Paylaş
Yani etrafımdaki karamsar, umutsuz, bitap, kızgın, bitkin, sanki yenik hisseden birilerini dinledikçe ben inanın daha da fazla;
Umut doluyorum,
İyimser oluyorum,
Güçleniyorum,
Sakinleşip yoluma devam ediyorum.
Duracağım varsa kazara, çark edip durmuyorum.
Bu saydığım tüm hislerim tabi ki Türkiye’ye dair.
Gidişatımıza dair.
Feci şekilde iflah olmaz bir umut böceği oldum.
İçim rahat belki ondan.
Kendimi bir şeyler yapıyor gibi hissediyorum. Yaptığım şey küçücük. Ebatına baktığım yok zaten.
Küçük şeyler ama, bence iyi. Ya da şöyle demeli; bana iyi geliyor bi “şeycik” yapabiliyor gibi hissetmek.
Burnu havada bir eda yok bu yazıda. Vallahi yok.
Bundan 10 yıl önceki kendimi yobaz buluyorum şu anda.
Yobazlık illa bugün anladığımız o tek anlamla kısıtlı değil.
Şu anda mesela kadına ve erkeğe, insan sadece insan, olarak bakabiliyorum. Eskiden daha kategorize olarak bakardım. Bu da bir çeşit yobazlıkmış bence. Kadınları kendi içlerinde ayırırdım, erkekleri de.
Oysa benim için şu anda hepsi nefes alan varlık.
Her biri önemli...
Kadına şiddet diyoruz ya, ben salt şiddet olarak okuyorum aslında o sloganı. Çünkü kadına şiddet olgusu, içinde şiddetin her türlüsünün özünü barındırıyor diplerde bir yerlerde.
Hiç anlamadığım kadar Atatürk ilkelerini anladığımı düşünüyorum şu anda. Çağdaşlık, modernlik, ilkeler vesaire üzerine çok daha kararlı hislerim. Çok daha farklı şekilde güçlü.
Hiçbirini tek bir bakışa hapsetmeden eleştirip savunuyorum. Yani bunu yapabiliyorum.
İnsanları daha iyi dinleyebilir oldum sanki. Daha sakinim. Eskiden sürekli havlayan bir köpek gibiydim. O gürültümün içinde bilmiyorum tam olarak bir şey anlatabiliyor muydum? Ya da anlatıyorduysam da, ne işe yarıyordu acaba? Sonuç ne idi?
Fos bir galeyandı o ciyaklamalar bence.
Şimdi tane taneyim kendi içimde.
Ne istediğimi daha iyi biliyorum eskisine nazaran...
Türkiye için umutlarım var. Vallahi billahi var.
Tüm umutsuzlara inat var.
İnanılmaz gençler geliyor.
İnanılmaz güzel çocuklar yetişiyor.
Bir sürü kurum inanılmaz güzel şeylere imza atıyor.
Her gün posta kutuma mesela bir sürü bankanın ele aldığı farklı önemli konularla ilgili basın bültenleri geliyor. Size anlatamam her biri ne kadar güzel projeler. Bazısını okurken yerimden zıplıyorum sevinçten.
Çocuklara satranç öğretmekten tutun, resim yapmaya, spordan tutun, tiyatroya...
Ümitsiz, umutsuz olan kişilerle konuştuğumda hep; “Ne olur”, diyorum, “bu kadar ümitsiz olacağınıza güzel şeyler yapanları bir gidin görün. Kös kös sinir yapacağınıza bir bakın bakalım kimler neler yapıyor ve siz ne yapabilirsiniz? Burada böyle dövüneceğinize, bir bakın bakalım nasıl bir şeyin ucundan tutup yardımcı olup katkıda bulunabilirsiniz?”.
Sürekli aynı kararlılıkta bunu söylüyorum. Birilerinin kulağına elbet girip orada oturup kalıyordur bu cümleler.
Derken dün Rahmi Turan harika bir yazı yazdı. Haaarika.
Linkini vereyim bir okuyun: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/18707812.asp
Son cümlesi hele yazının...
Son 2 yıldır aynı tıpkı ben valla!
TEGV için koşuyorum ya hani... Bir sürü çocuğumuz oldu okuma şansı elde eden ya hani... 1200 çocuk! Az buz mu sizce?
“1 Çocuk değişir Türkiye değişir.” Diyor ya TEGV...
Koş Yonca!
Yonca
“karınca”
Paylaş