Paylaş
Biz insanlar oradan oraya koşup iki nefes alıp yılmadan gerisin geri olmamız gereken yere dönüyorduk.
Nasıl ve nereden başlamalı?
Utancın dik alası…
Yazıklar olsun cümlelerinin, yuhların en alası…
Yaşlı Teyze vardı. Nasıl yanıyor biber gazından anlatamam size. Gözlerinden inen yaşlar şelale olmuş, yüzü kıpkırmızı!
Etrafında gençler deli gibi yardımcı olmaya çalışıyor.
Kitchenette’in tüm çalışanları seferber. Ne para alıyorlar ne bi şey.
Seferberler işte canla başla, su servisi, limon ellerinde ne imkan varsa o… Sonuna kadar.
Derken o yaşlı teyze “Evladım gitmiycem eve, kalıcam burda sizinle!” diyor.
Kitchenette’in müdürü sanırım, gelip “Arkadaşlar camdan uzak durum, lütfen oturun sizlere bir şey olmasın diye endişem!” diyor…
Demesiyle patırtılar kopuyor! Camlara gümbür gümbür yağıyor biber gazı bombaları.
Kapıyı açıp sığınan insanları içeri almaya çalıştığın an, bomba içeride iyi mi!
Zaten neredeyse ölecek gibi olan, daha 2 nefeslenememiş olan herkes cayır cayır yanıyor biber gazından.
Can havliyle atıyoruz kendimizi dışarı!
O yardımcı olmaya çalışan ekip perperişan!
Gözgözü görmüyor.
Duman nasıl sarıyor biliyor musunuz, su gibi yapışıyor sanki her yerine insanın.
Yalova’da Triatlona gideceğim diye yanımda yüzme gözlüklerimi iyiki getirmişim, nasıl güzel işe yaradı anlatamam! Onlar gözümü koruduğu için gözümde bir şey yok. Ama göremiyorum ki ne tarafa koştuğumu dumandan!
Nefes alamıyorum!
Bir ara duvar dibinde, sanki hani o duvarı sıyırır geçer sandımdı gaz, sığındım… Bir baktım genç bir kız, o da oraya sığınmış birbirimize sarıldık çömeldik.. ama yok, biber öyle azimli ki orda da buldu bizi, başladık koşmaya.
Sağda bir sokak var, hemen The Marmara’nın yanında.
Ama patlama sesi duydum tam o an, bacaklarımın arasında bir beyaz kutu!
“Ha ..iktir Yonca Koş!” dedim ki patladı, koştum.
Sokaktan aşağı inerken neler düşündüm…
Sabah ışıklarıyla beraber ilk yediğim biber gazından öylesine ölümüne korkmuştum ki, korkudan aşırı hızlı atan kalbimle bir çok hızlı nefes alıp verip deli gibi içime derin derin çektimdi biberi.
Oysa bir baktım ki, şimdi sakinim.
Derin nefes almıyorum.
Pat sesini duyan kulağım bedenime sinyal veriyor.
Hemen 2-3 derin nefes al Yonca
En son nefesi SIMSIKI tut Yonca
Güzel şeyler düşün ve gazın rüzgarla gelmediği bir delik kestir ve o yöne koş!
Size bir şey diyeyim mi, işe yaradı!
İnsan bedeni her tür TOMA ve BİBER GAZIndan da GÜÇLÜ!
Çünkü BEYNİ VAR BEYNİ
YETMEZ KALBİ VAR ki eşanlamı YÜREK bildiniz mi!
Allah’ım şu yazıyı nasıl yazıyorum size…
Yazı yazarken harcadığım vakite utanıyorum orada gaz yiyenlerin arasında olmadığım için utanıyorum çünkü!
BU arada o sokakta bir yere sığındım. Gaz bulutu açılınca yanımda tanımadığım ama zaten tanımama gerek olmadan DOST olduğum arkadaşlara sordum: “Burası neresi, hangi tarafındayım ben...”
PİDOS diye bir restoranın içinde!
Onlar da nasıl destek.. Nasıl nasıl nasıl!
Merdivenlere yığılmışız.
Şarj ediyoruz telefonları... haber verebilmek, paylaşabilmek için.
Söylenmeyenleri söylemek
Gösterilmeyenleri göstermek
Anlatılmayanları anlatmak
Yalanları açığa çıkarmak için!
Herkes fahri muhabir!
Twitter Dünya Tarihi’nin en güçlü BİREYSEL MEDYAsı.
Gençlerin güzelliği...
Yanına maske al diyorum, boşversene... Alıştık artık diyor.
Kimse korkmuyor hiç kimse
Kimsenin gidesi, dönesi, bırakası yok!
Haydiii yeniden geldi biber gazı.. 3 kişi daha içeri geliyor.
Hemen su.. limon...
Otur azıcık nefeslen.
Sokağı kolluyoruz.
Herkes bir strateji yapıyor kafasından.
Amaç biber gazının kafana gözüne yemeden devam etmek.
Bakın gitmek terk etmek kaçmak yok.
Devam edebilmek için yapılması gerekenleri düşünüyor herkes.
Gülüyoruz.
Dalga geçiyoruz.
Böcekler nasıl böcek ilacına bağışıklık geliştirir onun gibiyiz diyorum. Elbet bağışıklık kazanacağız.
Cop mu?
Ha onu yemedim. Ama elbet o vakit düşünürüz bi başka strateji diyoruz...
Peki ya toma’dan gelen su?
E serinleriz abi.. diyenini duydum yeminle!
