Yener Süsoy

Acele etmeyin, Atina planı zorla da olsa kabul edecek

22 Nisan 2003
Kamran İnan, siyaset ve diplomaside geçirdiği yarım yüzyıl içinde tanık olduğu tarihi olayların perde arkasındaki gerçekleri, Yener Süsoy'a açıkladı. İnan, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra Kissinger'ın yardımcısı Cisco'nun ‘‘Acele etmeyin, bir <br>planımız var, Atina'ya bastıra bastıra kabul ettireceğiz’’ dediğini söyledi. ECEVİT'İN BÜYÜK SİYASİ YANLIŞI

Kıbrıs’ı oya çevirmek için istifa etmeyecekti

Yener bey, Kıbrıs meselesini 1974 sonbaharında halledecektik. Kissinger'in yardımcısı Cisco, bana ‘‘Mr. İnan, Kıbrıs için acele etmeyin, bizim bir planımız var, bunu bastıra bastıra Atina'ya kabul ettireceğiz, sonra da Kissinger Ankara'ya gelecek’’ dedi. Tam o sırada Ecevit bana göre siyasi bir büyük yanlışlık yaparak Kıbrıs'ı oya çevirmek için istifa etti. Kissinger bunu bilmesine rağmen yine de Ankara'ya gelmek istiyordu ama, Ankara buna karşı çıkıyordu. Dışişleri Bakanı rahmetli Turan Güneş'e gidip ‘‘Efendim, Kissinger istifa ettiğinizi biliyor, kendisi vazgeçerse amenna, istiyorsa bırakın gelsin’’ dedim. Güneş ‘‘Kamran bey size güvenimiz var ama, Kissinger'la bir anlaşma yaparsak Demirel ‘Kıbrıs'ı sattılar' der, ben bunu göze alamam’’ dedi. Bunun üzerine kendisine istenirse Demirel’den bu konuda teminat alabileceğimi veya Kissenger'la onun da görüşmesini sağlayabileceğimi söyledim. Güneş'in yanından çıkıp Bülent beye gittim, durumu anlattım, tam kabul etmek üzereyken Güneş girdi içeri ve benim planım sona erdi.

Bölücülük Doğuda değil Ankara’da yapılıyor

Yener bey, Orta Asya'dan buralara kadar gelmişiz ama, kapıları 1071'de oradaki insanlar açmış. 1071'de pür telaş oralardan geçmişiz, bir daha dönüp bakmamışız. Düşünün yıl 2003, hálá oralarda alfabe götüremediğiniz, milli dilinizi öğretemediğiniz insanlarınız var. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Rusları Bitlis hududunda durduran onlar değil mi, benim babam orada sağ gözünü kaybetti. Güneyde Fransızlara ve İngilizlere hayır diyen onlar değil mi, bakın birisi Kahraman olmuş, birisi Gazi, birisi de Şanlı. Bence bölücülük Doğu ve Güneydoğuda değil, Ankara'nın bazı çevrelerinde yapılıyor. Bitlis yıllarca memurların sürgün yeri olarak kullanıldı, bu kafayla devlet idare edilmez. Eskiden kızınca komünist derlerdi, şimdi ise Kürt diyorlar.

Plaja giderken bile yanıma kravat alırım

Hayatta bir tek defa kısa pantolon giydim, ilkokula bile kelebek kravatla giderdim. Bu disipline o kadar alışmışım ki, İsviçre'de göl plajına giderken bile cebimde kravat olurdu.

Benimle çalışmak zordur, ben hiçbir zaman kendime olandan fazla diğerlerine insaflı olmadım. Sabah 8'de geliyorsam, kimse benden sonra gelemez. Devlet sırtından popülariteyi de kabul etmem, kendi cebinizden istediğiniz kadar cömert olun.

Turgut (Özal) beyin hoşgörüsü çok yüksekti, bir gün kendisini aynen şöyle dedim ‘‘Beyefendi, küçük adamlarınızı büyük koltuklara oturtup büyümelerini bekliyorsunuz ama, kayboluyorlar.’’ Rahmetli gülümsedi ama, hiçbir cevap vermedi.

Partiyi ve rejimi kurtarmak için 1978'de AP büyük kongresinde Demirel'e karşı genel başkan aday oldum. Türkiye'nin siyasi gerçeklerini bilmeyen bir genç politikacı olduğum için kaybettim. Demirel kendisine karşı çıkanları asla affetmez, bunu da hiçbir zaman göstermez. Sayın Demirel ülkenin akil adamı olma şansını kullanmadı, bunun yerine olur olmaz toplantılara katılıp kurdeleler kesti.

Hiç silah taşımam çünkü nefret ederim

PKK ve Ermeni tehdidi nedeniyle 15 senedir zırhlı araba ve yakın koruma altındayım. Silah hiç taşımadım, hiç de sevmem.

Babam büyük avcıydı, birkaç defa beni de yanında götürdü. Ama ben hayvanları öldürmelerine engel olmak için türlü sesler çıkarıp avlarını kaçırıyordum. Babam sonunda ‘‘Melek olacaksan evde otur’’ deyip bir daha götürmedi.

Kan görmeye hiç tahammülüm yoktur, bunun için özellikle Anadolu'da en büyük sıkıntım ziyaretlerde kurban kesilmesi.

Bursa'da ortaokul öğrencisiyken Vali Haşim İşcan benim için bir gün ‘‘Bu çocuk ilerde ya büyük bir bela olur, ya büyük bir devlet adamı, dikkat etmek lazım’’ dedi.

Ortaokulda resim sergimizin açılışına gelen Başbakan Şükrü Saraçoğlu soyadımın İnan olduğunu duyunca ‘‘Neye inanırsın?’’ diye sordu. Kendisine aynen ‘‘Cumhuriyetin bütün prensiplerine inanırım Başbakanım’’ diye cevap verdim.

Kissinger’ın Kıbrıs’ta bize çok faydası oldu

Kissinger'in bize Kıbrıs konusunda büyük faydası olmuştur. Mesela harekat öncesinde Atina'ya ‘‘Hava ve deniz kuvvetleriniz şu paralelin altına inerse 6. Filo'yu karşısında bulur’’ demiştir. Bir ara bizimkiler yavaş ilerliyordu, ‘‘Dünya kamuoyunun baskısı var, elinizi çabuk tutun’’ diye haber göndermiştir. Bizimkiler ada yöresinde mayın olduğunu söylediğinde, Amerika'nın cevabı ‘‘Merak etmeyin, bir tane bile yok, olursa biz size haber veririz, siz elinizi kolunuzu sallayıp girin’’ olmuştur. Bütün bunları zabıtlardan kendi gözlerimle okudum. Ayrıca büyük Türk dostu NATO Genel Sekreteri Luns'un yardımlarını da unutmamamız gerekir. Ambargoyu 1975'te kaldırtacaktık, bu konuda en büyük desteği David Rockfeller'den aldım. Onun tek istediği Ankara'nın bir miktar askeri Kıbrıs'tan çekebileceği yolunda bir açıklama yapmasıydı.
Yazının Devamını Oku

