Yaşar Sökmensüer

Bir başka açıdan

9 Mart 2010
NOEL gibi bir şeydi aslında, kızardı Dünya Kadınlar Günü’ne

Ama -duymaya- alıştı usul usul. 

Erkek-kadın eşitliği filan zor da, ama tabi ki seviyordu onu. 

Sık söylemese de bu kelimeyi, “Billahi” diyordu bazı özel günlerde. 

Hem sevmese, 40 kere söyler olur, sever zaten. 

Sevdiği için hayatında “ayrı” bir yere koydu onu. 

Harem-selamlık gibiyse tutumu, biraz da bundan. 

Ama hakkını da yemeyin, altın kafes yaptırmadı mı bülbülüne...

Yazının Devamını Oku

Şehrin yüzü

7 Mart 2010
“KADINLAR edebiyat düşmanıdır, edebiyatçı ile evli kadınlar ise, hem edebiyat, hem edebiyatçı düşmanıdır”. Erkeğin çekiciyle asılan bu sözler, yıllardır durur(du) duvarda.
Edebiyatın, sanatın fısıltı koridorlarında bayatlamış, ihtiyar bir espridir de...
Ama düştü duvardan, paramparça oldu artık “teşhis-tespit” kılığına bürünmeye çalışan bu ayırımcı önyargı.
Eskişehir Halk Kütüphanesi’nde yapılan araştırmaya göre, 9 ayda 94 bin kişi kütüphaneden ödünç kitap almış.
Kitap ödünç alanların yüzde 70’i kadınlar.
Kadınların yüzde 75’i de edebiyatı, romanı seçmiş, kitap ödünç alırken.
* * *
Ankara kitabevlerinde rastgele yapılan yoklamalar da hep aynı sonucu veriyor.
Kadınların edebiyata, özellikle romana erkekten daha düşkün olduğunu, daha çok okuduğunu ortaya koyuyor.
* * *
Kadınlar sanki daha çok içine çekiyor, okudukları satırları.
Ve daha uzun süre muhafaza ediyor.
Erkekler romanın macerasını süzüyor, kadınlar ise mecrasının izini sürüyor...
Erkekler romanlarda “hayatın içindeki/dolayımındaki aşk”a ulaşırken, kadınlar “aşkın içindeki hayat” hayalleriyle/olanaklarıyla donanıyor belki de.
Ve kadınlar daha çok okuyor.
* * *
Belki de bu bilgiyle ya da sezgiyle, roman da kadına belirgin bir biçimde kur yapıyor son yıllarda.
Kadını, kadın okuru çağırıyor.
* * *
Evet, kadın daha çok okuyor.
Geriye okunan, okunurken yudumlanan hayatların, değerlerin, bilginin günlük yaşama, kent hayatına aktarılması kalıyor.
Ama, Ankara örneğinde “hayatı okuma”nın izlerini, temasını göremiyoruz.
Ve kadının dokunmadığı şehir, genç ömründe ihtiyarlıyor.
Çünkü yaşadıklarımızdır sadece, bir şehrin yüzü.
Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.
Yazının Devamını Oku

8 Mart 8. sıra

6 Mart 2010
BİRLEŞMİŞ Milletler’in 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü ilan ettiği yıl doğan bir kız çocuğu bugün 33 yaşında. Dünya Ekonomik Forumu iki yıl önce “Küresel Cinsiyet Uçurumu” raporunu yayınlamıştı.
Raporda, dünyada kadına kötü muamele eden ilk 10 ülke de sıralanmıştı:
1. Yemen: Babasının zorla evlendirdiği 8 yaşındaki kız çocuğu, açtığı boşanma davasını kazandı.
2. Çad: On kadından sadece 1’i okuma-yazma biliyor.
3. Pakistan: Asit atma, çeyiz yakma, namus cinayeti kadınların korkulu rüyası.
4. Nepal: İlk 10’da müslüman olmayan tek ülke.
5. Suudi Arabistan: Şeriatla yönetiliyor, kadınların yaşamı ağır yasaklarla çevrili.
6. Benin: On kadından 2’si okuma-yazma biliyor.
7. Fas: Kocasından dayak yiyen 26 yaşındaki Faslı kadın, “Kuran’da kadın dövmek var” kararını veren hakim nedeniyle boşanamadı.
8. ........
9. Mısır: Boşanma hakkına sadece 10 yıldır sahipler. Kadın sünneti, 12 yaşında bir kız ölünce yeni yasaklandı.
10. Umman: Parlamentoda hiç kadın milletvekili yok.
* * *
İran ilk 10’da yok. Forum olaya “ekonomik” mi baktı, bilemiyorum.
Belki de, recm (taşlayarak öldürme), kırbaç, İran’da kadınlara karşı kötü muamele, “suç” değil, tam tersine şer’i “ceza” olduğu için kategori dışı bırakmışlardır!
Evet İran yok raporda, ama Türkiye 8. sırada.
Hem de raporda yer alan 128 ülke arasında, Türkiye ilk 10’da...
* * *
Bu satırları yazarken, hemen tüm gazetelerin birinci sayfasında yer alan habere bakıyorum:
“Ana sınıfında aşk cinayeti.”
Üçüncü sayfalarda ise, 16 yaşındaki kızının arkadaşına, işkence, dayakla, defalarca tecavüz eden “adam”ın fotoğrafı var...
Ve “iş kadının ölümü”, düğünden kaçan gelin” haberleri...
Tümü aynı gün, yani dün.
Varsa yeni rapor, bu yıl kaçıncı sıradayız acaba?
Yazının Devamını Oku

Hoş kalın

5 Mart 2010
ESKİDEN, yatılı misafirler daha çok olurdu sanırım.

Bizim öyleydi en azından.

