Vergi iadesi için gerekli üç ana koşulu söyleyelim önce.
1) Çalışanın 27 Mart 2018’den önce işten ayrılmış olması,
2) Çalışanın karşılıklı sonlandırma sözleşmesi veya ikale yoluyla işten ayrılmış olması (İstifa veya işten çıkarma yoluyla işten ayrılmamış olması.)
3) Çalışana iş kaybı tazminatı, iş sonu tazminatı, iş güvencesi tazminatı gibi çeşitli adlar altında ödeme yapılmış olması gerekiyor.
Ayrıca bu hakedişler üzerinden hesaplanan gelir vergisinin hesaplanıp ödenmiş olması da gerekiyor. (30.1.2019’da Resmi Gazete’ de yayımlanan 7162 sayılı kanunla, Gelir Vergisi Kanunu’na-GVK- eklenen Geçici Md. 89)
27 Mart 2018 tarihinden önce ikale sözleşmesi yoluyla işten ayrılma gerçekleşmiş olsa da, bu sırada çalışana “normal ücret, ihbar tazminatı, izin parası” gibi ödemeler üzerinden kesilmiş olan vergilerin iadesi ise söz konusu değil.
Ayrıca vergi iadesinin alınabilmesi için dava açılmaması, açılmış davalardan vazgeçilmesi koşulu da bulunuyor.
Oto pazarlarına hafta sonunda satışa getirilen otomobillerin müşterisi çıksa da, açık noter olmadığından satış sonuçlanamayabiliyordu.
Belli ki; hafta sonu nöbetçi noterlik uygulaması, ikinci el pazarına ciddi bir hareketlilik getirecek.
Satılan otomobil sayısının artmasıyla satıcı için vergisel riskler de başlıyor ama. Maliye, otomobil satan vatandaşlardan, geçmiş yıllara ilişkin sonradan cezalı vergi isteyebiliyor.
Hali hazırda vergi mükellefi olup araç alım satımı faaliyeti gösterenler için bir şey değişmiyor tabii ki. Onlar zaten kayıtlı olarak faaliyet gösteriyorlar. Şahıslar; gelir vergisi mükellefi olarak, limited ve anonim şirketlerse kurumlar vergisi mükellefi olarak faaliyet gösteriyorlar. Vergi dairesinde ticari faaliyet kaydı olmayan sade vatandaş içinse vergisel riskler devreye giriyor.
Kendi otomobilini ihtiyaçtan veya değiştirmek amacıyla satan için risk yok normalde. Ama, aynı yılda veya birkaç yıl içerisinde satışı yapılan otomobil sayısı arttığında, Maliye’nin radarına takılma olasılığı beliriyor. Radara takılanlara cezalı vergiyle birlikte; geriye doğru vergi mükellefiyeti de tesis ettiriliyor, “Sen aslında bu kadar adet araç satmakla ticaret yapmışsın ve bu satıştan elde ettiğin kazancını da beyan etmemişsin, vergi dairesine de kayıt olmamışsın” denilebiliyor.
Peki, bu konudaki kriterler neler? Aynı yıl içinde vatandaş, kaç otomobil sattığında vergi mükellefiyeti açtırması gerekiyor? Veya; bir veya birkaç yıl içinde, kaç adet otomobil, kamyonet vb. araç alım satımı yapıldığında risk başlıyor? Maalesef bu soruların cevabı vergi yasalarında yazmıyor. Maliye, otomobil satış işleminin ‘devamlı olarak’ yapıldığına kanaat getirdiğinde cezalı vergiyi de istiyor, mükellefiyet tesisini de yapıyor.
Cezalı işlem sonrası vatandaş yargıya da gidebilir tabii ki. Yargı kararlarının; daha çok vatandaşın lehine olduğunu görüyoruz. Ancak Danıştay kararlarında ticari faaliyet yapıldığının göstergesi olarak “alım satımların sayısal çokluğu“ kriterinin “devamlılık” ve “kazanç elde etme amacı” kriterleriyle birlikte değerlendirdiğini de görüyoruz.
Yasada kriterler net olmadığından hangi araç satışlarının ticari faaliyet olacağı konusunda kafa karışıklığı yaşanıyor. Ne kadar sürede kaç adet otomobil vb. motorlu taşıt satıldığında, bu işlemin ticari faaliyet sayılıp vergilendirileceği konusu Gelir Vergisi Yasası’nda somut olarak belirtildiğinde tereddütler giderilecektir.
Geçen yıldan itibaren kalıcı çözüm getirildi. Yılın başındaki net asgari ücret, AGİ artışı yapılarak yılın sonuna kadar korunabiliyor artık. (Gelir Vergisi Kanunu Md. 32’ye ilave yapılarak...)