Telefonumdaki dinleme aletini Deniz Baykal buldu

21 Nisan 2003
Burası Ankara'nın eski adıyla Çevre, yeni adıyla Üsküp Sokağı. Kapısında polislerin beklediği dev bir apartmandaki Botanik Parkı manzaralı dubleks dairesinde Arvasi soyundan ‘‘Evlad-ı Resul’’ diye bilinen Gaydalı Şeyh Selahattin oğlu Kamran İnan'ı dinliyoruz.Varan 1: Kamran İnan, siyaset ve diplomaside geçirdiği 60 yıl içinde tanık olduğu tarihi olayların perde arkasındaki gerçekleri ilk kez açıkladı.Varan 2: Kamran İnan, 19 Şubat 1929'da dünyaya geldiği Bitlis ili Hizan ilçesi Gayda köyüden Cenevre'deki eğitimine kadar yaşadığı sürgünleri, çektiği acıları, ilk kez anlattı.Varan 3: Kamran İnan, Doğu, Güneydoğu ve Kürtler konusunda ilk kez konuştu.Varan 4: Kamran İnan, büyük bir aşk sonunda evlendiği 49 yıllık eşi Cenevreli Yasemin'in yüzünü ilk kez gösterdi.Varan 5: Kamran İnan, 60 yıldır üstünden çıkarmadığı smokinlerini, fraklarını, takım elbiselerini bir yana bırakıp hayatında ilk kez spor giyindi.Dışarda hiçbir kavgayı kaybetmedim içerdekiler ise tam bir Waterloo- Sayın Süsoy, bilmediğim güçler bugüne kadar sistematik olarak devamlı şekilde önümü kesti, neticede vatanıma borcumu gereği gibi ödeyemedim. Bunca tecrübe ve birikimimle Dışişleri Bakanlığı olarak ülkeme hizmet etmeyi çok isterdim. Yıllarca gece gündüz, dünyanın her köşesinde vatanımın, milletimin kavgasını verdim. Dışarıda kaybettiğim tek kavga yok, içerdekiler ise benim için tam bir Waterloo. Geçenlerde komiser emeklisi bir yaşlı vatandaş yolumu çevirip ‘‘Beyefendi, sizi çembere alıp yaşlandırdılar’’ dedi, çok doğru. Her safhada önüme görülür veya görülmez duvarlar örüldü. 1997'de gece 12'ye kadar Dışişleri Bakanı olarak listedeyim, gece yarısından sonra Enerji Bakanı olarak atanıyorum. 1978'de genel başkan adayı olduğum AP büyük kongresinde zamanın Dışişleri Bakanı (Çağlayangil) salondaki delegelere bir Genel İdare Kurulu listesi dağıtıp ‘‘Bu liste Genel Başkanın, öteki liste ise Kürtlerindir’’ dedi. O listenin en başında benim adım var. Özal hükümetindeyken de iş bölümü yapılırken bazı lobiler ‘‘Sakın Kamran beye hassas şeyleri vermeyin’’ dedi. Meclis Başkanlığı adaylığımda da önüm resmen tıkandı, olmamam için her şey yapıldı. Kendi partimin genel başkanı beni istemedi, gitti el altından başkalarıyla anlaştı. Anayol kurulurken DYP, ‘‘Milli Savunma'yı bize verin, Kamran beyin bakan olması için Dışişleri sizde kalsın’’ dedi ama, Mesut bey Dışişleri'ni almadı. Mesut bey daha sonra Ecevit'le hükümet kurduğunda da aynısını yaptı. 1970’lerin Ecevit'ine hayrandım- 1970'li yılların Ecevit'ine hayrandım, şu son felaket dönemi gördükten sonra bundan dolayı pişmanlık da duydum. Ecevit fikren dürüst biridir, benim cumhurbaşkanlığı adaylığımı bile desteklemiştir. Sayın Ecevit'le Kıbrıs Barış Harekatı döneminde rakip partilerde olmamıza rağmen çok sıkı işbirliği yaptık, sık sık birbirimizi arardık. Ben o tarihte AP Senatörü olarak Senato Dışişleri Komisyonu'ndaydım. Mesela bana telefon edip ‘‘Şöyle bir baskı var, siz muhalefet adına şöyle bir beyanda bulunsanız’’ derdi. Kıbrıs Harekatı'ndan 10 gün sonra bana telefon açıp ‘‘Dünyaya gidip bizi anlatır mısınız?’’ dedi. Kendisine bunu yapmaya hazır olduğumu, ancak partimin Genel Başkanı Demirel'den izin almak gerektiğini söyledi. ‘‘Ben görüşürüm’’ dedi, iznini aldı ve ben gittim.Baykal, ilk iş olarak telefon ahizesini söktü- Yıllarca telefonlarım dinlendi, takip edildim ama, gocunmadım; devletin güvenliği için herkes dinlenir dedim. 1977'de Enerji Bakanlığı görevimi Deniz Baykal'a teslim ederken halefimin odada yaptığı ilk iş, masadaki bakana özel telefonun ahizesini sökmek oldu. Ne de olsa tecrübeli; meğer içinde gizli dinleme aletleri varmış. Rahmetli Ferit Melen ‘‘Bana Ankara'da Kürt, Van'da Türk diye bakarlar’’ derdi. Haksızlık yapılmada bana karşı gösterilen cömertliği inkár edemem. Yediğim darbelerle yere düştüm ama, kalktım ve yoluma devam ettim.Hain ve cahiller bizde teşvik primi alırlar- Ben bütün dünyada Türkiye'nin sesi olarak bilinirim, bununla da iftihar ederim. Ne zaman dışarıda devletimin kavgasını verdiysem içeride paçamı çektiler. Siyaset ve diplomaside geçirdiğim yıllar içinde çok acı 3 tespitim var; hainler, hırsızlar ve cahiller bizde prim alır, hatta teşvik görür. Son 20 yılda yurtdışında yaptığım bütün kavgalarda karşıma çıkanlar Türk lobileri oldu.Mafya destekli partiler devleti cüceleştirdiler- Devlet büyüdükçe devlet adamlarımızın çapı küçülüyor. Mafya destekleriyle partilerin başına gelen bazı cüceler devleti kendi boylarına indirdi. Aslında Türkiye'de siyaset çirkin değil, bazı siyasiler çirkin. Dışişlerimiz kendilerinin yönlendireceği bir bakanın tayinini her zaman başarıyla sağlamıştır, bu lobicilikte harikadırlar. Türk bürokrasisi ise dünyanın en tembel bürokrasisidir, sabah 10.30'dan evvel çarklar dönmez.Eşiyle basındaki ilk fotoğrafıTürkiye'nin en tanınmış diplomat ve siyaset adamlarından Kamran İnan, Cenevreli eşi Yasemin'le 49 yıldır evli. Bizi kırmayıp eşiyle kendisini banıda ilk kez görüntülememize izin veren Kamran bey, ‘‘Birbirimize aşık olmuştuk. Bizimki aşk evliliği’’ diye konuşuyor ve şunları ekliyor: ‘‘Bursa Kız Lisesi'nde romantizm hakkında konferans vermiş bir kimseyim Yener bey, beni o kadar da katı görmeyin. Yasemin hep arka planda kalmayı tercih etti. Onu sadece 1978'de genel başkanlığa aday olduğum Adalet Partisi kongresine götürdüm, onun dışında devlet hayatım boyunca yüzünü gören olmadı. Cenevre büyükelçisiyken ben devletin verdiği biletle uçakta 1. mevkide giderdim, param olmadığı için o arkada turist mevkide otururdu.’’ Mağrur ve kibirli olmadığını belirten Kamran İnan, çevresindekilerin bu izlenime kapılmalarını ‘‘Belki biraz kapalı, mesafeli olduğum için böyle bir intiba yaratıyorum. Hiçbir zaman laubaliliğe kapı açmadım, bilhassa beraber çalıştığım insanlara karşı hep mesafeli oldum. Bence devleti temsil edenler kendi hayatını değil, devletin hayatını yaşamak zorundadır’’ dedi.YARIN: DAHA 1974’te ABD’NİN KIBRIS KONUSUNDA PLANI VARDI
Yazının Devamını Oku

