Yaşar Sökmensüer

Gişe rekorunun sevimsiz halleri

28 Şubat 2013
Yanılmıyorsam, 80’li yıllarda bir gazetenin (Milliyet diye hatırlıyorum), “En güzel filmler” gibilerinden bir kitap promosyonu olmuştu.Koca, kalın bir kitaptı...

Muhtemelen önce betamax, ardından VHS video furyasından medet umarak kuponla dağıtmışlardı o kitabı.
Üniversiten ayrıldıktan sonra kamuoyu araştırma şirketi Veri Araştırma’da Sezgin Tüzün hoca ve asistan arkadaşım Kadir Gürtan ile çalışıyordum, o yıllarda.
Ekmeği “ilmi”nden çıkarmaya çalışan bir tür “Yökzede akademisyenler ortaklığı”...
“İyi günde, kötü günde...” tekerlemesini hayrete şayan biçimde yaşamımıza taşıyan gönül yoldaşım da, Bahçelievler 1. Cadde’de o çevreden bir arkadaşın eşiyle Videotheque bayisiydi.

* * *

Afa Yayınları’nın sahibi Atıl Ant’ın kurduğu Videotheque, o abuk video furyasına sadece “sanat filmleri” ile girmişti.
Ankara’da iki Videotheque bayisi vardı o zaman. Biri Dost Kitabevi’ydi, diğeri Cinnah Caddesi’ndeydi.

Yazının Devamını Oku

Gişe rekorunun sevimsiz halleri

27 Şubat 2013
Yanılmıyorsam, 80’li yıllarda bir gazetenin (Milliyet diye hatırlıyorum), “En güzel filmler” gibilerinden bir kitap promosyonu olmuştu.

Koca, kalın bir kitaptı...
Muhtemelen önce betamax, ardından VHS video furyasından medet umarak kuponla dağıtmışlardı o kitabı.
Üniversiten ayrıldıktan sonra kamuoyu araştırma şirketi Veri Araştırma’da Sezgin Tüzün hoca ve asistan arkadaşım Kadir Gürtan ile çalışıyordum, o yıllarda.
Ekmeği “ilmi”nden çıkarmaya çalışan bir tür “Yökzede akademisyenler ortaklığı”...
“İyi günde, kötü günde...” tekerlemesini hayrete şayan biçimde yaşamımıza taşıyan gönül yoldaşım da, Bahçelievler 1. Cadde’de o çevreden bir arkadaşın eşiyle Videotheque bayisiydi.

* * *

Afa Yayınları’nın sahibi Atıl Ant’ın kurduğu Videotheque, o abuk video furyasına sadece “sanat filmleri” ile girmişti.

Yazının Devamını Oku

Ayakkabı ne içindir?

25 Şubat 2013

AYAKKABI önemlidir.

Yok, sadece “Dost başa, düşman ayağa bakar” atalar sözü vesilesiyle değil. Geleceğim mevzuda dost-düşman yok.

Giyimin, şıklığın, zenginliğin hatta çekiciliğin öne çıkan göstergelerinden biridir yeri geldiğinde...

“Erkeğin önce ayakkabısına bakarım, ona göre notumu veririm” diyen starlarımız az değildir “cemiyet”te. (Burada da boyu, numarası değil, işlevi önemli tabi)

Ama meramım o da değil.

* * *

Derdim, okuduğum haberle depreşti.

Yazının Devamını Oku

Bana bir film söyle

15 Şubat 2013
Sevgililer Günü’nü, bu yıl da tüm yurtta ve yurtdışı temsilciliklerimizde idrak ettik.

Kimimiz belki kendince meselenin özünün, kapitalizmin tözünün filan idraki içinde, kutlamadı.
Kimimiz idrak etmese de kutladı.
Kimi tam kutlayacaktı, baktı sevgili gitmiş ya da hiç gelmemiş... Eh, bu örnekte Türkiye filozofisinin manen ve madden en bereketli vecizelerinden biri olan “Nazar etme n’olur, çalış senin de olur”u ortaya yuvarlayıp, meseleye gireyim.
“Sevgi Günü” vesilesiyle -kendimce- en sevgi(li) filmlere ve o filmlerden bazı repliklere değinmek istiyorum.
Çünkü mevzu aşksa, “beyaz” sadece perdededir.

* * *

Önce filmler... (DVD olarak hepsine ulaşmak mümkün)

Yazının Devamını Oku

Gariban şampanyası

13 Şubat 2013
İçkili Aile Gazinosu’nda, o güne dek yaşanmamış bir telaş var.

Sahneye uvertür olarak çıkan “başka hayatlardan emekli”, yaşından yorgun kadın son şarkısını söylüyor. “Saçlarını boyatmış küllü sarı”:
“Dediler zamanla hep azalırmış sevgiler...”
Bir kaç alkışını alır almaz, garsonlar fırlıyor sahneye...
Göl kıyısındaki bahçenin betonu yer yer çatlamış 4-5 metrekarelik sahnesine halı seriyorlar. Bildik, desenli ev halısı... Belli ki patron evinden getirtmiş.
Ardından bembeyaz bir siluet beliriyor küçük sahnede.
Takımı, yeleği, gömleği, kravatı, çorabı, evde boyandığı belli olan ayakkabısıyla bembeyaz.
Başlıyor şarkılarına, hepsi damardan, hepsi hiç duymadığım...

