Paylaş
Bu satırları nasıl bir iştahla, kendimi hikâyenin kahramanıyla özdeşleştirerek okuduğumu şu anda bile hatırlıyorum.
İlk gençlik yıllarımda bir kitap fuarında kapağındaki Magritte desenine, adına ve arka kapağındaki “...gizemli İstanbul kentinde hiçbir yer beni Tünel alanı kadar ilgilendirmemiştir” notuna takılarak aldığım “Bir Beyoğlu Düşü”, Demir Özlü’yü tanımama vesile olan kitaptı.
Edebiyat atlasında iştahlı bir şekilde gezmeye başladığım, çok sevdiğim Beyoğlu civarında geçen kitaplarla ayrı bir bağ kurduğum dönemdi...
Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam”ı ve Fikret Adil’in “Asmalımescit 74”ü ile yakın zamanda bulup okuduğum “Bir Beyoğlu Düşü”, Özlü’nün 1960’larda yazdığı bir hikâyesine 1980’lerin ortalarında yeniden dönüşüydü.
Bu kısa anlatı, harikulade dilinin yanı sıra o yıllarda Beyoğlu’nda kendi gençlik hikâyemi yazmaya başladığım dönem için bir rehber niteliğine de bürünmüştü.
Başında varoluşçuluk rüzgârları esen bir ergen irisi olarak huzursuzluğumu, heyecanlarımı, tutkularımı satır aralarında kovalarken, kitapta bahsi geçen sokakları, mekânları da hayatıma çekmiştim.
Bu mekânların büyük kısmının yerinde yeller esiyordu elbette kitabın yayınlandığı dönemde...
Peki bugün?.. Artık neredeyse hiçbiri yok...
Rahmetli babamın da müdavimi olduğu Krepen Pasajı’ndaki “Neş’e”nin, Kohen Hemşireler Kitabevi’nin, Olivio Pasajı’nın, Galata Köprüsü’nün, Çiçek Pasajı’nın, Rejans’ın içinden akan bu uzun anlatıyı sürgün yıllarında Berlin’de kaleme almıştı Özlü.
12 Eylül’ün ardından sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldığını, Tezer Özlü ve Sezer Duru’yla (Orhan Duru’nun eşi) kardeş olduklarını ve elbette diğer kitaplarını zaman içinde öğrendim...
“Bunaltı”, “Bir Küçük Burjuvanın Gençlik Yılları”, “Aşk ve Poster”, “Boğuntulu Sokaklar”ı peşi sıra okumuştum.
Ancak “en önemli eserleri” arasında adı anılmayan “Bir Beyoğlu Düşü” gençlik başımda duman yıllarımla kurduğum bağlantının da etkisiyle hep en sevdiğim kitabı oldu.
Yıllar sonra, Kaktüs Kahvesi’nde, Hürriyet’te haber müdürü olduğu dönemde tanıdığım ve büyük saygı beslediğim Orhan Duru ile oturdukları masaya çağırıldığımda kitabın beni nasıl ve niye etkilediğini anlatmıştım.
Aynı dönemde “Yoksullar Geliyor” kitabını okumuş olduğum Orhan Duru ve Demir Özlü ile bir masayı paylaşıp edebiyat üzerine konuşmak beni nasıl gururlandırmıştı...
Modern edebiyatın koçbaşlarındandı. Kullandığı dili, anlatım biçimini, düşlerin içinden, bir sis perdesinin ardından duyurduğu sesini hep çok sevdim, seveceğim.
Türkiye birinci sınıf bir aydınını, çok iyi bir yazarını kaybetti...
Yıllar sonra, bu yazı için sayfalarına tekrar uzandığımda hayatımı bu küçük kitaba paralel koştuğumu fark ediyorum:
“...Belli belirsiz biliyordum; Tünel Alanı’na yakın bir evde oturarak, eski Beyoğlu’nun bu dar sokaklarında aradığım hayattı; önümde uzanan o belirsiz boşluk...”
Elveda Demir Bey... Kahramanımdınız...
50 KUŞAĞI VE ‘RAKINROL’
HAYALET Oğuz namıyla bilinen Oğuz Alplaçin’in tuhaf, gizemlerle dolu hayatı, rahmetli Orhan Duru ve Sezer Duru’nun hazırladıkları “O Pera’daki Hayalet” kitabıyla bir nebze olsun aydınlanmıştır.
Alplaçin’in 1956’da yazdığı “Dünya Sarsılıyor: Rock’n Roll” adlı kitabı bugün nadir rastlanan bir güzelliktir.
Dünyayı sarmaya başlayan “rakınrol” ateşiyle ilgili kitapta Alplaçin, o dönemin genç yazarlarının da konuyla ilgili fikirlerini aktarır.
Yıllar önce bir yazıda alıntılamıştım. Aralarında kaybettiğimiz Demir Özlü’nün de bulunduğu gençler, 1956’da rakınrol’a ve hayata nasıl bakıyormuş bir bakalım, onları neşeleriyle, tutkularıyla, hayata bağlılıklarıyla bir kez daha duymuş olalım isterim...
DEMİR ÖZLÜ (HİKÂYECİ): Rock’n roll müziğini çok seviyorum. Bu dansı yapamadığım için üzgünüm. Bütün bu şarkıcıların seslerinde insanı bir yanından yakalayan bir üzüntü, bir yıkılmışlık veya hayata, yaşamaya karşı bir aşk, bir istek var. Zaten bu üzüntü, bu yıkılmışlık da yaşamaya karşı duyulan aşktan değil mi?...
FERİT EDGÜ (HİKÂYECİ): Ne yapacağını bilmeyen çağımız gençliğinin, çoğunluğun beğenisine başkaldırmalarının bir alandaki sonucu...
ORHAN DURU (HİKÂYECİ): Rock’n roll adi, cayırtılı, şehevi bir müzik. Aynı zamanda adalelere hitap ettiği için bu kadar yaygın etkileri görülüyor. İlkel müziğin bu dikâlâsını Afrika’nın ortalarından çıkarıp bugüne getiren, parlak orkestra aletleri ile önümüze seren şartlar herhalde birtakım sıkıntılar olsa gerek.
DEMİRTAŞ CEYHUN (HİKÂYECİ): Rock’n Roll’u (sallan/yuvarlan) şehir otobüslerinden biliyorduk zaten.
AHMET OKTAY (ŞAİR): ...Sokaklarda, barlarda tepinen, Elvis Presley’in otomobilini müstehcen sözlerle donatan bu gençliğin, sıkıldığı ölçülerin yerine hiçbir şey koyamayacakları açıktır. Buna rağmen bu müziğin yayılmasına bir zaman için karşı durulamayacaktır.
Paylaş