Haftaiçinde yönettiğim bir panelde zihnimden geçti bu düşünceler. Konuşmacılar Doğuş Yayın Grubu Genel Koordinatörü Cem Aydın ile DigiTürk Genel Müdür Yardımcısı Hatice Memigüven’di. CNN Türk Genel Müdürü Efe Önbilgin de aramızda olacaktı ama rahatsızlığı nedeniyle katılamadı.
İnterpro tarafından düzenlenen TİME (Telekomünikasyon İnternet Medya Eğlence) forumunun ‘Türkiye’de İnteraktif TV, Eğlence ve Medya’ başlıklı oturumunda, Cem Aydın genişbant İnternet’in yaygınlaşmasıyla yaşamımıza girecek yeniliklerden bahsetti. İnternet’in altyapısının hızlanmasıyla birlikte İnteraktif televizyonlardan alışveriş yapılabileceğini, İnternet ortamında video oyunları oynanabileceğini söyledi.
Cem Aydın konuşurken aklıma Hürriyet yazarı Ali Atıf Bir’in Tempo dergisinde yayınlanan bir yazısı geldi. ‘Bundan beş yıl önce İnternet, gazete ve dergilerin yerini alacak diye ne kadar korkardık’ diyordu Ali Atıf Bir. Ve günümüz dünyasındaki gazete, dergi okuma alışkanlıklarına bakarak da ekliyordu ‘İnternet’e ait ilk tahminler tutmadı yani’.
Benim bildiğim İnternet’i yakından tanıyan hiçkimsenin böyle bir tahminde asla bulunmadığıydı oysa. Evet İnternet’in ne olduğunu henüz kavrayamamış bazıları gerçekten böyle bir korku besliyor ve fırsat buldukça dile de getiriyorlardı. Biz de dilimiz döndüğünce korkacak bir şey olmadığını, bilakis İnternet’le birlikte medyada sevinçle karşılamamız gereken gelişmelerin olacağını anlatmaya çalışıyorduk.
Çok değil, daha yirmi beş yıl öncesine kadar kar fırtınası da olsa, kıyamet de kopsa okul mokul tatil olmaz, kimse işe gitmemek için kar yağışını bahane etmezdi. Zaten bırakın ertesi günkü yağışın şiddetini önceden bilmeyi, dışarı çıkarken yanınıza şemsiye alıp almayacağınıza bile hava durumu raporlarına bakarak karar veremezdiniz. Meteoroloji bilimi zamanla gelişti. Yapılan tahminlerin tutma yüzdesi arttı. Ama şehir yönetme bilgimiz aynı hızla artmadığından, kar yağışı tahmini yapıldıkça okulları tatil etmeye başladık.
Dünya yörüngesindeki uydulardan gelen görüntülerin netleşmesi ve meteorolojik verilere dünyanın her yerinden erişimin kolaylaşmasıyla birlikte hava tahminleri iyice coştu. Artık falanca evin damındaki filanca kiremitin üzerine, saat kaçta, kaç damla yağmur düşeceğini bile tahmin edecekler neredeyse. Peki bunun bize faydası ne oldu? Hava tahminlerinin doğru çıkma yüzdesindeki artış günlük yaşamımızı kolaylaştıracak ne gibi yenilikler getirdi? Örneğin kar yağdığında trafik daha mı az tıkanıyor artık? Ya da yağmur yağdığında daha az evi mi su basıyor? Ne gezer? Hava tahminlerinin doğruluk yüzdesinin yaşantımıza soktuğu ilk yenilik okulların tatil edilmesi oldu. Şimdi de yağmur yağacak diye tanıtım kokteyllerini erteliyoruz.
İptal edilen toplantıdan bir gün sonra, başka bir şirketin, Dışbank’ın düzenlediği Bilgi Yönetimi Konferansı’na katılmak üzere Çırağan Sarayı’na gittim. Otel bölümünden girip saray kısmına geçtim, dinlemeye geldiğim konferansın yapılacağı salonu arıyorum. Ortada ne bir tabela, ne bir pano, ne de soracak bir görevli var. Sarayın koca giriş holünde turlayıp duruyorum. Koca sarayı otel yapmayı becermişler ama gelen misafirin içerideki bir toplantıyı bulmasını kolaylaştıracak çok basit unsurları sunamamışlar.
Neyse sonunda salonu yanlışlıkla buluyorum. Dışbank kısa sürede başardığı olağanüstü büyümeyi, uyguladığı bilgi yönetimine borçlu bir banka. Dışbank Bilgi Yönetimi Konferansları da bu borca karşı gösterilen bir vefa. Konferans konuşmacısı Amerikan Verimlilik ve Kalite Merkezi Kurucusu Dr. Jackson Grayson Jr veri, enformasyon ve bilgi arasındaki farklılıkları sıralayarak, dünyanın içinde bulunduğu enformasyon çağından hızla bilgi çağına geçtiğini vurguluyor. Grayson, bilgiyi yönetmeyi başaramayan kişilerin, kurumların, ülkelerin yeni dünya düzeninde başarı şanslarının sıfır olduğunu anlatan bir konuşma yapıyor.
550 yıldır parçası olduğumuz Avrupa’nın iki yüzyıla yakın bir süredir hasta adamıydık. Ve nihayet bu hasta adam iyileşti, taburcu olmaya hazırlanıyor. Peki hasta yatağımızdan kalkıp, akıp giden hayata dahil olmak bizim için yeterli mi?
Vatan gazetesi, Newsweek dergisinin geçen haftaki sayısının farklı coğrafyalardaki baskılarının farklı kapaklarını yan yana yayınlamıştı. Tüm dünyada beş farklı versiyonda yayınlanan Newsweek’in Avrupa baskısının kapağında, AB kapısını tıklatan Tayyip Erdoğan vardı. Asya baskısının kapağını ise ‘Dijital Asya’ başlığı süslüyordu. Bu iki kapağı yan yana koyup, uzun uzun düşünmemiz gerekiyor. Tüm gündemi AB’ye girmeye endekslerken, yeni bir çağı ıskalama riskimizi artırmıyor muyuz?
Kalp krizi riskini artıran aşırı kilolarınızdan kurtulmaya çalışırken, kilo vermeyi zorlaştırır diye sigarayı bırakma kararınızı ertelerseniz, kilo vermenizin anlamı kalmaz. İstanbul, Ankara arasına hızlı tren seferi kuracağım diye cinlikler peşinde koşup, altyapıyı boş verirseniz, gün gelir hızlı diye övündüğünüz tren, istasyona değil mezara gidişi hızlandırır. Evlere hızlı İnternet götüreceğim diye yüz binlerce ADSL kapısı açmaya kalkışıp, Türkiye’nin İnternet omurgasını ihmal eder, yıllarca tek bir çivi bile çakmaz, yatırım yapmazsanız İnternet trafiğinde hızlanma yerine kilitlenmeye yol açarsınız.
Bakın gözümüzün AB kapısından başka bir şey görmediği geçen hafta boyunca, kendimizden aşağı gördüğümüz ülkelerin bazılarında neler yaşandı...