Paylaş
Muhtemelen önce betamax, ardından VHS video furyasından medet umarak kuponla dağıtmışlardı o kitabı.
Üniversiten ayrıldıktan sonra kamuoyu araştırma şirketi Veri Araştırma’da Sezgin Tüzün hoca ve asistan arkadaşım Kadir Gürtan ile çalışıyordum, o yıllarda.
Ekmeği “ilmi”nden çıkarmaya çalışan bir tür “Yökzede akademisyenler ortaklığı”...
“İyi günde, kötü günde...” tekerlemesini hayrete şayan biçimde yaşamımıza taşıyan gönül yoldaşım da, Bahçelievler 1. Cadde’de o çevreden bir arkadaşın eşiyle Videotheque bayisiydi.
* * *
Afa Yayınları’nın sahibi Atıl Ant’ın kurduğu Videotheque, o abuk video furyasına sadece “sanat filmleri” ile girmişti.
Ankara’da iki Videotheque bayisi vardı o zaman. Biri Dost Kitabevi’ydi, diğeri Cinnah Caddesi’ndeydi.
Biz de Ant’ın bayilik ücreti almadan “kamu hayrına” verdiği bayilikle Bahçelievler’den dalmıştık olaya.
Raflarımızı, Chaplinler, Truffautlar, Felliniler, Passoliniler, Tavianniler, Scolalar, Viscontiler, Vajdalar, Vittorio de Sicalar doldurmuştu aniden.
Ancak işe başlar başlamaz, Bahçelievler 1. Cadde’nin, ne Kızılay, ne Cinnah Caddesi, ne de İstanbul İstiklal Caddesi olduğunu gördük.
* * *
Müdavimleri arasında o günlerde Bahçelievlerli Murathan Mungan, Derya Sazak, Madımak’ta katledilen Behçet Aysan, Nilgün Abisel, Nejat Ulusay, Ata Soyer, Kemal Gürüz, Nevval Sevindi ve Banu Perk, Fevziye Sayarı başta olmak üzere konservatuvar, tiyatro tayfası ile sanat filmine her dem aç arkadaşlarımız dışında pek kimse yoktu doğrusu.
Video kulüpler, pornosu-kornosu, 32 kısım tekmili birden yerli filmleriyle kol gezerken, ağırından filmler kiralamak fanteziydi Bahçelievler’de... Orijinali siyah-beyaz olan bir filmin video kasetini kiralayıp, “Bu film bozuk, siyah-beyaz gösteriyor” diye geri getirenler bile oluyordu.
Dost Kitabevi’nin efsanevi yaratıcısı-sahibi, kadim arkadaşım Erdal Akalın ile sabaha eren mesailerimiz ve müdavimler sayesinde -düşe kalka- 5-6 yıl gitti o macera.
* * *
Neyse, hayli iri bir parantez açtım ama... Mevzuya uzun yoldan girerken sözünü ettiğim o kuponla dağıtılan “En güzel filmler” kitabını, biz de edindik elbet.
Filmlerin oyuncuları ve bir-iki cümleyle konusu özetleniyordu.
Hevesle karıştırdığım kitapta, “Aşk Hikayesi (Love Story)” filminin -özetlenmiş- konusunu, harfi harfine hatırlıyorum:
“Fakir bir kızla, zengin bir delikanlı aşık olur, evlenir. Kız kanser olur, ölür...”
* * *
Hani o iki cümleyi okudun mu, artık filmi seyredemezsin.
Ama yiğidi öldür, hakkını yeme...
Hasılat rekorları kıran o film de, zaten o cümleden ibaret. Başka bir numara yok.
Nereye geleceğim... Gişe rekoru kıran filmlere gidemem pek.
Marifetmiş gibi söylemiyorum. Namı, konusu, kadrosu, ıvırı-zıvırı, medyayı/dünyayı tuttuğu için zaten gitmiş gibi olurum hep.
Issız Adam’ı seyretmem, Babam ve Oğlum’a, Titanic’e ağlayamam yani...
Best seller kitaplarla da mesafem benzerdir.
Önyargımda bazen ne kadar haklı olduğumu, yarın anlatacağım.
Paylaş