İstanbul’a gelen futbolcu bozuluyor

13 Nisan 2003
Fenerbahçe Teknik Direktörlüğü'nden geçtiğimiz günlerde istifa eden Oğuz Çetin, arkadaşımız Yener Süsoy'a Türk futbolcuları hakkında şu değerlendirmede bulundu:<br> Anadolu'dan İstanbul'a gelen oyuncular, orada gösterdikleri performanslardan kısa sürede uzaklaşıyor. Çünkü burası ayrı bir dünya, her türlü imkanın olduğu bir yer. Onun için buraya getirecekleri oyuncuyu seçerken yeteneği kadar futbolu kendisine meslek edinip edinmediğine bakmalı. Ben hiçbir gün futbolcularımın peşinden koşmadım, bugünün şartlarında kimi nasıl, nerede bulacaksınız? Bence bugünün futbolcusunun en büyük eksiği profesyonelliğin ne anlama geldiğini tam anlamıyla sindirememesi.

RÜŞTÜ MUTLAKA AVRUPA’YA GİTMELİ

Rüştü'nün yurtdışında oynamak ideali var, bence bu onun son şansı. Avrupa şampiyonasından sonra da gitme şansını yakalayabilir ama, yaşı itibarıyla bunu şimdi gerçekleştirmesi lazım. Gitmesi Fenerbahçe açısından çok büyük kayıp, bunun için gitmemesini isterim ama bu onun seçimi. Rüştü çok yetenekli bir kaleci, gittiği her yerde çok başarılı olacağına inanıyorum.

Yurtdışında olan futbolcularımız içinde en istikrarlı olanı Tugay. Nihat'ın ortaya koyduğu performans ise müthiş, Emre ve Okan'ın durumları çok iyi, Hakan da yeni yeni toparlıyor.

SERGEN EN İYİLERDEN

Sergen, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından biri, kendine yazık etti. Futbolu meslek olarak benimsemiş olsaydı, futbolculuk yetenekleriyle bugün Avrupa'nın en büyük takımlarında rahatlıkla oynayabilirdi. Onun da yaşı ilerledi, fiziksel handikapları var ama, son Denizli maçında ortaya koyduğu performans müthiş bir şey.


ASLINDA İNŞAAT MÜHENDİSİYİM


Üç erkek kardeşiz, ben ortancayım. Turizmci ağabeyim Side'de bir büyük turistik otelin genel müdürü, kardeşim de kimya mühendisi.

Türk hafif müziğini çok severim, son dönemde Candan Erçetin'in bütün şarkılarını dinliyorum.

Aslında inşaat mühendisiyim. İTÜ Sakarya Mühendislik Fakültesi İnşaat Bölümü'nü bitirdim. Ama bugüne kadar bu mesleğimi hiç yapma fırsatım olmadı.
Yazının Devamını Oku

Şenol ve Ersun hocalar Fener'de başarılı olur

12 Nisan 2003
Yıllardır süren suskunluğunu ilk kez Hürriyet için bozan Oğuz Çetin, Fenerbahçe'de Şenol Güneş'le Ersun Yanal'ın başarılı olabileceğini söyledi. Oğuz Çetin, Yener Süsoy'a Tanju'yla yaşadığı 10 numara çekişmesinin iç yüzünü de anlattı. Yıllardır tatil yapmadım ailemle hasret gidereceğim

- Ben kendi menfaatimi kollamak için yanlış bir şey yapmam, doğrudan hiç ayrılmam. Buna rağmen 2,5 yıl yardımcı antrenörlük yaptım, hakkımda söylenmedik şey kalmadı. Adım Oğuz olduğu için dünyada hiçbir yardımcı antrenöre yüklenilmediği kadar bana yüklenildi. Adı üstünde, yardımcı antrenörün bir sınırı vardır, onu aşamazsın, hocanın önüne geçemezsin. Kendime zarar verdiğini bildiğim halde bu iş ahlakımdan zerre geri adım atmadım. Ben bugünlere tek başıma mücadele ederek geldim, ne yaptıysam kendim yaptım. Antrenörlük kursu 6 Mayıs’ta bitecek, 9 Mayıs’ta sınavlar başlayacak. Şu anda yurt dışına gitmek gibi bir düşüncem yok, yıllardır imkan bulamadığım bir tatil yapıp ailemle özlem gidereceğim. Bundan sonra vereceğim ilk karar benim için çok önemli, gelecek tekliflerde çok seçici olmak zorundayım.

Tanju'yla 10 numara çatışması

- Ben milli takımda ve Fenerbahçe'de kaptan olarak yıllarca 10 numarayı giymişim. Tanju gibi genç bir takım arkadaşım ilk gün bana gelip ‘‘Ben 10 numarayı giymek istiyorum’’ deseydi seve seve verirdim. Ama o hiç böyle bir talepte bulunmadan, ‘‘Ben Tanju'yum o formayı senden alırım’’ edasıyla gelince aramızda bir çatışma oldu. Bundan bir süre sonra da ‘‘Sakaryalılar’’ yalanları gündeme atılıp bize karşı bir yıpratma faaliyeti başladı. O dönemde Fenerbahçe kulübünün içinde Sakarya asıllı 7 futbolcu vardı. Bunların her biri Türk futbolunun en başarılı isimleriydi, milli takımdaydılar. Ben futbol hayatımın en verimli dönemini Rıdvan'la yaşadım. Benimle birlikte Rıdvan müthiş bir patlama yaptı, çünkü benim oyun stilim onu oynatmak üzerineydi.

Real Madrid’de oynamak isterdim

Ortega'nın kalması için başkan ve yönetim tarafından maddi, manevi her şey yapıldı, ben de destek verdim. Ortega futbolculuk yetenekleri bakımından bize çok yararlı olurdu ama, kafa yapısı olarak burada kalmayı düşünmedi.

Gençlik yıllarımda Türkiye'de en beğendiğim futbolcu, Bursaspor'da oynayan Sedat III'tü. Oynadığımız mevkiler aynıydı, futbol yapısı, stili bana uygundu. Dünyadaki favorim ise Beckenbauer'di.

Ben hiçbir gün, hiçbir yerde kendime ‘‘İmparator’’ diye bağırtmadım, Fenerbahçe'ye geldiğimin ilk yılın sonunda taraftar beni böyle çağırmaya başladı. Bu unvan bana başarılı olmam ve futbol stilimin Beckenbauer'e benzemesi dolayısıyla verildi. Fatih Terim gibi büyük bir kariye sahip hoca benden çok imparator unvanını hak ediyor.

İspanya'da oynama imkanım olsaydı Real Madrid'i seçerdim. Zidane'ı, Figo'yu seyretmek çok büyük bir zevk benim için. Şu anda en favori oyuncum Figo.