"Misafir misafiri istemez, ev sahibi ikisini de..." filan denir, yatılı misafir kıyametin büyüğü olarak görülebilir de...

Benim için hiç öyle değildi, çocukluğumda.

Üstelik çek-yat henüz icat edilmemiş olmasına rağmen...

Evin havası değişirdi birden.

Ortak oyunlar, sohbetler, kahkahalar kalmış hep aklımda.

Ve yatağımın konuğa verilmesiyle, benim yer yatağına -keyifle, mutlulukla- "terfi" etmem. Yer yatağı fedakarlık değil ayrıcalık gelirdi bana, farklı konumu/konforuyla...

Yatılı misafirler gittiğinde birden boşalırdı ev.

Yazının Devamını Oku

Ankaralı'yı cezalandırmak

4 Mart 2010
YARGI kararı, fatura gibidir.

Kime kesilirse, o öder bedelini...

Ama Ankara'da öyle değil.

Başkan Melih Gökçek, yargının hemen her kararı/yaptırımında faturayı Ankaralı'ya çıkarıyor.

Son örnek ulaşım meselesi.

Yargı kararıyla Başkent'teki toplu taşıma ücretleri düşmesinin ardından Gökçek, anında karşılık verdi:

"Otobüslerin sefer sayıları azaltılacak.

Otobüs ve metro arasında yapılan transferler de pazartesi kaldırılacak..."

Yıllardır yazıp-çiziyoruz; Ankara'da zaten gece saatlerinde otobüs-metro yok.

Yazının Devamını Oku

Çocuksu ara-dünyalar

3 Mart 2010
"HİÇBİR ressam eline ilk kez boya geçiren küçük bir çocuk kadar güzel resim yapamaz.<br><br>Ama çocuk yaptığı resmin bir oyun olmaktan çıktığını anladığı zaman, artık o resmi yapamaz olur..."

Resimle, hatta sanatla ilgili hiç unutmadığım bu cümleyi kuran Cihat Burak, hayata veda ettiğinde İstanbul'daydım.

Tam 16 yıl olmuş ama bugün gibi hatırlarım.

Cuma günüydü, Hürriyet'teydim...

Ve İstanbul, Ankara Mart'ının aksine, güneşli ve ılık, erken bir bahar günü armağan etmişti bana.

Nüfus kütüğüm İstanbul'dadır hala.

Bir buçuk-iki yıl kalmışlığım da vardır, yirmili yaşların son çeyreğinde.

Ama her gidişimde yeniden sevdalanırım İstanbul'a, sanki ilk kez görüyormuşum gibi...

Belki de İstanbul hala, küçük bir çocuğun oyunu gibi benim için.

Yazının Devamını Oku

Karanfil'de sokak dansı

2 Mart 2010
KARANFİL Sokak.<br><br>22 Aralık Pazar günü.<br><br>Saat 14.21.

Her haftasonu olduğu gibi yine kalabalık Kızılay.

Birden Michael Jackson'ın "Beat It" şarkısı duyuluyor Karanfil Sokak'ta.

Dört genç gelip geçen, akan insan selinin ortasında aniden duruyor.

Ve müzik eşliğinde hep birlikte Jackson'ın anısına dans etmeye başlıyorlar.

Hemen ardından sokak dansçılarının sayısı 50'ye çıkıyor.

Kalabalığın şaşkın bakışları arasında, büyük bir uyumla hep birlikte dans ediyorlar.

Bir anda iklimi değişiyor Karanfil Sokak'ın.

Asık suratlı, düşünceli ya da nötr bir yüz ifadesiyle gideceği yere koşturan kalabalığın da değişiyor iklimi.

Yazının Devamını Oku

İnsanın mihengi

28 Şubat 2010
MELİHA Yılmaz Vakfı gönüllüleri, hayvan dostları perşembe gecesi Meandros Restaurant’da biraraya geldi.

O geceye katılamadım ama aynı gün Taraf Gazetesi’nin “Telesiyej” sayfasındaki bir yazıyı okurken, gece-gündüz çabalayan gönüllülerin kulaklarını çınlattım, içimden.

 

“Magazin dünyası”ndan ayrı/farklı durduğu için ismini kullanmadığını düşündüğüm Telesiyej yazarı, şu satırlara yer vermiş köşesinde:

 

“Bir insanı değerlendirmek için uygulanacak altın ölçü, onun doğaya ve sokak hayvanlarına yaklaşımını izlemektir bence.

 

Zalimlikten uzak yaşamak, her şeyden önce insan karşısındaki savunmasız hayvanların özgürlüğüne ve eşitliğine saygı duymakla başlar bana göre.

Yazının Devamını Oku