Asgari ücretlilere; 2019’da yıl boyu aynı net ücretin (2 bin 20 lira) ödeneceği konusunda bir tereddüt kalmadı dolayısıyla.
Peki, daha yüksek ücretliler? Tabi ki; onlar için, yıl içinde ücretin toplam büyüklüğünün artışıyla beraber vergi oranları,
önce yüzde 15’den 20’ye, daha sonra da yüzde
27 ve 35’e kadar çıkıyor.
Oran artışları; sırasıyla -yıl içi toplam vergi matrahı- 18 bin lirayı aştığında, 40 bin lirayı aştığında ve son olarak 148 bin lirayı aştığında gerçekleşecek.
Brüt ücretli çalışanlar için, işverenler her ay aynı maliyete ( 1- net maaş, 2-vergiler, 3- sigorta primleri) katlanıyorlar. Ancak ‘bu üç kalemin toplamı’ yıl içinde değişmese de, net maaş azalıp, maaştan kesilen vergi ise artabiliyor.
Aslında kapıcılar için de; 2019’da aynı ‘brüt asgari ücret’ uygulanacak. 27 Aralık 2018 tarihli Resmi Gazete’ de brüt asgari ücret günlük 85.28 lira olarak yayımlandı. Açıklanan brüt ücret (aylık 2.558,40 lira) üzerinden vergi ve sigorta primleri (toplam 729,37 lira) düştükten sonra ve asgari geçim indirimi (AGİ) ilavesi (Bekâr çalışan için 191.88 TL) sonrasında net asgari ücret 2.020 liraya denk geliyor.
Kapıcıların asgari ücret hesabındaki farklılık; brüt ücretlerinden vergi kesilmemesinden kaynaklanıyor. Konutlarda çalışan kapıcılar için de, bahçıvanlar için de vergi kesintisi söz konusu olmuyor. (GVK Md. 23/6). Bu kişilerin brüt ücretinden (2.558,40 lira) vergi kesilmediğinden, brütten nete ulaşırken yalnızca sigorta primleri (383.76) düşüldüğünden net ücret de daha yüksek (2.174,64) hesaplanır.
Kapıcı, bahçıvan gibi çalışanların asgari ücretine de (2018 neti 1.725,08 TL) aynı oranda (% 26.06=449.56 TL) zam yapılmasına ve aynı brüt ücrete sahip olmasına rağmen alacakları net ücretler daha yüksek olarak hesaplanır.
Tabloda; brütten nete ulaşırken hangi kalem kesintilerin olduğu ve işveren maliyetinin toplamı da görülebilir.
ENGELLİ ÇALIŞANLARDA ÜCRET HESAPLAMASI
Çalışma gücünün asgari yüzde 80’ini kaybetmiş bulunan çalışan birinci derece engelli, asgari yüzde 60’ını kaybetmiş bulunan çalışan ikinci derece engelli, asgarî yüzde 40’ını kaybetmiş bulunan çalışan ise üçüncü derece engelli sayılır. Engellilik dereceleri itibariyle belirlenen aylık tutarlar, çalışanın vergi hesabında ücretinden indirilir. Bu indirim çalışanın ücretinden kesilen verginin azalmasını ve net ücretin artmasını sağlar.
2019 için engellilik indirimi (aylık) tutarları şöyle: Birinci derece engelliler için 1.200 lira (2018, 1.000 lira), ikinci derece engelliler için 650 lira (2018, 530 lira) ve üçüncü derece engelliler için 290 lira. (2018, 240 lira.) (31.12.2018 tarihli Resmi Gazete, 305 no.lu GV Genel Tebliği)
Yüzde 15’den başlayıp; yıl içinde ücret toplamının büyümesiyle, yüzde 35’e kadar çıkıyor kesilen verginin oranı. Futbolcuların gelirleri de vergi mevzuatına göre ‘ücret’ sayılmasına rağmen, süper lig futbolcularından sabit yüzde 15 vergi kesiliyor. Kesilen bu vergilerin Maliye’ye ödenmesinin ardından, ‘amatör branşlarda harcanmak üzere’ tekrar kulübe iadesi de mümkün olabiliyor. (3289 Sayılı Kanunun Ek 12.nci maddesiyle, 2018 Haziran’dan itibaren vergi iadesinden yararlanılabiliyor.)
Yani kulüpler ve futbolcular pozitif ayrımcılığa tabi vergi konusunda. Kulüplere endirekt sağlanmış bir avantaj daha var. Reklam amacıyla kulüplere ödeme yapan şirketler, bu ödemelerin tamamını gider yazıp daha az vergi ödeme imkânına sahipler. Tanıtım ve sponsorluk harcamaları da kulüpler için önemli bir gelir kapısı. (Saydığımız vergi avantajlarının ayrıntıları, aşağıda yer almakta)
Naklen yayın gelirleri gibi garanti ve düzenli nakit akışları da var. Kulüpler arasında farklılık gösterse de; hemen her kulüp için düzenli bilet satış gelirleri de malum.
