Ben Ahmet Kaya’yı çok geç tanıdım.
Çok üzgünüm.
Ben nasıl hiç Ahmet Kaya dinlememişim bilmem!
“Kum Gibi” tam da babamı kaybettiğimiz zamana denk gelmişti, annem çok hüzünlenerek, kimi zaman ağlayarak dinlerdi.
Ben anlamazdım.
Belki de içim zaten ağlarken, ekstra yoğun duygulardan kaçasım vardı.
Bilmem...
Heinz’ın oğlu Hannes, 2003’te omurilik felçlileri yararına bir yarışa katılıyor ve o yarışta kaza geçirip omurilik felci oluyor.İnanılmaz bir olay. Duyunca inanamadım.
Heinz, oğlunun omurilik felci olmasından sonra, arkadaşı ve aynı zamanda Red Bull’un da kurucusu olan Dietrich Mateschitz’le beraber kendini bu konuda araştırmaya veriyor ve şu sonuca varıyor:
Dünyada omurilik felci için ne yeterince bilimsel/tıbbi çalışma var, ne de yeterince farkındalık.Mesela derinliğini bilmediğiniz suya balıklama atlamak, omurilik felcinin en başta gelen nedenlerinden biri.
Dünyada 3 milyon kişinin omurilik felçlisi olduğunu, her yıl 130 bin kişinin omurilik sakatlanmasına uğrayıp felç geçirdiğini, Türkiye’de 150 binin üzerinde omurilik felçlisi olduğunu biliyor musunuz?
Dietrich Mateschitz ve Heinz Kinigadner, bunları öğrendikten sonra omurilik felcinin kalıcı tedavisine yönelik araştırmalar için hiçbir kâr amacı gütmeyen “Wings for Life Vakfı”nı kuruyor.
“Hayat için Kanatlar.”Vakfın amacı, omurilik felci tedavisi için kök hücre gibi her türlü tıbbi/bilimsel araştırma tedavi vs yapan hastane ve merkezlere fon sağlamak.
Yonca
Azap doluydu azap!
Bu yazıyı yazdığımda üç kaybımız vardı.
Berkin Elvan, Ahmet Küçüktağ ve Burak Can Karamanoğlu’nu kaybettik.Berkin’in, Ahmet’in, Burak Can’ın sıfatları, dinleri, kökenleri, işleri filan hiç önemli değil benim için. Üçü de İNSAN.
Ben hepsine aynı derecede üzülüyorum.
Ailelerine can-ı gönülden başsağlığı diliyorum.
Allah hepsine gani gani rahmet eylesin.
Berkin’in ölümü sonrası Babası “Av hayvanı gibi nişan alıp öldürülmüş çocuğum” dediğinde, yok olmak istedim.
Politikacıları dinlerken, anne babası birbirine silah çekmiş, korkudan masanın altına sinmiş bir çocuk gibi hissediyorum kendimi.
Aralarına girsem mi? Durdurabilir miyim bu kini? Beni duyarlar mı öfke nöbetleri arasında? Yoksa bi tekme de ben mi yerim?
Benim yüzümden mi peki bu kavga?
Benim suçum ne acaba?
Birbirini sevmesi, sayması gereken insanlar neden birbirini boğazlamak ister?
İktidar kavgası ne kadar sevgisiz bir şey böyle! Yazıklar olsun tüm güvendiğim koca insanlara.
Bitmek bilmeyen bir “kavga” bu çıkar kavgası.
Lütfen izleyin, daha doğrusu Köylü Ekrem’in anlattıklarını dinleyip yaptıklarına dikkatlice bir bakın.
Köylü Ekrem, “Gerçek okulun toprak olduğunu, tabiat olduğunu; ancak içinde yaşanarak öğrenileceğini düşünüyorum. Kendime estetik ve ahlaktan başka hiçbir şeyi sınır koymadım” diyor, hayatını, yaptıklarını anlatıyor.
