EVET, burası Rakish Alaçatı... 2004’te kurduğu Kafe Pi Group’la bugüne kadar sayısız işletmeye imzasını atan başarılı işletmeci Engin Yaşar’ın, Ojo Beach Club, Kloster Night Club ve Sabor Gastro ile birlikte Unique’ye kazandırdığı 4 mekandan biri. En baştan belirteyim ki Rakish, Engin Bey’in eğlenceli kişiliğinin ve yemeyi yapmaktan daha çok sevdiği lezzet avcısı kimliğinin bir yansıması. 8 basamaklı taş merdivenden inerek ulaştığınız Rakish, daha adım attığınız ilk andan itibaren sizi adeta büyülü bir dünyaya götürüyor. Alaçatı’ya özgü sarı-beyaz kum ve kayaçların ortasında yaklaşık 1 dönümlük alanda kurulu mekan, su mavisi ve beyaz ağırlıklı dekoru, deniz ortasına kurulu salıncağı ve masası, 3 adet sonsuzluk aynası, saat 22.30’dan sonra yakılan ateş çukurları, özel aydınlatması, ‘Rüzgarlar Adası’ Mykonos’u andıran ambiansı ve elegan hizmet anlayışıyla kendinizi dünyanın diğer ucunda egzotik ve bohem bir yerde hissetmenizi sağlıyor.
TOPLAM 400 KİŞİ OTURMA KAPASİTELİ
KUŞADASI’nın markalaşmış lezzet duraklarından biri olan Mezgit by Şükrü, Setur Marina’nın tam karşısında. Yani lokasyon müthiş. Açık ve kapalı olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Yaz-kış demeden 365 gün açık. Toplam 60 masa kapasiteli. 3 farklı salona sahip. Ayrıca, özel catering hizmetleri de sunuyor. Bu haliyle aslında burası bir lezzet atölyesinden farksız. Mezgit bir aile işletmesi. Şükrü Çalışkan burasını, “En büyük destekçim” dediği eşi Hülya Hanım ve oğlu Sercan’la birlikte işletiyor. Damadı Serkan Karakaş ile 12 yıldır adeta sağ kolu olan profesyonel yönetici Yeter Korkmaz da yine en büyük yardımcıları.
YARIM ASIRLIK DENEYİMİN ESERİ
Şükrü Bey, 45 yıllık restorancılık deneyimine sahip biri. Aslen İskenderunlu. 1972’de, henüz 16 yaşındayken okumak için abisinin yanına Almanya Berlin’e gitmiş. 4 yıl boyunca kaçak olarak gazino ve lokantalarda çalışmış, garsonluk yapmış. Ek olarak da gazete dağıtarak harçlığını kazanmış. Sonrasında vatani görevi için Türkiye’ye dönmüş. Terhis olduktan sonra yeniden Almanya’ya ya da memlekete gitmek yerine bir arkadaşının davetiyle Kuşadası’nda çalışmaya başlamış. İskenderun’a benzettiği 6-7 bin nüfuslu bu şirin kasaba onu adeta büyülemiş. Ünlü sanatçıların ve yabancı turistlerin akın akın geldiği Ada’da hem Almanya’daki 4 yıllık tecrübesi, hem askerliğinde İstanbul Kasımpaşa Orduevi’nde garsonluk yapmış olması, hem de Almanca bilmesi ona büyük avantaj sağlamış. Hemen Ali Baba Restoran’da çalışmaya başlamış. Yazları Kuşadası’nda, kışları İskenderun’da kalmış. Kısa sürede kendisini sevdirmiş ve garsonluktan şefliğe yükselmiş. 1981’de eşi Hülya Hanım’la evlenip İskenderun’a dönmüş. 6 yıl kalmış. Bu süreçte sanayide sulu yemek, döner ve kebap üzerine hizmet veren bir lokanta açmış. Büyük ses getirmiş. 1987’de eski patronu Ali Bey’in ısrarlarını kıramamış ve yeniden Ada’ya dönmüş. 2004’e kadar da çalışmaya devam etmiş.
“Lezzet evime gelsin” diyorsanız, pandemiyle birlikte devreye giren mezgitmeze.com’dan online sipariş verebiliyorsunuz.