Hayranlık.. Gurur...Özgürlüğün tavanı!
Bir TEK kişi görmedim sinirli... tek bir güç kuvvet gösteren insana rastlamadım.
Her gördüğüm insan TEK BİR şey için oradaydı artık...
ÖZGÜRLÜK için HAKSIZLIKLARA YETER Demek için.
Biliyor musunuz, bizi o böldükleri sıfatlar var ya,
Türbanlı dinci dinsiz laik İslamcı kürtçü türkçü vesaire...
Hepsi TEK BİR insana bürünmüştü.
Kimse o kimlik ve sıfatlara bakmıyordu.
BİRLİK oldurdular bizi.
Kedi geldi o sırada pencerenin dibine.
Karşı apartmandan biri açtı hemen penceresini, kedi iki saniye düşündü içeri daldı.
Gözlerim doldu... ha bakın o an yandım işte.. yanaklarıma yaşlar süzülünce sanırım bi şey oldu yüzüme bulaşan gaza yaktı yine.
Meydanda yediğim biber gazı sırasında ise en çok beni düşündüren koltuk altlarım oldu... Nasıl yandılar anlatamam!
Yanaklarım ve koltuk altlarım... Koşarken neden en çok orası yanıyor diye düşündüm. Belki terden...
Kısa kollu yerine koşuda giydiğim uzun kollu nefes alan ter tutmayan “climacool” giyseydim filan diye düşünürken yakaladım kendimi.
Çantam sırtımda. Ultra maraton çantam. 3litre su içine mineralde ekledimdi. Yol uzun diye.
Bir sürü insana su verebildim, acil midahele gibi.
Sonra jellerimden yedim güç almak için.
Evet yemin ederim oldu bunlar.
Yüzme gözlüklerim, buff... hepsi korudu beni.
Yanaklarım sürekli yanıyor. Olsun.
Yegane Güley arkadaşım.
CHP’den.
Beraberiz.
Kitchenette’den dışarı çıkmak zorunda kalınca duman içinden, karşımızda Gürsel Tekin onun görüntülerini çekmeye başladım.
Hürriyet.com.tr’ye çekebildiğimi yolluyorum ki yayına alalım.
Bülent Mumay’ı aradım.. Ödüm patlıyor görüntülerde bize yardımcı olan Kitchenette acaba başı belaya girer mi yardımcı oldu diye.. Ayol şuna bak diyorum kendime, herkes kendini hem feda ediyor hem de hala kimse zarar görsün de istemiyor. ZARARIN İÇİNDEYİZ haksızca o anda...
Kafalar ne hale gelmiş.
Derken Gürsel Tekin konuşurken 3-5 kişi, polis ordusu geldi.
Dizildiler önümüze.
Birileri slogan atmaya başladı.
Yani uyguladığımızı söyledikleri şiddet attığımız SLOGANDI.
Sesimiz ne gürmüş be kardeşim, ne ürkütücü bir sese sahipmişiz...
Özgürlüğün, birliğin sesi korkutur tabi itaat edenleri...
Pat pat pat pat dibimize sıkıyorlar biber gazlarını iyi mi!
Anlatamam nasıl bir ortam. Gürsel Tekin de başlıyor koşmaya...Göz gözü görmüyor artık. Savruluyoruz bir yerlere. Bir sonraki geri dönüşe kadar.
O gazlar içinde twitter’dan tanıdıklarla karşılaştım.
Herkes elinde maske, limon yürüyordu Taksim’e.
Gülümseyerek.
Çarşı’nın sesleri geliyordu.
Bir grup genç aralarında, “Abi bak provokasyonlara gelmiyoruz. Asla sinir yapmıyoruz. Yürüyoruz. Bırakmıyoruz. Vaz geçmiyoruz!” diyordu.
Bakışıp göz göze geldik.
Sarıldık gibi sanki birbirimize.
Hayatımda hiç bu kadar kafam karışık olmadı.
Şu anda verdiğim söz için, Atatürk’ün sporcu kızı olduğum için, Yalova Triatlonu için gidiyorum.
Yarışıp gelip direnişe devam edeceğim.
Ama kalbim burada kalıyor.
Hayatımda böyle garip bir ikilem de kalmadım.
Biber gazı yiyemediğim anlar için pişmanım.
Bir ciğer daha emse o havayı biri daha az emer gibi şeyler geçti içimden sürekli...
Bu sefer olacak.
Türkiye ÖZGÜRLÜK istiyor.
İlk defa istediği için durmuyor, susmuyor...
Türkiye Dünya’yı ayağa kaldırdı.
1 ağaçla başlıyor ORMAN...
Gönülden atılan 1 adımla başlıyor her şey!
BAŞLADI DA!
Kaç polis gelirse, kaç toma gelirse gelsin...
Milletin cesareti ve gücü karşısında duramaz!
1 çocuk için yapıyorsun, binlercesine yarıyor...
Durmak Susmak YOK.
Yazmayı unuttuğum bir şey varsa yazarım yine...
Sizleri çok seviyorum.
Bizi seviyorum.
Hayatımda hiçbir gün şu 2 gündür hissettiğim kadar GURURLU MUTLU İYİ hissetmedim!
DİRENDİĞİM için, Direndiğimiz için ÖLÜMSÜZ gibiyim.
Nazım Hikmet... Ah Nazım Hikmet sen bugün için yazdın o şiiri!
Yasamak bir agaç gibi, tek ve hür,
Ve bir orman gibi kardesesine,
Bu hasret bizim!
Yonca
“ÖZGHÜR”
Paylaş