Paylaş
Macide Tanır’ın öldüğünü duyduğumda, çocukluğumun “radyo günleri”nden kulağımda, bir tat, bir koku, silinmez bir duyu gibi kalan o mikrofonik anonsu hatırladım.
Bazen yatakta, uykuya dalmadan iki küçük kalem pille çalışan radyodan dinlediğimiz klasikler gelip geçti aklımdan.
Ve radyoda 46 yıl önce sabah kuşağında yer alan “Arkası Yarın” programında yine Tanır’ın rol aldığı “Brahms’ı Sever misiniz?”...
Öyle ki, Mikrofonda Tiyatro, Arkası Yarın sayesinde 7’den 70’e bir çok radyo dinleyecisi, o günlerde klasiklerin unutulmaz repliklerini bile ezberledi...
* * *
Teoman Yazgan “Bir zamanlar Devlet Tiyatrosu” kitabında, bir kuşağın tiyatroya ilgisini çarpıcı anekdotlarla anlatır.
Anlatırken, Macide Tanır’ın anlatılarına da yer verir.
Sinemaya da uyarlanan Ağaçlar Ayakta Ölür oyunu, Tanır’a 1962’de Yılın Sanatçısı ödülünü de getirir.
Oyunda sadece birinci perdede rolü olan Erdoğan Göze, ilk perde biter bitmez bugün lokal olan Yeni Sahne’nin karşısındaki kahveye yerleşir, ertesi sabah gişenin açılmasını beklermiş. Ki, oyun için bilet ısmarlayan eş-dostun ricasını kırıp, kendi oyununda mahçup olmasın.
Sabahçı kahvesindeki o bekleyişinde bilet için sabahlayan tiyatroseverler nedeniyle yalnız da kalmazmış.
* * *
Aynı kitapta Tanır’ın 60 yıl önce rol aldığı Batak da var.
Tanır o oyunda morfinman bir kadını canlandıracaktır.
Rolüyle ilgili, Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği Direktörü Prof. Dr. Rasim Adasal’a danışır.
Adasal oyunu izleyince çok etkilenir. Ve defalarca oyuna öğrencileri de getirir, arada fısıltılarla oyun sırasında “ders” niteliğinde vurgular da yapar.
Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar da, oyunu iki kez izler.
Cüneyt ve Mediha Gökçer ile birlikte rol aldığı Anna Frank’ın Hatıra Defteri ise acıklı Türk filmlerine has “seyircinin topluca gözyaşı dökme” halini, tiyatroya taşımıştır.
Oyuncuların performansı karşısında gözyaşları içinde kalan seyirciler oyunu alkışlayamadan bir mabetten çıkar gibi sessiz sedasız dağılırlar.
Tanır ile birlikte, sahnede 70 yıllık bir perde daha kapandı.
“Baki kalan kubbede bir hoş sada” imiş...
Paylaş