İtalyan denildiğinde ilk akla gelenler pizza, makarna ve bruschetta olabilir. Ancak Tyro’da ev yapımı somon carpacciodan gurme şarküteri tabaklarına, lazanyadan kuzu incikli papardelleye kadar pek çok alternatif var.
Bodrum’da bir İtalyan
TYRO Italiano Pizzeria Ristorante, Bodrum’un gözde tesislerinden Bodrium Otel&Ianua SPA bünyesinde hizmet veriyor. Mekan, tarihin tam kalbinde, dünyaca ünlü Myndos Kapısı’nın hemen yanında. Büyük İskender Caddesi’nin üzerinde. Makedonya Kralı Büyük İskender, M.Ö. 334’te Pers topraklarını ele geçirmek için yaklaşık 140 bin kişilik ordusuyla çıktığı sefer kapsamında geldiği Bodrum’da (Halikarnassos) bu caddeden geçmiş. Ancak dünyanın 7 harikasından biri kabul edilen anıta adını veren Karya Satrabı Mausolos tarafından kentin surları üzerine adeta bir kalkan olarak inşa edilen Myndos Kapısı’nı bir türlü aşamamış. 1 ay mücadele etmesine rağmen alamayınca kuşatmayı yarıda bırakmış ve bölgeyi Kraliçe 1’inci Ada’ya bırakarak Likya üzerinden yoluna devam et
Tyro’nun lezzet sırrı pişirme tekniği ve malzeme kalitesinde gizli.
miş. M.Ö. çağlardan itibaren insanoğlunu kendine hayran bırakan Bodrum, o günden günümüze Leleg, Karia, Pers, Dor, Helen, Roma, Bizans ve Osmanlı gibi çeşitli uygarlıkların izlerini barındırıyor. Bodrumlu tarihçi Herodotos’un M.Ö. 1000 yıllarında kurulduğunu yazdığı kent, insanların hayatlarına yeni anlamlar katmalarına yardımcı olurken kucağını onu isteyen herkese açıyor. İşte tüm bunlardan dolayı, aynı zamanda lobisinde Mausolos’un anıt mezarının Bodrum’daki en büyük replikasına ev sahipliği yapan ve odalarına mitolojik isimler veren tesis yöneticileri konu restorana bir ad bulmaya geldiğinde Tyro’da karar kılmışlar. Tyro, Yunan mitolojisinde bir Teselya prensesi. Ama aynı zamanda ‘yeni bir başlangıç’ anlamına geliyor. İşte, tarihin hemen yanı başında otel ve spa’ya ek olarak tesise bir lokanta kazandırma fikri oluştuğunda isim de konsept de kendiliğinden oluşuvermiş. Hemen söylemeliyim ki burası bir otel restoranı değil. Tabii ki konuklarına da hizmet veriyor ama öncelik Bodrum’da yaşayanlar ve tatil için Ege’nin incisini tercih edenler... Genel Müdür Yiğit Girgin, “Kimseyi örnek almadık, kendi tarzımızı yarattık. Amacımız otelimize ve sektöre katma değer yaratmaktı. Bunda da başarılı olduğumuzu düşünüyorum” diyor. Yiyecek-İçecek Müdürü Ali Demiryürek ve deneyimli şef Ali Şahin de İtalyan lezzetlerini orijinal tariflere sadık kalarak beğeniye sunduklarını belirtiyor, “Sırrımız pişirme tekniği ve malzeme kalitemizde gizli. Ekip olarak hijyen, lezzet ve kalite odaklı çalışmalarımızı sürdürüyoruz” bilgisini paylaşıyor.
Odun ateşinin sesine gel!
