Garip bir boşluk olmadı mı sizce?
Oray bir süredir “izinde”.
Çok haksız uzun bir “izin” oldu sanki bu hem de.
Ben basın dünyasının içinde değilim. Uzağım birçok şeye. Hatta her şeye. Mahallede neler oluyor bitiyor, ne konuşuluyor bilmem. Bir okur olarak bildiğim ve hissettiğim budur, bunu bilirim.
Oray, kişisel şeylerin profesyonneliğe karıştırıldığı bir gerekçe “bahanesiyle” “izinde”sanki kanımca.
Bir sürü benzer “izin” için yaygara koptu.
Neden Oray için sessiz kalındı anlamıyorum.
Aslında anlıyorum da...
Zaafiyetimdi bir bakıma.
Herkes grip olur-du, ben zatürre olur-dum.
Çok şükür, kendimi bir şekilde güçlendirmeyi başardım. Spor sayesinde.
Bir daha bana uğramaması için, elimden ne geliyorsa yapıyorum.
İmkanım var, çok şükür. Olmasa...
Zatürre insanı mahveder. Garip bir hastalıktır. Kıytırık dediğin gripten, bronşite, oradan zatürreye nasıl geçersin anlamazsın.
Süründürür. Yakar seni alev alev. Berbat bir öksürük yapar. Nefes alamazken öksürür, tıkanırsın. Yan ağrısını anlatamayacağım, geceliğimi yırtmıştım bir kere. Ateşten halüsinasyon gördüğüm de oldu. Her yerimi karaböcekler sardı sandıydım.
Annem babam, arkadaşlarım, hatta onların anne babaları da ben ve benim zatürrelerimden çok çektiler.
İnsan diyesim de yoktu ya gerçi...
N.Ç. 13 yaşındayken, ona tecavüz edip, utanmadan “Kendi rızası vardı” diyenlerin ve sıvışanların adları yani, sanal alemde elden ele dolaşıyor.
Listedeki isimlerden emin olamadım; çünkü her listede farklı isimler vardı. Eminim doğru liste de vardır.
Nasıl olsa biliniyordur bu reziller. Kendileri, kendilerini biliyorlar her şeyden evvel!
Ve bu sefer canımıza tak ettiğinin de farkındalar.
Adalet istediğimizi biliyorlar.
Adalet istiyoruz adalet!
N.Ç.’yi mahveden o iki kadın, bu kararlara imza atıp onayanların isimleri de önemli tabi. Çünkü onlar da bi bakıma adaletin yerini bulmasını engelleyerek, N.Ç.’ye başka türlü tecavüz ettiler!
Ama o yazacak olduğum şeyle ilgili –ki konu Yargıtay 14. Ceza Dairesinin, Mardin’de 13 yaşındaki N.Ç’ye tecavüz edilmesi ile ilgili 32 sanıklı davada, yerel mahkemenin “N.Ç’nin sanıklarla rızasıyla birlikte olduğu” yönündeki kararını onaması idi- sakinleşmem ve edebimle yazacak olduğum sükûnete ermem lazım.
Sükûnete ermem lazım ki, yazdığım şeyin öfkeyle değil, beyinle ve vicdanla yazılmış olduğu filan anlaşılabilsin, öfkeme yenilerek yazdığımdan dolayı güme gitmesin.
Öylesine delirdim karara.
Öylesine merak ettim mesela bu kararı onayanların çocuğu var mı?
Varsa yaşları kaç?
Gerçekten bu sefer bir şeyi başardık.
İyi bir şeyi, örnek bir şeyi başardık.
Şehitlerimizin ardından Başbakanın Medyayı toplaması, gazetecileri biraraya getirmesi üzerine gazeteciler niçin kendi kendilerine biraraya gelemediklerini sorgulamışlardı.
Çok doğru bir sorgulamaydı bu.
Rekabet profesyonel olmalı, insanlığa ket vurmadan.
Yeri geldiğinde bir kenara bırakılıp birlik olunmalı. Olunabilmeli.
Dün gece bir ilki başardı Medya dünyası.
7 kanal, 7 rakip her şeyi bir kenara bırakıp
Yunus’un yüzündeki ve saçlarındaki o gri ölümcül tozlar, gözlerindeki derin endişe ve…
Baba korkusu!
Kurtarıldıktan sonra, saati sorup çocukça söylediği: “Eyvah Babam duymasın, eve çok geç kalmışım!” sözleri ve o sözlerin duygusu…
Hayatın devam ettiği, edeceği belirtisi. Hissi...
Çocukça bir hayat gerçeği işte.
“Eyvah babam kızar…”
Çok basit; ama gerçek. Çocukça bir endişe.
1- İnsanlık ölmemiş, orası kesin. Çoğunluk anında seferber. Hem de candan.
2- Benim ilk aklıma gelen TEGV oldu. TEGV’in Van ve Eriş’de eğitim-öğrenim birimleri var. İstanbul TEGV’den Arzu Özdemirci’ye çocuklarımıza, öğretmenlerimize bir şey olmuş olabileceğini düşünerek, korka korka bir e-posta attım. Neyse ki, iyilerdi. Hatta TEGV’in oradaki Park Yöneticisi Rezzan Bayram’dan gelen bilgileri paylaştı benimle. Eğitim birimi bir çeşit sığınak haline gelivermişti. Sığınan aileleri, çocukları tabiki hemen sarıp sarmalamışlar. Kucak açmışlar. Yardıma ihtiyaç var orada da. Oraya sığınan aileler ve çocuklar için her türlü desteğe ihtiyaç var. Aklınızda bulunsun.
3- Azıcık da olsa insanlığın ölmüş olduğu hissini veren densizler de var. Ama onları umursamaya değmez bence. Geçelim. Haklarında konuşarak onlara prim verip zaman kaybetmeyelim.
4- Depremden değil, yine yine yine, yanlış yapılanma ve kötü inşaat yüzünden kayıplarımız var. Gölcük’ten bugüne belli ki bu konuda yol alınamamış. Yazık. Günah ve rezalet. Yanyana iki bina, biri yerle bir, diğeri dimdik ayakta.
5- Bizler, ben yani mesela, ihtiyaç anında ne işe yarayabilirim, hiçbir fikrim yok. Bunca zamandır bu konuda hala daha ben bile adam olmamışım. Bana da bir yuh! Çok çaresiz ve kötü bir his. Birilerinden beklemeden kendim bu konuda bir şey yapmalı; belki bir ilk yardım kursu, belki de AKUT gibi bu işi bilen bir kurumdan eğitim almalıyım. Bunu da, illa deprem olunca hatırladığım için kendimden nefret ettim!
6- Doğal afetlerde öncelikli olarak yardım amaçlı yönelinmesi gereken kurumların bir listesi her daim el altında olmalıymış. Yalan yanlış bilgi alıp yayabiliyor insan can havliyle.
7- Kızılay ve AKUT belli ki aklımızda bulunması gereken ilk iki büyük kurum.
Yani şu satırları bilmem kaçıncı kere yazıyorum. Öyle fena ki!
Eminim bugün bir sürü başka yazar da aynı şeyleri yazacak...
Eee... sonra?
Bu çocuklar ne ilk şehitlerimiz, ne de son.
“Bakalım bu seferki galeyan ve kınama hali ne kadar sürecek?” diye içimden geçirdiğim için kendimden; bunu içimden geçirmeme neden olan çözümsüzlükten de utanıyorum!
Ben terör eleştirisi değil, savaşı durduracak çözüm beklentisindeyim artık.
Barış istiyorum.
BAAA-RIŞ!