* * *

Yazının Devamını Oku

Adamlar yapıyor biz yıkıyoruz abi

10 Şubat 2013
Bir şehrin asıl tarihini müzeleri değil, o şehrin insanlarının bir zamanlar oturduğu, dolaştığı, çalıştığı, eğitim gördüğü, eğlendiği, ibadet ettiği, gömüldüğü yerler ortaya koyar.

Çünkü tarihi hala ve göz önünde yaşatan, o hayatları yaşayan dokusuyla hatırlatan hafıza mekanlarıdır hepsi.
O tarihi, o yaşanmışlığı koruyan şehirler, uygarlığın canlı abideleridir.
O nedenle Prag’a, Roma’ya, St. Petersburg’a, Paris’e, neredeyse tümü 400 yıllık binalarıyla Amsterdam’a hayran olur herkes.
“Adamlar yapmış abi” diye dolaşırız oraları da, “Adamlar yıkmamış abi” demek aklıma gelmez.
Çünkü bizde yıkmak, vaka-i adliyeden, hatta şimdi vereceğim örneklere baktığımızda neredeyse vaka-i hayriyeden bir iştir.
Çarşamba günü Habertürk’te 80 yıl önce dönemin Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürleri Rüstem Duyuran ve Aziz Ogan ile Mimar Albert Gabriel’in 400 yıllık Pargalı İbrahim Paşa Sarayı’nı yıkıp molozları arasında çektirdiği “hatıra fotoğrafı” yayınlandı.
Olayı ilk baskısı 40 yıl önce yapılan kitabıyla kamuoyuna duyuran Prof. Dr. Nurhan Atasoy, muhabir Ümran Avcı’ya şöyle döküyor içini:

Yazının Devamını Oku

Öğle rakısının "Merkez"i kapandı

8 Şubat 2013
İcrayla kapatılan 60 yıllık Merkez Lokantası, bir kuşağın “öğle rakıları”nın da merkeziydi. “Utangaç, gizli, yasak” Öğle Rakıları, Mehmed Kemal’in şiir kitabına da adını verdi. Sadece tarihiyle değil, özgün lezzetleriyle de Ankara’nın sınırlı hafıza mekanları arasında yer alan Merkez Lokantası, sarı votkanın, bakır tencerede İspir fasulyesinin, “ev yapımı” hardalın, su böreğinin de adresiydi.

 

“GÜZELDİR öğle rakıları efendim /Unutulmaz /Bir kadından söz eder gibi /Utangaç, gizli, yasak...”
Şair, yazar, gazeteci Mehmed Kemal’in (Kurşunluoğlu) şiir kitabına adını veren Öğle Rakıları, “eskidendi eskiden” makamından bir kaç kuşağın bilhassa malumudur. İçse de, içmese de...
Ancak mevzuya girmeden, bu dizelerin şairinin meşakkatli hayatından bir anekdotu, öğle rakısı kıvamında -bir parantez açarak- aktarmak isterim.
Katastrofisine, üst perdeden şımarıklığı da ekleyen 12 Eylül darbesinin her yöne estirdiği 1982 yılı... Mehmed Kemal, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan köşe yazısında bir fıkraya yer verir:
“Denizden, denizcilikten hiç anlamayan bir paşa dalkavuklarıyla birlikte kayığa binmiş. Kayıkçıya ha bire buyruk veriyor, ‘Kayığı siya et’, ‘Olmadı, beceremedin, şurdan alarga...’
Biçare kayıkçı, ‘Paşam ben bu işi bilirim, bırakın bildiğim gibi çekeyim küreği’ dedikçe, dalkavuklar azarlar adamı. ‘Sus sen paşadan daha iyi mi bileceksin. Sesini çıkarma da uy emirlere’.

Yazının Devamını Oku

Tiyatro bileti için sabahçı kahvesi

7 Şubat 2013
“Efekt: Ertuğrul İmer-Korkmaz Çakar, Birinci kadın: Macide Tanır, Birinci erkek: Yıldırım Önal, İkinci erkek: Haluk Kurdoğlu, Çocuk: Sancar Altuğ...”

Macide Tanır’ın öldüğünü duyduğumda, çocukluğumun “radyo günleri”nden kulağımda, bir tat, bir koku, silinmez bir duyu gibi kalan o mikrofonik anonsu hatırladım.

Bazen yatakta, uykuya dalmadan iki küçük kalem pille çalışan radyodan dinlediğimiz klasikler gelip geçti aklımdan.

Ve radyoda 46 yıl önce sabah kuşağında yer alan “Arkası Yarın” programında yine Tanır’ın rol aldığı “Brahms’ı Sever misiniz?”...

Öyle ki, Mikrofonda Tiyatro, Arkası Yarın sayesinde 7’den 70’e bir çok radyo dinleyecisi, o günlerde klasiklerin unutulmaz repliklerini bile ezberledi...

* * *

Teoman Yazgan “Bir zamanlar Devlet Tiyatrosu” kitabında, bir kuşağın tiyatroya ilgisini çarpıcı anekdotlarla anlatır.

Anlatırken, Macide Tanır’ın anlatılarına da yer verir.

Sinemaya da uyarlanan Ağaçlar Ayakta Ölür oyunu, Tanır’a 1962’de Yılın Sanatçısı ödülünü de getirir.

Yazının Devamını Oku