(Otomobili olsa da, kapısını kapatıp dışarı çıktığında her insan sonuçta “yaya”dır)
On yedi yıl boyunca da yapılmayan, biri bitmeden diğeri kazılan metroların karanlık tünellerinde her seçimde bir ışık aradık.
“Murhpy yasaları”na göre talihsizliğe örnek olarak verilen, “Tünelin ucunda görünen ışık, karşıdan size doğru gelen trenin ışığıdır” sözünü, biz umut olarak belledik.
Ama metroları hükümet devralıncaya kadar, tüm vaatlere rağmen 17 yıl o ışık görülmedi.
Her seçimin ardından yine yaya kaldık...
* * *
Şimdi o ışık, hatta ışıklar görünüyor.
Beklerken, biriken on binlerce satırdan bazılarını, “tarimizden cümleler”i -hiç seçmeden- gözüme çarpan haliyle paylaşmak istiyorum.
Daha binlerce isim, kısa-uzun tüm anılar “sözlü tarihimizin” sayfalarında yer alacak.
* Kemerinin markası sıradan diye sevdiği delikanlıyı terk eden genç kızlar hatırlıyorum. Tuba Aksu
* Keçiören bağlık bahçelikti. Gölbaşı pek tenhaydı o zamanlar. Göl donduğunda gençler külüstür otomobillerini yüksekten göle sürerek yarışırdı. Nazif Kurucu
* Emek 8. Cadde’nin Gazi Hastanesi tarafında bahçesi kayısı, erik, vişne ağaçlarıyla dolu müstakil evler vardı. Artık bahçeli ev yok, bahçeler de garaj olmuş. Süleyman Kaya
* Hepimiz yazın rengarenk plaj elbiseleriyle dolaşırdık. Bugün Protokol Yolu’nda İsmet İnönü’nün heykelinin bulunduğu yerde gelincikler arasında piknik yapardık. Sevin Eren
* Çin işi oyuncaklarımız yoktu. Tahtadan atlar, bilyalar, tel arabalar, holi-hoplar, topaçlar, siboblu toplarımız vardı. Ergun Maraşlı
Özellikle Şereflikoçhisar, Haymana “arena”larıyla...
Denizli Hayvanları Koruma Derneği, bu vahşetin Ankara dışında, Eskişehir, İstanbul, Isparta Yalvaç, Denizli, Bursa, Konya, Kütahya, Aksaray, Kahramanmaraş, Nevşehir, Niğde ve Bolu’da sürdüğünü kanıtlıyor.
En az on yıldır, aralıksız bu ölüm kumarı sürüyor...
Ve çekilen videolarla, internetten “canlı” yayına da devam:
“Hadi oğlum, daha gırtlağı bile delinmedi, salla, kır boynunu... Gebert hadi gebert...”
* * *
Yıllar önce konuyla ilgili, belgesiyle, videosuyla önüme gelen bu zalimliği ben de izlemiş, izlemeye çalışmıştım.
Gelen içtenlikli, zarif iletilerden, özellikle, “işi, mesaisi, görevi Kafkas oyunları olan bir ekibin” vurgulamamın tümüyle gönüllülüğe dayanan, dansçıları “bir kuruş para almadığı” gibi, maddi imkansızlıklarla da kuşatılan bu ekibe haksızlık olduğunu anladım.
Ötesi, geçmişi 23 yıla uzanan topluluğu oluşturan 80 gönlübol insanın hiçbirisinin mesleğinin dansçılık olmadığını, hepsinin başka bir mesleği yaparak geçindiğini öğrendiğimde gerçekten üzüntü duydum.
Bunu bilmemek ve bunu bilmeden o cümleyi kurmak, hatam, eksikliğimdir.
* * *
Toplulukta dansçı ve altyapı eğitmeni olarak görev yapan Murat Özen’in satırlarını paylaşmak istiyorum:
“Çalışma yerimiz MEB Kartal Halk Eğitim Merkezi ve Akşam Sanat Okulu’dudur. İzlediğiniz şovu yapan kadroda dansçı olarak 54 yaşında arkadaşımızla birlikte 17 yaşında lise öğrencisi kardeşimiz yanyana dans ettiler.
Pek çok izleyicinin bilmediği bir konu da var. Final için hazırladığımız şovumuz 7 dakika 34 saniye idi, fakat montajda 4 dakikası makaslanmış ve finalde bu şekilde yayına verilmiştir.
İlgim, bilgim, takibim filan da hak getire...
Ama içimden ya da bir an yakalandığım dışımdan (TV ekranından) geldi. Yazacağım...
“Yetenek Sizsiniz” programının finalini, çay ve ihtiyaç molaları haricinde (ki, bazen uzun sürebiliyor) izledim.
İlk ekran aldığında o programın adı bana bir kelime oyunu gibi gelmişti.
“Yetenek Sizsiniz” diye de okunur o çağrı, iki kelime arasında “es” vermezsiniz, sonuçta “yeteneksizsiniz, yani bi ota/bota yaramazsınız” diye de gelebilir telaffuzu...
*
“Yetenek” nedir, ne değildir konusunda ahkam kesmek istemem ama... (Mesela ben sigaramın dumanıyla halka çıkartabiliyorum)