EMRE-Damla Kolburan çifti, hayallerinin ‘lokal’ pizzacısını açma fikri ile yola çıkıp, 2015 yazı sonu, Çeşme Reisdere’de Rumlardan kalma 200 yıllık bir taş binayı görüp, aşık olup, Kolburanos’u açmışlar. Orijinal, ince hamur, İtalya’nın geleneksel köy pizzasını, bu coğrafyanın yerel lezzetleriyle birleştirip, kendi tariflerini, lezzetlerini oluşturmuşlar. Günlük taze tam buğday unu, pazardan alınan yerli üretim sebzeler, bitkiler ve en iyi kalite şarküteri ile menülerini oldukça basit, lezzetli ve sade tutmuşlar. Geçtiğimiz yıl dükkanlarının bulunduğu köyün inşaat rantına yenilmesi, büyülü bahçelerinin içine yapılan binalar ve kesilen 2 asırlık ağaçları artık oraya ait olamayacaklarını hissettirmiş. Şimdi Ardıç’ta çok daha ferah bir yerde, eşsiz günbatımı ve deniz manzarası eşliğinde, aynı heyecanla ve aşkla sizleri yeni Kolburano’sta ağırlamayı bekliyorlar. Pazartesiden pazara 18.00-24.00 saatleri arasında hizmet veriyorlar. 10 yaş altı küçük çocuklu misafirlerini 18.00-20.30 arası kabul ediyorlar. Sadece rezervasyonla çalışıyorlar. Dolayısıyla önceden yer ayırtmadan gitmek büyük risk.
Emre Bey ve Damla Hanım, Kolburanos’u tesadüf eseri ilk keşfettiğim Reisdere’deki toprak renginde, çerçeveleri lacivert boyalı 2 pencereli, yine aynı tonda demir kapılı, duvarında minik bir posta kutusu olan o 2 asırlık eski marangoz atölyesindeki retro eşyaları, kuzineyi, anneanne vitrinini, avizeleri, içi şarap mantarlarıyla dolu emaye küveti, vintage gramofon ve plakları, vespayı vs. yeni yerlerine de taşımışlar. Burasını da yine küçük detaylarla zenginleştirmişler. Farklı zamanların iç içe geçtiği taş, ahşap ve antik ürünlerden oluşan dekorasyonu olabildiğince korumuşlar.
TÜM ÜRÜNLER YERLİ VE DOĞAL
Tatlı, ekşi ve acının ‘Yin’in yineleme özellikleri içerdiğine; tuz ve biberin ise ‘Yang’ın ısıtıcı doğasına sahip olduğuna inanıyorlar. Buharda pişirilen ‘Yin’ özellikli yiyeceklerin vücudu soğuttuğu, ızgarada pişirilen ‘Yang’ özellikli yiyeceklerinin de vücudu ısıttığı söyleniyor. Tüm yemeklerde doğal malzemeler, sebzeler kullanılıyor ve çok kısa sürede pişiriliyor. Bu nedenle çok ama çok sağlıklı bir mutfak. Ve her şey tam bir uyum içinde. Çin mutfağında kullanılmayan malzeme hemen hemen yok gibi! Ancak kendine özgün bazı malzemeler de mevcut. Bunlar arasında soya fasulyesi ve soya fasulyesinden türeyen malzemeler (soya sosu, soya sütü, fasulye filizi, tof) özel önem taşıyor. Körpe mısır koçanı, körpe bambu çubukları, Çin lahanası, Çin brokolisi, Çin su kestanesi, su teresi, mantar çeşitleri de dikkat çekiyor. Pirincin, noodle’ın, Pekin ördeğinin, çeşit çeşit sosların ve baharatların da bu mutfağın vazgeçilmezlerinden olduğunu yazmama gerek yok sanırım. Ancak ülkemizde hala kimileri Çin mutfağına önyargılı bakıyor.
Çin mutfağı denildiğinde farklı şeylerin satıldığı bir yer olarak düşünülüyor. Kuşadası’nda 1983’ten bu yana hizmet veren Hong Kong Marina bir yandan bu algıyı yıkarken, bir yandan da bu leziz mutfağı bizim yemek kültürümüzle harmanlayarak ağızları tatlandırıyor.
Deneyimli mutfak ekibinin sanatçı titizliğinde hazırladıkları yemekleri ve insanı bir an için alıp götüren havasıyla Hong Kong Marina size ayrı bir dünyayı yaşatıyor.
Çin yemekleri için 6 bin 637 kilometre gitmenize gerek yok!