Performansları tartışılmaz

- Fatih hoca herkese bir yol açtı, onun peşinden çok değerli insanlar çıkmaya devam ediyor. Şenol hocanın ortaya koyduğu performans, elde ettiği başarılar hiçbir zaman küçümsenemez. Bu takım aynı şekilde Avrupa Şampiyonası'na da gidecek, bence orada da çok başarılı olacak. Ersun Yanal'ın geliş şekli çok güzel, Denizlispor, Ankaragücü ve şimdi de Gençlerbirliği'ndeki başarılarıyla ortada. Şenol hoca da, Ersun hoca da Fenerbahçe'de çok rahat görev yapıp başarılı olurlar.

Fatih hocayla abi kardeş gibiyiz

Fatih hocayla milli takım döneminden gelen çok yakın ağabey-kardeş ilişkimiz vardır. O dönemde ailece de çok sık görüşürdük, çok sevdiğim, saygı duyduğum bir büyüğümdür.

En beğendiğim hakem Oğuz Sarvan'dı, maç içindeki hakimiyeti çok iyiydi. Samsun finalini oynuyoruz, maçın hakemi de askerden gelme İhsan Türe. Bizim kaleci Engin çok ciddi bir darbe alıp yere yıkıldı, meğer köprücük kemiği kırılmış. O dönemde ben, Aykut, Engin de askeriz. İhsan hoca hışımla Engin'in yanına gelip ‘‘Asker, sana ayağa kalk diyorum’’ diye emretmesin mi?

Yarın: Türk futbolcusunu değerlendirdi
Yazının Devamını Oku

Göreve geldiğimde camia darmadağındı

11 Nisan 2003
Oğuz Çetin'e Beykoz Konakları'ndaki ‘‘İmparator’’ unvanına yakışan tripleks villasında, sokak dedikoduları dahil merak ettiğiniz her şeyi sordum. Yere bakıp yürek yakıp yakmadığından saman altın su yürütüp yürütmediğine; Fener'e teknik direktör olmakla boyundan büyük işlere kalkışıp kalkışmadığından Ali Şen'le neden arasının açık olduğuna; Sakaryalılar Grubu'ndan Tanju Çolak'la yaşadığı 10 numara çatışmasına; teknik direktörlükte neden başarısız olduğundan Rüştü ve Sergen'e; Fatih Terim'den Mustafa Denizli'ye; Şenol Güneş'ten Ersun Yenal'a kadar her şeyi... Bugüne kadar yıllarca hiçbir konuda ağzını açmayan, sır küpü Oğuz, ilk kez konuştu ve pir konuştu. Hem de sevgili eşi Melike ile dünya şirini kızı Buğçe ve dünya yakışıklısı oğlu Bartu'nun huzurlarında. Saatlerce onun sakin ve beyefendi anlatımını dinledikten sonra, Oğuz'un bu dünyaya sinirleri tek tek ayıklanarak gönderildiğine bir kere daha inandım. Şimdi biz sesimizi keselim, suskun ‘‘İmparator’’ konuşsun.Beşiktaş maçını alıp bütünlük sağlayacaktık- Hayır Yener ağabey, teknik direktörlüğü kabul ederek boyumdan büyük bir işe kalkışmış olmadım. Futbol çok ilginç, 2,5 yıl bu hedef için bulunuyorsunuz, tam görevi size sunacakları gün ‘‘Hayır, benim için erken’’ deme şansınız yok. Zaten benim kendi bilgi birikimim, hedeflerim konusunda bir sorunum yok. Kimileri bu büyük camianın başına gelecek hocanın daha farklı yerlerde birtakım çalışmalar yapıp kendini göstermiş olmasını ideal olarak görebilir ama, ben yine de ‘‘erken’’ sözünü kabul etmiyorum. Görevi aldığım gün, en büyük risk, camiamız içinde bütünlüğün olmayışıydı. Ayrıca basının bize bakışı geçmiş yıllardan farklıydı, futbolcu kadrosu da yıpranmıştı. Mustafa hocanın geldiği sene ise Fenerbahçe yönetimiyle, teknik heyetiyle, camiasıyla, taraftarıyla, basınıyla, federasyonuyla bir bütündü. Bir teknik direktör için gerçekten çok büyük bir şanstı. Böyle bir karmaşanın içinde bu işe soyunmam benim handikabımdı. Dış etkenlerin olumsuzluğuna rağmen ben futbolcu arkadaşlarıma güveniyordum, yapacağımız transferlerle de bir bütünlük sağlarım diye düşündüm. Bu bütünlüğün kısa zamanda camiaya yansıması olacağını düşünüyordum. Bunu sağlayabileceğimiz tek yer saha başarılarıydı. Hedeflerimiz şampiyonluk ve şampiyonlar ligiydi, bunun için çok da iyi bir hazırlık dönemi geçirmiştik. Beşiktaş maçının düdüğü çalınana kadar her şey dört dörtlüktü. Bu maçı alıp, hem takım olarak kendimize olan güvenimizi arttıracaktık, hem de camianın bize olan güvenini pekiştirerek bütünlüğü sağlayacaktık. O kadar iyi hazırlanmamıza rağmen Beşiktaş maçında Fatih'in çok lüzumsuz bir şekilde oyunun başında kırmızı kart görmesi, bunun sonucunda maçın gidişatının değişmesi ve kendi sahamızdan yenik çıkmamız, benim yapacağım hamleleri geriye attı. Gaziantep ve Malatya maçlarını başarılı bir şekilde geçtikten sonra yeni hamlelerim için kilit olan Galatasaray maçına geldik. Bu maça yine çok güzel hazırlandık ama, özellikle ilk yarıda ortaya koyduğumuz futbol anlayışı açısından yine hayal kırıklığına uğradım. Maçın daha ilk dakikasından itibaren bütün çalışmalarımızın aksi bir tutum içinde oldu oyuncularım. Bunun da sorumlusu elbette benim. Neden Denizli Hoca ile birlikte istifa etmedim?- Neden Mustafa Denizli ile birlikte istifa edeyim ki!.. Hocamızın adı ortada yokken ben Fenerbahçe'yle yardımcı antrenör olarak anlaşma yaptım. Yani ben Mustafa hocanın ekibi olarak kulüpte onun yardımcılığını yapmadım. Yardımcı antrenörlük için gerekli olan A lisansım vardı. O zaman bizim yönetim ve camia olarak hedefimiz içimizden birini yetiştirip ona zamanı gelince bu yetkiyi vermekti. Bunun için Mustafa hocanın ayrılması tamamen kendisini bağlayan bir olay. Kaldı ki ben Mustafa hocanın Milli Takım'daki oyuncusuydum, Fenerbahçe'de de benden hiçbir rahatsız duymadı. Mustafa Denizli, kariyeri belli bir kişi, geldiği ilk yıl takımı şampiyon yaptı. Fenerbahçe'de futbol oynadığım 8 yıl içinde ben hep ayakta kaldım Yener ağabey. Bunun yegane sebebi yaşantımın sadece futbol ve evim arasında olmasıydı. Bütün konsantrasyonum futbol olduğu için Fenerbahçe'nin başarısız olduğu sezonlarda bile ben ayakta kaldım. Hem futbolcu yeteneklerimle, hem de çalışmam ve davranışlarımla. O dönemde adım çok konuşulup yıpratılmaya çalışıldı ama, ben hep alnım açık, dimdik ayaktaydım. Aslında bu Fenerbahçe'de çok doğal; başarısızlıklar gelmeye başlayınca hemen takımın önde gelen oyuncularına yönelik yıpratmalar başlıyor. Bunlar benim için hiç önemli değildi, çünkü ben kendimi biliyordum, sonuçta topumu oynuyordum. Beni ben yapan özelliklerden biri de, kendi işimi yaparım, doğrudan ayrılmam ve tavrımı koyarım.Ali Şen olayının perde arkası- Metin Aşık'ın başkan olduğu dönemde Ali Şen, beni bir dünya karması maçına göndermek istedi. Bazı özel işlerim ortaya çıkınca arzusunu yerine getiremedim, galiba benim yerime Rıza'yı gönderdi. Bundan dolayı bana karşı bir kızgınlığı var, 1995'te başkan olduğunda bana karşı tavır koyduğu gelişinden belliydi. Ben bugüne kadar hiçbir gün, hiçbir kimse için doğru olan şeyin dışında bir davranışta bulunmadım, benim aleyhime gelişeceğini bilsem bile. Ben takım kaptanı olarak doğru olanları yaptım, benim doğrularım futbolun doğrularıdır. Belki bunlar da kendisinin hoşuna gitmemiş olabilir. Benim adım Oğuz Çetin, 19 yıl futbol oynadım, 3 yıllık da antrenörlük geçmişim var. Toplum içinde benim yerim belli, o kişi de kendi hayatıyla ortada.Kimsenin beni sabote ettiğini sanmıyorumGalatasaray maçını kaybettikten sonra bile bizim onları yakalama şansımız yine vardı, önemli olan bizim ortaya koyacağımız futbol anlayışıydı. Arkasından Elazığ, Altay ve Adana maçları var, özellikle Elazığ maçı gibi bir maçı ben futbol hayatım boyunca yaşamadım. Ben o maçta yönümü çizdim, bizim hedefimiz artık önümüzdeki senenin yapılanması olmalıydı. O yüzden 5 arkadaşımıza gelecek yıl kendileriyle çalışmayı düşünmediğimi belirterek kadro dışı bıraktım. Onları kadro dışı bırakmamın sebepleri; yaşları, futbola bakışları ve yetenekleriydi. Hayır, kimsenin beni sabote ettiğine inanmam, böyle bir şey de söyleyemem de. Altay ve Adana maçları da çok kötü geçince kendi adıma çözüm üretmem çok zorlaştı. Bütün bunlar kesinlikle benim hatalarım sonucunda olmuştur, ben dört dörtlük yapmadım. Ama şunu iddia ederim ki, kondisyon, teknik ve taktik açılardan bir takımın yapacağı bütün çalışmaları dört dörtlük yaptık. Transferlerini istediğim Beschastnykh ve Rebrov ve Kemal benim istediğim çizgide performansı sahada ortaya koyamadılar. YARIN: FENERE HANGİ HOCALAR YARARLI OLUR
Yazının Devamını Oku

