Kapalı gişe. İğne atsan yere düşmez.
Köşe yazılarından uyarlama bir tiyatro oyunu.
Bir ilk. Müthiş fikir.
Seyrederken hep ne kadar zor bir şeyin ne kadar olağanüstü biçimde başarıldığını ve aynı zamanda Yılmaz Özdil yazılarının -ki bu bir marka gibi artık- ne kadar tiyatro sahnesi gibi olabildiğini düşündüm.
Highlight Otel ile Seba Blue ve Seba Green dibinde. O koy zaten pek güzel bir koydur. Cennetköy’ün tam karşısı. Hatta aynı koyda Serdar Bilgili’nin Bodrum Bodrum’u yapıldı, hani Mazhar Alanson’un reklamlarına çıktığı. Deniz çok güzeldir. Rüzgarı çok almaz. Sakindir. Temizdir. Korunması gereken bir yerdir yani.
Ben pek bizim evden çıkıp o beach senin bu beach benim gezmediğim için “Bodrum beach clubbing” sohbetlerine uzağım. Yıllar sonra ilk defa Moon Beach&Lounge’a gidip evimin dışında bir yerde deniz günü geçirdim.
Hoşuma da gitti. Bir de bunca yıldır neden hiçbir yere gitmediğimi de hatırladım. En son beach’e gittiğimizde fenalaşmıştım resmen.
Bangırdayan bir müzik, yenilemeyen yemekler, durulamayan ortamlar, gösteriş yapacak diye yılan gibi kıvrılmaktan yorgun düşmüş kadınlar, bakarken içine düşen adamlar filan bana çok gelmişti.
En doğal olmamız gereken deniz kenarında yapılan bu suni maskeli balo beni germişti.
Sahillerimizin o tenha hallerini özlüyorum hâlâ.
Elimde değil. Nostaljik bir tipim ben.
Yaralı bir “Kardan Kadın”a daha tatlı, daha nazlı, daha özendirici daha iyileştirici söz söylenebilir mi?
“Sen ne yaptın yahu Kenan?” demek içten değil mi? Değil! Elime CD’yi aldığım andan beri, vallahi billahi aralıksız, sürekli, döne dolaşa tekrarlayarak tek şarkıya takıldım, geçemiyorum diğerlerine.
Kenan Doğulu’nun “Kardan Kadını”na takılı kaldım diyorum size. Hastalık gibi yakalandım şarkıya.
Her kelimesi, her tınısı hele de o ud ve kanun sesi var ya, ölücem dinlerken sanki!
Bir müzik aleti düşünün; adı kanun olsun ve Kardan Kadın’a yazılmış sözlerin üzerinden geçiyor olsun.
Ne bileyim işte, şarkıdan geçen her şey içime işledi.
Hani “Nasıl bir aşktır ki bu ya da nasıl bir gelenler gelmiş ki adama, sevdiği kadına bu sözleri yazmış” dedirten cinsten.
Annesi ikizi Apollon’u doğururken ona yardımcı olan, annesinin çektiği ağrıları görüp hayatı boyunca bakire kalmaya karar veren Tanrıça Artemis.
Saflığın, hastalanmış kadınların iyileştirici gücü Artemis.
Güçlü kadın Artemis. Doğanın uyanışının, tomurcukların koruyucusu Artemis.
Bizim içinse, bizi iki yıldır denizle, güneşle, ayla, balıklarla ve doğayla iç içe düşüren pek güzel ve gencecik guletin ismi Artemis...
Her şeyin başladığı ve bittiği yerde, denizdeyiz Artemis’le.
İki senedir ne çok duygu yaşıyoruz Artemis’de anlatamam size.
Sadece biziz. Biz bizeyiz.
Dedemin evinde.
Yıllaaar yıllar önce...
Nasıl sıcak, yaz sıcağı... Yanıyor etraf, kavruluyor.
Evin koskocaman bir bahçesi vardı. Küçük bir kümes, limon ağaçları, manolyalar ve en önemlisi de erik ağacı vardı o hatıralarımın dolu olduğu bahçede. Bir de küçücük, fıskiyeli bir havuz.
Kız kardeşim
10 öpücük batar bu gemi dedi
Sen misin
15 öpücük
Anam sakın denize atma dedi
Doğru havuza
Sen misin
Renkli renkli çoraplar, giysiler giymekten hiç kaçınmadım ama hafta içi her gün ve her an bu kadar özgürce, rahatça renkli olabilmek nasip olmamıştı yıllarca.
Kurumsal köleydik nitekim. Her şey kurala dahildi o paketin içinde.
Gerçi ben arada kafama kırmızı bonus kafa takıp oturuyordum masada içim bayılınca ama, o kafa yanınca olan özgürlüktü. Anlıktı.
Oysa şimdi her an özgür bana!
Ofis işi bitti, Yonca iyice coştu yani.
Artık iflah olmaz bir renk cümbüşü halinde geziyorum.
Dudaklarım ya kıpkırmızı, ya nar çiçeği.
Bizim insanımızda komple yapım hatası var. Trafikte arızalanıyor iyice, ne çizgi tanıyor, ne kural, ne sağ ne de sol.
Sürücüler felaket! Ya illa en ortadan en önce o gidecek karşıdan geleni filan asla takmadan ya da mutlaka senin üstüne çıkacak.
Cezayı umursamıyorlar anladık, ama hem kendi hayatını hem başkasının hayatını umursamamak ciddi bir hastalık. Hayır içkili filan olması da gerekmiyor, değiller de. Kafalar uçmuş. Buna nasıl bir çare bulunur bilmiyorum, ama bu yaz kazalarından çok korkuyorum!
2- Her sene yazıyorum, yine yazacağım. Bazı tekneler sintineyi alenen denize bırakıyor. Özellikle Yalıkavak-Gündoğan arasından geçerken tüm pisliklerini bırakıp öyle gidiyorlar. Yazınca da bin tane laf ediyorlar. Hem suçlu hem güçlü diyoruz bunlara.