Gelgelelim neredeyse tüm kulüpler borç batağında. Devlet; vergi avantajları tanıyarak, şirketler tanıtım ve sponsorluk ödemeleri yaparak destek oluyor. Taraftarlar; istenen düzeyde olmasa da bilet alarak veya kulübe özel forma ve diğer ürünleri satın alarak destek oluyor. Yayıncı kuruluştan sağlanan gelirler toplamda 1.5 milyar lirayı geçiyor. Amma velakin; hemen hemen tüm kulüpler özellikle de bankalara olan borçlarını ödeyemez durumda. UEFA tarafından, kulüplerin mali yapısını düzenlemek için hayata geçirilen Finansal Fair Play’de (FFP), dar boğazdan çıkışı sağlayamadı.
Borç batağının nedeni; herkesin malumu, giderlerin gelirlerden fazla olması. Hangi giderler? Tabi ki futbolcular için ödenen bonservis bedelleri ve ücretler. Giderlerin yüzde 70-80’i futbolculara ödenen transfer ve maaş ödemelerinden oluşuyor. (İdeali yüzde 50 civarında öngörülüyor)
Borç batağından çıkamayacağı anlaşılan kulüplere şimdi yeni bir destek daha geliyor. Borçlar; yeniden yapılandırılıyor. Yani daha düşük faizlerle ve daha uzun vadede borçlar için yeni bir ödeme planı getiriliyor, bankalar kulüplere kolaylık sağlıyor. Türkiye Bankalar Birliği (TBB) ve Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) açıklamalarından, bu kez desteğin ‘kontrollü’ olacağı anlaşılıyor.
Yapılandırmanın amacına ulaşması için tabi ki en kritik konu sürecin denetimi. Bu konuda TFF Başkanı Yıldırım Demirören, “Denetleme bölümü için mevcut lisans kuruluşumuzda bazı değişiklikler yapılacak” diyor. Denetim sonunda, “Puan silme, küme düşme ve lisans vermeme gibi yaptırımların en katı şekilde uygulanacağını” belirtiyor.
Bankalar Birliği Başkanı
Fileyle de taşımıyordu... Lütfiye Teyze, alışverişe çıkarken yanında hep poşet bulunduruyormuş. Evde biriken poşetleri katlayıp, istifleyip, alışverişe çıkarken de ihtiyacı kadarını yanına alıyormuş.
5-6 yıl önce şahit olmuştum Lütfiye Teyze’nin yanında getirdiği poşetlerle yaptığı alışverişe. Yani paralı poşet mevzuatı çıkmadan çok daha öncesinde. Lütfiye Teyze, yıllar öncesinden el atmıştı, ‘aşırı naylon tüketimine’...
Kasiyer, Lütfiye Teyze’ye birkaç kez “Poşet vereyim” diye teklifte de bulunmuş. Her seferinde aynı cevabı işitmiş ama: “Ne gerek var oğlum, sonuçta aynı poşet, aynı işi görüyor, gereksiz sarfiyatın kime ne faydası var.”
Basit ve genel bir kuraldan hareket ediyor Lütfiye Teyze, ‘gereksiz sarfiyatın kime ne faydası var’ diyerek poşet sarfiyatını düşürüyor.
Lütfiye Teyze; aşırı poşet tüketimi sorununa yıllar önce kendiliğinden ‘ücretsiz’ çözüm üretirken, ancak yasal yaptırımlarla ve yıllar sonra ‘ücretli’ çözüm yolu aranması, kuşak değişikliğini de akla getiriyor. Eskilerde ‘azla yetinme’ özendirilirken, şimdilerde ise (sosyal medyanın da katkısıyla) ‘aşırı tüketim’ özendirilmiyor mu? Ne dersiniz? Aşırı poşet tüketimi de, aşırı lüks tüketim de ve hatta sıkça şikâyet edilen cari açık da, özendirilen şeylerin zaman içinde taban tabana değişmesinden kaynaklı değil mi?
Lütfiye Teyze’nin öteden beri uyguladığı çözümden sonra, şimdi bugüne gelip, yeni yasal düzenlemeye göz atalım. 7153 sayılı yasa ile, Çevre Kanunu’na yeni maddeler eklendi. (2872 Sayılı Kanun, Ek madde 11 - 13) Yeni mevzuata göre; kapsam dâhilindeki satış noktaları, yılbaşından itibaren poşet isteyen müşterilerinden en az (KDV dâhil) 25 kuruş tahsil edecekler. Fiş ve fatura belgelerinde tahsil edilen poşet ücretleri, adet bazında da gösterilmek zorunda. Tahsil edilen tutarın 15 kuruşluk kısmı ‘geri kazanım katılım payı tutarı’ olarak bakanlığın hesabına yatırılacak.
