18 Şubat 2010
GEÇEN gün bir arkadaşıma, "Gece, gündüzün devamı değildir" deyince hatırladım, Tezer Özlü'yü.
Sonradan baktım, bugün tam 16 yıl olmuş hayata veda edeli.
Adalet Ağaoğlu'nun Bir Düğün Gecesi romanı, kitabın kahramanı Tezel'in cümlesiyle başlar:
"İntihar etmeyeceksek, içelim bari..."
O Tezel, hep bana Tezer gibi gelir.
"Gece"yi, biraz da Tezer Özlü'den öğrendim. Onun kitaplarından okudum, geceleri...
"Çocukluğun Soğuk Geceleri'nden mesela:
"Karanlık bir gecenin geç vaktinde kalkıyorum.
Herkes her geceki uykusunu uyuyor..."
Yazının Devamını Oku 16 Şubat 2010
SEVGİLİLER Günü'nü milletçe idrak ettik mi bilemem, ama başbaşa kutlandı anavatan ve yavru vatanda.
Ciddi ciddi araştırmaya, içerik analizine, sütun/santime filan zamanım olmasa da, gazetelere baktım.
Sanki bu yıl, gazetelerdeki Sevgililer Günü haberlerinin/köşe yazılarının arazilerinden imar farklı geçti.
Basın, haberleriyle, ilaveleri, özel gazeteleri/dosyalarıyla rengarenk yer ayırdı 14 Şubat'a.
Ama köşelerde eksildi sanki Sevgililer Günü yazıları.
Yazının Devamını Oku 14 Şubat 2010
HACETTEPE Üniversitesi'nin güvenlik birimi Tekel işçilerine destek veren öğrenciler hakkında soruşturma başlatmak istemiş.
"İstemiş" diyorum, çünkü yönetimin iznine/bilgisine başvurmamış.
Hacettepe yönetimi de durumu öğrenince, soruşturmaların tamamını geri çekmiş.
* * *
Hürriyet'in genç, başarılı Milli Eğitim Muhabiri Esra Kaya'nın dün yayımlanan haberinde, daha önce başka üniversitelerde yaşanan "soruşturma"lardan örnekler de var.
Yazının Devamını Oku 13 Şubat 2010
BAŞKAN Melih Gökçek geçenlerde, uzun süredir görünmediği ekranlara yeniden döndü. Ve Aralık 2008’de Türkiye’nin gündemine oturan ünlü “ekran düellosu”nu hala unutamadığını düşündürten bir açıklama yaptı:
“Kılıçdaroğlu ile daha bitmedi, ikinci raund da var...”
Gökçek’in bu açıklamasının ardından, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, önceki gün yerel politikanın nabzını başarıyla tutan Deniz Gürel’in sorularını yanıtladı.
Kılıçdaroğlu yeni bir düellonun söz konusu olmadığını vurguladı:
“Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Yeni bir düello yok.
Artık ben kamuoyu önünde soracağım, Gökçek’ten yanıtlamasını isteyeceğim.
Sayın Gökçek’e de ders çalışması konusunda bir şey söyleyeyim.
Ses TV konusunda hazır olsun...”
* * *
Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları, bir yıldır ara verdiği “Ankara dosyaları”nın yeniden açılacağı ya da yeni dosyaların gündeme geleceği yönünde kuvvetli bir sinyal.
Geçen yıl, Kılıçdaroğlu CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olduğunda yazmıştım.
Ankara’ya ve “Ankara dosyaları”na veda edecekti bir süre.
Ki o dönem Kılıçdaroğlu, üzerinde çalıştığı dosyalar olduğunu vurgulamıştı.
Dosyalar arasında Ankara’ya ilişkin belgelerin yer aldığını da...
Dosyalardan birisinin eline yeni ulaştığını ve Ankara’da sayaçlarla ilgili yeni iddiaları içerdiğini de duymuştum o günlerde.
Bir başka dosya için de, “Gökçek önce malvarlığını açıklasın, sonra açıklayacağım” demişti, bir kaç kez.
O dosyalar/bilgiler ortaya çıkmadı yerel seçim hengamesinde...
O dönemde, 25 Ocak 2009’da yayımlanan “Giderayak Kılıçdaroğlu” başlıklı yazımda da, değinmiştim:
“Kılıçdaroğlu İstanbullu olmadan önce, Ankara’ya bir -açıklama- borcu olduğunu düşünüyorum.
Belki henüz olgunlaşmadığı için örtülü kalan bilgileri, kamuoyuyla paylaşması gerektiğini de...
O zaman bir çok Ankaralı onu el sallayarak uğurlayacaktır yeni yolculuğuna.
