NECMİ SÖNMEZ
Oluşturulma Tarihi: Ekim 26, 2017 15:21
Oktay Rifat’ın bir şiirinden esinle kurgulanan Borusan Contemporary’deki ‘Ağaç, Gölge, Deniz, Ay’ sergisini küratörü Necmi Sönmez yazdı: Bir sanat eseriyle diyalog kurabilmemiz, bilgimizden çok hislerimize bağlıdır. ‘İlk bakışta aşk’ her zaman mümkündür; işte François Morellet’nin kırmızı neon eseri, işte Boo Moon’un fotoğrafları, işte Rick Silva’nın dijital videosu...
Sizi bilmem ama benim etkisinden kurtulamadığım bir ilk baskı kitap tutkum var. Eğer bir yazıda herhangi bir alıntı yapmam gerekiyorsa ne yapıp edip kitabın ilk baskısının peşine düşerim. Oktay Rifat’ın şiirlerinin toplu baskısı vardı elimde. Ama onun kendi imkânlarıyla 1946’da basmış olduğu ilk şiir kitabı olan ‘Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üzerine Şiirler’ uzun süreden beri peşinde olduğum bir kitaptı. İsminin büyüsüne takıldığım için içeriğini de merak ediyordum. Birkaç kere insafsız fiyatlarla karşıma çıktığı için kendi kendime unutturmaya çalışıyordum bu kitabı. Geçen yılın ekim ayında, sürekli alışveriş yaptığım Cihannüma Sarraf’ın tozlu vitrininde bebekliğini bildiğim Minik isimli kedinin cama patileriyle vurarak adeta beni dükkâna çağırmasına şaşırmıştım. Gerçekten minyon bir kedi olan Minik, camın arkasında bir sinekle çılgınca oynuyordu. Bunu seyretmek için yakınlaştığımda bir dizi kitap masanın üzerine devrildi. Baktım yıllardan beri aradığım kitap elimin altına gelmişti.
‘Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üzerine Şiirler’ peşinde olduğum için tadına doyamadığım bir kitap oldu. Kapağını Emin Barın yazmıştı. Uzun bir süre tadına vararak okuduğum bu kitap daha sonra Borusan Contemporary için hazırladığım ‘Ağaç, Gölge, Deniz, Ay’ sergisinin çıkış noktasını oluşturdu. Ağaç, gölge, deniz, ay kelimlerini Oktay Rifat’ın ‘Bir Şehri Bırakmak’ isimli şiirinden esinlenerek sıraladım:
“Ağaca söyle
Gölgesini getirsin bana yolluk
Sokağı ve denizi isterim pencereden
Senden çörek isterim
Ay biçiminde”
Bu şiirden yola çıkan sergi, yazın ile görsel sanatları bir araya getirmeyi hedefleyen bir sergi dizisinin parçası oldu. Borusan Contemporary’de 2015’te Leylâ Erbil’e başlayan koleksiyon sergilerinde, yeni medya sanatının farklı eğilimlerini, video yerleştirmelerini, ışık heykellerini, dev boyutlu fotoğrafları, Modern Türk Edebiyatı’nın yaratıcı kalemlerinin eserleriyle bir arada yorumlamayı deniyordum. Tezer Özlü, Tomris Uyar, İlhan Berk’ten sonra Oktay Rifat’ı Perili Köşk’te misafir ediyordum.
ŞİİR TIPKI GÖRSEL SANATLAR GİBİ
İnsanoğlunun en yetkin anlatım araçlarından biri olan şiir, tıpkı görsel sanatlar alanında olduğu gibi, soyut, bir çırpıda anlaşılamayan, aktarılamayan duygu yoğunluklarından çıkış alır. Bir şiiri okumak, bir video eserine bakmak gibi, ilk bakışta amacı belli olmayan bir uğraştır. ‘Ağaç, Gölge, Deniz, Ay’ sergisinde, neredeyse tamamı dijital tekniklerle üretilmiş çağdaş sanat eserlerini Perili Köşk’ün farklı katlarında bir araya getirirken her şeyden önce izleyicilere yeni bir bakış açısı sunmayı hedefliyordum, öğretici, doğrulatıcı, en önemlisi müzelik pozlara girmeden.
Her geçen gün büyüyen, yeni alımlarla zenginleşen Borusan Contemporary oldukça farklı koleksiyonculuk anlayışının Türkiye’de savunuculuğunu üstleniyor. Bir yanda sanatçılara verilen özel siparişlerle üretilen çalışmalar (Ola Kolehmainen, Cevdet Erek, Peter Kogler, Gülsün Karamustafa, Jerry Zeniuk, Peter Zimmermann başta olmak üzere), diğer yandaysa düzenlenen geçici sergilerden yapılan alımlar koleksiyonu geliştiriyor. Ağırlıklı olarak dijital teknolojiler kullanılarak üretilmiş video heykellerini, üç boyutlu projeksiyonları, neon çalışmalarını, fotoğrafları, ışık yerleştirmelerini içeren koleksiyon, deneysellikten yana olan yaklaşımıyla izleyicileri zorlayan bir karaktere sahip. Koleksiyon sergilerinin de bu deneyselliğe odaklanmasını düşlemiştim.
AŞKI SAĞLAYACAK YAPITLAR
François Morellet’nin kırmızı neon eseriSanat, özellikle de çağdaş sanat söz konusu olunca yaygın olan “Yeterli donanımım yok, anlayamıyorum” diyerek özetleyebileceğimiz bir yaklaşım var. Ama unutmamak gerekiyor ki, hiç kimse, sanatçılar bile belli bir bilgiyle, birikimle doğmuyor. Sanat eserinin bir matematik problemi ya da fizik denklemleri gibi anlaşılabilir olma mecburiyeti yok. Sevmek, ilgi duymak belli bir birikimi gerektirmiyor. İster klasik, ister çağdaş olsun bir sanat eseriyle diyalog kurabilmemiz, bilgimizden çok hislerimize, duyumlarımıza bağlıdır. Dilimizdeki güzel tanımlamasıyla ‘ilk bakışta aşk’ her zaman, her koşulda mümkündür. Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu, taşıdığı farklı dinamiklerle, ilk bakışta aşkı sağlayacak yapıtlara sahip. İşte François Morellet’nin kırmızı neon eseri, işte Boo Moon’un fotoğrafları, işte Rick Silva’nın dijital videosu...
Aşk, gönül çelmeyi gerektirmiyor mu? Şair ve yazarlardan daha iyi gönül çelmeyi, imge oluşturmayı kim sağlayabilir ki? Borusan Koleksiyon sergilerini kurgularken, sözcükleri kullanarak onların ötesine geçen, imge geliştirirken en beklenilmedik noktalara kıvrılan anlam çıkaran edebiyatçılara başvurmamın nedeni
bu.
‘Ağaç, Gölge, Deniz, Ay’ sergisi 4 Şubat’a dek Borusan Contemporary’de.