Yaşar Sökmensüer

Hem yaşadık hem de yazdık

28 Nisan 2012
ANILARIMIZ, anlatılarımızla, bizi sokak sokak gezdiren iletilerinizle biriken “Ankara’nın sözlü tarihi”ni, 1 Mayıs Salı günü yayınlamaya başlıyoruz.

Ancak elimizden (ve sizlerden) geldiği ve gittiği yere kadar özenle, heyecanla sürdüreceğimiz dizimiz başladığında, okurlarımızın, okurumuz olsun olmasın Ankaralı’nın işi bitmiyor elbet.
Tam tersi, bu kez kentlinin -şükran duyduğumuz- emeğine, bir de sorumluluk ekleniyor.
Yazılan “tarih”teki hataları düzeltmek, eksikleri, boşlukları tamamlamak, hatta sürçen lisanı düzeltmek...
Hepsi yine sizin takibinizle, özeninizle “daha iyi, daha doğru” olacak.

* * *

O nedenle, diziye başladığımızda diziyi okumaya başlayıp, yeniden “okur” olmayın. Yine sürdürün “yazar” kimliğinizi...
Çünkü bu diziyi de, o tarihi de siz yazdınız.

Yazının Devamını Oku

Hafızanın sürekliliği

13 Nisan 2012
ANKARA’nın altını üstüne getirmekte, “değiştirilen sokak isimleri” gibisi yok. (Elbette bu şehri alt-üst etmekte, alt-üst geçitlerin rolünü de saklı tutuyorum)

Bir kentin sokaklarının, caddelerinin, meydanlarının ismini rastgele, keyfe keder değiştirmek, kent hafızasının sürekliliğine vurulacak en büyük darbelerden birisi...
Bir gece Emek 60. Sokak’ta yatıp da, ertesi sabah Emek’te “yeni” 19. Sokak’ta uyanmak, ancak Stephen King romanlarında, Steven Spielberg filmlerinde mümkün ve eğlencelidir.
Düşünün, o güne kadar tüm resmi-sivil tüm adreslerinizde kullandığınız “Emek Mahallesi 4. Cadde 60. Sokak” adresi gitmiş...
Yerini aniden, “Kazakistan Caddesi 19. Sokak” adresi almış.
Ardından bakmışsınız, sokak isimlerini iskambil destesi gibi karan güç, sokakların giriş-çıkış yönünü de değiştirmiş.
Bazı yerleri tek yönlü, bazılarını eskisine göre ters yönlü yapıvermiş...
Mekan hafızanızla birlikte -bir an- aklınız da başınızdan gider.

Yazının Devamını Oku

Kentin ‘sözlü tarihi’ iletilerinizle birikiyor

12 Nisan 2012
Sizden gelen, yağan iletilerle, anılarınızla “sözlü tarihimiz” birikiyor. Çok yakında yayınlamaya başlıyoruz. Bize yazın, ki tarih yazmak isteyen kimsenin sesi-sözü eksik kalmasın.

ANKARA Hürriyet’in “Gelin birlikte, mahalle mahalle, sokak sokak, mekan mekan Ankara’nın tarihini yazalım” çağrısına gelen iletilerle sözlü tarihim birikiyor.
Çok yakında yayınlamaya başlıyacağız. Çağrımız, her köşeye, her kentliye ulaşsın ki, yayınlayacağımız “sözlü tarihimiz”de, bize yazmak isteyen kimsenin lafı, sözü, anısı, anlatısı eksik kalmasın.
Okurlarımızın iletilerindeki sorulardan hareketle, bazı açıklamaları gerekli buluyoruz:
* Öncelikle yazacağınız, paylaşacağınız anınız, anlatınız için hemen hiç bir sınırımız, duvarımız yok. Ancak mutlaka bu kente değmeli...

Eğer hatırlıyorsanız adresli-isimli yazın
* Gönderdiğiniz iletilerde -mümkün olduğu kadar- mekan ve sokak isimlerine yer vermeniz işimizi kolaylaştıracaktır. Yine, anınıza, anlatınıza konu olan kişilerin isimleri de önemli. Ama hatırlamıyorsanız, yine de anınızı yazın.
* Anılarınız, anlatılarınız siz aksini belirtmediğiniz, “İsmimi kullanmayın” notunu eklemediğiniz takdirde isminizle yayınlanacaktır.

