'Türk Edebiyatının Nostaljik Prensesi' Tezer Özlü ölüm yıl dönümünde unutulmadı. Çocukluğundan başlayarak yaşadıklarını ve klinikte kaldığı bu dönemleri Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Ucuna Yolculuk kitaplarıyla tanınan Tezer Özlü vefatının 34. yılında anılıyor. Peki, Tezer Özlü kimdir, ne zaman öldü?
#Tezer Özlü Ölüm Yıl Dönümü43 seneye yedi kitap ve dopdolu bir hayat sığdıran Tezer Özlü, doğum gününde anılıyor. Başta Yaşta Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Ucuna Yolculuk kitaplarıyla tanınan Tezer Özlü, 1943 yılında bugün dünyaya geldi. İşte, Türk edebiyatının gamlı prensesi Tezer Özlü’nün hayatına ilişkin bilgiler…
#Tezer ÖzlüFarklı yüz hatları ve başarılı oyunculuğuyla kısa sürede başrollerin aranan isimlerinden oldu. Birçok meslektaşının aksine onu magazinde pek görmüyoruz, sosyal medyaya da mesafeli, “Biraz zannetme çağındayız. Bu da bana uymuyor” diyor. İlhan Şen’le hem devam eden dizisi hem de yakında vizyona girecek ‘Aşk Filmi’ vesilesiyle buluşuyoruz: “Nereden yaralıysan oradan yaralıyı buluyorsun.”
#Hakan GenceSinemaya da uyarlanan ‘Eğreti Gelin-Kostak Kızı’ romanıyla tanınan yazar Şükran Kozalı, kısa süre önce hayata veda eden edebiyat araştırmacısı Yıldız Ecevit’in ilk ve son romanı ‘Kozmik Komedya’yla ilgili kapsamlı bir inceleme kaleme aldı: ‘Kozmik Komedya’, alıntıların ve düşünsel bütünlüğün bir aradalığı... Türkçede alışılmadık bir roman. Bir bilgi romanı! Yaşamının büyük bölümünü bilgi derleyerek geçiren bir edebiyat araştırmacısının ürünü. Yıldız Ecevit, yaşamı da, kendini de bilgi aracılığıyla çözümleme çabasına girişirken okuru çok çeşitli okumaların oluşturduğu çoğulcu bir ortama çekiyor.
#Yıldız Ecevit"Bütün o büyük, gece vakti ışıklı, parlak cadde; sinemalar, pastahaneler, lokantalarla meyhaneler, vitrinlerinin ışıkları yanan büyük mağazalar, sonra da o ana caddeden aşağıya inen ya da Meşrutiyet Caddesi’yle birleşen Tepebaşı Caddesi’ne açılan, ardından Aynalıçeşme’ye Dolapdere’ye, Kaşımpaşa’ya, Ziba Sokağı’na inen sayısız bakımsız yol... Buydu yaşadığım dünya benim...”
#Gazetehaberleriİlk kez 1984’te yayımlanan ‘Yaşamın Ucuna Yolculuk’, 35 sene sonra yine çok şey anlatıyor. Tezer Özlü, Svevo, Kafka ve Pavese’nin yoldaşlığında ölümü, yalnızlığı, yolculuğu, melankoliyi ve isyanı anlatıyor. Özlü, yaşamın sonunu nasıl ve nerede gördüğünü anlattığı metinde, bir anlamda ‘yaşayarak intihar ediyor’.
#YAŞAMIN UCUNA YOLCULUKOyunculuk dünyasının yeni yıldızlarından biri o. Adını güzellik yarışmasıyla duyurdu, yeteneğini arka arkaya gelen dizilerde ispatladı. Dergi kapaklarının ve reklam kampanyalarının aranan yüzü oldu. Şimdilerde ‘Çukur’ dizisiyle ortalığı sallıyor. Dilan Çiçek Deniz’le buluştuk; şöhrete uzanan yaşam öyküsünü, ona şiirler yazdıran melankolik yanını, tuhaf takıntılarını ve oyuncu Furkan Andıç’la ilişkisini konuştuk.
#ÇukurOktay Rifat’ın bir şiirinden esinle kurgulanan Borusan Contemporary’deki ‘Ağaç, Gölge, Deniz, Ay’ sergisini küratörü Necmi Sönmez yazdı: Bir sanat eseriyle diyalog kurabilmemiz, bilgimizden çok hislerimize bağlıdır. ‘İlk bakışta aşk’ her zaman mümkündür; işte François Morellet’nin kırmızı neon eseri, işte Boo Moon’un fotoğrafları, işte Rick Silva’nın dijital videosu...