Önüne gelen memur müsteşarlık istiyor

8 Nisan 2003
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Yener Süsoy'a ‘‘makam açlığı’’ çeken memurlardan illallah dediğini söyledi. Bakan Çiçek, AKP'ye oy verdiğini söyleyip evine hemen elektrik bağlanmasını isteyenlerin bile olduğunu belirtti. Çiçek, hükümet ve partinin bu taleplerden ‘‘bunaldığını’’ söyledi. Taş fırın erkeği değilim mutfaktan çok iyi anlarım

Mutfaktan çok iyi anlarım, Orta Anadolu'nun bütün yemeklerini ağzınıza layık gayet güzel yaparım. Eşim de birçok yemeğin yapılışını benden öğrenmiştir.

Beni dışardan gören çok ceberrut biri sanır, halbuki çok demokratımdır, taş fırın erkeği değilim. İlkokul öğretmeni olan eşim Gülten, kendi isteğiyle başını kapatmıştır ama, hiçbir zaman baş örtüsüyle derse girmemiştir. Büyük kızımız İclal Bilkent Üniversitesi Kamu Yönetimi son sınıf öğrencisi, kardeşi Şeyma da yine aynı üniversitede hazırlık okuyor, ikisinin de başları açıktır. Gördüğünüz gibi bizim evde devletin istediği de var, milletin istediği de; aralarında bir kavga da yok. 1977 doğumlu oğlumuz Çağrı, Doğu Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler mezunu, TBMM Dış İlişkiler Bölümü'nde çalışıyor.

Sık sık arkadaşlarımla bir araya gelip hem geyik yaparız, hem de çekişmeli tavla oynarız.

Sesimin güzel olduğunu söyledikleri için hep bir şeyler mırıldanırım. Herhangi bir müzik aleti çalmasını bilmem ama, çok iyi çene çalarım.

Bize oy verdiğini söyleyip elektrik talep eden var

- Yener bey, şu anda hiçbir dönemde olmadığı kadar büyük bir memur tasallutuna muhatap oluyoruz. Her önüne gelen bize oy verdiğini söyleyip genel müdürlük, müsteşarlık istiyor. Bu benim görev aldığım 5. hükümet, bugüne kadar hiçbir böylesine makam iştahlısı bir memur tasallutuna uğrayan bir iktidar görmedim. Parti görevlileri, milletvekilleri, bakanlar olarak bütün AKP bu taleplerden bunaldı. Daha dün bir vatandaş geldi, evine elektrik bağlatacakmış, bunun için tapu istemişler. Tapuyu evde unuttuğunu söyleyince, normal olarak gidip alması istenmiş. Adam evinden tapuyu getireceğine bakanlığa gelip benden elektriğini bağlatmamı istiyor. Son zamanlarda halkla bütünleşme diye yeni bir halk dalkavukluğu başladı ya. Sanıyoruz ki, kapıları açtığımızda bize doğru işler söylenecek. Adam dolmuşa binip Dikmen'deki evinden tapusunu getireceğine, bana oy verdiğini söyleyip elektrik idaresine telefon etmemi istiyor. Açıkça söylüyorum ki, bu verilen oyun istismarıdır. Kati surette bu ve benzeri işlere itibar etmeyeceğimizi söylediğimiz için ‘‘Bu hükümette de iş yok’’ diye yaygara kopmaya başlandı.

Irak’a girmeyin diyenlerin bu coğrafyada ne işi var

Cemil Çiçek, bir bakarsınız çevresindekileri gülmekten kırıp geçirir, bir bakarsınız...