Satış noktaları; plastik poşet satışlarını, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na beyanda bulunacaklar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca belirlenen bilgi sistemi üzerinden, plastik poşetlerin satışının gerçekleştiği ayı takip eden ayın 15’ne kadar beyanın yapılması gerekiyor. Ödeme içinse; beyan dönemini takip eden ikinci ayın son gününe kadar süre tanınıyor. Süresinde yapılmayan ödemeler için aylık yüzde 2 gecikme zammı işletilecek. Yükümlülüklerin ihlali durumunda öngörülen cezalar da şu şekilde:
Bildirim ve beyan yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere;
Bir gecede milyonluk servet edinme durumu söz konusu olunca tabiatıyla ‘vergisi var mı?’ diye de merak edilecektir.
Yeni yıla milyoner olarak giren talihliler kazanılan milyonlar için bir kuruş dahi vergi ödemeyecek. Normalde; bedelsiz kazanımlar, çekilişler, hediyeler bağışlar, Veraset ve İntikal Vergisi’ne (VİV) tabi. Babadan oğula dahi olsa; miras yoluyla veya bağış-hediye olarak geçen taşınır, taşınmaz kıymetlerin hemen hepsi için vergi var. Şirketlerin alışveriş karşılığı ve çekiliş sonucu müşterilerine verdiği ikramiyeler de vergiye tabi.
Ama milli piyangodan alınan ikramiyenin tutarı ne kadar olursa olsun; ister 1 milyon, ister 70 milyon, herhangi bir vergi ödenmesi gerekmeyecek. Milli Piyango İdaresi tarafından düzenlenen sayısal loto, şans topu vb. çekilişlerden kazanılan ikramiyeler de veraset ve intikal vergisinden istisna.
Şans oyunları (at yarışı, futbol müsabakaları gibi) ile yarışma ve çekilişlerde kazanılan ikramiyeler içinse vergi var. İvazsız (karşılıksız) intikal kabul edildiğinden 5.760 (2018 için 4.656) lirayı aşan kısmı için vergi (VİV) hesaplanıyor.
Kazanılan ikramiyeler her zaman nakit olmayabiliyor, ev, araba, elektronik eşya olarak da ikramiye verilebilmekte. Bu durumda ise ikramiyenin fatura bedeli üzerinden vergi hesaplanıyor.
Verginin oranı ise sabit: yüzde 20. 2018 yılına kadar verginin oranı yüzde 10 iken, 2018 başından itibaren yeni oran ‘yüzde 20’ uygulamaya geçmişti. (7061 sayılı torba yasanın 13.ncü maddesi ile)
2.020 liralık net asgari ücret, işverene vergi ve sigorta primleri dahil toplam 3.133 liralık maliyet oluşturacak. Yüzde 5 SGK prim desteği (127.90 lira) ve 150 lira olarak açıklanan devlet desteği de dikkate alındığında işveren maliyeti 2.855,65 liraya düşüyor. (500 ve üzeri sigortalı çalıştıran işyerleri için devlet desteği 101 TL olarak dikkate alınacak.)
Çalışan ve işveren açısından asgari ücretin değerleri 2018 ve 2019 için karşılaştırmalı olarak Tablo I’de görülebilir.
Dikkat çeken diğer bir ayrıntı ise; asgari ücret tespit komisyonunun kararını oybirliğiyle almış olması. Genelde; asgari ücret belirlenirken, işçi temsilcileri karara muhalif kalırlardı. Yalnızca 2016 asgari ücreti belirlenirken, yüzde 30 oranındaki artışa, işçi temsilcileri değil, işveren temsilcileri muhalif kalmışlardı.
*İşveren maliyeti hesabında; yüzde 5 SGK prim desteği dikkate alınmıştır.
*500 ve üzeri sigortalı çalıştıran işyerleri için devlet desteği 101 TL olarak dikkate alınacak.
AGİ NET ÜCRETİ NASIL ARTTIRIYOR?
İşverenler, çalışanların ücretleri üzerinden hesapladıkları vergiyi, AGİ kadar daha az ödüyorlar vergi dairesine. Hesaplanan AGİ’yi, çalışanlarına (net ücretlerine ilaveten) ödüyorlar. AGİ’nin hesabı, asgari ücret üzerinden yapılıyor. AGİ’ den kaynaklı çalışana ödenecek yıllık tutar; yıllık asgari ücretin yarısına, yüzde 15 oranı uygulanarak bulunuyor. (GVK Md. 32) 2019 için bu tutar bekâr bir çalışan için aylık 191,85 liraya denk gelmekte. (Tablo II )