazılı garanti” verdi.
Müren