Kendi halinde kaldırımda yürürken, yer yarıldı içine girdi...
Kurtarma ekipleri AKUT geldi, arama-kurtarma köpekleri, itfaiye, belediye ekipleri, İspanyollar geldi.
Meydana gelen göçüğün derinliği bile belli değildi başta... İlk müdahaleler yeni çöküntülere neden oldu.
Haberciler, felaketi deprem, heyelan bölgesinden, dağdan, uçurumdan filan bildirmedi.
Başkent’in göbeğinden, İnönü Bulvarı’ndan yansıdı görüntüler.
* * *
On beş saat sonra ulaşabildiler Sevim’in cesedine...
Yaşar SÖKMENSÜER
SABAH erkenden işine gidiyordu Kadir Sevim.
Kendi halinde kaldırımda yürürken, yer yarıldı içine girdi...
Kurtarma ekipleri AKUT geldi, arama-kurtarma köpekleri, itfaiye, belediye ekipleri, İspanyollar geldi.
Meydana gelen göçüğün derinliği bile belli değildi başta... İlk müdahaleler yeni çöküntülere neden oldu.
Haberciler, felaketi deprem, heyelan bölgesinden, dağdan, uçurumdan filan bildirmedi.
İlki genç, her alanda başarılı muhabirimiz Fatih Tekeci’nin “Yüksek Yargıda Kanalizasyon Şoku” haberiydi.
Ankara’da Avukat Utku Coşkuner Sakarya, mahkemenin hükme bağlamasının ardından temyiz incelemesi için Yargıtay’a giden dava dosyasının, kanalizasyon patlaması sonucu niteliğini kaybederek okunamaz hale geldiğini öğrendi. On yıllık avukatlık yaşamında böyle bir durumla hiç karşılaşmadığını vurgulayan Sakarya, “Maddi ve manevi tazminat davası açmayı düşünüyoruz. Dosya kesinleştikten sonra gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmeyi düşünüyoruz” dedi.
Tıklanma tıklana trampetlenen diğer haberimiz ise Ankara’da metro inşaatındaki göçüktü...
Üçüncüsü ise Hopa olaylarını protesto eden Halkevleri üyelerine polisin müdahalesi ile ilgili MOBESE kayıtlarıydı, ki dövülen, yerlerde sürüklenen Dilşat Aktaş’ın felç tehlikesiyle karşı karşıya olduğu vurgulanıyordu haberde.
* * *
Bu haberleri okurlarımıza internetten anında, hatta webTV’den canlı yayınla iletmemiz büyük mutluluk da...
Ankara’nın bu üç başlıkla manşetlerde yer alması, “haber türü”, Başkent’teki “insanlık halleri” açısından hüzünlü tabi...
Koyunlu-kuzulu, bahçeli ağaçlı, şiirli romanlı bir ütopyaydı benim için o dönemler Köy Enstitüleri...
Hani sistemine, modeline kafa yormazdım da pek, ilkokulda bazı hocaların “Hadi hava güzel, dersi dışarda yapalım”ı gibi duygular, “Kalk gidelim”ler uyandırırdı içimde.
* * *
Tam 52 yıl önce 23 Haziran’da ayrıldı bu dünyadan, o modelin kuruluş ve çalışma programını hazırlayan İsmail Hakkı Tonguç.
Kurucusu, “Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi” Hasan Ali Yücel de Cebeci Asri Mezarlık’ta yatıyor, oğlundan ayrı.
* * *
“İş için iş içinde işle eğitim” sloganıyla özetlenebilecek Köy Enstitüleri’ni önce dönemin hükümeti de çok sevdi.
LİSEDEYKEN ne zaman derslerden, okuldan sıkılsam (ki bu "herzaman"a yakın bir halet-i ruhiyyeydi) aklıma Köy Enstitüleri’ni getirirdim.
Koyunlu-kuzulu, bahçeli ağaçlı, şiirli romanlı bir ütopyaydı benim için o dönemler Köy Enstitüleri...
