Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Seçime mi savaşa mı?

Seçimlere gidiyoruz, savaşa gider gibi.

Haberin Devamı

Politikacıları dinlerken, anne babası birbirine silah çekmiş, korkudan masanın altına sinmiş bir çocuk gibi hissediyorum kendimi.
Aralarına girsem mi? Durdurabilir miyim bu kini? Beni duyarlar mı öfke nöbetleri arasında? Yoksa bi tekme de ben mi yerim?
Benim yüzümden mi peki bu kavga?
Benim suçum ne acaba?
Birbirini sevmesi, sayması gereken insanlar neden birbirini boğazlamak ister?
İktidar kavgası ne kadar sevgisiz bir şey böyle! Yazıklar olsun tüm güvendiğim koca insanlara.
Bitmek bilmeyen bir “kavga” bu çıkar kavgası.
Seviyeler hep daha aşağı, hep daha aşağı!
O buna hakaret, öbürü berikine.
Terbiyesizlik normalimiz oldu. Saygısızlık doğallaştı bünyede. Hakaret ise hitabet şeklimizin temeline oturdu.
Hayatımda ilk defa bir iktidarın ve bir seçimin halkını böylesi kin dolu bir kavgaya sürüklediğine şahitlik ediyorum. Ben bunları “tarih kitaplarına” mahsus zanneder, tarihten alınan derslerle hiç başımıza gelmez zannederdim. Oysa tarihten ders almamak diye bir gerçek de varmış. Yaşayarak öğreniyoruz hep beraber.
Yasaklar, günahlar, yalanlar, hırslar, öfke nöbetleri, tehditler uçuyor havada.
Kanıtlanamayan iftiralar her yerimizi sarmış.
Kasetler saçılıyor birbiri ardına. Pişkinlik kelimesini hiç sevmem ama, pişkinlik gani.
Bütün bu psikolojik “savaş” ortamında bile, hala daha şahane insanlarla tanışıyorum. Hala daha umutlarımı yaşatabiliyorum ya, şanslıyım gerçekten.
Gençlerle konuşuyorum. Hiçbirinin kavga etmeye niyeti yok biliyor musunuz? Ne kavga, ne savaş istemiyorlar.
İçim açılıyor bu kavga içindeki barışçıl insanları gördükçe.
O güzel insanlar kulaklarını kapatmışlar “büyüklerin” ayıplarına, bildikleri doğrulara kitlenmişler. Çalışıyorlar.
İyi insanlar gülümseyerek bakıyorlar bu rezilliklere. Kalplerini serin ve iyi tutuyorlar azimle; ağaç ekiyorlar, çocuklara yardımcı oluyorlar, okuma yazma bilmeyen kadınlara okuma yazma öğretiyorlar, şiddete karşı duruyorlar.
Savaş, öfke, hırs, yalan dolan, kin filan yok güzel yürekli insanların kitabında.
Bir arkadaşım var mesela, adı Selçuk.
Selçuk, tohumdan çam ağacı yetiştiriyor.
Çam ağacının kozalağından çıkan tohumların yaşayıp yaşamadığını nasıl anlayacağımızı, o tohumları nasıl ekeceğimizi, kökleri belli bir seviyeye gelince nasıl da daha büyük bir yere aktarmak gerektiğini anlatıyor bize tatlı tatlı. Hayatımda bundan daha güzel bir emek öyküsü dinlemedim! Çıtımız çıkmıyor dinlerken...
Sonra duruyor Selçuk, gözleri yere düşüyor; yıllarca emek verip çocuğu gibi büyüttüğü bir çam ağacını manzaraya engel diye kesen bir insandan bahsediyor, sesi titreyerek.
Hepimizin gözleri yere düşüyor. Bakamıyoruz birbirimize.
Ne bir öfke var içimizde, ne de kin yine de!
Savaş ve Barış. Nefret ve Sevgi.
Hayatta her şey bir tercih aslında. Bizim tercihimiz.
Tercihlerimizin sonuçlarını yaşıyoruz. Hazıra konduğumuz güzellikleri kaybetme riskidir içimizdeki öfkenin nedeni.
Güzel şeyleri kaybetmemek için çok emek gerekiyor. Azim ve farkındalık gerekiyor.
Beraber hareket etmek gerekiyor aynı iyiye doğru.
Arkadaşım Selçuk, geçen sabah gelirken avucunda bir kozalakla geliyor yanımıza.
Nasıl gülümsüyoruz avucundaki küçücük kozalağa bakarken. Umutluyuz o an...
İçinden tohumları çıkacak, ekeceğiz, büyüyüp ağaç olacak.
O sırada seçim propagandası yapan bir araç geçiyor yanımızdan.
Ses ve erdem kirliliği, yalan dolan ciyak ciyak, avaz avaz.
“Hırsız vaaaar” diye bağırıyor bir başka vatandaş o an...
Kozalağın kulakları bu çirkinliği duymasın diye sımsıkı kapatıyoruz avuçlarımızı.
Sımsıkı!
Yonca
“kozalak”

Yazarın Tüm Yazıları