#KitapsanatRoman, Türk edebiyatına Fransızcadan yapılan basit çevirilerle girdi. Yıl 1862’ydi, Fénelon’un romanı Türkçeye Yusuf Kâmil Paşa’nın çevirisiyle ‘Terceme-i Telemak’ olarak çevrildi. Sonra Victor Hugo geldi... İlk Türk romanıysa bundan 10 yıl sonra yayımlanacaktı. Şemseddin Sami’nin ‘Talat ile Fitnat’ın Aşkı’ adlı eseri, ana-babasının zorlamaları sonucu istemediği biriyle evlendirilen ve sonunda kendini öldüren genç bir kızı anlatıyordu. Sonra Ahmet Midhat Efendi’ler, Recaizade Mahmut Ekrem’ler geldi. Türk edebiyatı akımlardan etkilendi ve yazıldığı döneme ışık tutan eserler üretildi. Kimi yazar insanı öne çıkardı, kimi tarihi, siyasi tutumunu, kimi cinselliği... Hepsi biricikti, hepsi bize masa başında yazılmış gibi görünen ‘gerçek hayatlar’ı anlattı. Okuyana ‘hayatın anlamı’nı sorgulattı. Bir liste yapıp romanlara gömülsek insanların, ülkelerin, psikolojinin, siyasetin nasıl değiştiğine dair tarih dersi almamız da kaçınılmaz. İşte biz de bu büyük fotoğrafa bakalım istedik. Hürriyet Pazar olarak ‘sinema’ ve ‘müzik’ soruşturmalarının ardından eleştirmenler, yazarlar, akademisyenler, edebiyat öğretmenleri ve yayıncılardan oluşan 100 kişilik bir jüriyle ‘Türk Edebiyatının Gelmiş Geçmiş En İyi 100 Romanı’nı çalıştık. Tavsiyemiz bu listeyi alın ve onun izinden bir kütüphane oluşturun.
#Türk Edebiyatının En İyi 100 EseriAnkaralı yazar Eren Aysan, -o her ne kadar kendini “yazar” olarak tanımlamakta zorluk çekse de- Cemal Süreya Şiir Ödüllü “Vesikalık Fotoğraf” (2008) ve “Bir Eflatun Ölüm: Behçet Aysan”dan (2012) sonra, Can Yayınları tarafından basılan (Aralık 2014) “Gece Uyurken” ile 70. Yunus Nadi Roman Ödülü’nün sahibi oldu.
Türkiye onu, Best FM’de hafta içi her sabah sunduğu “Arzu'nun inleyen nağmeleri” ile tanıdı. Sivri dilli ve eleştiren üslubuyla gündemi yorumladığı programı yıllarca en çok dinlenen sabah şovları arasında yer aldı. Berkin Elvan’ın öldüğü gün yaptığı yayın gerekçesiyle işine son verildi. 21 yıllık radyocu ve yazar Arzu Çağlan’dan söz ediyorum. Şimdilerde hem yeni romanı, hem de Hafta Sonu Dergisi’ndeki köşesi ile sevenleriyle buluşuyor. Biz de Destek yayınlarından çıkan romanı “Ben Sen ve O”yu konuşmak için Moda’da buluştuk. Arzu, her zamanki içten kahkahaları ve samimiyetiyle sorularımı yanıtladı.
#Arzu Çağlanİstanbul gibi yedi tepe üstüne kurulan İtalya’nın başkenti Roma, antikçağ ve sonrasındaki yaklaşık bin yıl boyunca bilinen dünyanın en büyük güç merkeziydi. İngiltere’den İspanya’ya, Karadeniz’den Kızıldeniz’e üç kıta ondan sorulurdu. Agustus, Sezar gibi dünyayı sarsan hükümdarların şanı İstanbul’un fethine kadar sürdü. Bu sürede Roma, Rönenans’ın önemli kaynaklarından biri oldu. Bilim şehri, Hıristiyanlığın merkeziydi. Roma, Silvio Berlusconi’nin çağında ise geçmişin mirasıyla şöhretini sürdürüyor. Bu kentten geçen yazarlar, heykeltıraşlar, ressamlar, sinemacılar “ebedi kent” efsanesini canlı tutuyor.
Kültür-sanat çevrelerinin gündeminde şair Nilgün Marmara’nın ölümü var. İntihar ettiği biliniyordu. Şair Lale Müldür arkadaşının öldürüldüğünü iddia etti. Dönem siyasetine uygun olarak da kayınpeder General’e dikkat çekti! Yani bu ölümde “Ergenekon-Balyoz parmağı” vardı! Peki, işin aslı ne? Gelin size bu ölümün buluşturduğu manik-depresif şair kadınların hikâyesini yazayım...
Kimi kitaplar daha çıkmadan reklam kampanyaları ve yarattıkları büyük beklenti ile bir dönem ortalığı kasıp kavururlar. İçlerinden bazıları bir müddet sonra kimse tarafından hatırlanmasa da, listelerde haftalarca yer alır, eriştikleri yüksek satış rakamlarıyla best-seller olurlar. Adı üstünde çok satan kitaplardır onlar. Ama bir de, her yıl yeni baskıları yapılan, sürekli satan kitaplar vardır.