- Bize Kuzey Irak'a girmeyin diyenlerin bu coğrafyada ne işi var? Bizim orada bir emperyalist bir niyetimiz yok. Kaldı ki, bizim orada zaten belli bir mevcudumuz var, inşallah yenisine de lüzum kalmaz. Girmeye karar verdiğimizde de Almanın, Fransızın, ötekinin berikinin hiçbir anlamı olmaz. 100 Amerikan askeri öldü diye kıyamet kopuyor, ben oradaki boşluktan ötürü 30 bin vatan evladımı kaybettim. Benim avazım çıktığı kadar bağırmam lazım arkadaş. Bir daha bu rezilliği yaşamak istemiyorum, benim insanımın kanı bu kadar ucuz değil. Ayrıca Saddam bir Frankeştayn ise onu Türkiye yaratmadı. Teknolojiyi de, silahı da, mühimmatı da, bilgiyi veren de onlar; kışkırtıp İran'a karşı saldırtan da yine onlar. Ben senin 50 yılık dostunum, hem de bu dostluğumu her türlü şartta ispat etmişim. Kore'de benim şehitlerim var, Anadolu'nun garip insanı dünyanın öbür ucundaki Pusan'da şehit yatıyor. Hangi ülke bu kadar kanıyla, canıyla dostluğunu ispat etmiş? 50 yıllık dostunu iki tane aşiret reisine tercih etmemen lazım. Kaldı ki onların da hamisi benim, onlar da benim kardeşlerim. Osmanlı coğrafyasında beraber olmuşuz, hep beraber Osmanlı'nın tebaasıyız. Bu görüşlerimize inandırıcı cevaplar alamadığımız için parlamentodan tezkereye hayır oyu çıktı. Barış yolunu sonuna kadar denemek için Abdullah bey başbakanken Almanya ve Fransa liderlerine birlikte Bağdat'a gidip görevden ayrılması için Saddam'la görüşme yapmayı teklif etti ama, bir cevap gelmedi.

Milli Görüşçü hiç olmadım

Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in siyasi geçmişinde Milli Selamet Partisi, Anavatan Partisi ve Fazilet Partisi var. Bu partiler birbirinden çok mu farklı dersiniz?

- AKP bir kitle partisidir, çünkü bu partide çok değişik siyasi yelpazeden gelmiş olan arkadaşlar var. Fazilet kitle partisi olacağım dedi ama, olamadı. ANAP da dört tabanlı bir kitle partisiydi, MSP ise kendisini Milli Görüş hareketi olarak kabul ettiği için sadece kendisi gibi düşünenlerle yürüdü. Ben MSP'de geçen 1,5 yılda da hiç Milli Görüşçü olmadım; sorunlara hala Özal mentalitesiyle bakıyorum. MSP bir taraftan belli söylemlerini söylüyor, öte yandan da iktidar ortağı olmasına rağmen muhalefet mantığı içinde devamlı talepleri oluyordu. Mesela Milli Gazete ‘‘Ayasofya açılsın’’ diye manşet atıyor, Vakıflar koalisyon ortağı olarak MSP'ye bağlı, açılsın diyorsan aç o zaman. Tayyip beyle Erbakan arasında ise çok büyük farklar var, en başta Tayyip bey Türkiye şartlarında olabildiğince gerçekçi bir lider. Bunu kendisine şirin gözükmek için iltifat olsun diye söylemiyorum. Ben onu ayağı yere basan bir politikacı olarak görüyorum, gerçek bu.
Yazının Devamını Oku

Bazıları Semra hanım sayesinde bakan oldu

7 Nisan 2003
Orta Kızılırmak'ın Bozok Platosu üzerine kurulu 66 plaka no'lu Yozgat'ın Musabeyli Boğazı Köyü 1947 doğumlu, Teke Türkmeni boyundan Cemil Çiçek'le uzaktan da olsa hısım sayılırız. Ne de olsa, 1860'da ilk Türk gazetesi Tercüman-ı Ahval'i çıkaran p;rimiz Agáh Efendi'nin babası Çapanoğlu Ömer Hulusi Efendi de Yozgatlı. Ne demiş büyüklerimiz, teşbihte hata olmaz. Cemil Çiçek, İstanbul Hukuk Fakültesi'ne girdiği 1966'dan beri aktif siyasetin içinde. Particilik yaşamının ilk durağı 1,5 yıl yaptığı MSP Yozgat İl Başkanlığı.

Ardından ANAP'nın kurucuları arasında görüyoruz onu, bu arada Yozgat Belediye Başkanlığı da var. Turgut Özal'ın yıldız kadrosunda yer alan Çiçek, artık Devlet Bakanlığı'nın abonesi olur. Ve 20 Mayıs 1983'te başlayan ANAP serüvenine 30 Ağustos 1997'te nokta koyar. Son seçimlere eşinin ısrarıyla girdiğini söyleyen Cemil Çiçek, bugün 59. Cumhuriyet Hükümeti'nin Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olarak karşımızda. Birazdan Ankara'nın Karakuskun İşçi Birliği Mahallesi'ndeki tapulu evinde Yozgat usulü ayaz alıp buz satacağız. 26 yıllık eşi Gülten hanımın kendi elleriyle pişirdiği Yozgat börekleri ve çayı eşliğinde.


Turgut bey, daha sonra Yılmaz’ı desteklediğine çok pişman oldu


Yozgatlı Cemil'le İstanbullu ‘‘First Lady’’nin arası hep uzak ara açıktır. Tıpkı Rizeli genel başkanıyla olacağı gibi.

- Turgut beyin en büyük zaafı ailesiydi, onlar söz konusu olduğu zaman akan sular dururdu. Semra hanım parti yönetiminde de çok etkiliydi, adayların belirlenmesinden bakanların atamalarına kadar karışırdı. Bir kısım arkadaşlarımız Semra hanımın sayesinde bakan olmuşlardır, istediğini eşine yaptırırdı. Mesut bey ve arkadaşları da parti tabanında fazla güçlü olmadıkları için Semra hanım sayesinde bir yerlere gelmeye çalıştılar. Gördüler ki, Turgut bey Çankaya'yı istiyor, hemen partiyi ele geçirme planları yapmaya koyuldular. Turgut bey eşinin etkisinde kalarak parti tabanında etkili arkadaşlarını Mesut beye yönlendirdi. Delegesi olmayanları ise Yıldırım Akbulut'un yanına gönderdi. Partide ipleri elinde tutmak için adayların yüksek oy almalarını istemiyor, böylece seçilecek kişi üstünde hak iddia edeceğini hesaplıyordu. Daha sonraları bize Mesut beyi desteklediğine çok pişman olduğunu söyledi ama, iş işten geçmişti. Semra hanımın İstanbul İl Başkanı adayı olmasına Abdülkadir Aksu, Hüsnü Doğan ve ben karşı çıktık. Bir gün öğrendik ki Cumhurbaşkanı, ANAP'ın İstanbul ilçe başkanlarına yemek verip eşinin adaylığını açıklayacakmış. Bu davranışı Anayasaya aykırı ama, Turgut beyin gözü kara, hiçbir şey tanımaz ki. Üçümüz hemen İstanbul'a gidip 25 ilçe başkanını Vilayet Evi'nde topladık. Hepsine Semra hanımın seçilmesinin yanlışlıklarını anlatıp Turgut beyin yemeğine katılmamalarını istedik. Turgut beye bu toplantımız anında uçurulmuş; haberi veren de, şu an bir partinin başında bulunan o zamanki İstanbul Emniyet Müdürü (Mehmet Ağar). Yıldırım bey de Semra hanımın adaylığı konusunda bizim yanımızda esip gürlüyor ama, dışarıda tıs yok. Aynı gün Ankara'ya döndüğümüzde Turgut bey, ‘‘Sen Yozgat milletvekilisin, ne alakan var bu işlerle, ne hakkın var?’’ diye beni haşladı. Kendisine ‘‘Sizi sevdiğimiz için bu yanlışa düşmenizi istemiyoruz’’ diye cevap verdim. O ise benden ilçe başkanlarını ikna edip vereceği yemeğe gelmelerini sağlamamda ısrar ediyordu. Bu isteğine karşı çıkınca telefonu hırsla yüzüme kapadı. Ertesi gün birkaçı hariç ilçe başkanları yemeğe gitmedi ve büyük fiyasko yaşandı. Turgut bey ‘‘Bunlar cahiliye devri artıkları, kadınların siyasete, çalışma hayatına girmesine karşı çıkıyorlar’’ diyerek üçümüzü de yerle yeksan eden bir konuşma yaptı. Ertesi gün de geçici genel başkan ve başbakan konumundaki Yıldırım bey, Hüsnü Doğan'ı bakanlıktan azlederek Çankaya'nın isteğini yerine getirdi. Turgut bey bizimle de uzun süre konuşmadı ama, kendisini hançerlemeyeceğimizi çok iyi bilirdi. Yener bey, liderlerin yanında hep 3 tip insan oluyor; yanındakiler, yakınındakiler ve tabldota dahil olanlar. Yanındakiler iyi günde de kötü günde hep liderin yanındadır. Yakınındakiler ise başkalarının da yakınında olur, ikbal gördüğü yere rampa yapar. Tabldota dahil olanlar ise bir vesileyle oturduğu sofralarda kulaktan dolma bilgilerle ortalığı karıştırır. Ne acıdır ki, rahmetli Özal'ın yanındakilerin sayısı çok fazla değildi. Turgut beye karşı çıkan 3 kişi, vefat ettiğinde onun yanında olan 3 kişiydi. Benimle aynı düşüncede olmayanı vatan haini olarak görmemenin yanı sıra onlarla birlikte çalışmayı Özal'ın yanında öğrendim.