Yazının Devamını Oku

Tandoğan ve meydanı

12 Nisan 2012
SOKAK, cadde, meydan isimlerinin değiştirilmesine genelde hep karşı çıkarım.

Çünkü sokaklar, meydanlar toplumsal hafızanın “yürüdüğü” yerlerdir Kentin hafıza mekanlarıdır.
O nedenle Çayyolu’nda Angora Sitesi’nde, Emek Mahallesi ve Bahçelievler’de, Gaziosmanpaşa Çevre Sokak’ta ve daha nice yerdeki sokak isimlerinin, hatta sokakların numaralarının değiştirilmesine karşı çıktık.
Kent kampanyaları düzenledik. Öngörülen değişikliklerin bir kısmı, hem kentlinin ısrarlı tutumu, hem yargı marifetiyle geri döndü. Mesela Angora’da sokak isimleri değiştirilemedi.
Şimdi karşımızda yeni bir isim değişikliği önerisi var. Ama bu kez durum çok farklı.

***

Büyükşehir Bağımsız Meclis üyesi Hüseyin Günay adını Ankara Valisi ve Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan’dan alan Tandoğan Meydanı’nın isminin değiştirilmesini istedi.
Tandoğan’ın tek parti iktidarında “baskıcı, dayatmacı, statükoyu zorlayan, milli iradeye aykırı, demokrasi ve insan haklarına karşı uygulamaların temsilcisi” olduğunu savundu.

Yazının Devamını Oku

Yazarımız şehir dışında

5 Nisan 2012
olduğundan bugünkü yazısını yazamamıştır.

 

Yazının Devamını Oku

Ayvaz kasap hep bir hesap

31 Mart 2012
ESKİŞEHİR’in sorunu var mıdır, vardır elbet. Stadyumun yeri-zamanıdır, garın yeri-zamanı... Tartışılır.
Trafiği, tramvay meselesinden başlayalım, çıkalım başka yerden.
Ama ne derseniz deyin.
Bir başarı öyküsüdür Eskişehir.
Kendi yağınla çifte kavrulma meselesidir. Dev belediye bütçeli Başkent’in aksine.
Eski köye yeni adettir. Odunpazarı başta olmak üzere yeni köye, eski adet...
Hükümet, Yüksek Hızlı Tren gibi örnek/mega bir projeyi neden Eskişehir’den başlatmıştır, mesela.
Ve neden Eskişehir turisti olmuştur aniden Ankaralı...
* * *
İçim rahat, çünkü bu sadece benim gözlemim değil.
Bunu bin kez Eskişehirli’den, bizzat orada yaşayandan duydum yani. Ama onların da gözleminden ibaret değil bu başarı.
Her giden anlatıyor.
Ben de şimdi uzun uzun anlatacak değilim.
Sataşan değil, yaşayan bilir.
* * *
Ankara’nın hali ortadadır.
Ne yaya bölgesi vaatleri tutulmuştur, bunca yıl.
Ne de Ankara tüm eleştiri/uyarılara rağmen otomobil öncelikli bir şehir olmaktan kurtulmuştur.
Ki, bırakın yaya yolunu meydansız tek Başkent haline dönüşmüştür.
Ne yıllarca her seçimde vaat olup sonra hükümete kamburlanan metrolar.
Ne tramvaylar, ne de taze taze teleferikler...
* * *
Eskişehir geceyi yaşar, Başkent gece ışıkları kapatır.
Sonra da Başkan Gökçek dev bütçesi, olanaklarıyla 18 yıldır koltuğunda oturduğu Başkent’i  kalkar, kendi olanaklarıyla Anadolu’nun uç beyi olan Eskişehir ile kıyaslar.
Üstelik, Eskişehir’in hakkını teslim etmek bir yana, yiyerek.
Acep, kadir bilen milletvekilimiz Nabi Avcı ne diyecektir bu göndermeye?
Merakımdır.
* * *
Biz Eskişehir’i eskiden beri biliriz.
Eskişehir Hürriyet’i çıkarttığımızdan beri de, sık yaşayarak biliriz.
Yani, “eski hesap”, “eski defterler”dir Başkan Gökçek’in yeni yerel seçimin “sath-ı müdafaası”nda karıştırdığı...
Yazının Devamını Oku

