25 Ocak 2013
Hani şu otellerde-evlerde-ofislerde salgın gibi karşımıza çıkan rengarenk ve kişiye özel Nespresso kahve makinesi var ya, o nasıl bir olay olmuş meğer ben hiç farkında değildim.
İstanbul’u bilmem ama, Dubai’de resmen gözünün değdiği her yerde var bir tane.
Ben kahve içmeyi bırakalı üç yıl oldu ya, nereye gitsem karşımda. Şaka gibi.
Esas konum bu değil; ama markanın yarattığı “ortam” hakkında.
Çeşit çeşit kahve kapsüllerini koymak için kule gibi bir kutusu var, kocama ondan alayım istedim. Aradım sordum, markanın kendine has bir de mağazası varmış meğer, Emirates Mall içinde, gittim.
Yazının Devamını Oku 21 Ocak 2013
Gülben Ergen’in anneliği, içtenliği, samimiyeti çok hoşuma gidiyor. Burnu havada gelmiyor bana, dokunulabilir bir ünlü o.
Yaptıkları, yapmaya çalıştıkları hoşuma gidiyor. İyi örnek.
Çabası, evet çabası hoşuma gidiyor. “Çaba” kelimesini çok seviyorum.
Hele şu “Çocuklar Gülsün Diye” projesi, beni benden alıyor.
22 Ocak’ta yani yarın, 12’nci anaokulunu Manisa’da açıyormuş Gülben Ergen.
Yazının Devamını Oku 14 Ocak 2013
Bir kadın neden kendini olduğundan farklı göstermek ister ki? Esmer kadın sarışın, sarışın kadın kızıl, kızıl kadın kumral olma derdinde...
Burunlar, gözler, kaşlar, kulaklar, popolar, bacaklar, memeler her şey estetikli.
Eskiden tanıdığım bazı insanları bunca sene sonra görünce tanıyamıyorum. Evet bir güzellik var, ama kendi güzelliği değil.
Suni.
Çok özür dilerim ama, botoks beni üzüyor. Mimiksiz bir yüze baktığımda hüzünleniyorum. “Komik misin?” demeyin bana ne olur. İçimdekileri yazıyorum. Kırışıklıklar insana hareket veriyor, kanlı canlı insan hareketlerini dondurmayı neden ister ki?
Anlayamıyorum.
İnsan olduğunun, yaşadığının, hayatta olduğunun en büyük kanıtı onlar.
Hayatının izleri...
İzlerini istemiyorsan daha derin bir şey var sanki. Her birinin bir anlamı, kendi içinde ışığı var.
Geri kafalı mıyım ben şimdi?
Çocukça mı bu söylediklerim?
Size anormal mi geliyor?
Bu da bana yapılan bir baskı işte. Yani tersini düşününce anormal oluyor olmak.
Ne zaman bu hislerimi birilerine söylesem, “Botoksun kötü yapılanı o. Güzel yapıldı mı hiç de öyle durmuyor” diyor. Doğrudur. Her konuda usta olan var, çırak olan var.
Bu işlerin şakası yok ki.
Uzun aralıklarla İstanbul’a geldiğim için bu kadar gözüme çarpıyor bu fark belki de.
Belki de insanlar sürekli aynı ortamda birbirlerini inandırıyorlar, kandırıyorlar.
Tüketim dünyası buna inandırmış herkesi belki de.
Sadece Türkler değil, Avrupalı, Arap kadınlar da aynı halde.
Karşımdaki masada oturan kadınlara bakamıyorum. Hepsi birbirinin aynı ve fena. Sanki gözünün ışığı kaçmış gerilmekten. Soluk, ruhsuz, gergin bir suratı var.
Tonlarla makyaj. Makyajlı hâl bir derece, ama kazara makyajsız gör, o hiç belli olmuyor denilen ameliyat izleri belli işte. E gördüğümü görmüyorum demek
zorunda kalıyorum üzülmesinler diye... Ağzım yamuluyor idare edeyim derken. Yalan bana yapışıyor.
O estetik bitiyor yenisi geliyor bir de.
Bir ameliyat oluyor, aksilik çıkıyor, hadi şimdi de toparlamak için bir daha ameliyata.
Öyle yorucu, yıpratıcı ki aslında.
Anlatılanları dinlerken içim kıyılıyor.
Öyle de ilginç bir ortam var ki, mesela ben hoşlanmadığımı söylediğim için dışlanıyorum anında. Yüzüme bakıp neremde neye ihtiyacım olduğunu söyleyen kişinin kendi psikolojisini sorgular oldum inanın.
Ayol ben hayatımda kimsenin suratına neresini değiştirmek, elden geçirmek lazım diye bakmadım.
Gördüğüm bir sürü başka güzelliği var.
Bu köşede yazmaya başladığım ilk zamanlarda, memelerimin küçük olduğunu yazmıştım da çok gülmüştünüz. Kendimi böyle kabullendiğimi, hatta kendimi başka türlü düşünemediğimi anladığımı da yazmıştım.
Çünkü bir ara o kadar çok memelerimin küçük olduğunu duydum ki, demek ben anormalim dedim. Sonra bir düşündüm, yahu sağlık sorunum yok ki! E şikayeti olan da yok... Derdimiz ne anlamadım ki!
Hafta sonu Victoria’s Secret mağazasını gezdim Dubai’de.
Bana ve benim gibilere sutyen yok biliyor musunuz...
Her şey rüya gibi ama memen büyükse! Değilse de itinayla büyütücü hepsi zaten.
Ya illa memelerini dolgun, etli ve fışkırık şekilde gösterecek sutyen var ya da zaten büyük olanlarınkini toplamak, kaldırmak için sutyen var.
Oysa ben altı balenli, telli, içi jelli, dolgulu, büyüteçli bir şey istemiyorum ki!
Neysem öyle kalabileceğim, kendim kadar olabildiğim bir sutyen istiyorum.
Dahası, memem olmadığı için aslında sutyene ihtiyacım yokken sırf psikolojik ve toplumsal baskı yüzünden takmak zorunda olduğum sutyenin, canımı teller ve
balenlerle acıtmayacak, kemiklerime batmayacak ve hani işte beni de tacize maruz bırakmayacak şekilde cici bir şey olanından istiyorum ya!
Hakkım yok mu buna?
İlla föşürdemek zorunda mıyım?
Bu da bana haksızlık yahu!
Bu resmen küçük memelilere hayat yok demek bir bakıma.
Neden herkes kendini olduğundan başka göstermek istiyor ki?
Bunun altında yatan psikolojiyi ele alamaz mıyız acaba?
Ha sakın kimseyi yargıladığımı düşünmeyin, bunlar benim düşüncelerim.
Ama düşündürüyor beni gördüğüm bu uzaylı manzara.
Kendini olduğun gibi kabul edip sevmek bu kadar zorsa,
Yüzleşmek istemediğin başka bir yaran var, kaçıyorsun kendinden galiba.
Kaçma.
Of yani...
Yonca
“esmetik”
Yazının Devamını Oku