KUŞADASI Setur Marina’nın hemen karşısında Atatürk Bulvarı üzerinde bulunun Hong Kong Marina, daha kapıdan içeriye girdiğiniz anda dekorasyonuyla dikkat çekiyor. Kırmızı rengin hakim olduğu mekan baştan aşağıya Çin’den getirilmiş özel objelerle dekore edilmiş. Öyle ki Uzakdoğu kültürünün bir parçası olan, ortasında sipariş ettiğiniz lezzetlerin dizildiği döner tabla bulunan masalar dahi binlerce kilometre uzaklıktan getirilmiş. Tüm bunların yanı sıra arka planda çalan Çin müziği de mekana adım attığınız andan itibaren tüm gün boyunca kendinizi Uzakdoğu’daymış gibi hissetmenize neden oluyor. Hong Kong Marina’da Çin mutfağının en sevilen lezzetlerinden oluşan seçenekleri bulmak mümkün. Menüye bakarken başınız dönebilir, benden uyarması! Tam 134 çeşit var. Ve insan ne yiyeceğine kolay kolay karar veremiyor. Çoğu neredeyse ilk günden beri görev yapan şefler isterseniz size bu konuda da yardımcı oluyor. O yüzden ilk kez deneyimleyecekler için tercihi onlara bırakmak belki de en iyisi...
Bunun ilk işareti kortej yürüyüşünde kendisini gösterdi.
Salı Pazarı’ndan başlayıp Atapark’ta sona eren etkinliğe katılım muhteşemdi.
Davul zurna eşliğinde gerçekleşen yürüyüşe ellerinde zeytin dolu sepetler ve yöresel kıyafetleriyle renk katan kadınlar, çocuklar, efeler, gaziler, muhtarlar ve diğer tüm konuklar, şenliğin coşkusuyla Milas sokaklarını adeta sarıp sarmaladı.
Birlik, beraberlik, inanmışlık adına gerçekten görülmeye değer bir kortejdi.
Aktivitelerin gerçekleştirildiği, statların kurulduğu Atapark’ta da durum farksızdı.
Aynı coşku seli burada da fazlasıyla vardı.
Eminim ki bir çoğunuz 3-4-5-6 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilen bu etkinliği ya yazılı-görsel basından ya da sosyal medyadan takip etmişsinizdir.
Dolayısıyla, tekrara kaçmamak adına 4 güne yayılan aktiviteleri tek tek yazmak yerine küçük notlar halinde gözlemlerimi aktarmak istiyorum.
* Öncelikle, Ticaret Odası’nda yaşanan bayrak değişimi sonrası göreve gelen yeni ekip 20 gün gibi kısa sürede büyük işler başarmış.
Başkan Ali Uçar başta olmak üzere emeğe geçen herkese teşekkürler.
* Bu yıl etkinlikler ve stantlar için Kırlangıç Yaşam Merkezi tercih edilmiş.
Çarşı esnafı katılır mı bilemem ama bence geçmişle kıyasladığımızda daha gerçekçi bir seçim olmuş.
Yıllardır, “Ayvalık, Ayvalıklılar ve konuklar daha geniş alanda ürünlerini tanıtıp/alabileceği bir etkinlik alanını hak ettiğini düşünüyorum” diye yazan biri olarak söyleyebilirim ki dar sokak araları ve merkeze uzak Büyük Park’tan sonra sanırım doğru adres nihayet bulunmuş.
Lezzet zamanı
TIMES Restaurant and More, toplam 6 dönüm üzerine kurulu geleneksel bir et lokantası.
Ama aslında bundan çok daha fazlası.
Şehir içinde olup da sizi sahil kasabasında imişsiniz gibi hissettiren, muhteşem lezzetlerle bezeli bir dost sofrası.
Açık havada sunulan yöresel kahvaltıyla başlayacağınız günü şeflerin özel dokunuşuyla farklılaşan tatlar eşliğinde tamamlamanın keyfini sürebileceğiniz eşsiz bir mekan.
Bunun içindir ki ‘Times Şef’, ‘Times Sahne’ ve ‘Times Garden’ olmak üzere üç farklı konsept bir arada sunuluyor.