12 Mart’ın “Sevgi”si

ASKERİ hakim sorar karşısındaki hüzünlü, güzel genç kadına.

Sorusunda, seslenişinde otoritenin, mesafe-sınır tanımazlığın en çok sevdiği ve en masum görünen kelimelerinden biri, yani “sen” vardır:
“Mesleğin ne senin?”
“Yazarım” der kadın.
Hakim, “Yaz kızım” der mahkeme katibine, “Ev kadını”...
Ve o bitmek bilmez sorgularda, duruşmalarda kimbilir kaz kez sordular ismini:
“Adın ne senin?”
“Sevgi...”
* * *
Dün 12 Mart’tı.
İkinci darbenin 41. yıldönümü... Milletçe “idrak ettik” mi, umutlu da olsam emin değilim.
Yazar Sevgi Soysal ise hayata veda ettiğinde 40 yaşındaydı henüz.
12 Mart darbesinde “yargılanıp”, cezaevine atıldıktan 5 yıl sonra öldü kanserden...
* * *
Mamak Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nda yattı.
Kısa sarı saçlarını kendi keser, papatya suyuyla kendi açarmış rengini... Ki ilk öykü kitabının adı, “Tutkulu Perçem”...
Cezaevinde evlendiği eşi Mümtaz Soysal evlilik yıldönümlerinde, Kadınlar Koğuşu’nun önündeki yoldan geçmiş.
Elinde bir kır çiçeği...
Bu yolla, koğuşun parmaklıklı-telli penceresinden bir an görünen, “kır çiçekli adam” tablosunu hediye etmiş bence “Sevgi”ye...
* * *
Sevgi Soysal Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanını da cezaevinde yazmış:
“Bahçedeki kavak ağacına ilk kez o gün dikkat etti.
Apartmanın önbahçe duvarı, kavağın toprağın üstünden belli olan kalın kuru köklerini bölmüştü.
Yaprakları ölüydü, cansız gövdesinin içi görünüyordu...”
* * *
Ne zaman bir kavak görsem üç şey geçer aklımdan.
Biri 12 Mart’ta asılan “Darağacında Üç Fidan”.
Diğeri, Yenişehir’de bir öğle vakti cansız görünen, onun için de kesilen o kavak ağacı...
Sonra da, Madımak’ta öldürülen Metin Altıok’un dizeleri:
“Ah kavaklar ah kavaklar /bedenim üşür yüreğim sızlar
beni hoyrat bir makasla /ah eski bir fotoğraftan oydular
orda kaldı yanağımın yarısı /kendini boşlukla tamamlar
ah omzumda bir kesik el ki /hala durmadan kanar...”
Yazarın Tüm Yazıları