Seçilemezse, yeniden kollarını açacaktır hemşehrisine...”
* * *
O gün, şimdi geldi sanki.
Merakla bekliyoruz, Kılıçdaroğlu’nu yeni Ankara mesaisini...
Yazının Devamını Oku 12 Şubat 2010
TEKEL işçilerinin Kızılay’ın, Sakarya’nın çehresini, kentlinin huyunu-suyunu değiştiren eylemi iki aya ulaştı.<br><br>Sakarya’dan her an, bir türkü, bir slogan, bir ses, bir nefes duyuluyor. Ve belki de ilk kez bir eylemin “uzağından” geçmiyor Ankaralılar.
Söylenmiyorlar da, eylemcilere.
Ürkmüyorlar.
Onlardan da, “sokak”tan da...
* * *
Kimi günaydın diyor, ayaza yatmış-ayaza uyanmış işçilere.
Kimi, usulca bir “iyi geceler”, battaniyeye sarılıp kestirenleri uyandırmadan...
Eyleme-eylemciye soğuk Kızılay esnafı da farklı bakıyor, ailecek direnen Tekel işçisine.
Sakarya bıçkınları, “eyvallah” diyor, oradan geçerken.
* * *
Bakıyorum hemen herkes orada.
Sol, partisiyle örgütüyle, BDP’si, ÖDP’siyle, Halkevleri, öğrencisi, akademisyeniyle destekte.
CHP de, Sarıgül’ün TDH’si de, DSP de destek yarışında.
Sağ da; MHP’si, BBP’si, SP’si, DP’si’yle....
Türklerle Kürtler bir arada, başörtülülerle başıaçıklar.
Feministler de hal-hatır soruyor, çevreciler de...
Farklı görüşten ziyaretçilerin, -varsa- hesabı da çok önemli değil.
Hatta işçinin istediğiyle, hükümetin verdiğinin endazesi de değil, asıl mesele...
Rengarenk değil sadece, rengahenk herşey.
Farklı bir ısı/enerji, farklı bir toplumsal kabul var sanki, yıllardır ilk kez.
Yekdiğerini ötelemeden/ötekileştirmeden.
Bir arada olabilmek, var.
* * *
Politik ya da değil, yoğun bir kadın şefkati de dolaşıyor her gün Sakarya’da.
Her yaştan, her gruptan, her semtten kadın eli...
Termoslarda çayı, ıhlamuru, çorbasıyla, meyvesi, böreği, çöreği, hatta vitaminlerle “güç”, omuz veriyorlar direnen işçilere.
Örgü atkısı, beresi, battaniyesiyle...
Kadınlar Sakarya’da da diğerkam, elbette.
* * *
Salah Birsel, “Sokak her zaman haklıdır” der de, derdini anlatamazdı pek.
Ankaralıyı sokakta görmeyi de özlemişim.
Ankaralının “sokak”la geçinmesini de...
Yılmaz Odabaşı’ndan mülhem, bu kentte bütün sokaklar, belki de biz yan yana yürümeyelim diye daraltılmıştı.
Ve yan yana durmayalım diye, kaldırılmıştı birer birer bütün meydanlar.
Varmış demek bir sebebi...
Yazının Devamını Oku 11 Şubat 2010
HALİT Ziya Uşaklıgil'in 112 yıl önce yazdığı Aşk-ı Memnu, RTÜK'ten yine uyarı cezası aldı.
Romanın yayınlanmasının üzerinden, yüzyıl geçmiş...
Sen kalk, hala romanı yeniden yazmaya, diziyi/senaryoyu/sahneyi sünnet etmeye çalış.
RTÜK ilk cezasını, dizideki sevişme sahnelerinin "ateşli, uzun, ayrıntılı, ölçüsüz ve Türk aile yapısına aykırı" olduğu gerekçesiyle kesmişti.
Diziyi seyretmedim ama RTÜK'ün ilk cezasının ardından internetten o "meşhur" sahneyi izlemiştim.
Yazının Devamını Oku 10 Şubat 2010
DÜN yayınlanan ve ölümünün 6. yılında Cem Karaca'yı da anan "Aşk ve Devrim" yazımın ardından bir çok ileti aldım.
Aşk da, Karaca da özleniyor belli...
Benimle aynı kuşaktan bazı okurlarımız ise, 1970'li yılların gençlerine "aşk adına" biraz haksızlık ettiğimi düşünüyor.
Hafif sitemkar mesajları şöyle özetleyebilirim:
"1978 kuşağı, aslında özgürlük, sevgi, aşk uğruna bütünleşti.
Yazının Devamını Oku