Yonca Tokbaş - Kelebek

Ben bir ‘Düdüklü Tencere Gülü’yüm

2 Kasım 2009
Gerçekten.

Kendimi düdüklü tencerenin başındaki kadın gibi hissediyorum. Düdüklü Tencere Gülü’nden kastım bu. (Pardon şuna kısaca DTG diyebilir miyim, çok yer tutuyor da...)

Bu düdüklü tencere çok ilginç bir tenceredir. İçine ne koyarsanız koyun; basınçtı, ısıydı mısıydı derken inanılmaz hızlı pişirir, bir o kadar da enerjiden ve vitaminden tasarruf ettirir. Beceriklidir, afferin ona.

Ammaaaa, kendisinin hassas bir noktası vardır; içindeki basınç pek bi kuvvetli olduğundan, şakaya gelmez. Havasını düzgün boşaltmadan açtın mıydı maazallah, bomba gibi patlar, tavanı oyar, hatta insanı da feci yaralar. Hani çok göstermez ama, harbi sinirlidir kendisi.

Küçüklüğüm düdüklüsü patlayan kadın maceraları dinleyerek geçtiğinden, kendisine karşı temkinli olmuşumdur. Çekinirim. Hatta geçenlerde bana bir tane satmaya kalkan arkadaş “Bu tencereyi patlatana ev veriyoruz! O kadar zor...” dedi, hemen aldım. Çünkü eminim ben yanlışlıkla patlatmayı başarırım. Çok yakında düdüklüm sayesinde ev sahibi olacağım, onu da elbet yazarım. Neden kendimi böyle hissettiğimi de anlatacağım.

Yazının Devamını Oku

Ya seks ya bekaret!

30 Ekim 2009
Hep uçlardayız, hep.

Özgürlük deyince ya millet ‘önüne gelenle seviş’ dedik sanıyor ya da aman dikkat dedik mi, namusla bekareti karıştırıp kafamıza silah dayıyor!

Amma kesin yargılı insanlarız be kardeşim.

Çok üzülüyorum “cinselliğin” bu kadar kolay topa tutulabilir olmasına. Çünkü hemen birileri ellerine tamtamlarını alıp başlıyorlar ahlak, namus ve hooop bekaret zarından dem vurup kadını aşağılamaya, güm güm kafasına kafasına vurmaya.

Ya süper özgürüz ya da köleyiz. Ortası olacak, hem de çok yakında; çünkü yeni nesil bu konularda bizlerden daha antrenmanlı.

Yazının Devamını Oku

Kazık yemeyi seviyor olabilir miyim?

26 Ekim 2009
İki günün bir başı kazık yer mi bir insan?

Ben bir güzel afiyetle yiyorum valla. Etrafımda benim kadar güzel uyutulan ve kazık atılan bir kişi daha yoktur haberiniz ola!


Ahanda herkese açık çek: Gelin beni kazıklayın. Hazırım. Bekliyorum.


Alnımda da koyu harflerle “özenayi” ibaresi ile öööyle duruyorum. Hayır anlamıyorum, yanımda melek gibi bana kol kanat germiş uyaranlarım da var.


“Yonca kızım yapma. Aptal olma. Enayilik bu yaptığın” diyorlar. Yok kardeşim, ben her bişeyi çok bilirim, anlarım ve kendimi seve seve parçalarım ya, kalkıp bir de savunuyorum kazıkçıları.


Yazının Devamını Oku

Çok güzel insanlar var bu ülkede çoook!

23 Ekim 2009
Size bu güzel insanların hikayelerini anlatmaya karar verdim. Çünkü, bu ülkede çoook güzel insanlar var.

Var oğlu var ve biz şapşalız, onlardan hiiiç bahsetmiyoruz. Ancak gırtlaklama becerileri olanları anlatıyoruz. E valla benden pas! Bir ustamız var, Edip Usta. Ne diyeceğimi bilemediğimden “Usta” dedim; çünkü her derde acilen deva olmakta ustadır kendisi.

 

Hayatımda onun gibi birini görmedim, tanımadım. Her konuşması, hayata bakışı -yaşı benden küçük olsa da- inanılmaz güzel birer derstir. Ne çok şey öğreniyorum Edip Ustamdan anlatamam size. 10 üniversiteye bedeldir hayat felsefesi de, yaşayışı da, kanuna kitaba uyuşu, hoşgörüyle paylaşımı da. Kendisi Bodrum Yalıkavak sınırlarında yaşar. Sınır dışında iş yapmaz, almaz. Işini en iyi şekilde yapabilmek için, azla yetinmeyi bilir. Sonradan kötü olmaktansa önceden “Hayır” demeyi tercih edenlerdendir. “Hayır!” diyebilmek, beceridir.

 

İşi aceleye getirmez, ama hızlı çalışır. Ne saygıda kusur eder, ne de uygunsuz davranır. Samimiyetinden şüphe etmezsiniz, mesafesi hep aynıdır. Üç kuruş için koca dağı yakmaz.

 

Onu tanıyanlar, evini ona yaptıranlar çok iyi bilirler ki; Edip Usta’ya gözü kapalı güvenebilirler. Sözünün eridir, “kaliteli iş ve insan gücü” ne demektir, kitabını yazar.


Yazının Devamını Oku

Deli miyim deliyim!

16 Ekim 2009
“Avrasya Koşusu” hayallerimin parkuru!

Geliyorum İstanbul’a, tam 8 km koşarak Boğaz Köprüsü’nü aşmaya. Kafamda pespembe bir perukla, Pembe Güç Derneği’yle meme kanseri meretine kafa tutmaya.