Turgut bey Amerikan sistemine yatkındı


- Bakanlar Kurulu'nda çok rahatım, rahmetli Özal'la bu kadar rahat değildik. Turgut bey zaten birçok şeyi Bakanlar Kurulu'nda konuşmaz, ikili görüşmelerle talimatını verirdi. Rahmetli, Amerikan sistemine yatkın olduğu için, hepimiz onun gözünde bakan değil, birer sekreterdik. Ülkenin herhangi bir sorununa çözüm bulmak istediğinde ‘‘Acaba Amerika bu işe nasıl bakar?’’ derdi. Halbuki bizimki parlamenter sistem, şimdi hepimiz bu sistemin bakanları olarak görev yapıyoruz. Gelelim kadrolaşma ve İstanbul Belediyesi'nden adamlar atanma sözlerinize. AKP hareketinin özünde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin başarısı var. Tayyip Erdoğan'ı Tayyip Erdoğan yapan da aynı yer. Tayyip bey oradaki başarılarını bugün şuraya veya buraya atamaya çalıştığı ekip arkadaşlarına borçlu. Her lider kendi güvendiği ekibiyle çalışmak ister.

YARIN: MEMURLARA SERT ELEŞTİRİ


Flört fahişeliktir sözünü söyemedim


* Yıl 1987. Ereğli Demir Çelik'in yanı sıra ‘‘milli aile’’den de sorumlu kılınan Devlet Bakanı Cemil Çiçek öyle bir laf eder ki...

- Benim ağzımdan ‘‘Flört fahişeliktir’’ gibi bir cümle asla çıkmadı, birileri sözlerimi tersinden yorumlayarak bunu yazdı. Ben hukuki anlamda konuşuyorum, bireysel tercihler beni ilgilendirmez. Amaç çiftlerin birbirini tanımaları ise, Medeni Hukuk'ta nişanlılık kurumu var, çiftler nikahtan önce yanlış bir adım atmamak, birbirleri hakkında bilgi sahibi olmak için nişan yapabiliyor. ‘‘Seviyeli birliktelik’’ denen nikahsız yaşamak kimilerin tercihi olabilir, kendilerinin bileceği iş. Anayasamıza, hukukumuza ve medeni ülkelerdeki bunca uygulamaya göre nikah esastır. Resmi nikahsız çiftlerin ne gibi hukuki problemler yaşandığına hep tanık oluyoruz, çocuğun nesebinden miras hukukuna kadar. Kişisel tercihlerin toplumun önüne yeni bir model veya nikaha dayalı ailenin alternatifiymiş gibi gündeme getirilmesini doğru bulmuyorum.


Bağbozumu zamanı doğmuşum


Doğum günüm belli değildir, götürü usulden harman kalktıktan sonra ‘‘bağbozumu’’ zamanı diye not düşmüşler, ekim-kasım olmalı. Bu yüzden eşim ve çocuklarımla birlikte doğum tarihimi 15 Kasım 1947 olarak belirledik.
Yazının Devamını Oku

Her eseri 1 milyon dolar

31 Mart 2003
Alinur Velidedeoğlu, 50'sini sürüyor ama, hálá gösterişli, hálá hızlı, hálá meydan okuyor, hálá dünya umurunda değil. Meydan okumaya bayılıyor, herkes kırmızıya bürünürken o sarı giyiyor, illa ki ‘‘trendsetter’’ olacak. Üç kıtaya yayılan işlerini kovalamak için bir uçaktan inip ötekine koşuyor. Paris'teki Dice Kayek markasının sahibi, nemlendirilmiş tuvalet kağıdı üreten Amerikan Moist Mates firmasının kurucu ortağı, Türk TV kanallarını dijital olarak Amerika'ya ulaştıran DFH adlı TV şirketinin kurucusu.

Ortağı olduğu B&M adlı yapım şirketiyle Brooke Shields, Mike Tyson, Claudia Schiffer gibi ünlülerin rol aldığı ‘‘Black&White’’ filmini yapması, yüzlerce reklam filmi yönetmesi, dünya çapında ödüller kazanması da cabası. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, şimdi de ‘‘enstalasyon‘‘ sergisine hazırlanıyor, iyi mi? 16 Nisan’da Dolmabahçe Kültür Merkezi'nde açılacak ‘‘Article’’ adlı sergisine onun çelişki ve tezatları yansıyacak. Tavandan sarkacak 33 alüminyum levhaya aylardır ekibiyle birlikte oya gibi işlediği çalışmalarıyla kafaları karıştıracak. Durun efendim, acele etmeyin, neyin ne olduğunu birazdan hep birlikte öğreneceğiz. Yeter ki, Alinur'un Kurtuluş'un arka sokaklarında gözlerden uzak enstalasyon atölyesini bulalım.


Sergide neler olacak


AYAKKABILAR: Bu sürpriz çalışmamda 43 tane ayakkabı var. Bunları evli-bekar kız arkadaşlarımdan topladım. Her biri 1000 dolara alınmış, DG'den Prada'ya, Kalvin Klein'dan Trussardi'ye, Dice Kayek'ten Jourdan'a, Ferre'ye kadar, dünyanın en pahalı markaları. Bunların tam ortasında ise Etopyalı bir kadının gerçek partal ayakkabısı var. Bunu Afrika'dan getirtmek haftalarımı aldı ama, değdi doğrusu.

SEKS: S, E ve X harflerini 400 değişik pozisyonda yan yana, üst üste, alt alta getirdim.

