“ANGARALI” bloglarda Başkent için mevsimleri “İlkbahar, yaz, sonbahar, çüş” diye sayıp, “gar, gış, gıyamet” derken... ilkbahar birden, aniden geldi.
Havaya, suya, toprağa düşen cemrelerin ardından bana bahar dün geldi. Evden çıktığımda baktım ki, her bahçede hummalı bir faaliyet, hoş bir telaş. Kuru yapraklar toplanıyor, kışın bahçe çitini aşıp sokağa doğru uzanan, öyle de kuruyan dallar budanıyor, çiçeği-güle “bahar biçimi” veriliyor. Sanki pazar günü hala kıştı, pazartesi bahar geldi gibi... * * * Bazı mekanlar nasıl hafıza mekanıysa, hafızayı somutlayan, maddeleştiren yerlerse... Kentlerin, mahallelerin, sokakların yarattığı alışkanlıklar da hafızayı maddeleştiriyor. Gülleri, dalları boydan boya budanmış bir sokaktaki o hoş bahar telaşı, pervaza çıkarılan sardunya, paltonun naftalinlenip (hala naftalin var mı evlerde, yoksa da hatıra, varsa da...) gardrop kuytusuna kaldırılması, Hal’deki baharat kokusunun daha farkedilir olması, eski parklarda yeni sevgililer... * * * Hafıza çekmeceleri böyle doluyor. Dün Kanal B’de katıldığım Günce programını hazırlayıp sunan Altan Alkan’ın vurguladığı, bazısı sımsıkı kapalı kalan çekmecelerde... Bazısı ise açılacağı anı, zamanı bekliyor. Ki, Ankara Hürriyet’te yaptığımız “Gelin birlikte sokak sokak Ankara’nın tarihini yazalım” çağrımız, işte bu çekmeceleri aralamaya yönelik. * * * “Tarihe karışan”, “tarih olan” hatıralar, o çekmecelerde kapalı kalıyor çoğu kez. Uzun zaman açılmazsa orada soluyor, azalıyor. Ve Ankara’da o hatıra/hafıza mekanları hızla yok oluyor. Ötesi, bir dönem yaşanmış “an”ları bugün “anı” yapan silüetler, kokular, sesler, ağaçlar, sokaklar, şarkılar da çekiliyor çekmecelerine... O çocukluk günleri, o gençlik de... Ve kalıyoruz, eksilen hafızamızla baş başa. Deniz çekildiğinde sahilde kalan, deniz kabuğu gibi... * * * O anı kabuğundan gelen seslere verdik kulağımızı... Çok yakında sizlerle, sizlerin anıları/anlatılarıyla biriken tarihimizi yayınlamaya başlıyoruz. Şimdi de, yayınlamaya başladığımızda da bize yazın: ysokmensuer@hurriyet.com.tr