Sayesinde gittim gördüm ve öyle çok etkilendim ki, şu an en büyük endişem size yeterince iyi anlatamamak.
O kadar iyi anlatabilmek istiyorum ki! Hepiniz akın akın gidin görün bu anıtı! Hatta keşke Türkiye’nin her yerine kadına şiddeti bu kadar inanılmazca anlatan bu anıt yayılsa...
Eğer Devrim Erbil bana, Dubai’deki sergisinin açılışında tanıştığımızda, Antalya’da şiddet, töre ve ahlak (!) cinayetlerine kurban edilmiş kadınlarımız adına Prof. Meriç Hızal’ın yaptığı bu tüyler ürperten anıttan bahsetmeseydi, hayatta gelip görmek aklıma gelmezdi.
Al Yazma anıtı...
AL YAZMA ANITI'NIN FOTOĞRAFLARI
Sevgili Meriç Hızal, size sımsıkı sarılıyorum bu köşeden!
Emeğinize, sanatınıza, kadınlığınıza, hassasiyetinize, yaratıcılığınıza sağlık!
Bir okurum, geçen sene 29 Şubat’ta, işimdeki son günümde fenalaşırken ben, bana şifa olmak için yazmıştı.
Meltem K. demişti ki;
“50 yaşında iyi eğitimli, kamuda önemli bir kurumda çalışmış bir kadınım. 20 yılım dolar dolmaz emekli oldum. Tamamen gönüllü olarak çalışıyorum, karşılıksız bir şey vermek kadar insanı mutlu eden bir şey yok şu hayatta.
Sanmayın ki çok varlıklıyım. Emekli olunca maaşınız da çok azalıyor, ancak öncelikleri yeniden düzenleyince her şey halloluyor. Kızım daha 25 yaşında. Bilkent Hukuk’u bitirdi. Ama ‘Ben bu işi yapmak istemiyorum’ dedi. İstanbul’da Mutfak Sanatları Akademisi’nde Pastacılık ve Ekmekçilik eğitimine başladı. Tek yaptığım ona destek olmak oldu. Galiba kabuklarımız bize küçük geldiğinde ondan kurtulmayı bilmek, kabuksuz yaşayabilmek, en büyük başarı.”
Allah’ın en şanslı kuluyum ya ben, Banu Gündoğdu arkadaşım.
Banu, ArtBTG’nin kurucusu. O da sıkı bir yöneticiyken, Türk çağdaş sanatını ve sanatçılarını bu bölgede tanıtmak aşkıyla Dubai’deki galeriler ile Türkiye’deki sanatçılar arasında köprü olmak için bankacılığı bıraktı.
İyi ki bıraktı bankacılığı. Müthiş ciddi bir işi, layığıyla, olması gerektiği kalitede yapıyor Türk sanatı adına.
Sayesinde bu bölgeye de bolca Türk sanatçısı gelir oldu.
Dikkat dikkat yüzde 18 dedim!
Bütün gençler öğrenci mi peki?
Hayır! Sadece yüzde 30’u okuyor. Yüzde 30’u çalışıyor, yüzde 40’ı ne okuyor ne de çalışıyor.
Yani okuyacak yaştalar ama okuyamıyorlar.
Mesela Eyfel Kulesi, Paris’e bir EXPO hatırası.
EXPO o zamanlar, dünya bu kadar küçülmemişken yani ulaşım, reklam, tanıtım vesaire günümüzdeki kadar kolaylaşmamışken, tüm dünya ticaretini altı ay
süreyle bir araya getirdiği için çok daha önemliymiş.
Ama bazı şeyler değişmiyor işte. Sen istersen Amerika’dan iki tıkla Papua Yeni Gine’de reklam yap, yine de EXPO’ya ihtiyacın oluyor.
İlk bebeğim, ilk gurbete gidişim felaketti. 50 günlüktü kızım kendimi Dubai’nin fırın sıcağında bulduğumda. Arkadaş yok. Ailem yok. Koca sürekli iş seyahatinde.
Yaşayan bilir.
Şimdi mazim oldu ya, yazması kolay.
Bir mektup yazdım ilgilenenlere.
Belki paylaşmak iyi gelir birilerine ümidiyle.
Yonca
“döke saça”
Sevgili yeni anne
Güleriz ağlanacak halimize sevgili pazartesi sendromlular işte böyle!
Çocukluğumdan beri bitmek bilmeyen bir enerjim oldu. Dinlenmek suçtu sanki! Durmak da, susmak da, uyumak da... Oysa “mola” ne kadar önemli!
Annemlere sürekli Atalay Yörükoğlu’nun “Çocuk Psikolojisi” kitabından alıntılar yazıp ceplerine, çantalarına atar, “bana nasıl davranmalı” filan diye fikir verirdim.
Kabustum yani!
O kadar az insanın gerçek anlamda tutkulu olduğu bir hobisi var ki! Hobisi olmadığı için en büyük hobisi sevgilisi.
Yanılıyorsam lütfen kafama domates atın.
Tutarlılıkla, tutkuyla, zevkle ve sürekliliğini, düzenini koruyarak, birine yaranmak için değil, sırf kendiniz için yaptığınız ne var diye sormalıyım belki de...
Ama dürüst cevap verin lütfen. Bana olmasa da kendinize!