Hani sistemine, modeline kafa yormazdım da pek, ilkokulda bazı hocaların "Hadi hava güzel, dersi dışarda yapalım"ı gibi duygular, "Kalk gidelim"ler uyandırırdı içimde.
* * *
Tam 52 yıl önce 23 Haziran’da ayrıldı bu dünyadan, o modelin kuruluş ve çalışma programını hazırlayan İsmail Hakkı Tonguç.
Kurucusu, "Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi" Hasan Ali Yücel de Cebeci Asri Mezarlık’ta yatıyor, oğlundan ayrı.
* * *
"İş için iş içinde işle eğitim" sloganıyla özetlenebilecek Köy Enstitüleri’ni önce dönemin hükümeti de çok sevdi.Ama suikaste kurban giden “Savcı Esra”nın, dizinin sezon finali yaklaşırken “medeni durumu”nu düşünürseniz aslında sürpriz sayılmaz pek.
Bence, “Her Temas İz Bırakır” romanıyla dizinin ana omurgasını ortaya çıkartan Emrah Serbes ve senaryo yazarı arkadaşı Ercan Mehmet Erdem’in başarılı manevrası, öngörüsü bu.
Düşünsenize...
Yeni sezonda Harun, Akbaba, Hayalet ile meyhane muhabbetlerine giderek daha az katılan, “evli evinde” deyip eşiyle sarmaşdolaş belgesel seyreden bir Behzat Ç. olabilemezdi.
Böylece, çocukluk aşkını da sayarsak Behzat Ç. üçüncü kez “yuva”dan uçmuş oldu.
Öyle de gerekiyordu.
Ne romanı, ne senaryosuyla Behzat Ç. karakteri, mazbut değil.
Gerçi RTÜK’ün kararı sürpriz sayılmaz da, kestiği cezanın miktarı ve gerekçesi, “şaşırtıcılığı” sezon finaline yerleştirdi.
Tam 273.710 lira (273 milyar) liralık cezanın gerekçesinde, “dizide oynayanların barda, meyhanede, evde, apartmanda, sokakta alkol aldığı ve küfürlü konuştuğu” esefle vurgulandı.
Hatta, “üzüntülüyken de, sevinçliyken de” içki içtikleri yer aldı ceza kararında...
İnsanın barda meyhanede, evde ve dahi apartmanda, üstelik üzüntülüyken-sevinçliyken içki (ağırlıklı olarak bira) içmesi, olacak iş değil tabi.
Ötesi kararda bu “fiili”, savcısı, abisi cümbür cemaat bu gerçekleştirdikleri de kayda geçiyor ki, bu da “sevinçte-kederde toplu teşekkül” değil de nedir allasen.
* * *
Ama kararda benim asıl takıldığım, RTÜK’ün “bu görüntülerin senaryoya katkı sağlamayacağı” yönündeki sanatsal-yazınsal, yapımsal vurgusu oldu.
Serbes’in İletişim Yayınları’ndan çıkan “Son Hafriyat” ile birlikte iki romanı bence Türkiye edebiyatının en iyi iki polisiyesi...
O dokusu, o kahramanları, sahici, akıcı diyaloglarıyla dizi de romanı yaşattı.
İster RTÜK bastırsın, ister saati 22.00’lerde olsun, ister durma biplensin... Başardılar.
Dizinin omurgasını oluşturan Serbes’in ilk romanı “Her Temas İz Bırakır”ı, İletişim Yayınları editörü, yazar Tanıl Bora sayesinde tanıdım. Her zaman incelikli stiliyle “Polisiye sever misin bilmem, ama Ankara sevdiğine göre, bu kitabı seversin” notunu ekleyerek yolladığı kitapla...
Bir solukta ve anlatımı, örgüsüyle biraz da hayretle okudum. Ardından o romanı 25 yaşında yayınlanan Serbes’i tanıdım, hayretime hayranlık (gıpta) eklendi.
Ardından 27 yaşında, 2008 yılında yayınlanan romanı Son Hafriyat geldi.