Heykel yontuyor Köylü Ekrem.Öyle heykeller yontmuş ki Köylü Ekrem...
Örneğin kanserin yaşattığı çaresizliği anlatmak için, kurtların kemirmeyi en sevdiği ceviz ağacını seçmiş ve bir insan yontmuş. İçinde yüzlerce kurdun ağacını kemirdiği heykel, kurtlar onu kemirip bitirince çökecek.
Hangi birini anlatsam ki söylediklerinin...
İnsanların küçümsediği, hor gördüğü, deli diye baktığı, ıvır zıvırla uğraşıyor diye küçümsediği, heykellerini itip kaktığı Köylü Ekrem’in videosunu bulun izleyin.
Hadsiz horgörücülüğümüzle, şekilciliğimizin basitliğiyle yüzleşin. Ben yüzleşmeyi seviyorum içimdeki terbiyesizle. Bana iyi ders oluyor.
1 milyardan fazla kişinin temiz suya erişimi yok.
Dünya nüfusunun yüzde 10’u atık suyla yetişmiş gıdalar tüketmek zorunda. İnsan bunu okuyunca “ıyyy” diyor ama demeyin.
Gerçek bu.
2030’da, dünya nüfusunun üçte ikisi su stresi yaşayacak.
100 milyonluk nüfusuyla Türkiye ‘su fakiri’ ülke adayı.
2050’de, çok ciddi bir su krizi bizi bekliyor. 2050’yi bekleme, bu sene bizi su krizi bekliyor!
Pekiii dikkatli okuyun şimdi lütfen:
Serebral Palsili.
Yani bizlerin “spastik” deyip geçtiğimiz “şeyden” var Deniz’de.
Mustafa Balbay’la tanıştığından beri en büyük hayali gazeteci olmak.
Olur da!
Deniz’i annesi Nilay anlatıyor:
“Deniz 2000 yılında çok erken doğdu; 6,5 aylık, 1 kilo.Yaşaması mucize. O kadar minikti ki, damlalıklarla besleyip, mutfak tartısında minik bir tepsinin içinde tartar, lavaboda avucumun içinde yıkardım. Ciğerleri henüz kendi başına çalışacak durumda olmadığından kuvöze alınana kadar beynine oksijen gitmediği için bazı hücreleri ölüyor. Buna “serebral palsi” (beyin felci) deniyor. Serebral Palsi; doğum öncesi, doğum sırası, ya da sonrasında da olabiliyor.
Deniz'in beyninde hareket sistemiyle ilgili bölüm etkilendiği için bağımsız fiziksel aktiviteleri kısıtlı. 6 aylıktan beri düzenli fizik tedavi görüyor.
4 Yapraklı Yonca.
Adım Yonca olduğu için mi şanslıyım, yoksa şanslı olduğum için mi adım Yonca bilmem.
Ama lisede dershanedeki coğrafyacı “Aaa senin adın Yonca, ucuza yetişir, her yerde bitersin. İneklerin yemeyi en sevdiği şeysin!” diyene kadar adımın otsal anlamını hiç düşünmemiştim.
Gerçi kendimi bildim bileli de, her türlü yeşili ve inekleri pek severim.
Üniversitede ilk defa İsviçre’ye gittiğimde ineklere bakmaya doyamamıştım. Babama da tepetaklak edince “möööö”leyen bir inek sesi oyuncağı alıp getirmiştim.
Babam oyuncağı görünce kahkahalar atmış, oyuncağı aralıksız “mööö”letmiş ve yedi cihana “Kızım bana koca İsviçre’den bula bula inek sesi almış” diye anlatması yetmezmiş gibi; o zamanlar annemi acayip sinir eden ama şimdi hepimizi çok güldüren, bazı olmadık ortamlarda o “möööö” sesiyle çok acayip şakalar yapmıştı.
Hayat acayip zaten.