SANAT: Bana göre dünyada gerçek sanatı yönlendiren dansçıdan piyaniste, edebiyatçıdan heykeltıraşa 250 ünlü ismi aralarına nokta koymadan yan yana getirdim. Paul Newman ile Sydney Pollack arasında benim adım var. Tabloya baktığınızda sarı, kırmızı ve mavi renklerle oluşan ART kelimesi görülüyor. Bilindiği gibi, bu 3 renk dünyadaki milyonlarca rengin anası.

AIDS: Bu çalışmamda 800 adet renkli prezervatif yer alıyor, sadece biri kullanılmış. Bununla HIV ve AIDS'e mesaj gönderiyorum, kafanı kullan demeye çalışıyorum.

COTEOUR: Bu tablom için 6 ay boyunca 52 bin dikiş iğnesi metale çakıldı. İğnelerin her birinin arkasında renkli iplikler bağlı, uzaktan bakıldığında kırmızı fonda cueter okunuyor.

WRITE: 52 bin adet kurşunkalemden oluşan bu tablomun yapımı 2 ay sürdü.

BARIŞ LÜTFEN: 1200 adet G-3 mermisinin tek tek vidalandığı ‘‘Peace Please’’ adlı tabloda yer alan tüp içindeki taze bir kırmızı gül, mesajı doğru anlatıyor.

ZAMAN: 400 ayrı şehir adının üstündeki minik saatler o şehirdeki gerçek zamanı gösteriyor.

AŞK: 400 kalp, 400 ok var. Okların hepsi kalpleri ıskalamış, biri hariç. Dik duran o kalp diğerlerinden farklı durduğu için oku yakalamış. Bu tablomun adı ‘‘Real Target’’.

OKU: ‘‘Read’’ adlı bu tablomda 154 değişik okuma gözlüğü var, hepsinin camları beyaz. Ortada ise sosyetik kadınların kullandığı bol taşlı pahalı bir gözlük var, onun camları ise siyaha boyalı.

DÜNYA MÜZİKLERİ: Bu tabloda 400 tane minik hoparlör var. Her birinden 10 saniye süreyle 200 değişik ülkenin müziğini yükseliyor.


Satılmasın diye bu fiyatı koydum


Alinur bey kardeşimiz yarım yüzyıllık adamlar arasına katıldı, hálá durulmadı, uçuk kaçık işlerle uğraşmaya eski hızıyla devam ediyor.

- Yapma be Yener ağabey, sen de buna kafayı taktın. Ben uçuk kaçık işler yapmaya uğraşmıyorum, benim karakterim böyle. 15 yaşındayken odamın duvarlarına, tavanına fosforlu boyalarla Cat Stevens'in resimlerini yapardım. Sonradan öğrendim ki, annem ben yokken bütün akrabalarımıza benim odayı gösterip ‘‘Manyağa bak, ne olacak bu çocuğun hali’’ diye dert yanarmış. Bu çocuk ruhunun üstüne biraz da şımarıklık ekle. Ben canımın istediği şeyi yaparım arkadaş. Eline fırçayı alıp tuvalin üstünü zııt diye tarıyorsun, sonra da altına imzanı atıp bu benim sanatım diyorsun. Ben bunu kabul etmiyorum, ne bugünküleri, ne de geçmişte yapılanları. Bana göre yapılan çalışmanın topluma mesaj vermesi lazım. Benim için Salvador Dali çok önemli bir adam, çünkü resimlerinin içinde fikir var, bir şeyler söylemeye çalışıyor. Sığ denizden bakarsanız Alinur Velidedeoğlu'nu playboy, çapkın olarak hatırlarsınız, bana okyanustan bakmak lazım. Üç yıldır enstalasyon çalışmalarımı sürdürüyordum, sonunda sergi açacak hale geldim. Enstalasyon, gerçek objeler kullanılarak yaratılan eserler, Türkçe anlamı yerleştirme. Sergimde yer alacak 33 tablo, ortalama 1,5-2,5 m boyutlarında, 4 mm kalınlığında alüminyum plakalar üzerinde; kimisi 300 kilo. Kimse almasın, kimse beğenmesin, benim hoşuma gidiyor ya, yeter. Hiç kimseye müdanam yok, canım ne isterse onu yapıyorum. Fiyatı 1 milyon ABD Doları kardeşim, isteyen alır, isteyen almaz. Tabloların bana maliyeti 5 ila 25 bin dolar arasında. Bu sergim Türkiye'den sonra Tokyo, Paris, Berlin, New York, Londra ve Los Angeles'e taşınacak. Bu fiyata alan olursa 1 milyon doların yarısını o ülkenin gerçek sanatla ilgili bir kuruluşuna bağışlayacağım.


Estalasyon nedir


Çağdaş plastik sanatlarda çok kullanılan bir yöntem. Sözcük, Türkçede yapıştırma, yerleştirme anlamına geliyor. Sanatçı, değişik objeler kullanarak bir anlam ve oluşum yaratıyor.


Hürrem Sultan Tokyo yolcusu

Hürrem Sultan'ı ‘‘Roxana’’ adıyla büyük bir dans şovda sahneye taşıyoruz. Türkiye ve Rusya'dan seçilen 70 dansçı dört aydır Yeditepe Üniversitesi'nde gece gündüz çalışıyor. Aralarında balerinden akrobata, modern dansçıdan klasik dansçıya kadar çok renkli yetenekler var. Ertuğrul ve ben bu gösterinin sanat yönetmeniyiz. Bu büyük dans şovunu aslında Broadway için hazırlıyoruz. Türkiye'deki ilk gösteriden sonra kasım ayında Washington'da galamız var. Ardından da Türk-Japon yılı programının bitiminde Tokyo'da prömiyer yapılacak.


Zenginlik umurumda değil


Papermoon'da millet en güzel, en pahalı İtalyan yemeklerini mideye götürür, Alinur Velidedeoğlu ise aynı paraya lokanta personeli için çıkan nohutlu pilavı kaşıklar.

- Ben ev yemekleriyle büyüdüm, karnıyarık ve dolma için ölürüm. Şimdi param oldu diye nohut yerine havyarlı somon üstüne bilmem ne mi yiyeceğim? Küçüklüğümden beri kola içiyorum, şimdi param var diye şampanya mı patlatacağım. Bunların hiçbirini sevmiyorum, sevsem içerim de, yerim de. Zengin görünmek için puro içeceğim diye hayatta bir kaygım olmadı, umurumda bile değil. Neticede ölüp gidiyoruz, isterse kolunda 1 milyonluk saat olsun. Önemli olan hayatı zengin yaşamak; zengin bir insan olarak fakir yaşamak değil; para ile zengin yaşamak değil, dünyanın zenginliklerinden istifade ederek yaşamak.


Evlilik bana göre değil

Alinur adlı çapkın çekirge iki yıl önce Beverly Hill's güzeli Sarah'a aşık oldu, bir gecede bekarlığına veda edip nikah masasına oturdu. Ya sonra?

- Kafamda hayal ettiğim gibi bir evlilik müessesesi kuramadığım için Sarah'la eylülde boşandık. Elbette en azından iki dost olarak görüşmeye devam ediyoruz.Galiba her şeye adapte olabilecek bir karaktere sahip değilim. Çok çaba sarfettim, en iyi evli olmaya çalıştım ama, beceremedim. Artık evliliğin çok meraklısı değilim, bence evlilik tabiata da aykırı bir müessese. Tabiatta insanlardan başka evlenen bir yaratık göstersene bana.
Yazının Devamını Oku