Dikkat ‘kapu’ çarpabilir

25 Mart 2012
“DİKKAT Otomatik Kapu Çarpar”...

Manşetimizde yer alan “otobüslere kamera sistemi” haberi, beni yıllar öncesine, yukarıdaki cümlenin küçük prinç bir levhaya yazılıp, belediye otobüslerinin içine, kapının yanına asıldığı günlere götürdü.
Evet, o prinç uyarı levhasında kapı değil “kapu” yazardı.
Belki “İşte kapu gibi tapu” deyişi oradan gelmiş ya da tersine, o deyişteki kapu otobüs kapısına “copy-paste” yerleştirilmişti.
Espri bir yana, muhtemelen yazarı da düzeltmeni de kendisi olan prinç levha zanaatçısının Türkçesi, kapusu öyleydi.
Bizim kuşak levhalarda, tabelalarda “Satlık” daire, dükkan ilanlarıyla büyüdü, nasıl olsa.

***

“Gelin birlikte sokak sokak Ankara’nın tarihini yazalım” kampanyamız, sizden gelen iletilerle çığ gibi ya da mevsime uyalım, her gün açan bahar tomurcukları gibi büyüyor.

Yazının Devamını Oku

Altın Bamya ve Hayvan Partisi

22 Mart 2012
BU yıl en az Oscar ödülü kadar, “Altın Bamya” ödülü de içime sindi doğrusu. Fransız yapımı The Artist, en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu, kostüm, müzik filan Oscarları topladı.
Altın Bamya ödülü ise Türkiye sinemasındaki erkek egemen, “maço” bakış açısını, perdede kadınların bu bakışla temsil edilmesini, cinsiyetçi klişeleri eleştirerek farkındalık yaratma çabasının bir ürünü.
Siteye girenler de oylamaya katılabiliyor.
Altın Bamya verilen filmler arasında Issız Adam’la ödülleri paylaşan Recep İvedik, aldığı oylarla Nefes’i sollayan Acı Aşk ve geçen yıl da Ejder Kapanı var.
* * *
Bu yıl ise Altın Bamya Erkek Karakter ödülü Behzat Ç.’ye, Altın Bamya Film Ödülü ise Kurtlar Vadisi Filistin ile yarışan Kaybedenler Kulübü’ne verildi.
Kadın Karakter Ödülü’nü ise Çınar Ağacı filminin bütün kadın karakterleri aldı. 
Tam bu noktada, Altın Bamya Akademisi’nin hassaslıkla üstünde durduğu bir vurgulamayı hatırlatmakta yarar var.
Ödüller, oyuncuya değil onun canlandırdığı karaktere veriliyor.
Eh bu bağlamda Behzat Ç. de, Kaybedenler Kulübü de erkek egemen tipleme açısından rakiplerini geride bırakıyor.
* * *
Bir süredir internetten Hayvan Partisi’ni izliyorum.
Genç Siviller’in de destek verdiği bir organizasyon.
hayvanpartisi.org sitesinde partiye üye olma şartı şöyle özetleniyor:
“Hayvan Partisi’ne üye olmak için; evinizde bir hayvanla yaşıyor olmak zorunda değilsiniz.
Sokakta gördüğünüz kedilerin gıdısını, köpeklerin göbeğini okşamak durumunda da değilsiniz.
Hatta genel olarak hayvanları hiç de o kadar çok sevme mecburiyetiniz yok.
Hayvan Partisi’nin sizden beklediği tek şey, insan odaklı gözlüklerinizi çöpe atıp dünyayı sadece sizin türünüz için değil tüm türler için adaletin olması gereken bir yer olarak algılamanız.
(...) Aristo, ‘İnsan politik bir hayvandır’ demişti.
Aslında Aristo şöyle demek istemişti:
Doğadaki mükemmel işbölümünde insanın üzerine düşen görev politika yapmaktır.
Ama sadece kendisi için değil, bu işbölümünde onu temsilcisi olarak seçen tüm diğer canlılar için, kediler, köpekler ve koyunlar için de...
Evet, biz politik hayvanlarız. Diğer havyanlar adına politika yapmak için varız.
Çünkü politika yapmazsak hayvan olmayız, ama politika yapmazsak insan olma vasfımızı kaybederiz.
İnsan dünyanın dilidir. Tabiat, insanı sözcüsü olarak seçti.
Artık sesimizi yükseltme zamanı geldi...”
Valla benim oyumu aldılar.
Yazının Devamını Oku