Kaldırın kafaları bi havaya... Bakın bakın... Uçuyorum heyecandan havada!

Yonca
“maraTONİK”.

 

Astrolojik olarak süperim!

Yazının Devamını Oku

Kot-Mont-Konvers Kadınları

12 Ekim 2009
Aklına esti miydi, yanında hafifçecik bir bavul, ayağında spor ayakkabı, kuş gibi, her kadın kesin arada bir kendi başına seyahat etmeli.

 Nereye gittiğinin hiç önemi yok. Yemin ederim yok. Yeter ki git bir yere. Al minicik bavulunu, istersen kendi şehrinde misafir ol, ister başka bir şehirde veya bambaşka bir ülkede, artık imkanın hangisine müsaitse, git bir yere seyahate.

Kot, mont ve konvers ile.

Nefes al-ver, değişik bir hava kokla. Bir güncük de yeter. Git kafanı dinle, ruhunu dinlendir.

Çok yoruluyor kadınlar her türlü maddi-manevi-vicdani yükün altında, taaa ne zamandan beri hem de! Seyahat etmek gerek diyorum bize! Topuksuz ve en rahat şeklimizle hem de!

Yazının Devamını Oku

Kronik odunluk sendromu (KOS)

9 Ekim 2009
Bizde kronik bir merhabalaşamama, teşekkür edememe ve özür dileyememe durumu var ya, düşüne düşüne en sonunda sanırım nedenini buldum.

Zamanında kafamıza yediğimiz dürtükler yüzünden!

Çocuklar malum biraz gıcık doğuyor ya, hatta mağara adamları gibi doğal olarak ilkel olduklarından, iki lafın bir başı düzeltip yontuyoruz ya çocuklarımızı inceltmek için; “Çocum teşekkür et bakiiim amcaya! Aaaa çabuk özür dile bakiiim!” misali içimiz kuruyana kadar uğraşıyoruz ya... işte sanırım sorun da bu “yontma” şeklimizde. Herşeyi ittire kaktıra yaptırıyoruz çünkü hep.Valla öyle!

Hiçbir insan evladı kolay kolay anasının karnından “Merabaaa” diyen bir tip olarak çıkmıyor ki zaten. Avaz avaz ağlayan ağlayana. Doğuştan melankolik birine sırıtarak “merabaaa” demeyi öğretmek, uzun ve sancılı bir yol. Ama en azından sen kendin, bir büyük insan olarak, sabırla gülümseyerek “Günaaaydııın” dersen, herrrrkese “merabaaa” deyip teşekkür ettiğin gibi özür dilemeyi de bilirsen, yemin billah işler kesin değişir. Valla değişir!

“De bakiiim çocuuum, de dedim sana, deeeee! Özür dileeeeee neşşek adam, teşekkür et seni terbiyesiz!” diye dürtmekle filan olmuyor işte, görüyoruz malum, herkes odunumsu. Önce sen örnek olacaksın kardeşim. “Bebe daha 2 yaşında, anlamaz!” da demeyeceksin, malum bu çocukların anlamadığı bişey yok. Ben ayıptır söylemesi karnımda tekmeleme olayı yumuşaksa “Sağolasın evlat” derdim, münasip bir yerime denk getirip yerimden zıplatırsa, “Pardon yaniii!” derdim. Duydular mı bilmem. Ben görevimi yaptım.

Yazının Devamını Oku

Kronik odunluk sendromu (KOS)

9 Ekim 2009
Bizde kronik bir merhabalaşamama, teşekkür edememe ve özür dileyememe durumu var ya, düşüne düşüne en sonunda sanırım nedenini buldum.

Zamanında kafamıza yediğimiz dürtükler yüzünden!
Çocuklar malum biraz gıcık doğuyor ya, hatta mağara adamları gibi doğal olarak ilkel olduklarından, iki lafın bir başı düzeltip yontuyoruz ya çocuklarımızı inceltmek için; “Çocum teşekkür et bakiiim amcaya! Aaaa çabuk özür dile bakiiim!” misali içimiz kuruyana kadar uğraşıyoruz ya... İşte sanırım sorun da bu “yontma” şeklimizde. Her şeyi ittire kaktıra yaptırıyoruz çünkü hep. Valla öyle!
Hiçbir insan evladı kolay kolay anasının karnından “Merabaaa” diyen bir tip olarak çıkmıyor ki zaten. Avaz avaz ağlayan ağlayana. Doğuştan melankolik birine sırıtarak “merabaaa” demeyi öğretmek, uzun ve sancılı bir yol. Ama en azından sen kendin, bir büyük insan olarak, sabırla gülümseyerek “Günaaaydııın” dersen, herrrrkese “merabaaa” deyip teşekkür ettiğin gibi özür dilemeyi de bilirsen, yemin billah işler kesin değişir. Valla değişir!
“De bakiiim çocuuum, de dedim sana, deeeee! Özür dileeeeee neşşek adam, teşekkür et seni terbiyesiz!” diye dürtmekle filan olmuyor işte, görüyoruz malum, herkes odunumsu. Önce sen örnek olacaksın kardeşim.
“Bebe daha 2 yaşında, anlamaz!” da demeyeceksin, malum bu çocukların anlamadığı bir şey yok. Ben ayıptır söylemesi karnımda tekmeleme olayı yumuşaksa “Sağolasın evlat” derdim, münasip bir yerime denk getirip yerimden zıplatırsa, “Pardon yaniii!” derdim. Duydular mı bilmem. Ben görevimi yaptım.
Günah benden gitti gidiyor kardeşim.
Yonca

Yazının Devamını Oku